#1
|
|||
|
|||
Atatürk' ün İngiltere' ye verdiği Tarihi cevap (mutlaka bakın)
Bir Türk askeri Kuşadası açıklarında 'Dur' ihtarına uymayan İngiliz askerlerini vurur...
İngilizler, Er Musa'nın cezalandırılmasını ister... Atatürk, İngilizler'e tarihe geçecek bir yanıt verir; Er Musa için gerekirse İngilizlerle savaşırız tam metin aşağıdadır Tek adam kimmiş bir kere daha öğrensinler Halit ÇAPIN Takvim Gazetesi 02/03/04/05/06-08-2005 Meydanı boş bulduklarını sandıkları anlarda, orta yerlere dökülüyorlar.. Mustafa Kemal'i ve Cumhuriyeti karalamak için, her fırsatı kullanıyorlar.. Cumhuriyeti ve onun kurucusuna insafsız saldırılar yapıyorlar.. Bugünün şartlarında o yılları yargılıyorlar kafalarınca.. Söyledikleri şeylerin çoğu ise yalan ve dolan.. Onları her dinleyişte, mahalle ağzıyla, içimi bir "Nefretlik duygusu" kaplıyor.. "Haydi bre maskaralar" demekten kendimi alamıyorum.. Son günlerdeki gelişmelerden sonra o tiplere buradan bir gerçek öyküyü anlatmak gereksinimi duydum.. Pek bilinmeyen ve hatta hiç bilinmeyen bir öykü.. Körpecik bir Cumhuriyet ve onun başındaki o "TEK ADAM kimmiş" bir kere daha öğrensinler diye.. O TEK ADAM ki, cezalandırmak için bir Türk erini kendilerine hedef alan Büyük Britanya İmparatorluğu'na, "Er Musa ceza görmeyecektir. Gerekirse, Türkiye, Er Musa için İngiltere ile savaşacaktır" diyebilen.. *** 1960 yıllarının sonlarıydı.. Abdi İpekçi odasına çağırdı: - Dilaver Argun'u tanır mısın? - Menderes'in Ankara valisiydi bildiğim kadarıyla.. Oğlu, yedek subay okulunda sınıf arkadaşımdı.. - Ona gideceksin.. Sana bir şeyler anlatacak.. Ama Ankara Valiliği ile ilgili değil.. Daha önceki zamanlar.. O; aynı zamanda Atatürk'ün Kuşadası kaymakamı imiş.. Belgeli, bulgulu şeyler söyleyecekleri.. Kalkmış gitmiştim.. Ol hikaye aşağıdadır.. Birileri okusunlar diye.. Uzaktan zart-zurt etmeyi bilen birileri.. Ve dahi şu günlerde sınır ötesi bir harekatımıza müsade etmeyenler.. Öte yandan günümüzde "Devlet Adamı" diye geçinen bazılarının da okumalarında büyük yarar var tabii.. - - - - - Kanapiçe Koyu olayı.. Havada büyük daireler çizerek dolaşmakta olan anaç bir leylek, bir ara sanki boşlukta durur gibi oldu.. Öyle kalakaldı adeta.. Sonra büyük bir hızla dalışa geçti.. Süratle dikildiği topraktan kaptığı bir yılanı aynı hızla alıp yukarılara çıkardı; kısa bir süre sonra aşağıya atıp parçalamak üzere.. Kıyının iç tarafları buğday tarlaları.. Üzüm bağları ve çoğunlukla incir ağaçlarıyla kaplıydı.. Bir 14 Temmuz öğleden sonrasında Kuşadası ilçe sınırları içerisindeki "Kanapiçe Koyu" diye anılan bu mevkii sıcaktan kavruluyor, çevrede cırcır böceklerinin monoton bağrışmalarından başka bir ses işitilmiyordu.. Kanapiçe, Sisam (Tigani) Adası'nın hemen karşısında, Karaburun havalisinde küçük bir koydu.. "Dipburnu" adı verilen mevkiiyle, karşıdaki Sisam Adası birbirlerine öyle yaklaşıktı ki, durgun havalarda adada yüksek sesle konuşulanları işitmek, çığırtkan horozların bağırışlarını duymak kolaylıkla mümkün olabiliyordu.. İşte 1934 yılının o 14 Temmuz gününün korkunç sıcak öğleden sonrasında bir makineli tüfek tarrakası Kanapiçe Koyu'nun kayalıklarında tünemiş martı kuşlarını korkunç çığlıklarla havalandırdı.. Makineli tüfeğin gürültüsüne bir ara mavzerlerin gürültüsü de