Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi
 

Go Back   Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi > Genel Kültür > Edebiyat - Felsefe
Yardım Topluluk Takvim Bugünki Mesajlar Arama

gaziantep escort gaziantep escort
youtube beğeni hilesi
Cevapla

 

LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 13 December 2008, 15:51
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Ermeni gence aşık Türk kızı ve Umut

Ermeni gence aşık Türk kızı ve Umut




[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]

"Artık yanlış resmi tarihten bana gına geldi" diyen ünlü yazar Ayşe Kulin, son romanında büyük teyzesinin Ermeni genciyle yaşadığı aşkı yazdı.

Ayşe Kulin'in 'Veda'yla başlayan üçlemesinin ikinci kitabı 'Umut', Cumhuriyetin ilk yıllarında insanların yaşadığı değişimlere nasıl alıştıklarını konu alıyor.
Ancak Kulin'in büyük teyzesinin Ermeni genciyle yaşadığı aşk konunun önüne geçiyor. Yazar, çiftin yaşadığı zorlukların altını çizerken, "Bugün diaspora Ermenilerinin yaptıklarını son derece gereksiz buluyorum. Bugün bunu deşmenin anlamı yok" diyor.
[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] adlı romanıyla "Artık yanlış resmi tarihten bana gına geldi" deyip son Osmanlı Meclisi'nin Maliye Nazırı büyükdedesi Ahmet Reşat üzerinden o yılları anlatan Ayşe Kulin şimdi de Cumhuriyetin ilk yıllarına götürüyor okuru. Üçlemenin, Veda'nın ardından gelen ikinci kitabı [Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] adını taşıyor. Yeni kitap, Ahmet Reşat'ın aklanıp İstanbul'a dönmesiyle başlıyor ve Kulin'in doğumuna kadar uzanıyor. İlk kitapta hem Osmanlı'ya hem Kurtuluş Savaşı'na hakkını verip Sultan Vahdeddin'in bir vatan haini değil 'beceriksiz bir padişah' olduğunu söyleyen yazar, bu kez Osmanlılıktan Cumhuriyet'e geçişi anlatıyor. Üstelik bu sefer hem annesinin hem de babasının ailesini sokuyor kitaba. İlk kitaptan annesinin ailesini tanıyoruz. Babasının ailesi ise Bosna'dan İstanbul'a göç ediyor. Bosna'da köklü bir aile ve İstanbul'a gelince ellerinde kalan mallarıyla kendilerine yeni bir hayat kuruyorlar. Tıpkı annesinin ailesi gibi onlar da ani ve kansız devrimlere alışmakta zorlanıyorlar. Şapka takmak, Batı tarzı partiler vermek zor geliyor onlara. Sadece bunlar da değil Soyadı, yeni harfler onları zorluyor. Sancılı bir değişim süreci yazıyorlar. Özetli Umut' o yılları anlatıyor. Kulin'in babası mühendis olduğu için Türkiye'nin özellikle Anadolu'nun o yıllardaki sefaletini de görüyoruz satıraralarında. Adana'ya baraj yapmaya giden babasının anılarında kara toprakla bir mücadele ve ayağa kalkmaya çalışan bir ülkenin hikâyesi saklı. Ancak tüm bu hikâyelere karşı kitapta en çok öne çıkan Kulin'in annesinin teyzesi Sabahat ile Ermeni sevgilisinin aşkı.


