#1
|
|||
|
|||
Bu Beşiktaş nasıl kurtulur Süleyman abi?
Türk futbol tarihinde yaptıkları, söyledikleri, asaleti, susulacak anı bilişi, verdiği sözleri yerine getirişiyle efsaneliği hak eden insanların başında gelen Süleyman Seba'yı, kırgın, bezgin, üzüntülü görmek yürek burkuyor. Öncelikle ne kadar çabalasak da bir noktayı anlamakta hakikaten zorlanıyoruz; onun kimseye bir şeyi açıklamaya ihtiyacı yok ki! Dahası o zaten başkanlığı döneminde de az konuşur az maça gider, icraatlarıyla-eserleriyle- vakur duruşuyla konuşur; meramını da muhteşem anlatırdı.
'Beni küstürdüler, arkadan bıçakladılar' diyor; eğer Süleyman abi böyle diyorsa yüzde yüz doğrudur; birileri muhakkak onu incitmiş, o sevdalı olduğu Siyah-Beyaz renklere küstürmüştür. Ancak millet onu küstürenleri de iyi biliyor, onu da iyi biliyor. Baksanıza başkanlığı bırakışının üzerinden seneler geçtiği halde o onur burcunun üstündeki yerini muhafaza ederken, Beşiktaş'tan onu soğutanların adı anıldığındaysa insanlar açıyor ağzını yumuyor gözünü. Yıllardan beri İnönü Stadyumu'na ayak basmadığından dem vuruyor Süleyman abi; oysa bırakın Beşiktaş'ta genel kaptan ya da başkan olarak sarf ettiği zamanı; yalnızca 1947 senesinde stadın açılış gününde attığı golün hatırı bile onu camianın içinde tutmaya yetmeli! 8 sene önce birkaç çapulcunun hangi amaçla başlattığı gayet iyi bilinen şahsına yönelik nahoş tezarühatları niye ciddiye alıyor ki? Bizce kendisine ve canından fazla sevdiği kulübüne yapılan yanlışları açıklarken diğer yandan olup biteni umursamayıp İnönü Stadyumu'nda yerini alması gerekir; gerisi teferruattır. 'Küfürlü tezahüratı sevmiyorum, beni futboldan soğutuyor' diyor Süleyman abi; ahlaksız insanlar dışında kim sever ki o tip bağırış-çağırışları? Ancak burada bir parantez açmak gerekiyor; örneğin biz desek ki 'futbola küstük, stadyumlarla aramıza perde koyduk', ahaliye vız gelir tırıs gider. Ama Süleyman abi gibi muhterem bir şahsiyet kötü söze karşı olduğunu beyan ettikten sonra tribünlerdeki yerini alırsa, adımız gibi eminiz en azından onun oturduğu yerin civarında bulunan insanlar sözlerine azami özen gösterir ki, bu az bir şey midir? Onun gölgesi stadyumların koltuklarına deyse belki birilerine zarafet bulaşır, insanlık bulaşır. 'Messi'yi seyrediyorum' demiş Süleyman abi; tabii ki seyretsin, ama gönül istiyor ki önce 'Delgado'yu, Holosko'yu, Nobre'yi seyretsin!', sonra televizyonun karşısına kurulup İspanya'ya, İtalya'ya, dünyanın her köşesine ulaşsın. Yokluğunun sadece Beşiktaşlıları üzmekle kalmadığını bilemiyoruz hatırlatmaya gerek var mı? 'Şerefli ikinciliklerle övünüyorum' diye anlamlı göndermeler yapmış Süleyman abi, elbette anlayana. Şurasına hiç şüphe yok ki Süleyman abiyi efsane yapan özelliklerin başında 'yenilirken dahi büyük kalmayı bilmesiyle organizasyon yapma kabiliyeti' geliyordu. Yoksa devlet memuru bir insan Şeref Stadı ile Akaretler Yokuşu arasına takılıp kalmış bir kulübün makus talihini nasıl değiştirebilirdi ki! Onun kadar sevilen, sayılan, yaptıkları toplumun her katmanında tasvip görmüş, övgü almış bir insanın gazete sayfaları aracılığıyla serzenişlerde bulunması doğrusu hoş kaçmıyor. O tasvip etmediği adamların nicesi dünyaya henüz teşrif etmemişken Beşiktaş'a hizmet etmeyi yaşamının en önemli gayesi saymış bir insanın kulübüne küsmeye hakkı olamaz. Tamam, Süleyman abi hassas insandır, narindir, bir kere incindi mi kolayına affetmez, ama onur burcuna çıkmak ve orada kalmak da kolay değildir ki! Ona yakışan, bıkıp usanmadan doğruları anlatmak, bu arada da saygınlığını kullanarak Beşiktaş'ı daha iyi yöneteceğine inandığı insanları kulübün başına geçmeye teşvik etmek olmalıdır. Çünkü iyice anlaşıldı ki 'Beşiktaş duruşunun ne olduğunu geçen onca yıla karşın hâlâ anlayamayan, kavrayamayan şahıslarla bu kulüp sürekli geri gidecek!' |