Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi
 

Go Back   Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi > Genel Kültür > Atatürk Köşesi
Yardım Topluluk Takvim Bugünki Mesajlar Arama

gaziantep escort gaziantep escort
youtube beğeni hilesi
Cevapla

 

LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 11 December 2008, 20:53
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Post Mustafa Kemal gibi düşünmek!(mutlaka okuyun)

Mustafa Kemal Gibi Düşünmek!..
Tarih, 18 Mayıs 2002... Yer, İtalya'nın Perugia kenti...

Genç Türk işadamı Utku Oğuz, bilgisayarında kayıtlı son Atatürk
fotoğrafını projeksiyon makinesinin aydınlattığı duvara yansıtıp
sözlerini tamamladı:
- İşte, Anadolu aydınlanmasının temeli olan Türk Devrimi budur...

Perugia'nin önde gelen kişilerinin oluşturduğu Felsefe ve Tarih
Kulübü'nün üyeleri ve konuklar büyük bir coşkuyla alkışladılar genç
adamı. Genç adam da bir saatlik ''1918 - 1939 arası Türkiye ve Atatürk
Reformları'' konferansının gördüğü ilgiden mutlu, biraz da şaşkındı!..

Kulübün başkan yardımcısı İtalyan dostu bir süre önce, "Şu hayranı
olduğun ve her karşılaşmamızda bana anlatıp durduğun Atatürk'ü bizim
kulüp üyelerine de anlatır mısın?'' dediğinde hiç tereddütsüz kabul
etmiş, ama böylesine yoğun bir ilgi ve heyecanla karşılanacağını
düşünmemişti...

Ama Utku Oğuz için o 18 Mayıs gecesini asla unutulmayacak kılan yorum,
orada konuk olarak bulunan yaşlı bir Norveçliden geldi:
- Norveç dilinde ''Mustafa Kemal gibi düşünmek'' diye bir deyim
vardır... Herhangi bir problem karşısında, çözümü imkansız olduğu
düşüncesiyle hemen kestirmeden teslim olma eğiliminde olan, ne yapıp
edip bir çözüm üretmek için yaratıcılığını zorlama zahmetine katlanmak
istemeyen ruh ve zihin tembeli kişilere söylenir bu söz... Bu tip
insanlara derhal, ''Hayır, yanılıyorsun bu problemin mutlaka bir
çözümü olmalı, biraz da Mustafa Kemal gibi düşün'' deriz... Ancak
sizin bu geceki sunuşunuzdan sonra bu sözün arkasındaki anlamı çok
daha derin bir şekilde kavramış durumdayım; bu güzel fotoğraflar
eşliğinde yaptığınız sunuşunuz bana bu yaşımda bir şey daha öğretti;
yani benim anadilim olan Norveçceye yerleşmiş olan eski bir deyimin
arkasındaki gerçek ve derin anlamı!.. Size bunun için minnettarım...

Genç Türk'ün gözleri yaşardı... Dünyanın bir başka ucundaki ülkenin
anadiline bir deyim olarak yerleşmiş büyük devrimciyi bir kez daha
minnet ve özlemle andı... Yalnızca bir saatlik bir konferans olarak
planlanan gece ancak 19 Mayıs'ın ilk saatlerinde sona erebildi.
Saatlerce süren tartışma ve yorumlar ise şu ortak yargıyla sonuçlandı:
- Atatürk Devrimleri bütün ulkelere uygulanabilecek evrensel bir
reçetedir... Zira din ve etnik ayrım temellerine dayanmayan çağdaş
devlet modeli ne kadar çok ülkede uygulanırsa, dünya o kadar daha
huzur ve barış içinde bir yer olacaktır...

Genç adam gecenin sessizliğinde yürürken büyük bir iç sızısıyla ''Türk
Devrimi'ni yıkmak için yola çıkan karşı devrimciliğin ülkeyi
sürüklediği bataklığı, 'başka çare yok' diyerek IMF'nin önünde boyun
büken siyasetcileri'' düşündü. Sonra büyük bir heyecan ve coşkuyla
yaşlı Norveçlinin bu kölelik zincirini kırmak için müthiş bir formül
sunduğunu anımsadı:
- Mustafa Kemal gibi düşünmek!.......