İlk kitabında resmi tarihi eleştiren Kulin bu kez de Ermeni sorununu deşiyor kendine ait anılanyla. Bu aşkın başlangıcındaki engelleri anlatıyor. Çok fazla detaya inmeden 1915'te yaşananlara da göz atıyor. Çünkü eniştesi Aram, Merzifon'dan İstanbul'a göç eden bir aileden geliyor. Hal böyle olunca da Kulin'e [Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]’u konuşmaya gittiğimizde Ermeni sorununa dalıyoruz. Ve ortaya biraz politik bir söyleşi çıkıyor. Politikaya dalmadan önce Veda'nın korsana karşı mavi mürekkep kullanılarak basıldığını hatırlatıp soruyoruz "İşe yaradı mı?" diye. Kulin, "Bu kez mavi bastılar korsanı ama ilk hafta iyi saltık, hu kitapta mavi mürekkep kullanmayacağız" diyor.
Umut, Veda'yla başlayan üçlemenin ikinci kitabı. Kitap annenizin dedesi son Osmanlı Meclisi'nin Maliye Nazmı Ahmet Reşat’ın sürgünden İstanbul'a gelmesi ve aklanmasıyla başlıyor. Sizin doğumunuzla sona eriyor. İkinci Dünya Savaşı'nın sonu kadar uzanıp Cumhuriyetin ilk yıllarını anlatıyorsunuz.
Aslında kendi ailemin geçmişinden çok ülkemin yaşadığı dönemi anlatmak istedim. Kendi ailemin üzerinden anlatmakta daha kolay oldu doğrusu. İki kitabı da çok severek yazdım ve onları ne kadar çok özlediğimi, ne kadar çok sevdiğimi düşündüm. İki kitabı da yazarken pek çok kez onlarla daha çok vakit geçirseydim düşüncesi aklımdan geçti. Çok ‘Keşke'lerle yazılmış bir kitap oldu. Aslında çok daha uzundu, 100 sayfa kadar çıkardım. Annemin teyzesi Sabahat -ki ben de ona Teyze" derdim- ile Aram'a kıyamadım. Bir de ailemin sıcaklığına. O kısımları bol bırakıp başka kısımlan attım. Kendi ailemin kirli çamaşırlarım ortaya sermenin de bir alemi yok diye düşündüm.
Cumhuriyetin ilk yıllarından bahsederken en çok dikkati çeken o insanların yeni düzene alışırken yaşadıkları zorluklar. Siz ilk kitapta büyükdedenizle büyükanneanneniz için "Bana uzaylı gibi görünürlerdi" demiştiniz. Çok mu zorlandılar Cumhuriyete alışırken?
Kesinlikle zorlandılar. Çünkü pek çok şeye ahşmalan gerekti. Şapkaya, yeni yazıya, soyadlarına... Hayatlarında pek çok yenilik oldu çünkü. Anne tarafım da, baba tarafım da çok Osmanlı ailelerdi. Ve bu hızlı değişim elbette onları da zorladı.
Kitapta değişime en zor ayak uyduran kadınlar olarak görülüyor. Neden kadınlar daha katı?
Bugün dahi bütün kanunlar onların arkasında olduğu halde kadınlar değişime hâlâ direniyor. Muhafazakâr olmayı tercih ediyorlar. Bunun nedeni gördükleri baskılar yoksa kendi tercihleri mi bilemiyorum ama bir direnç olduğu kesin. Özellikle kızların okuması ve evlenmeleri konusundaki dirençten söz ediyor olmalısınız. Benim annemde dahi vardı bu direnç Benim özellikle bir diplomatla evlenmemi isterdi. Galiba bu genlere işlemiş bir enformasyon. Başlarına bir şey gelmeden evlerinin yolunu bilsinler diye düşünüyorlar.