karıştı.. Kıyıdaki bir yerden, denize doğru adeta ölüm kustu birkaç dakika süreyle.. Sonra her şey yeniden eski sessizliğine kavuştu.. Cırcır böcekleri yeniden ötmeye koyuldular.. *** Kuşadası Kaymakamı Dilaver Bey, bir denetleme için Selçuk'taydı.. Mülkiye mektebini bitirdikten sonra gidip Fransa'da tahsilini tamamlamış, aydın ve çiçeği burnunda bir kaymakamdı.. İlçeye hareket etmek üzereyken bir jandarma eri koşarak gelmiş ve elindeki bir kağıdı uzatmıştı.. Kağıtta şu satırlar yer alıyordu: "Gümrük Muhafaza K-14 / 7 / 1934 saat 15 kararlarında Kanapiçe mevkiinde, içerisinde 4 kişi çıplak bir durumda kurşuni renkte yelkenli bir sandalın sahilimize yaklaştığını gördük. Beş arkadaş tarassut ve takip ettiğimiz sandal, Kanapiçe Koyu'na ve karaya yaklaşmıştı. Üç el havaya ateş etmek suretiyle "Dur" emrini verdik. Bu emre itaat etmeyenlerin, kendilerini denize atarak kaçmaya başlamaları üzerine beş arkadaş birden ateş ettik. Bu dört şahıstan üç tanesi ölü olarak denizde kaldı. Bir tanesinin ne olduğu meçhuldür. Mezkur sandal, denizde kendi kendine dolaşmaktadır. Ölüler sahildedir. Keyfiyet, Dipburnu Karakol erlerinin ifadelerine atfen arzolunur. Not: Mezkur sandalın Sisam Adası'nda bulunan İngiliz harp gemisine ait olduğunu arzederim. Karine Muhafaza Memuru Mustafa." Kaymakam Dilaver Bey, dipnotu okuduktan sonra büyük bir şaşkınlık geçirdi.. Sonra altındaki arabayı hiç vakit kaybetmeden en hızlı şekilde sürerek Kuşadası'na döndü ve telegrafhanede makine başına oturarak derhal Ankara'yı aradı. Ankara'nın ses vermesi gecikmedi.. Dahiliye Vekaleti, daha çok tamamlayıcı bilgi istiyordu.. Kaymakam Dilaver Bey, Ankara'nın istediği tamamlayıcı bilgiyi ancak uykusuz geçirdiği bir geceden sonra 15 Temmuz günü öğle sularında elde etti.. Ve hemen hemen aynı anlarda da Ankara konuştu.. Ankara'dan "Başvekil Paşa Hazretleri.." Ve Kuşadası Kaymakamı Dilaver Bey bir dakika sonra kendi tabiriyle "Başvekil Paşa Hazretleri"ne gerekli bilgiyi arz etti; "Başvekil İsmet Paşa Hazretleri'ne: Kanapiçe Koyu Dipburnu Karakolu erlerinden beşi pusudayken, saat 16.00 sıralarında üç kişinin çıplak olarak bir kotra ile erlerin pusu yerine yaklaştıkları ve ikisinin karaya çıktıkları, erlerimizin 'Teslim olun' ihtarına mukabil karaya çıkan ikisinin derhal ve tekrar aşağıya atladıkları görüldüğünden, erlerimizin tekrar 'Teslim olun' diye bağırmalarına rağmen bunların denize atladıkları ve bunun üzerine ateş açıldığı... Birinin deniz üstünde kaldığını... İkisinin ateşten masun bir yere sığındıkları... Açılan ateşten birinin öldüğü, birinin de yaralı olduğu... İngiliz Harp gemisinin bir Yunan motorunu sahillerimize göndererek cesetlerin bulunmasını rica ettiği anlaşılmıştır... Arz ederim." Olayın üçüncü günü, yani 16 Temmuz öğleden sonrasına kadar, Kuşadası'nda kayda değer bir şey olmadı.. Olmadı ama Ankara'nın bütün dikkatleri yine de oradaydı.. Kuşadası ile Başkent arasındaki telgraf tellerine ambargo konulmuş ve her yeni haberin ivedilikle ulaştırabilmesi için bütün tedbirler alınmıştı.. Ve 16 Temmuz günü saat 14.00 sıralarında, üç bacalı bir İngiliz harp gemisi Dipburnu istikametinden gelerek, limanın dört mil açığında durdu.. Kaymakam Dilaver Bey, aynı anda Ankara'ya şu telgrafı çekti: "Tarrasuttayım.. Harp gemisinden