#1
|
|||
|
|||
AĞladiĞimda mendİlİm ol....,
Dün yine gökyüzünün masmavi görkemi ve hayalini çizdiğim bembeyaz bulutlarının altında seni bekledim. Uzaklarda gülümseyen gökkuşağının renkleri içinde aradım seni yoktun. Yokluğun bir canavarın dişlerinde yüreğimi kemirip duruyor. Yokluğun cehennemim yokluğun zifiri karanlığım zindanım oldu. Belki bir köşeden çıkıp gelirsin diye bütün gün seni düşleyip gözlerim ufukta kucağım dolu sevgi yüreğimde binbir umut yeşertip ve ölesiye bir özlemle bekledim seni gelmedin... Seni ne kadar özlediğimi bilmiyorsun. Bir bilsen seni ne kadar çok özlediğimi; dağları tepeleri aşar denizleri ovaları devirip gelirdin bana...
Senden ayrılalı günlerin ayların yılların nasıl geçtiğini bilemez hesabını tutamaz oldum. Her seher uyanınca dağların esen rüzgarlarına açıyorum penceremi o ölümüne özlediğim kokunu getirir diye. Bir nebze de olsa dindirir yada söndürür diye yüreğimdeki özlemin ateşini... Her gece menekşe rengi gözlerini demledim hayalimde. İpek saçlarını sevdalı gülüşlerini inci dişlerini demledim. Ne çok severdin yayla yollarında türküler söylemeyi ellerimi avucunun içine alıp başını göğsüme dayamayısısısı. Şimdi her gece insana hayat veren ve yüreğime nakış nakış işleyen sevda sözlerin dolaşıyor kulaklarımda paylaştığımız ümit dolu tatlı hayalleêmiz. Yılmak yoktu bizim için bu yolda. Ağlamak sızlanmak yoktu geriye dönmek hiç yoktu. Zordu çetindi bizim sevdamız ama her şeye ve çekilen tüm acılara değerdi. Sabır diyordun. Sabrı ümit etmeyi sevmeyi zorluklara karşı direnmeyi de senden öğrenmiştim. Konuşurken insanın yüzüne dosdoğru bakmayısısısı dürüst ve namuslu bakmayısısısı merhameti acımayısısısı insan gibi düşünmeyi senden öğrenmiştim. Senden öğrenmiştim sevdalara türkü yakmayısısısı... Şimdi Ren nehrinin kıyısında dalgın bakışlarla dalıp dalıp gidiyorum uzaklara. Gökyüzü masmavi ve saatler yorgun bir su gibi akıp gidiyor gözlerimde.. Ufka gökmavisinin kızılla birleştiği o ince sıcak ve yumuşak çizgiye bakıyorum. Bir kuş gelip konuyor saçlarıma yüreğimi ipekten kanatlarına sarıp sana gönderiyorum... Saatler su gibi akıp gidiyor. Bir gemi yanaşıyor kıyıya inen yolcuları izliyorum sen yoksun. “ Kahretsin !”. diyorum.” Ne olur çıkıp gelse sarılsa boynuma.” Bir gemi uzaklaşıyor limandan. Suların devinimleri akıyor gözlerimde karışıp gidiyor uzaklara... Seninle suyu pırıl pırıl bir pınarın başında buluşmak ellerini tutmak yüreğinin sımsıcak yerinden menekşe gözlerinden narçiçeği dudaklarından öpmek serin nefesini doyasıya içmek ve doyasıya içime çekmek geçiyor içimden... Sonra sarılıp sımsıkı kucaklamak ve sevinçten havalara uçmak geçiyor ... Her gece kuş olup sana doğru uçmak ardında serin rüzgarlar bırakarak dağlar denizler ormanlar aşıp bir pınarın başında menekşe gözlerine konmak geçiyor içimden. Dalgın bakışlarından sevdalı yüreğinden öpmek geçiyor. O an bütün ağaçlar diz çökmeli diyorum özleminle kanayan yüreğime. Bütün yıldızlar göz kırpmalı mutluluklara. “Allahım bu kadar mutluluk çok.” deyip ellerimi gökyüzüne kaldırıp ağlamalıyım. Gökler de ağlamalı benimle bulutlar ırmaklar yıldızlar da ağlamalı... Sevgiler büyüttüm kır çiçeklerinden güneşin kanını emen umutlar yeşerttim bahar renginde al yeşil dağlarda kar erirken ceylanlar emzirdim melekler uyandırdım her tan ağardığında toplamak için bütün düş kırıklarını aynalardan yıldızlarla selam yolladım sana ve her gece mavi bir kuş tutup avuçlarıma dudaklara gül ve rüzgar iliştirdim dağların doruklarına gelmedin. upuzun köprüler kurdum içimdeki yolculuklara sana kavuşmak için beyaz günlere uzandım beyaz atlarla sana getirsinler diye umutlarımı seninle öpüşürken beyaz beyaz güvercinler kanat çırpıyordu mavi göklerin burçlarında bütün ayrılıkların savaşların ihanetlerin üzerine bir çizgi çekiyordum en güzel barış çiçeklerini versin diye dünya hasret ateşine bürünürken geceler uzun ayrılıkların dağladığı sevdalarda korkunç alevler içirdim seni seven yanıma iç çekmeyi öğrendi bir yanım acı çekmeyi bir yanım ve ardından oturup ağladım küskün ırmaklar gibi karışıp gitti gözyaşlarım çağlayanlara silmedin |