Bu konuya sonra gelmek istiyorum ama Sabahat’ in bir Ermeni gencine âşık olması ablaları tarafından sertçe engellenmeye çakşırken enişte Mahir Bey ortayı bulmaya çalışıyor. Erkekler daha mı kolay alıştı yeniliklere?
Osmanlı'nın münevver erkekleri çok aydın. Bugün artık o seviyede aydın bulmak mümkün değil. Dil biliyorlar, edebiyat biliyorlar, dünyaya açıklar yani Osmanlı olmanın verdiği bir esneklik, çok renklilik ve çok seslilik var. Onu kaybettik ne yazık ki Cumhuriyetle birlikte. Cumhuriyet daha katı. Bugün en liberaller, en liberal olmaya çalışanlar bile taraf. Kendi gibi düşünmeyene eziyet etmiyor belki ama küçük görüyor. Başkasının da kabullenebilmek hasletini biz giderek kaybediyoruz. Giderek katılaşıyoruz, daha kemikleşiyoruz. Esnekliğimizi kaybettik Cumhuriyet ile.
Bu Cumhuriyete bir eleştiri mi? Cumhuriyet’in suçu mu?
Cumhuriyetin ilk yıllarını anlıyorum. 600 yıllık bir saltanat yıkılmış, yerine bir şey konmak isteniyor. Üstelik o dönemin dünyası katiyen demokratik ve liberal değil. İngiltere hariç bütün dünyadan söz ediyorum. Amerika'da zavallı siyahlan beyazlarla aynı otobüse bindirmiyorlar örneğin. Ve o dönemde Türkiye'de müthiş bir devrim yapılmış, üstelik kansız. Onu yerleştirmek için diktotaryal bir tutum içindeler haliyle. Ama o anlayışı bugünlere uzatmak saçma. 85 yıl geçti üzerinden. 85 yıl boyunca eli sopalı 'Hadi böyle olun' denmez insanlara. Dünya değişti. Şimdi liberalizm, insan haklan konuşuluyor. Bugünün dünyasında herkes istediğini istediği gibi giyer. Çarşafı o yıllarda çıkartabiliyorsun ama şimdi çıkartamazsın. Çıkartamaya çalıştığın zaman komik olursun. Tıpkı kafasını örten kızı üniversiteye sokmadığın zaman komik olduğun gibi. Ben bugün kendim dahil herkese "Yapılan devrimleri devam ettirseydin'' diyorum. Böyle muhafazakâr partileri İki kuruş fazla kazanacağız diye getire getire bazı şeyleri kaybettik. Şimdi bunu sopayla yapamayız. Zamanında yanlış eğitim vermişiz. Köy enstitülerini kapatmışız, halk evlerini kapatmışız. Bunlar hep insanı yapısını değiştiren şeylermiş, imam hatiplere izin vermiş. Oralarda Cumhuriyet düşmanı çocuklar yetiştirmişiz. Olmuş bir kere. İslamiyet yaşasın elbette, hiçbir itirazım yok. Ama Alevi'ye de hakkım verseydin. Alevi lafının telaffuz edilerek öne çıkması 20 yıl. Benim çocukluğumda konuşulmazdı. Yanlışlıkları olan bir devir geçmiş. O yanlışlıkların meyvelerini şimdi döverek yola getiremeyiz.



