#1
|
|||
|
|||
Bİr Mevlevİ Kasabasinda AŞkin TopoĞrafİsİ
Yüzleri uzuyor mevlevilerin döndükçe bedenleri
Tenleri karıştıkça yergök arası topraklarda Seyrederken karelere bölerek şarabı ve ekmeği Dağılıyorlar: ve ancak bu dört fiile yazılabilir bu şiir Uzamak/Uzak/Uz-ak gidilebilir yerler aramanın vakti gelmişti Mutasavvıf Bey için her tünek her kargı her kargaşa ses uyumunda ötelere gitmeyi gerektiriyordu her in her oyuk her oda ve kefere ayînleri tenin o çağırılmayan kötü kokusunu baş döndürücü seslerle çağırıyordu Mutasavvıf bazen duruyor, düşünüyor, önündeki parşomenlere gözlerini daldırıyor kullanmaması gereken bir diviti hokkasına kaldırıyor elyazması emirleri siliyor yüzüne inen şafak/aura toplamında kaybediyor uzaklara olan özlemini, eksik mısralara gömüyordu. Bir sürek avı. Zaman’ın dışında durmayı öğretmişlerdi oysa, dönerek Ve biçiminin küre olduğunu biliyor mutasavvıf bey, turkuaz: Euclid geometrisinden uzaklaşmayı biliyordu dönerek “Sonraki nesil çok yetenekli; bu yüzden çok heyecanlıyım. Ne kadar yetenekli insanlar, rolü nasıl kabul ediyor ve vazgeçiyorlar. Onlar, hep mürşit rolünde değillerdir. Halbuki önceki mürşidler, eski Alışıldık modele göre işlerini yapıyorlar ve ayrılmaları gerektiğinde de ona göre davranıyorlardı. Bu durumda onlar görevi bırakmak yerine her zaman işlerini yapıyorlardı.” Geri çekil mutasavvıf! Yalnızlığına kur otağını, sür elini simya ve karanlıkların üzerinde Mürşidin Ruhu bana döndü ve dedi ki: “burada senden ayrılıyorum. Seçersen, bu kapıyı açabilirsin. Seçim tamamen senin ve doğru veya yanlış şık yok. Her iki Seçim de eşit ağırlıkta. Kapıyı açmak istersen diğer tarafta seninle Buluşacağım.” Kapıyı açmadım. Bana korkma diyorlardı. “senden önce karanlığa gidenler sana rehberlik etmekte.” Korku kapıydı. Uz-ak-laş-mak bir fiildi şimdilik ve ancak. Dönmek/dön-mek “Güzel mozaik döşemeler üzerinde, yürümekten çok yüzüyormuş izlenimi veren, cüppeli ve başlıklı bir figürün arkasında yürüyordum. Mürşidin Ruhu olarak Adlandırdığım figür beni kristal avizeli, mermer sutünlü, uzun dönen merdivenli, Yaldız süsleri ve duvarlarında zengin dokuma resimli örtüleri olan geniş açık Odalardan geçirdi…durduk.” Ne tuhaf bakıyor bana, karım, sevgilim, sakîm. (karım bana sanki kubizmin sırlarına bakar gibi bakıyordu.) Ah o Reimann geometrisi merakım, dedim kendi kendime. Göçtüğümüz bu küpkez korku dolu kapı önleri, Karımın unuttuğum teni üzerinde her gece gezdirdiğim tesbih Nefs’e açıldığını iddia ettikleri bu sakallı ve cübbeli somun Evimin sadeliğinde aradığım Sade! “Sembolik süreç, imgelerde bir deneyim ve imgelerin bir deneyimdir ve amacı aydınlanma ya da yüksek bilinçtir ki, bu yolla başlangıçtaki durumdan daha yüksek bir düzeyi geçilir.” Masanın üzerinde ahşabın ve dökme demirin mânâsını arıyor karım Hurufîler, Yezidîler, binbir