bir motor sahilimize yaklaşıyor. Karaya çıkmalarına izin verelim mi?" Ankara'nın cevabı kısa oldu: "Gelen motoru yalnız liman reisi karşılasın. Siz telgrafhanede bulunun. Sadece liman reisiyle görüşsünler..." Kaymakam, aldığı direktife uydu.. Ancak gelenler kaymakam ile görüşmek istiyorlar ve onu ayaklarına çağırıyorlardı.. Yani limana.. Bu sıralarda, telgrafın yanı sıra bir manyetolu telefon da Ankara ile temas halindeydi.. Dilaver Bey, bu durumu telefonla Başvekil Paşa Hazretleri'ne arz edilmek üzere hemen aktardı.. Ve telefonun öbür ucundan gelen seslere kulak verdi: - Gazi Paşa Kızılcahamam'da, şimdi bulduk, temas ediyoruz. Birkaç dakikalık bir beklemeden sonra, "Başvekil İsmet Paşa Hazretleri" buyuruyorlardı ki: "Kaymakamımız liman dairesine gitmeyecektir. Kaymakamı ziyaret etmek istiyorlarsa, gelenleri Kaymakam Bey ancak kendi makamında kabul eder. Olayın nasıl cereyan ettiğini sorarlarsa, münasip bir şekilde bilgi verir." Kuşadası Kaymakamlık Binası o sıralar yeni inşa edilmiş ve Kaymakamlık makamı da oldukça iyi döşenmişti.. Dilaver Bey'i odasında ziyaret edenler, göğüsleri nişanlarla dolu iki İngiliz subayı ile iki sivildi.. Yabancılar, gösterilen koltuklara oturduktan sonra hemen konuyu açtılar.. Sivillerden iyi Türkçe bilen ve Rum olduğu anlaşılan biri, konuşmanın Fransızca olarak cereyan etmesini istedi.. Dilaver Bey, aralarında Türkçe bilen biri olduğuna göre bunu gereksiz bulduğunu söyledi.. Sadede gelindi ve önce İngilizler laf aldılar.. Onlara göre: "Sisam Adası'na bir nezaket ziyareti yapmakta olan İngiliz Akdeniz Filosu'na mensup bazı harp gemileri, sahillerimize yakın demirlemişler. Bu gemilerden birinde, üç subay dürbünle kıyılarımızı seyretmişler. Kanapiçe Koyu'nun bulunduğu Dipburnu sahilinin plajını ve kumunu çok beğenmişler. Yüzmek üzere bir sandala binip buraya doğru gelirlerken, kendilerine kıyılarımıza 50 metre kala ateş açılmış ve subaylardan biri ölmüş, diğerleri yaralı olarak gemilerine dönmeyi başarmışlar. Türk makamlarının bu konuda karşı çıkacakları bir nokta var mıymış?" Dilaver Bey, olayın İngilizler tarafından geçiştirilmek istenen kısmını ele aldı önce, cevaplamasını yaparken.. Üzerlerine ateş açılan İngiliz subayları karaya çıkmışlardı.. "Dur !" emrine itaat etmemişlerdi.. Bu, kaçakçılığı önlememize dair olan kanun maddesine aykırı bir davranıştı.. 1918 Numaralı Kanun'a göre, bu tip hareket eden kişilere ateş edilirdi.. Olaydan üzüntü duyulmaktaydı ama askerlerimizin hareket tarzı kanunlarımıza uygundu.. Bu tarzdaki konuşma, iki saate yakın bir süre devam etti.. Sona doğru, İngiliz kumandan cebinden bir kağıt çıkartarak kaymakama hitaben şöyle konuştu: - Londra Hükümeti'nden aldığım üç maddelik talimatı size bildirmek isterim. Londra Hükümeti, Osmanlı Hükümeti'ne şu isteklerinin bildirilmesini talep etmektedir. Dilaver Bey, burada kumandanın lafını kesti: - Kumandan cenapları yanlış temas aramaktadırlar. Ben Türkiye Cumhuriyeti'nin temsilcisiyim. Osmanlı Hükümeti'nin değil... İngiliz, kızararak ve özür dileyerek "Türkiye Cumhuriyeti" olarak değiştirdi lafını ve istekleri sıraladı! İngilizler'in istekleri üç bölümde toplanıyordu.. Ve bu üç bölüm, sert bir hava taşıyordu.. 