SUNUM İÇİN: (İNGİLİZCE)
[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]

(ALMANCA)
[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]

.................................................. ..........................
...........
Bir saati geçen sunuşun sonrasında gelen sorular arasında, Türklerin
tarihindeki belki de en önemli rolü oynamış olan bu deha kişiliği
yurtdışında bunca senedir hiç anlatmadığımızı açıkça kanıtlayan basit
soruların yanında, Atatürk realitesi ile o akşam hayatında ilk defa bu
kadar yoğun olarak tanışan insanlar açısından çok ilginç sayılabilecek
sorular da geldi.

Özellikle KÖY ENSTİTÜLERİ olgusu müthiş ilgi çekti; bu konu ilgili bir
çok soru gelirken "pekiyi 1950'den sonra neden her şey altüst oldu?",
türünden ilginç sorulara da muhatap olduk.

Ancak benim en çok ilgimi çeken yorumlardan birisi ise sonradan duvar
süslemecisi olduğunu öğrendiğim bir kişiden geldi; "Ben çok uzunca
senelerdir bütün dünya ülkelerine uygulanabilecek evrensel bir
çağdaşlaşma modeli oluşturulabilir mi? Eğer evet ise, böylesi bir
model hangi ögeleri içermelidir diye hep düşünmekte idim. Ama sizin bu
akşamki sunuşunuzdan anlıyoruz ki ATATÜRK adlı dahi zaten bu projeyi
yapmış; uygulamış ve üstelik de BAŞARMIŞ!... Ayrıca daha 1920'li
yıllarda yapıldığını söylediğiniz bir çok reformlar konusunda,örneğin
laiklik ilkesinin açıkça anayasaya yazılması; kadınlara seçme seçilme
hakkı gibi konularda İtalya çok daha sonraki yıllarda gelişme
kaydedebildi; hele dini kıyafetlerin mabetler dışında giyilmesinin
önüne geçilmesi açısından maalesef hala Vatikan yüzünden en ufak bir
gelişme dahi sağlayabilmiş değiliz.. Güya çağdaş zannedilen İtalya'da
hala din adamları mabetler dışında orta çağdan kalma kıyafetleri ile
ellerini kollarını sallayarak gezebilmektedirler ki bizce çağımızda bu
utanç verici bir şeydir; çünkü bunun anlamı hala devletin üzerinde bir
Vatikan gölgesinin bulunduğu ve aslında laikliğin İtalya'da sadece
kağıt üzerinde kaldığıdır!... Şimdi 2000'li yıllara girerken önümüzde
hala tam olarak uygulamada laikleşemeyen bir İtalya örneği dururken
yüzyılın başlarında bunca reformu , bırakanız uygulayabilmeyi, aklının
ucundan geçirmeyi başaran bir insan bence ancak gerçek bir "dahi"
olarak adlandırılabilir ve sadece LAİKLİK konusu açısından dahi
geçmişte böyle bir lideriniz olduğu için Türk halkının çok şanslı
olduğu düşünüyorum...."

Bir başka ilginç bulduğum sorulardan birisi ise, Atatürk'ün bunca
ilerici fikri nerden ve nasıl edindiği; o zaman ki harp okulunda mı bu
kadar iyi bir eğitim verildiği; eğer öyle ise Atatürk'ün diğer
arkadaşlarının da neden onun gibi olamadıkları şeklinde idi. Bu soruya
da Atatürk'ün sayıları binleri aşan kitapları ile büyük bir okur
olduğunun; bu itibarla da daha çok kendi kendini yetiştirmiş bir insan
olarak nitelendirilebileceği ancak gençlik çağının gözde hareketi "jön
Türkler" ile olan etkileşimlerinin de göz ardı edilmemesi
gerektiği...vs gibi bir dizi uzun açıklamalarımız oldu. Özellikle
Fransız Devriminin fikir liderlerinin bütün eserlerini okuduğunu
bildiğimizi zaten Sorbonne Üniversitesinde "Atatürk'ün okuduğu
kitaplar" konulu çok ciddi bir doktora tezinin de bulunduğundan
bahsettikten sonra, Atatürk'ün 20 yüzyılın diğer liderleri ile
karşılaştırılmasına dayanan bir soru geldi.


