![]() |
![]() |
#3
|
|||
|
|||
![]()
d-e
DANDİZM Yapmacık üslup. Bu üslup sanatçıların taklit edilmemek amacıyla kullandıkları üsluptur. DARAYAK Âşık edebiyatında kafiye olma olasılığı düşük sözcükler. Âşıkın karşılaşma ya da atışma sırasında en azından dört ayak kafiye bulması gerekir. Diğer âşık da aynı ayakta dört sözcük söylemek zorundadır. Darayak bu durumda işe yarar. Darkapı olarak da adlandırılır. DARB-I MESEL Meydana gelen bir durumu, olayı bir örnekle anlatmakta kullanılan kalıplaşmış, anlamlı sözler. Durûb-ı emsâl diye de bilinir. DEKANLIK Edebiyatı soysuzlaştırdıkları öne sürülen sanatçı ya da akımlara verilen isim. Örneğin Ahmet Mithat Efendi, Edebiyat-ı Cedide şairlerini gülünç göstermek için onlara dekanlar demiştir. DELÂLET Söz ile anlam arasındaki bağlantı. Bir sözcüğün okunduğu ya da söylendiği zaman beyinde canlandırdığı anlam. İki başlıkta incelenir: Sözle alakalı olmayan delâlet (gayr-i lafzi delâlet): Bu da ikiye ayrılır: Delâlet-i vaz’iyye: Sözcükle anlamı arasında sözle ilgili olmayan çağrışıma dayalı bir bağlantı vardır. Şemsiyenin yağmuru anımsatması gibi. Delâlet-i akliye: Parçanın bütünü, eserin yayıncısını, kainatın Allah’ı anımsatması gibi. Sözle alakalı delâlet (Lafz-ı delâlet): Bu da üçe ayrılır: Delâlet-i mutabıkiye (Uygunluk): Sözün, ifade ettiği şeyin bütününü ifade etmesi. Örneğin ev denince bütün odalarının akla gelmesi gibi. Delâlet-i tazammuniye: Sözün ifade ettiği şeyin bir bölümünü ifade etmesi. Musluktan çeşme, evden oda gibi. Delâlet-i iltizamiye: Sözün kendi anlamı için gerekli olan bir başka anlamda kullanılması. Eli açık, gönlü geniş, ağzı sıkı gibi. DEVR ya da DEVİR Tasavvufa göre, yaratılış (madde) ve sona eriş (mead) arasındaki safhaları anlatan sistem. Tasavvufçular bu sistemi bir daireye benzettiği için bu ismi aldı. DEVRİYE Tasavvuf edebiyatında devr konusunu işleyen şiirler. DEYİM Çoklukla gerçek anlamlarının dışında bir anlam taşıyan kalıplaşmış sözler. En az iki sözcükle kurulur. Kısa ve özlü anlatım aracıdır. Teşbih, istiare, mecaz ve kinaye unsurlarıyla bir olayı tanımlar ya da ifade eder. "Ağır başlı", "Dostlar alışverişte görsün" gibi. DEYİŞ Türk halk edebiyatında hece vezniyle söylenen şiirler. Türkü, destan, koçaklama, güzelleme, taşlama, nefes, koşma, tekerleme türlerinin hepsine deyiş adı verilir. "Deme" sözcüğü de kullanılır. DEYİŞME Halk edebiyatında âşıkların karşılıklı şiir söylemesi. Atışma da denir. En az iki âşık kendi kendilerine ya da bilirkişiler ve dinleyiciler karşısında belli kurallar çerçevesinde şiir yarışı yaparlar. Birbirlerini denerler, ustalıklarıyla öne çıkmaya çalışırlar. Deyişme şu sırayla yapılır: Merhabalaşma, giriş bölümüdür. Âşıklar, birbirlerini ve dinleyicileri "Hoşgeldiniz", "Sefa geldiniz", "Merhaba" gibi sözcüklerle rediflerine bağlanan kafiyelerle dörtlükler kurarak selamlar. İkinci bölümde âşıklar kendi ustalarının şiirlerinden örnekler söyler. Tekerleme bölümü denilen üçüncü bölüm asıl deyişme bölümüdür. Ev sahibi ya da yaşlı bir kişi düz ya da geniş ayakla deyişmeyi açar. Âşıklar konu ve bend sınırlaması olmaksızın verilen oyun üzerinden deyişmeye başlar. Âşıklar asıl ustalıklarını ve sanatçılıklarını burada göstermeye çalışır. İlk ayak bitince diğer âşık yeni bir ayak açar. Deyişme sürdükçe ayaklar darayak halini alır. Deyişme karşılıklı soru-yanıt şekline döner. Âşıklar böylece birbirlerinin bilgi ve sanatlarını ölçer. Bir şekilde karşısındakini