1- Öldürülen subayın cesedini aramak üzere İngiliz Donanması'na bağlı motorlar sahillerimize gelecekler ancak, bu araştırma sırasında kendilerine ateş açılmayacağı hususunda yazılı teminat verilecektir. 2- İngiliz bayrağına tarziye verilecek, ölen subayın ailesine zarar ve ziyan ödenecektir. 3- Subaylarını öldürdüğünü tespit ettikleri Balıkesirli er Musa, derhal yerinden alınarak cezalandırılacak ve verilecek ceza kendilerine bildirilecektir. Kumandan bunları bildirdikten sonra, Dilaver Bey'i gemilerine davet etti.. Davet, nazik bir dille reddedildi. Kumandan daha sonra, İngiliz denizcilerin gezmek için Türk kıyılarına çıkıp çıkamayacaklarını sordu.. Bunun da cevabı kesinlik taşıyan bir cümleydi: - Hayır. İngiliz denizcilerin Kuşadası'nı ziyaretleri için Türk Hükümeti'nden bir talimat alınmış değildir. Kaymakam Dilaver Bey, İngiliz heyeti ile konuşmasını derhal Ankara'ya geçti.. Bir kahve içmeye vakit bulamadan, Ankara'nın cevabı geldi.. Bu kez makinenin başında Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras bulunuyordu ve Kuşadası Kaymakamı'na, İngilizler'e verilmek üzere bir mektup dikte ettiriyordu.. Dikte ettirilen mektup şuydu: "Kumandan cenapları, 2 İngiliz hafif motorunun kaybolan cesedi aramasına müsaade ettim. Ceset bizim tarafımızda bulunursa, tabiatıyla sizlere tevdi olunacaktır. Bu araştırmalara dünden memur edilmiş olan Gümrük Muhafaza motorumuz, İngiliz motorlarının araştırmaları esnasında beraber bulunarak, birlikte araştırmaya ihtimam edeceklerdir. Gümrük motorumuzun beraber bulunması, sahil muhafızlarını ateş etmekten men eder. Kuşadası Kaymakamı Dilaver" Tevfik Rüştü, mektubun yazdırılmasından sonra kaymakama bir de talimat veriyordu.. Talimat şuydu: "Kaymakama, olayı yapan erlerin yerlerinden kaldırılıp kaldırılmayacağını ve soruşturma altına alınıp alınmayacağını sorarlarsa, soruşturmanın açıldığını ve bu nedenle erlerin yerlerinden alınmış olacağına şüphe etmediğini, kendi bilgisi olarak beyan eder. Bu konularda, kendisinden sorulmadıkça bir şey söylenmemesi lazımdır." Mektup aynı gün, Kuşadası Liman Reisi tarafından İngiliz amiraline verildi.. Amiral teşekkür ediyor ve ertesi gün bir kumandanı, cesedi arama zamanını kararlaştırmak için kaymakamı ziyarete yollayacağını bildiriyordu. 17 Temmuz günü sabaha karşı saat 02.30 sıralarında, Başvekil Paşa Kuşadası'nı aradı.. Ve buyurdu ki: "İngilizler, çıplak adamlarının karaya çıkmadıklarını beyan etmekteler. Kaymakam Bey'in bu noktaya temas etmemiş olduğu, dikkatimizi çekmiştir. Hakikat nedir? Bunu hükümetin olduğu gibi bilmesi, meselenin halli için tek çaredir. Hükümetin yalan ve yanlış muameleye dayanması, çok zararlı ve muhataralı olur. Adamlar hakikaten karaya çıkmamışlarsa dahi, erlerimiz yine vazifelerinin gereğini yapmışlardır. Elverir ki Hükümet hakikate aykırı beyana düşmesin. Vekiller Heyeti şu anda toplantı halindedir. Binealeyh, memurlarımızın ve erlerimizin korkmayarak hakikati olduğu gibi söylemelerini isterim. Yarım saate kadar cevap bekliyorum." 