Bu soruyu soran kişi Churchill'in İngiltere'yi II.Dünya savaşından
galibiyetle çıkarmasına rağmen İngiliz halkının ilk seçimlerde onu
gönderdiğinden; Stalin'in bugün bizzat kendi halkınca nefret ile
anıldığından; Lenin'in ise heykellerinin yıkıldığından bahseden soru
sahibi sorusunu şöyle tamamladı; "Pekiyi bunca yıl sonra Atatürk kendi
halkınca hala seviliyor mu?". Ben bu soruyu tam somut örneklerle
açıklayacak iken salonda bulunan bir kişi aniden söze girdi ve yanıtı
o verdi; "Ben şahsen o ülkeye dört defa gitmiş bir kişi olarak sizi
temin ederim ki, bilhassa Anadolu'da Atatürk'e olan sevgi ve hayranlık
gayet samimidir; yalansızdır; vefa doludur.... Ankara pek de turistik
bir yer değil ama eğer bir gün yolunuz düşerse lütfen Anıtkabiri
ziyaret edin. Bence Anıtkabir onun Türk halkının gönlündeki yerinin
çok görkemli bir ifadesidir; doğrusu ben çok etkilendim...Atatürk'ün
kendine has, saydığınız tüm liderlerin tamamından onu ayıran çok
farklı özellikleri var... Örneğin tüm devrimlerini İKNA yolu ile ve
parlamenter rejim içerisinde yapmasından tutun da daha bir çok farklı
hususa kadar... Ama bence bizzat kendi halkının ona duyduğu minnet ve
sevginin büyüklüğü açısından bile Atatürk TEKTİR, diğer saydığınız
liderlerden çok farklı bir konumu vardır... " Bu analizin Anıtkabir'i
ziyaret ederek çok etkilenmiş olan bir İtalyan tarafından bir başka
İtalyan'a yapılması gerçekten çok hoşuma gitmişti. Zira böyle bir
yorumu ben yapsa idim, ne de olsa bir nebze "yanlılık" veya "şovenlik"
kokusu olarak algılanabilirdi diğer konuklarca...

Daha bu ve buna benzer bir çok sorunun sorulduğu, güzel yorumların
yapıldığı akşamı ancak gece 01:00'de bitirebildik; ama çok coşkulu bir
şekilde! Ertesi günü ilgili kulübün başkanı beni evinde öğlen
yemeğinde ağırlama nezaketinde bulundu ve bana çok hoşuma giden bir
sürpriz yaptı; 1971 yılında Perugia Üniversitesinde öğrenci iken almış
olduğu artık sayfaları sararmış olan ve benim de büyük bir hayranı
olduğum Joyce Jesu (Lussu) tarafından İtalyanca'ya çevrilmiş Nazım
Hikmet'in KURTULUŞ SAVAŞI DESTANI'nı masaya getirip koymaz mı? Ve
hemen eli ile koymuş gibi 111.Sayfasını açtı ve "Bakın siz bize dün
Büyük Taarruz öncesi birlikleri son kez denetlerken başlıklı resmi
gösterirken bu gördüğüm fotoğraf bana Nazım Hikmet'in hangi dizesini
hatırlattı biliyor musunuz? Benim bu kitapta (KSD) en çok sevdiğim iki
dize grubundan birisi olan şu dizeleri, müsaadenizle size hemen bir
okumak istiyorum" dedi. Evet... okuduğu dizeler hepimizin aşık olduğu
"Sarışın bir kurda benziyordu gözleri çakmak çakmaktı.....bıraksalar
ince uzun bacakları üzerinden yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız
gibi yanarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı..." dizleriydi...
Tabii ki ben Orta İtalya'nın Umbria ovasındaki görkemli bir kır evinde
yaşayan aristokrat kökenli (dedesi o yörenin eski büyük toprak
sahiplerinden imiş; kendisi de hala bu toprakların önemli bir
bölümünün sahibi) bu kişinin nasıl olup ta gördüğü bir fotoğrafa
dayanarak, deyim yerinde ise, "pat diye" bu hepimizin aşık olduğu dize
grubunu bulup önüme çıkardığını şaşkınlık ile hayranlık arası bir
duygu ile izledim ve bakakaldım. Sonra dayanamayıp kendisine ilk Nazım
Hikmet'i nerden duyduğunu sordum; 1971'de Perugia Üniversitesinde
okuyan bir Türk öğrenciden Nazım'ın adını ilk defa duyarak bu kitabı
aldığını ancak kitabın ön sözünden Nazım'ın büyük dedesi tarafından
soyunun Brandenburg'un (Almanya) en soylu ailelerinden olan UGONOTTA'a
dayanmakta olduğu öğrendiğinde çok şaşırdığını; çünkü kendisinin
köklerinin de 17.yy'da önce Fransa'ya oradan da sırası ile İsviçre ve
İtalya'ya göç eden aynı soy (Ugonotta'lar) dan olduğunu; bunun üzerine
Nazım'a olan ilgisinin bir kat daha fazla arttığı belirtti.


