#1
|
|||
|
|||
Tevfik FİKRET Köşesi
26 Aralık 1867’de İstanbul Kadırga’da dünyaya geldi. Asıl ismi Mehmed Tevfik. 1888’de Galatasaray Lisesi’ni (Mekteb-i Sultani) birincilikle bitirdi. Şiire lise yıllarında başladı. İlk şiiri 1883’te yayınlandı. Liseden sonra Maarif Mektubi Kalemi’nde çalıştı. Yüksek Ticaret Okulu’nda ders verdi. Kuzeniyle evlendi. 1894’te Malumat gazetesinin kurucuları arasında yer aldı. Galatasaray Lisesi ve Robert Kolej’de Türkçe öğretmenliği yaptı. 1896’da Edebiyat-ı Cedide akımını destekleyen Servet-i Fünun dergisi Yazıişleri Müdürü oldu. Halit Ziya Cenap Şahabettin İsmail Safa Mehmet Rauf Samipaşazade Sezai Hüseyin Cahit gibi isimlerle birlikteydi. 1905’te babasını yitirdi. Aynı yıl Rumelihisar’ında ölünceye dek oturacağı "Aşiyan"ına (yuva) yerleşti. 1908’te II. Meşrutiyet’in ateşli savunucularından biri oldu. Meşrutiyet’ten sonra Hüseyin Kazım Kadri ve Hüseyin Cahit (Yalçın) ile birlikte "Tanin" gazetesini kurdu. 1909’da Galatasaray Lisesi Müdürü oldu. Daha sonra Robert Kolej’e geçti. 1911’de gençlere seslendiği "Haluk’un Defteri" yayınlandı. 1914’te sağlığı bozuldu. 1914’te çocuklara seslendiği "Şermin" adlı kitabı yayınlandı. Ağır bir şeker hastalığına tutulmuştu. Kolundan olduğu bir ameliyattan sonra 19 Ağustos 1915’te yaşamını yitirdi ve Eyüp’te aile mezarlığına defnedildi. Döneminde ve 2'nci Meşrutiyet'ten sonraki tüm Türk şiiri ve edebiyatı üzerinde etkili oldu. Şiirimize yön veren isimler arasına katıldı.
MAİ DENİZ Sâf ü râkit... Hani akşamki tegayyür heyecân? Bir çocuk rûhu kadar pür-nisyân Bir çocuk rûhu kadar şimdi münevver lekesiz Uyuyor mâi deniz. Ben bütün bir gecelik cûş-i ahzânımla O hayâlât-ı pêrişânımla Müteşekk' lâim Karşıdan safvet-i mahmûrunu seyretmedeyim... Yok bulandırmasın âlûde-i zulmet bu nazar Rûh-i mâsûmunu ey mâi deniz; Âh lâkin ne zarar; Ben bu gözlerle mükedder âciz Sana baktıkça teselli bulurum aldanırım Mâi bir göz elem-i kalbime ağlar sanırım... |
#2
|
|||
|
|||
Cvp: Tevfik FİKRET Köşesi
Ağustos Böceği İle Karınca
Karıncayı tanırsınız Minimini bir hayvandır Fakat gaayet çalışkandır Gaayet tutumludur yalnız Pek hodgamdır bu bir kusur: Hodkam olan zalim olur. Bir gün ağustos böceği Tembel tembel ötüp durmak Neticesi aç kalarak Karıncadan göreceği Bürudete bakmaz gider Bir lokma şey rica eder Der ki: - Acıyınız bize Coluk çocuk evde açız Ianenize muhtacız. Karınca bir yüreksize Layık huşunetle sorar: - Aç mısınız? Ya o kadar Uzun güzel günler oldu. O günlerde ne yaptınız? Böcek inler: - Açız açız Bakın benzim nasıl soldu O günlerde gülen öten Sazla sözle eğlenen ben Bugün bakın ne haldeyim! Vallah açız billah açız Halimize acıyınız! Karınca eğlenir: - Beyim şimdi de raksedin ne var? 'Yazın çalan kışın oynar.' |
#3
|
|||
|
|||
Cvp: Tevfik FİKRET Köşesi
Balıkçılar
- Bugün açız yine evlatlarım diyordu peder Bugün açız yine; lakin yarın Ümid ederim Sular biraz daha sakinleşir... Ne çare kader! - Hayır sular ne kadar coşkun olsa ben giderim Diyordu oğlu yarın sen biraz ninemle otur; Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta... - Olur; Biraz da sen çalış oğlum biraz da sen çabala; Ninen baban iki miskin biz artık ölmeliyiz... Cocuk düşündü şikayetli bir nazarla: - Ya biz Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz? Hala Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi Döğerdi sahili binlerce dalgalar asabi. - Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın; Sakın yedek biraz ip mantar almadan gitme... Açınca yelkeni hiç bakma oynasın varsın; Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun zira Deniz kadın gibidir: Hiç inanmak olmaz ha! Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın Kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa. - Yarın küçük gidecek yalnız öyle mi balığa? - O gitmek istedi; 'Sen evde kal!' diyor... - Ya sakın O gelmeden ben ölürsem? Kadın bu son sözle Düşündü kaldı; balıkçıyla oğlu yan gözle Soluk dudaklarının ihtizaz-ı hasirine Bakıp sükut ediyorlardı başlarında uçan Kazayı anlatıyorlardı böyle birbirine. Dışarda fırtına gittikçe pür-gazab cuşan Bir ihtilac ile etrafa ra'şeler vererek Uğulduyordu... - Yarın yavrucak nasıl gidecek? şafak sökerken o yalnız bir eski tekneciğin Düğümlü ekli çürük ipleriyle uğraşarak ılerliyordu; deniz aynı şiddetiyle şırak - şırak döğüp eziyor köhne teknenin şişkin Siyah kaburgasını... Ah açlık ah ümid! Kenarda bir taşın üstünde bir hayal-i sefid Eliyle engini guya işaret eyleyerek Diyordu: 'Haydi nasibin o dalgalarda yürü!' Yürür zavallı kırık teknecik yürür; 'Yürümek Nasibin işte bu! Hala gözün kenarda... Yürü!' Yürür fakat suların böyle kahr-ı hiddetine Nasıl tahammül eder eski hasta bir tekne? Deniz ufukta kadın evde muhtazır... ölüyor: Kenarda üç gecelik bar-ı intizariyle Bütün felaketinin darbe-i hasariyle Tehi kazazede bir tekne karşısında peder Uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor; Yüzünde giryeli muzlim boğuk şikayetler... |
#4
|
|||
|
|||
Cvp: Tevfik FİKRET Köşesi
Bana Kimsin Diye Sorma Meleğim
Bana kimsin diye sorma meleğim Pek güzel dinle de izah edeyim Nam-ı naçizime `Fikret' derler Şi're de nisbetimi söylerler Kaldığım varsa da gah ekmeksiz Kalmadım şimdiye dek mesleksiz Nur bekler gibi nısf-ı şebde Bekledim on iki yıl mektebde Sonra çıktım ne için bilmeyerek Bu da bir cilve-i baht olsa gerek Bab-ı Ali'ye müdavimlendim Ehl-i namus diye mimlendim Şimdi bir hayli eser sahibiyim 'Ahmed Ihsan'da musahhih gibiyim Saye-i lutf-i cihan-banide Hocayım Mekteb-i Sultani'de... |
#5
|
|||
|
|||
Cvp: Tevfik FİKRET Köşesi
Doksan Beşe Doğru
Bir devr-i şeamet yine çiğnendi yeminler; Çiğnendi yazık milletin ümmid-i bülendi! Kanun diye topraklara sürtündü cebinler; Kanun diye kanun diye kanun tepelendi... Eyvah! Otuz üç yıl o zehir giryeleriyle Hüsranları buhranları ehvali melali Amal-ü devahisi ve sulh-ü seferiyle Bir sel gibi akmış mütevekkil mütehali... Yazsın bunu tarih-i iber hatt-ı zeriyle! Ey bir dem-i rüya gibi geçmiş kara günler Bir lahza edin seyr-i cahiminizi tekrar; Dönsün bize o derin nazra-i muğber... Heyhat! Otuz üç yıl otuz üç yıl bütün ekdar Heyhat! Ne bir ders ne bir fikr-i mukarrer Silmez fakat elvahını tarih-i muanit; Doksan beşi aç! Gölgesi bir tac-ı harisin Saklar mütelaşi mütereddit mütemerrit Evca-ı şebengizini bir yevm-i habisin. Hala o vesavis o desayis o mefasit. Hala o şebin zeyl-i temadisi bu ezlam; Hala o cehalet o tecahül ve o techil; Hala vatan hissesi bir tude-i alam; Hala düşünen başlara hep latme-i tenkil Hala sırıtan dişlere hep lokma-i inam! Hala tarafiyyet hasabiyyet nesebiyyet; Hala: ‘Bu senindir bu benim!’ kısmeti cari; Hala gazap altında hakikatle hamiyyet... Hep dünkü terennüm sayıdan saygıdan ari; Son nağmesi yalnız: Yaşasın sevgili millet! Millet yaşamaz hakka tahassürle solurken Sussun diye vicdanına yumruklar inerse; Millet yaşamaz meclisi müstahkar olurken İğfal ile tehdit ile titrer ve sinerse; Millet yaşamaz maşer-i millet boğulurken! Kanun diyoruz; nerde o mescud-i muhayyel? Düşman diyoruz nerde bu? Hariçte mi biz mi? Hürriyetimiz var diyoruz şanlı mübeccel; Düşman bize kanun mu? Ya hürriyetimiz mi? Bir hamlede biz bunları kahrettik en evvel. Bir hamle-i mahnum-i tagallüple değiştik Hürriyeti şahsiyyete kanunu gurura; Heyhat! Otuz üç yıl geri düştük ve mühlik Yoldan şu nedametli ve gafletli mürura Bişüphe o humma-yi cünun oldu muharrik Ey millete bir sille olan darbe-i münker Ey hürmeti kanunu tepen sadme-i bidad Milliyeti kanunu mukaddes tanıyan her Vicdan seni lanetle mezelletle eder yad... Düşsün sana meyyal-i tahakküm eğilen ser Kopsun seni –bir hak diye- alkışlıyan eller |