18 Temmuz günü saat 15.20 sıralarında, Sisam sahillerinin önünden 7 harp gemisi çıktı.. Bunlar ağır yolla Darboğaz'a doğru seyrediyorlardı.. "Dahiliye Vekaleti'ne... Durumu yakından incelemek üzere, Gümrük Alay Kumandanı İlhami Bey, Genel Kumandan Seyfi Paşa'dan aldığı emir üzerine, şimdi bir Gümrük motoruyla Darboğaz istikametine hareket etti. Arz ederim. Kaymakam Dilaver" "İzmir Valiliği'ne... Darboğaz istikametinde durumu incelemeye gelen Alay Kumandanı İlhami Bey'in Genel Kumandanlığı'na Söke Postahanesi'nden yazdırdığı telgraf raporunu, bilgi için arz ediyorum. RAPOR: Darboğaz'a geldim. Sisam önünde 4 kruvazör, 7 torpido var. Kruvazörlerden biri, 'Queen Elizabeth'tir. Cesedi aramak için yaptığım temasta, beni amiral gemisine çağırdılar. Gitmedim. Alay Kumandanı İlhami" Gazi Paşa, bütün bu olaylar sırasında Kızılcahamam'da bulunmaktaydı.. Ve gelişmeleri de saati saatine izliyordu.. İngiliz Donanması'nın tehditkar bir tavırla kıyılarımıza yaklaştığı kendisine iletilince, Ankara'ya ve Kuşadası'na bağlı hatlardan emretti: "Kanuni vazifesini yaptığı anlaşılan Türk eri Balıkesirli Musa, yerinden alınamaz ve cezalandırılamaz. Gerekirse Musa için Britanya İmparatorluğu ile hali mahasama (savaş) göze alınır... Kızılcahamam'dan şimdi Ankara'ya hareket ediyorum. Ege Bölgesi'nde kısmi seferberlik emrini veriyorum." O dönemin Kuşadası Kaymakamı Dilaver Argun, Ata'nın bu çıkışı ile ilgili olarak sonradan şöyle konuşacaktır: "Bu emir, bu haysiyetli ses, beni ağlattı. Bütün yorgunluğumu alıp götürdü. Genç bir kaymakam olarak, bütün benliğim gurur ve iftiharla sarsılıyordu. O günden bu yana birçok valilik ve müsteşarlıklarda bulundum. Atatürk'ün görev aşkını koruyan bu laflarını başka kimseden duymadım ve sözleri hiç unutmadım." İngilizler'in davranışlarının ne olacağı beklenedursun, seferberlik emri de yerine getirilmeye başlandı.. Kuşadası halkının telaşa kapılmaması için gerekli uyarılar yapıldı.. Seferberlik emri madem ki Gazi Paşa'nın ağzından çıkmıştı, o halde en kısa zamanda yerine getirilecekti.. Öyle de oldu.. Kuşadası ve havalisinde, en ufak bir aksaklığa meydan verilmeden her şey tamamlandı.. Gazi Paşa'nın dediği gibi, gerekirse Balıkesirli Musa için bütün Türkler bir kere daha ve yeni baştan dövüşeceklerdi.. Bu, haysiyetli bir lider ve haysiyetli bir millet için kaçınılmaz bir durumdu.. İcap ederse birtakım şeyler inceldikleri yerden kopacaklardı.. Suskun İngilizler, kısmi seferberlik hazırlıklarını tamamladıktan sonra konuştular.. Bu bir telgraftı ve İngiliz Harp Filosu'nun başkumandanından geliyordu: Mahreç: Sisam No: 135 Tarih: 19/7/1934 Verildiği saat: 15.00 Kaymakam Bey, Kuşadası... "Maktul zabitin cesedini aramak için İngiliz motorlarına müsaade verildiği anlaşıldı. Bunun tele teyid ve tasdiğini rica ederim. Sisam'da İngiliz Başkumandanı..." Dilaver Bey bu teli aldıktan sonra, daha önceki talimatı icabı Milli Müdafaa Vekili Zekai Bey'le konuştu. Güneş batarken, hava kararmak üzereyken de Ankara aradı. Başvekil Paşa Hazretleri görüşeceklerdi. "Ankara No: 7206 Verildiği saat: 19.20 Vusulu: İhbarlı. Bir dakika durdurulamaz. Kaymakam Bey'e... 1- İngiliz Donanması'nın, sizden cesedi aramak için verilmiş olan müsadenin tasdiğini istediği anlaşıldı. 