Bu olaydan sonra "Hey gidi koca Nazım hey!"dedim kendi kendime...
Ağalık düzenine karşı kaç tane şiirini okudum; ben bile unuttum!...Ama
şu işe bak ki kendilerine karşı yazı yazdığın AĞALAR bile senin
şiirlerine hayran; evlerinin kitaplıklarında saklıyorlar !....

Bu iki gün sonunda yaşadığım bu Atatürk dolu, felsefe dolu saatlerin
anıları hep belleğimde bütün güzelliği ile daima taze kalacak. 19
Mayıs 2002 günü Perugia'dan bu güzel anılarla ayrılırken bir taraftan
da Atatürk'ü bugün bile hala dünyaya yeterince iyi anlatamadığımızı
bir kez daha görmüş olmanın üzüntüsünü yaşadığımı da söylemeden
edemeyeceğim; ama sayısı kırk kişi kadar olan çok küçük bir insan
topluluğuna elimden geldiğince bildiklerimi anlatabilmenin ve onların
bir çoğunu da ilk defa Atatürk realitesi ile bu kadar derinlemesine
tanıştırdığım için de çok da mutlu oldum. Hele ki içlerinden
birilerinin çıkıp da "Atatürk Devrimlerinin bütün ülkelere
uygulanabilecek evrensel bir reçete" olduğunu düşündüğünü kalkıp
oradaki topluluğa yüksek sesle söylemesi belki de benim anlatmak
istediğim her şeyini çok nefis bir özetini bir çırpıda yapıvermiş
idi... Hatta özellikle bu hususun orada bulunan toplulukça teyit
edilmiş olması ise gecenin kuşkusuz en güzel sonucu ve hatta en önemli
kazanımı idi bence...

Atatürk'ün ve Türk Devriminin iyi anlatılmasının aynı zamanda
Türkiye'nin olumlu propagandası ile eşdeğer olabileceğine olan daimi
inancım bu akşam sonrasında daha da pekişmiş idi. Daha bu konuda
yapılabilecek çok şeyler var... Özellikle Dışişleri Bakanlığımıza,
yurtdışında son derece örgün ve bir o kadar da masraflı bir teşkilatı
olması nedeni ile de, çok önemli görevler düşüyor bence... Bu konuda
yıllardır çok ihmal edilmiş olan çalışmalara ciddi ve profesyonelce
hazırlanmış bir büyük plan çerçevesinde süratle başlanması gerektiği
ortadadır. Özellikle 11 Eylül sonrası dünyada oluşan genel hava şu
anda Atatürk'ün Çağdaşlaşma Projesinin bütün dünyaya anlatılması için
mükemmel bir ortam oluşturmaktadır, zira din ve etnik ayrım
temellerine dayanmayan ÇAĞDAŞ DEVLET MODELİ ne kadar çok ülkede
uygulanırsa dünya o kadar daha huzurlu ve barış dolu bir yer
olacaktır.

aydınlık ve sevgi dolu günler...
Riyaz GUDER

alıntıdır...
Alıntı ile Cevapla
Cevapla




Saat: 10:31


Telif Hakları vBulletin® v3.8.9 Copyright ©2000 - 2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
gaziantep escort bayan gaziantep escort
antalya haber sex hikayeleri aresbet giriş vegasslotguncel.com herabetguncel.com ikili opsiyon bahis vegasslotyeniadresi.com vegasslotadresi.com vegasslotcanli.com getirbett.com getirbetgir.com
ankara escort ankara escort ankara escort bayan escort ankara ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort eryaman escort adana escort eryaman escort kızılay escort çankaya escort kızılay escort ankara eskort

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 PL2