#1
|
|||
|
|||
Yapamayacağı Şeyi Söylememek ?
Yapamayacağı Şeyi Söylememek
Yapmayacakları şeyleri söylemeleri, Kuran ahlakınını yaşamayan pekçok insanın ortak karakter özelliklerinden birisidir. Bu kimseler kendilerini olduklarından üstün ve önemli göstermek, gösteriş yapmak gibi gayelerle yapmayacakları şeyleri söylerler. Bazen de geçici çıkar ve menfaatler elde etmek için aslında yapmaya hiç niyetlerinin olmadığı şeyleri vaat ederler. Bu samimiyetsiz davranış, çoğu zaman toplum içinde fazla yadırganmayan ve önemsenmeyen, alışılmış bir tutumdur. Oysa insanların yapmayacakları şeyleri söylemeleri, Kuran ahlakına uygun olmayan, Rabbimiz tarafından yapılmaması bildirilen bir davranıştır. Allah bunu Kuran'da şöyle bildirmiştir: "Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah Katında bir gazab (konusu olması) bakımından büyüdü (büyük bir suç teşkil etti)." (Saff Suresi, 2-3) Bu davranış, çoğu zaman yalancılık, ikiyüzlülük ve samimiyetsizlik gibi, ayetlerde kınanmış birçok kötü özelliği de içinde barındırmaktadır. Kuran'da bildirilen güzel ahlakı en mükemmel şekilde yaşamayı kendilerine ilke edinen Müminler, Allah Katında beğenilmeyen bu tavırdan titizlikle kaçınırlar. Bitkiler ve Otomobil Tasarımları Uluslararası bir otomobil firması, ZIC (Zero Impact Car) adlı yeni ürününü tasarlarken bitkilerdeki "kollara ayrılma" özelliğinden yararlanmıştır. Otomobilin ortasından bitkinin gövdesinde olduğu gibi küçük bir tünel geçiren tasarımcılar, bu tünele arabanın çalışması için gerekli enerjiyi sağlayan piller yerleştirmişlerdir. Arabanın koltukları ise sağ üstteki resimde görülen bitkiden esinlenilmiş ve bitkideki gibi doğrudan gövdeye (tünele) bağlanmıştır. Otomobilin tavanı ise deniz yosununun petekli yapısı gibi tasarlanmıştır. Bu yapı ZIC'e hem hafiflik hem de sağlamlık kazandırmıştır. Otomobil sektörü gibi insanların en son teknolojinin rahatlıkla sergilenebileceği bir alanda, mühendislere ve tasarımcılara, doğada bulunan bir bitki ilham kaynağı olmuştur. Canlılığın tesadüfen oluştuğunu ve zaman içerisinde gelişerek hep daha iyiye doğru gittiğini savunan evrimciler için bu ve buna benzer olaylar, kabul edilmesi çok zor şeylerdir. Nasıl olur da akıl ve şuur sahibi insanlar, hiçbir zekası ve bilgisi olmayan, yerinden bile hareket edemeyen bitkilerden bir şeyler öğrenirler ve bunların uygulaması, o güne kadar o konuyla ilgili ortaya çıkan en verimli sonuçları verir? Bunlar elbette ki tesadüflerle açıklanması mümkün olmayan özelliklerdir ve Yüce Rabbimiz'in üstün yaratışını kanıtlayan delillerden sadece bir tanesidir. Tüm kainatı yaratan Yüce Allah, her türlü yaratmayı bilendir, üstün güç sahibi olandır. Evrim Neden Biyolojinin Temeli Değildir? Evrimciler tarafından sık sık tekrarlanan bir iddia vardır: Evrim teorisinin bilimin temeli olduğu yalanı... Aslında bu iddia çaresizlikten kaynaklanan bir demagojiden ibarettir. 'Evrimin bilimin temeli olduğu' iddiasının ne denli geçersiz ve akıldışı bir iddia olduğu, sadece bilim tarihinin incelenmesiyle bile anlaşılabilir. Eğer bu iddia doğru olsaydı, evrim teorisinin ortaya atılmasından önce dünya üzerinde bilimsel bir gelişme olmaması, bütün bilimlerin de evrim teorisinin ortaya atılmasından sonra doğmuş olmaları gerekirdi. Oysa biyoloji, paleontoloji (fosil bilimi) gibi bilim dallarının hepsi, evrim teorisinden önce doğmuş ve gelişmişlerdir. Evrim ise bu bilim dallarına sonradan sokulmak, zorla kabul ettirilmek istenmiş bir varsayımdır. Bugün çağdaş bilimi evrime bağlı kalmaya zorlayan hiçbir neden yoktur. Bilim gözlem ve deneye dayanır. Evrim ise, gözlemlenemeyen geçmiş hakkında ilkel metodlarla ve ideolojik olarak ortaya atılmış, günümüzde de çökmüş bir varsayımdır. Dahası bu varsayımın iddia ve önermeleri her defasında bilimin ve mantığın kuralları tarafından yalanlanmıştır. Elbette ki bu varsayım terk edildiğinde bilim hiçbir kayba uğramamıştır. Hatta tam tersine bilim, dogmatizm, ön yargı, safsata ve uydurmalarla dolu böyle akıldışı bir teorinin dayatmasından kurtulduğu için çok daha hızlı ve sağlıklı bir biçimde ilerlemeyi sürdürmektedir. Evrim, gözlemlenemeyen geçmiş hakkında ilkel metodlarla ve ideolojik olarak ortaya atılmış, günümüzde de çökmüş bir varsayımdır. Deniz Aslanları Buzlu Suda Nasıl Yaşarlar? Deniz aslanları dondurucu soğukluktaki kutupsal alanlarda yaşarlar. Memeliler sınıfına dahil olan bu canlılar yaşamlarını buzlu suların içinde sürdürmelerine rağmen soğuktan hiç etkilenmezler. Bunun nedeni vücutlarında bulunan koruyucu yağ tabakasıdır. Derilerinin altındaki bu yağ sayesinde vücutları sürekli sıcak kalmaktadır. Kutupsal alanlarda yaşayan deniz aslanlarının bir diğer ilginç özelliği ise ağızlarındaki uzun dişleridir. Bu dişler sayesinde kendilerini en önemli düşmanlarından biri olan kutup ayılarına karşı korumakta ve midye, yengeç, salyangoz gibi sert kabuklara sahip olan avlarını yakalayabilmektedirler. Sahip oldukları kalın, kaba derileri de bu canlıların, düşmanlarının keskin dişlerinden ve çevrede bulunan sivri kaya parçalarından korunmalarını sağlar. Deniz aslanları vücutlarındaki fazla kiloları nedeniyle karada çok hızlı hareket edemezler, ancak bu durum deniz aslanları suyun içindeyken geçerli değildir. Bu canlılar suda oldukça hareketlidirler ve uzun mesafeleri hiç durmadan yüzebilmektedirler. Avları için 105 metre gibi oldukça derin bir mesafeye hiç zorlanmadan dalabilirler. Yüce Rabbimiz tüm canlıları benzersiz özelliklerle yoktan var etmiştir. Allah'ın, diğer tüm canlılara olduğu gibi, deniz aslanlarına da bahşetmiş olduğu özellikler, bizlere Rabbimiz'in üstün yaratışını gösteren delillerden yalnızca bir tanesidir. |