Kitapta Cumhuriyetin ilk yıllan var ama en çok öne çıkan biraz önce sözünü ettiğimiz Sabahat ile Aram aşla İlk kitapta resmi tarihe ciddi eleştiriler yaparken şimdi de Ermeni meselesine bakıyorsunuz. Neden bu meseleyi öne çıkardınız?
Cumhuriyeti anlatacağımı zannediyordum bu kitapla. Ama evdeki hesap çarşıya uymuyor derler ya bu kitapta da öyle oldu cumhuriyeti anlatayım derken Sabahat ile Aram baskın çıktı. Kendi bakış açımla ortaya koymayı çalışıyorum bu meseleyi. Çok tarafsız olmaya çalışıyorum ama aynı zamanda yaşadığım bir gerçeklik var. Benim Ermeni bir eniştem var. Bütün bu acılan çekmiş ama ailenin içinde hiçbir şekilde horlanmadı. Elbette girdikten sonra. Girene kadar oldukça acı yaşadı.
Eniştenizin babası tehcir edildikten sonra aile Merzifon'dan İstanbul'a gelmiş. Nasıl bahsederdi yaşadıklarından?
Teyzem öldükten sonra ona ben baktım. Kızı Amerika'daydı. İlk kez o zaman anlattı. O yaşa gelene kadar hiç konuşmamıştık. Ermeni olduğunu biliyordum ama Bala Enişte derdik. Yalnız bir kere değişik bir olay yaşamıştık. Eniştem beni sinemaya götürmüştü, yanımızda okuldan arkadaşlarım da vardı. Ben onu tanıştırmadım diye çok gücenmişti. on iki-on üç yaşlarındaydım aklıma gelmemişti. Teyzem, bana eniştemin çok gücendiğini söylemişti olaydan sonra. Bunda kızacak ne var diye düşünmüştüm. Şimdi anlıyorum neden gücendiğini Teyzem öldükten sonra eniştem ben bakınca yaşadıklarını çok konuştuk. Bana Merzifon'dan gelişlerini, babasını annesini anlattı. Teyzem giderdi ama biz görüşmezdik onun ailesiyle. Onlar da tepkiliydi çünkü. Belki bizden çok daha tepkiliydi çünkü onlar mağdur taraf.
Ama bence tarihi gerçekler var. Bugün diaspora Ermenilerinin yaptıklarını son derece lüzumsuz, gereksiz ve aşırı buluyorum. Dünyanın her şehrine, bir tane bile Ermeni’nin yaşadığı her şehre bilmem ne anıtı diktirmek kadar saçma bir şey olamaz. O zaman ben de gideyim her tarafları Sırbistan anıtlarıyla donatayım. Bize de yapılmış. Bosna'dakiler öldürülmüşler, ırzlarına geçilmiş. Aynı şekilde Çerkezler, Kafkasya'dan gelirken yaşadıklarının haddi hesabı yok. Ben bunun üstünü örtebilmişsem sen de ört Bugün bunu deşmenin ve yan yana oturan insanları gelip tedirgin etmenin lüzumu yok. Olan olmuş. Birincisi yaşananlar bu Cumhuriyetin döneminde yapılmamış, ikincisi hesaplaşılmış. Bunları yapan adamlar asılmış. İttihatçıların bir haltı yaşananlar. Onlar da cezalandırılmışlar. Bunu kuşaklar boyu ödemek bana çok saçma geliyor. Soykırımı yapmış bir millete ait olmak beni incitiyor. Benim Ermeni arkadaşlarım var. Ermeni sevgililerim oldu. Böyle bir şeyi kabul etmek istemiyorum. Diğer yönden bakarsak Ermeniler, Rus işgali sırasında onların üniformalarnı giyip Türkleri öldürmüşler. Köylerini basmışlar. Hükümet olarak bir şey yapmak zorundasınız, ikinci Dünya Savaşı'nda zavallı Japonlan tecrit eden Amerika örneğin. Şimdi Kürtlere yapıyoruz aynı şeyi. Çünkü canın yanıyor. Canın yandığı zaman da durmuyorsun. Durup dururken olmuyor bu işler. Ama abartılmış elbette. Biz zaten abartılı insanlarız. Bırakın Ermenileri, polise girenin görmediği işkence yok. Çocukları pencerelerden atıyorlar. Dediğim gibi abartılı bir milletiz. Elimizden ağır iş çıkıyor. Biz suçluyuz ama durup dururken yapmadığımız da kesin. . Durup dururken, 600 yıl birlikte yaşadıktan sonra, o dönemde mecliste Ermeni mebuslar varken, en gözde sanatçılar Ermeniyken bir kısmım neden kesesin. Mantığa sığmıyor. Bu karşılıklı bir şey. Bizim tarafımızdan her zamanki abartılarak elbette. Çünkü biz öyleyiz, haddini aşan insanlarız.