2- Tarafınızdan tasdik ve teyit cevabının verilmesi ve motorlarımızın her türlü kolaylığı göstermek için hazır bulunduklarının bildirilmesi uygun görüldü. İngiliz motorlarının araması sırasında dost davranılması ve bir hadiseye meydan verilmemesi lazımdır..." Başvekil Paşa Hazretleri'nin talimatları devam ediyordu... Ki o Başvekil Paşa Hazretleri, İsmet İnönü'ydü.. Başvekil Paşa Hazretleri'nin Kuşadası Kaymakamı Dilaver Bey'e telgraf başında verdiği talimatlar şunlardı: "1- İngiliz Donanması'nın, cesedi aramak için sizden verilmiş olan müsaadenin telle tasdiğini istediği anlaşıldı. Tarafımızdan, tasdik ve teyit cevabının verilmesi ve motorlarımızın her türlü kolaylığı göstermek için hazır bulunduklarının bildirilmesi uygun görüldü. İngiliz motorlarının araması esnasında, dostça davranılması ve bir hadiseye meydan verilmemesi lazımdır. 2- Bugün İngiliz Büyükelçisi ile yapılan görüşmede aşağıdaki hususlar açıklık kazanmıştır: İki Hükümet, olay üzerinde iki tarafta da kötü niyetten eser bulunmadığına kanaat hasıl etmiştir. Soruşturmaya ve karşılıklı ziyarete lüzum kalmamıştır. İngiliz subayının öldüğü yerde, İngiliz Donanması'nın bir kısmı tarafından cenaze merasimi yapılacaktır. Türk Donanması, bir torpidosu ile bu merasime katılacaktır. Bu maksatla, bir torpidomuz 20 Temmuz 1934 Cuma günü öğle zamanlarında Kuşadası'nda olacaktır. İngiliz Donanması'nın merasim programı ve saati tarafımızdan haber alınınca, torpidomuz merasim yerine hareket edecek ve İngiliz Donanması'ndan önce orada hazır bulunacaktır. Torpidomuzda merasim topu bulunmadığı, İngiliz Büyükelçiliği'ne bildirilmiştir. Başvekil İsmet" 20 Temmuz günü, törende Türkler tarafından denize atılacak olan çelenk İzmir'den Kuşadası'na getirildi.. Ardından, Kocatepe Torpidosu Kuşadası Limanı'na girdi.. Ve Kaymakam Dilaver Bey, Ankara'ya telledi: "İzmir Valiliği'ne, Başvekalet'e... 1- Merasim, Kanapiçe Koyu'nda yapılacaktır. 2- Kocatepe torpidomuzun arkasında ve sağda Quenn Elizabeth zırhlısı ile bunların arkasında maktulun mensup olduğu Dövenşayr ve amiral gemisi olan Londan kruvazörleri mevkii alacaklardır. Saat tam 09.30'da boru işareti ile sancaklar yarıya indirilecek, 12 dakika dini merasime ayrılacak, boru sesleri arasında kurşunsuz üç yaylım ateşi yapılacak ve 3 dakikalık suküt edilecektir. Daha sonra çelenk denize atılacak, mızıka İngiliz marşını ve paydos havasını çalacaktır. İngiliz gemileri, daha sonra demir alarak Sisam Adası'na döneceklerdir. Torpidomuz ise Kuşadası'na gelecektir. Kaymakam Dilaver" Kocatepe, Kuşadası'na öğleden sonra geldi.. Akşamüstü ise İzmir'e hareket etti.. Bu olayların sonunda, Kuşadası Kaymakamı Dilaver Bey'e bir takdirname ile 50 lira para mükafatı ve 1 hafta istirahat izni verildi. 1934'ten sonra Dilaver Bey başka bir yerde görevliyken Kuşadası'na gelen Mülkiye müfettişleri, İngiliz amiraline çekilmiş olan 9 liralık telgraf ücretini uygunsuz bulup, hakkında soruşturma açtılar.. Dilaver Bey, devlet parasını çarçurdan İzmir Asliye Ceza Mahkemesi'ne sevk edildi.. ("Bu yazıyı okuyanlar, o kelledekiler, kafadakiler duysunlar da utansınlar.." demeyeceğim, bir şey öğrensinler..) Hakim Kemal Aksüt, ilk celsede salonu boşalttıktan sonra Dilaver Bey'i yanına çağırtıp, gerekli makamlara her türlü küfürü etti.. Ardından da beraat kararını çıkarttı. - - - - - Bir er Musa'nın; o Balıkesirli neferin cezalandırılmaması için İngiliz İmparatorluğu ile harbi göze alan Gazi Paşa Türkiyesi, bürokrasi yüzünden, 9 lira için, koca kaymakamını mahkemelik etmekten çekinmemişti.. Bu 5 gün süren öyküden, isteyen istediği hisseyi çıkartır.. |