#1
|
|||
|
|||
Kız Kulesi'ne yolu düşenler/e
Ulaşılmaz olduğun için anlatılan nice hikâye ve kavuşamayan âşklara ithaf olunan nice hikâye ve kaç sevgiyi yeşerttiği, kaç sevgiyi yeşerteceği bilinmez olan, her biri adıyla anılacak nice hikâye... Hero ile Leandros'a yasaklanan aşkı mı yaşatır ruhunu, yoksa Cleopatra ile aynı kadere namzet tazenin on sekizini göremeden ölümü bekleyişi mi? Atı alan Üsküdar'ı geçmiş midir, yoksa sevgine müptelâ olanlar güzelliğine mi gelmiştir? Üzerine yazılan bunca efsane midir seni mutlu kılan, yoksa doğan bu hikâye midir fark edilesi olan? Bir gece vakti yine, gece siyah yine... Her aşkın noktasında ölüm! Çöller birini sayıklıyor, dağlar aynı isimle uyanıyor, peçeler aynı harfler için açılıyor. Bir tutam hüzün serp üzerimize, bir kafiye tuttur yalnız kelimelerle, “aşk” kat ismimize, hasret ek aradaki tüm mesafelere... Dedik ya vakit gece ve gece siyah yine... Parçalanmış İstanbul, kendinden geçmiş rıhtım, bulutlarda bir nem, ay dolunay yine... Diz çökmüş de deniz “sevgili!” ile cümleler kuruyor yine: Sevgili! Gönlümü yakan, adımı unutturan, dilimi bağlayan sevgili! Bıraktım senden gayrı ne varsa, vazgeçtim her şeyden ve fakat geçemedim ölümü özleten sevginden. Sev diyemem, bak diyemem, hisset diyemem! Senin için benden geçtim, benim için kendinden geçme! Bir bakışın için ruhumu verdim, boynumda idamım, yok de! Sevgine muhtacım, ya bırak sineni yaslan, ya al hançeri sapla yüreğime... Açılıyor perde ve iniyor gece, beraberinde dönüyor bir vücut kendine yüklemsiz cümleler kuran meçhule... Söz onda, o ise çıkmaz sevdalarda! Dalgalan sevdası kendine yeten deniz ve sus ve pus ve saklan yelkenini rüzgâra çevirmeyen nazlı dehliz. Başını sevdasına eğmiş, başını sevdadan çevirmiş... Ân’a üç kala, ilk nüktenin son noktasıyla… Sevgilimin güzelliğini gittikçe artır Bela geldikçe derdine daha beter müptela et beni Vücudumu onun ayrılığında öyle hafif kıl ki Hafif esen sabah rüzgârı bile ulaştırabilsin ona beni |