Ailenin hiçbir zaman eniştenizi horlamadığını söylediniz ama Sabahat’in babası kızının bir Ermeni gencine âşık olduğunu öğrenci intihara kalkışıyor. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Sonradan müsaade ediyor tabii. Görüşü­yor. 1942'de evlendi onlar, 8-9 yıl birlikte oldular. Onu anlamaya çalışıyorum. Öyle tahmin ediyorum ki 1915 olaylarım ve işgali gördüğü için böyle bir tepki verdi. Çünkü işgalde çok ağır hakaretlere uğruyorlar, İstanbullular olarak Rumlar ve Ermeniler kendi dindaşları geldiği için -çünkü din oldukça baskın, fevkalade saçma ama onu çıkarıp atamıyorsun içinden- çok eziyet etmişler Türklere. Devlet adamlarını sürük­leyerek meclisten çıkarmışlar. Tüm bunların tepkisi de ver ister istemez. Nite­kim anneannemin çok yalan Rum arkadaşları vardı. Onları da 6-7 Eylül olayla­rında Narmanlı'ya getirip birkaç gün evinde saklamıştı başlarına bir şey gelmesin diye.
Bugün de gündemimizin ilk maddelerinden biri Ermeni sorunu.
Dürüst olmak gerekirse o günden bugüne bir büyük mesafe alamadığımızı da üzüntüyle görüyorum. Kitapta yazdıklarım doğruydu. Eniştemin sırf Ermeni olduğu için Sabahat'la görüşüyor diye öldüresiye dövülmesi doğruydu. Türk, Müslüman kızlarla dolaştılar diye o çocukları dövüyorlardı o zaman. Ama şimdi de Kerinçsiz'in elini boş bıraksanız rahatlıkla aynı şeyleri yapar. Maalesef değişen fazla bir şey yok Bu kitabı yazarken bazı yerlerde aşama kaydedemediğimizi görünce çok hüzünlendim.
Aşama kaydettiğimiz yerler yokmu? Örneğin, babanızın tarafından bakarsak...
Elbette var. Babam bir mühendisti. İdealist bir mühendis. Kara toprak almıştı eline. Tıpkı o günün pek çok mühendisi gibi. Ondan çok dinledim ben Türkiye'nin o günlerdeki durumuna Anadolu'nun ne kadar ne kadar ümitsiz bir durumda olduğunu. Türkiye'yi yeniden nasıl inşa ettiklerine bakarsanız çok yol kat etmişiz.
Babanızdan devam edersek, baba tarafından dedeniz Zeki Salih çok ilginç bir karakter. Onlar da Bosna'dan İstanbul'a göçüp yeni bir hayata başlıyorlar. Ve Bosna'nın kaybedilmesi onun hayatim değiştiriyor.
Onlar gerçekten Boşnak. Dönme diye adlandıranlardan. Hıristiyan'dan Müslüman'a dönmeler, Slavlar. Zeki Salih kendi toprağından atılıyor. Ve hayatının sonuna kadar sindiremiyor toprağından atılmasını. Dinine çok bağlı. Çünkü Boşnaklar dinini kaybederlerse diaspora Ermenileri gibi kimlikleri kalmıyor. Ben savaş sonrası Bosna'ya gittiğimde her evde rahlenin üzerinde açık bir Kuran görmüştüm. İşin ilginç yanı ilk defa bir ülkede Müslümanların elit sınıf olduğunu gördüm. Toprakla uğraşan orada Sırplar. Buraya geldikten sonra da düzene bir türlü alışamıyor. Çalışamıyor çünkü çalışmayı bilmiyor. Sadece 'bey' olmayı biliyor. Elinde kalan parasını da zamanla bitiriyor ama çocuklarını çok iyi yetiştiriyor.
Kitaptaki iki ailede elit kesimden. Dolayısıyla onların değişimleri üzerinden Cumhuriyet’in ilk yıllarını okuyoruz. Toplum da o zaman sizin anlattığınız gibi bugüne göre çok daha medeni miydi?
Evet, benim kahramanlarım elit kesim­den ama o yıllarda genel olarak toplum anlattığım gibiydi. Kesinlikle bugüne göre daha medeniydi. Ama bir yerde kaçtı.
Neresi orası? Atatürk'ün ölümü denir hep_
Atatürk öldüğü tarihlerde Atatürk'lüğünü yitirmiş. Belki zamanında öldü. Son zamanlarda halkın sevgisiyle idare ediyordu Onun ölümünün ardından Türkiye hemen savaşa girdi Orada dizginler sıkı tutulmak zorundaydı. Hakikaten o yıllar Türkiye'nin çok zor yıllan ve CHP çok antipati topluyor o dönem. Ama savaş ekonomisini yürütmek zorunda Sonrasında bir deprem. Bakıyorum da şimdi Türkiye çok şanssız da bir memleket Çünkü tam her şey yoluna giriyor bir deprem oluyor, kriz patlıyor. Amerika'da adamın bir ikiz kuleleri yıkıyor burayı da vuruyor. Global kriz çıkıyor içine düşüyorsun. Tam toparlanacakken yeni bir olay patlıyor.
‘Bizim evde sadece Politika konuşulurdu’
Bir Gün kitabıyla başlayarak politik fikirlerinizi satır aralarında iyice çıkarmaya başladınız. Giderek daha politik oluyorsunuz?