#6
|
|||
|
|||
Cvp: Tevfik FİKRET Köşesi
Haluk'un Bayramı
Baban diyor ki: 'Meserret çocukların yalnız Çocukların payıdır! Ey güzel çocuk dinle; Fakat sevincinle Neler düşündürüyorsun bilir misin? ... Babasız Ümitsiz ne kadar yavrucakların şimdi Sıyah-ı mateme benzer terâne-i îdi! Çıkar o süsleri artık sevindiğin yetişir; Çıkar biraz da şu öksüz giyinsin eğlensin; Biraz güzellensin Şu ru-yı zerd-i sefalet... Evet meserrettir Çocukların payı; lâkin sevincinle Sevinmiyor şu yetim ağlıyor... Halûk dinle! |
#7
|
|||
|
|||
Cvp: Tevfik FİKRET Köşesi
Haluk'un İnanci
Bir yaratici guc var ulu ve akpak kutsal ve yuce ona vicdanla inandim. Yeryuzu vatanim insansoyu milletimdir benim ancak boyle dusunenin insan olacagina inandim. Seytan da biziz cin de ne saytan ne melek var; dunya donecek cennete insanla inandim. Yaradilista evrim hep var hep olmus hep olacak ben buna Tevrat'la Incil'le Kuran'la inandim. Tekmil insanlar kardesi birbirinin... Bir hayal bu! Olsun ben o hayale de bin canla inandim. Insan eti yenmez; oh dedim icimden ne iyi bir an icin dedelerimi unuttum da inandim. Kan siddeti besler siddet kani; bu dusmanlik kan atesidir sonmeyecek kanla inandim. Elbet su mezar hayati zifiri karanligin ardindan aydinlik bir kiyamet gunu gelecek buna imanla inandim. Aklin o buyuk sihirbazin huneri onunde yok olacak gercek disi ne varsa inandim. Karanliklar sonecek yanacak hakkin isigi patlayan bir volkan gibi bir anda inandim. Kollar ve boyunlar cozulup baglanacak bir bir yumruklar sangirdayan zincirlerle inandim. Bir gun yapacak fen su kara topragi altin bilim gucuyle olacak ne olacaksa... Inandim |
#8
|
|||
|
|||
Cvp: Tevfik FİKRET Köşesi
Han-ı Yağma
Bu sofracık efendiler - ki iltikaama muntazır Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır; Bu milletin ki mustarip bu milletin ki muhtazr! Fakat sakın çekinmeyin yiyin yutun hapır hapır... Yiyin efendiler yiyin bu han-ı iştiha sizin Doyunca tıksırınca çatlayıncaya kadar yiyin! Efendiler pek açsınız bu çehrenizde bellidir Yiyin yemezseniz bugün yarın kalır mı kim bilir? Bu nadi-i niam bakın kudumunuzla müftehir! Bu hakkıdır gazanızın evet o hak da elde bir... Yiyin efendiler yiyin bu han-ı iştiha sizin Doyunca tıksırınca çatlayıncaya kadar yiyin! Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say Haseb neseb şeref oyun düğün konak saray Bütün sizin efendiler konak saray gelin alay; Bütün sizin bütün sizin hazır hazır kolay kolay... Yiyin efendiler yiyin bu han-ı iştiha sizin Doyunca tıksırınca çatlayıncaya kadar yiyin! Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar Gurur-ı ihtiıamı var sürur-ı intikaamı var. Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar. Sizin bu baş beyin ciğer bütün şu kanlı lokmalar... Yiyin efendiler yiyin bu han-ı iştiha sizin Doyunca tıksırınca çatlayıncaya kadar yiyin! Verir zavallı memleket verir ne varsa malını Vücudunu hayatını ümidini hayalini Bütün ferağ-ı halini olanca şevk-i balini. Hemen yutun düşünmeyin haramını helalini... Yiyin efendiler yiyin bu han-ı iştiha sizin Doyunca tıksırınca çatlayıncaya kadar yiyin! Bu harmanın gelir sonu kapıştırın giderayak! Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak! Bugünkü mideler kavi bugünkü çorbalar sıcak Atıştırın tıkıştırın kapış kapış çanak çanak... Yiyin efendiler yiyin bu han-ı iştiha sizin Doyunca tıksırınca çatlayıncaya kadar yiyin |