gece süren bu ayînleri durup dinlenmeden her saniye Her saniye arasında durup dinlenmeden vecd ile sarılıyorum tesbihe Sıkıyor, dişliyor ve kırmızı’nın spektrumdaki yerini unutmadan Dalıyorum Alem’e. Ardından seccadeye uzanıyor ve alnımı sürterek yüzölçümünde arıyorum Aranmaması gereken ve size bunu ilk gün söyledikleri Huzur’u. Ve sonra o sonu gelmez tefekkür ayinleri: Imızganarak adını çağırdığımız Arındığımız paradoksal bilinçdışının içindeki çeşitli düzeyler: “Bununla birlikte, kişi bir düzeyden sonrakine çıktıkça (âlem-i misal’den, âlem-i melekût ve alem-i cebur’a) karşılıkların daha az kişisel ve daha çok evrensel hale geldiğini görür. Âlem-i misal’deyken, kişi, rüya kişiliğinin alışık olduğunu keşfeder. Âlem-i melekût düzeyinde, kişinin karşılığı bir melek biçiminde görünür; el-ceberut düzeyinde kişi…” DAĞILMAK/Bölmek Ah o tuzak cümle: “Non foras ire, in teipsum redi; in interiare homine versitas” Eskil bir Kur’an musafına sapladığım üç renk Kırmızı, mor ve siyah Dergâh’ın kapısı’nayaklaştıkçasürekliazap Bu azap sakalı ile kişi özler cehennemini O sakalı ile temizler tuvaletinin mermerini Çünkü “Modern insan köksüzdür ve bütünlüğü yitmiştir.” Ah nasıl kurtaracağım bu şiiri tanbur’un elinden Derine daha derine ineceğim elimde kör bir lamba Işığın çevrelediği aydınlıkta duvarda arkeik bir yazı: Vocatus atque non vacatus Deus aclerit Karım’a döndüm, kızımı izledim onun süreğinde Sinesine, yüzüne, eline, beline ve gülüne Gülünce bana sapladığı o ten sel’ine, o koku ezmesine Yüzümde verdiğim bi’anlam olmaması üzerine Mürekkeple üç harf yazdım: Vâ’si, ka’rib ve Mûhit Yine o tanbur delip geçiyor ahengi Dalıyor dergâh’a, kan topluyor her dönmede Tork anlamını yitiriyor çünkü sonsuz’a uçmaktır dönmek Ve elbette dağılmak eşdeğer, çünkü sonsuza dönmekte Mutasavvıf Silik Silik silik Görünü: Eski merdaneli makineler, Singer dikiş makinası Dayısının siyah/simyasız resimleri Karısının gözlükleri, düş umacısı tüller Hacdan gelen bir şişe zemzem Hacdan gelmeyen Muhammed hüznü Olivetti bir daktilo, kırmızı şeritli Altın yemek takımları, kağıtlar, bonolar, senetler Dönerek, dönerek içine eşyanın, dönerek içine Ölerek, ölerek sona yaklaş ey Mutassavıf İn eteklerime, dök şerbetini, ah öl Mutasavvıf Öl ki bir cendere resmidir cennet İç yüzünde aynalar biriktirdiğimiz Dön aşkın, dön sefil, dön beceriksiz, dön Dön ki dökülesin kendine, devril kendini Aç yüzünü, ört perdesini karanlıklarının Şahadet et sahici sokakarına İstanbul’un Bizans adına, yüz adına, Akşemseddin adına Velilerimizin, nebilerimizin, ayetlerimizin adına Sulatı güllerinin adına, odaların ve sevişmelerin adına Gömülerin, yüzlerin, Hurufîlerin, küfürlerin adına Ah dön Mutasavvıf, ne olur dön yüzümüzü cennetimize. Dağılmak: Aşk Cehennem’de aranmalıdır. Aşk cehennemin mânâsında asılı durandır. |