İnsan politik bîr hayvandır [Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] ile Süreyya'yı bir kenara bırakalım, onlar biyografi. Öykülerimde hep politik bir taraf vardı. Hatta ilk yazdığım kitap [Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] tamamen bir hicivdir. Bir çocuğun gözünden 70'leri hicvediyordum o kitapta. Ben Ankara'da büyüdüğüm için bana politika mikrobu bir kere bulaşmış. Ankara'da büyüyen her çocuk politikayla iç içe yaşar. Hele benim gibi bir bürokrat çocuğuysa. Çünkü evde sadece politika konuşulur. Ben İstanbul'a geldiğimde kimsenin politika konuşmadığını görence çok şaşırmıştım. Üstelik o zamanlar tam Demokrat Parti dönemiydi. Bizim evde sürekli politika konuşulurdu. İstanbul’da kimse politika hakkında bir söz bile etmiyordu. İlgileri bile yoktu. Hatta "Sizin evde ne konuşulur?" demiştim arkadaşlanma. Kendi ailemi anlattığım zaman da hepsi politik figürler olması dolayısıyla ister istemez politika giriyor işin içine.
‘6-7 Eylül olayları hayatımın bir tramvasıydı’
Üçlemenin son kitabı 40lardan günümüze mi gelecek? Örneğin 6-7 Eylül olayları olacak mı?
Evet, kaldığım yerden devam edeceğim. 6-7 Eylül benim hayatımın birtravmasıydı. Teyzem Sabahat ile eniştem Aram, Arnavutköy'de oturuyorlardı. Çok güzel bir evdi. Kuzenimle önünden denize girerdik. Oraya gitmiştik. Yanımızda Mahmure yengem de vardı. Onu kitaba katmadığım için üzülüyorum şimdi. Büyükdedemin bir erkek kardeşi vardı, hayırsız. 0, elli yaşını geçtikten sonra Gebze'de bir kızla evleniyor. Çocukları oluyor. 0, öldükten sonra dedem onlara kol kanat geriyor. İşte o yengem, anneannem ve ben teyzeme gittik. Telefon yoktu o yıllarda. Bir şeyler olduğunun farkındaydık ama uzakta olduğumuz için neler yaşandığını anlamıyorduk. Eniştemin bir Volksvagen'i vardı. Ona bindik. Anneannem önde oturuyordu. Arkada yengemle ben oturuyorduk Benim üzerimde tesadüfen mavi beyaz çizgili, Yunan bayrağı gibi birtişört vardı. İçinde de başka birşey yok. Ortaköy'e yaklaşırken Türk bayrakları elinde insanlar gördük Ortalık yangın yeri gibiydi. Eniştemin arabasını kaldırıp kaldırıp bırakıyorlardı. Anneannem eniştemi itip tekbir getiriyordu. Bana üzerimden tişörtümü çıkarmamı söyledi. Ben de içimde bir şey olmadığından itiraz ettim. Anneannem, yengeme "Çıkar eşarbını ver Ayşe'ye" dedi. Yengem başımı açmam deyince anneannem ikimize birden kızdı. Nihayetinde kıyafet değiştik ve Narmanlı'y a ulaştık Ama yaşadıklarımız gözümün önünden gitmez. Kilometrelerce kumaşlar, kıyafet, tuvalet kağıttan... Her şey yollara dökülmüştü. Bütün dükkanlar yağmalanmıştı. Hiçbir film onu tamamen yansıtamaz. İki gün sonra Beyoğlu'na çıkmıştık Ortalık felaketti. Kenar mahalleden kadınlar yağmaladıkları kürkleri giymiş Beyoğlu'nda birbirlerine caka satıyorlardı. 0 zamandan beri galeyana gelen topluluklardan korkarım hep. Çünkü hiçbir sebep yokken "Saldır" diyorsun ve insanlıktan çıkıp hayvanlaşmışçasına etrafa saldırıyorlar. İnsanlıktan çıkıyorlar. En son Hindistan'da yaşananlar beni mahvetti. Çok üzülüyorum. Ve bütün bu korkunç şeyler Müslüman etiketinden çıkıyor. Ona da çok üzülüyorum. Onun için memleketi çarşafmış, oymuş diye bölmemek gerekiyor.

Alıntı ile Cevapla
Cevapla




Saat: 05:01


Telif Hakları vBulletin® v3.8.9 Copyright ©2000 - 2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
gaziantep escort bayan gaziantep escort
antalya haber sex hikayeleri Antalya Seo tesbih aresbet giriş vegasslotguncel.com herabetguncel.com ikili opsiyon bahis vegasslotyeniadresi.com vegasslotadresi.com vegasslotcanli.com getirbett.com getirbetgir.com
ankara escort ankara escort ankara escort bayan escort ankara ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort eryaman escort eryaman escort eryaman escort kızılay escort çankaya escort kızılay escort ankara eskort
mecidiyeköy escort

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 PL2