söz söylemez haline getiren âşık deyişmeyi kazanır. Söz söyleyememe durumuna "lebdeğmez" denir. Deyişmenin sonunda da âşıklar birbirlerini rahatlatmak, gönül almak için karşılıklı koşmalar söyler. Birbirlerini överek hoşgörü örneğiyle deyişmeyi bitirirler. Örneğin âşık Şenlik ile âşık Feryadî’nin deyişmesi: Şenlik: Şöhretin vezir payında Rütbesiyle şana layık Oturuşun o duruşun Hem sultana hana layık Feryadî: Sefa geldin gözüm üzre Olsam mihmana layık Şeyhülislam, sadrazam Doğru Al’Osman’a layık Şenlik: Seninle oldum taaşşuk Gözlerime geldi ışık Duymadım sen kime aşık Dillerin Kur’an’a layık Feryadî: Bu düşkün gönlüm açarsın Selim Sırat’ı geçersin Kevser ırmaktan içersin Olasan cihana layık Şenlik: Kul şenliği eder hürmet Rikabın kıldım ziyaret Sana nasip olsun cennet Huriye gılmana layık Feryadî: Sefil Feryadî göresen Meram maksûda eresen Sancak altında durusan Habîb-i Rahman’a layık DİBÂCE Çoklukla mensur, bazen de mazmun eserlerin başında yer alan ve eserin yazılış nedeni ile içeriğini açıklayan başlangıç kısmı. Önsöz, mukaddime, medhal, sözbaşı, başlarken, birkaç söz gibi sözcükler de dibâce karşılığıdır. DİPNOT Yazarın yararlandığı kaynakları ve alıntıları metnin geçtiği yerlerde belirtmesi. DİYALOG İki kişinin karşılıklı konuşmasını tanımlayan Yunanca sözcük. Roman, hikaye, tiyatro gibi türlerde kahramanların karşılıklı konuşmalarının olduğu gibi yazılmasını ifade eder. En çok dram türünde görülür ve üsluba canlılık katar. Devrik cümleler kullanmaya elverişlidir. Örneğin Eflatun’un diyalogları ünlüdür. DÖRTLEME Halk edebiyatımızda dört dizelik kıtalardan meydana gelen nazım şekillerinin genel adı. DÖŞEME Türk halk hikayelerinin başında geçen seçili sözler. Ayaklı saya da denir. Arapça mukkaddime ve medhal, Farsça dibâce’nin karşılığıdır. Döşeme başlama adlı girişle başlar. Sonra duruma göre yalan veya tanrı, yaratılış üzerine bir destan, bir yurt veya savaş destanı söylenir. Ardından asıl esere ya da anlatıma geçilir. DRAMATİK Sahnede canlandırılmak üzere yazılmış eserlerin ortak adı. DURAK Hece vezniyle yazılmış şiirlerde dizelerin belli bölümlere ayrıldığı yerler. Durakta sözcükler bölünmez, kulağa uyumlu gelen söz öbekleri oluşturulur. DÜBEYT İki beyit anlamındadır. Divan edebiyatındaki rubai türünü belirtmek için kullanılır. EDA Söz ve yazıdaki ifade şekli, uslup tarzı, anlatış yolu. Belagatçılar bunun hakikat, mecaz, kinaye olmak üzere üç türlü olduğunu söylerler. EDEB-İ KELÂM Acı, hoş olmayan, ayıp, çirkin, kaba veya uğursuz sayılan şeyleri kendi adlarını söylemeden başka sözle ifade etmek. Buna asâlet ve mümtaziyet adları da verilir. Edeb-i Kelâm, bir düşünceyi, bir olayı incelik, asâlet ve nezaketle ifade etmek için anlam, kendine ait olmayan kelimeyle karşılanır. Genellikle şu üç durumda bu yola başvurulur: 1. Sözü kabalıktan kurtarmak için. Ölen birisi hakkında "ölüm" yerine "Rahmet-i Ralman’a kavuştu", "sizlere ömür", işi elinden alındığını bildirmek üzere "Affedildiniz" denmesi gibi. 2. Ta’zim veya ifadeyi süslemek için. Şeyh Galib’in aşağıdaki iki beyitten ilki ta’zim, ikincisi tezyine (süslemeye) örnektir: Bir şeb ki Sarâ-yı Ümmehânî Olmuşdu o mâhın âsumânî Giydikleri âftâb-ı temmûz İçtikleri şûle-i cihan-sûz 3. İfadeyi fesahat yönünden bozacak ses, kelime ve terkiplerin tekrarından kaçınmak için. EDİSYON KRİTİK Eleştirel basım. Farklı nüshaları bulunan yazma veya matbu eserlerin aralarındaki ayrılıklar tespit edilerek aslına en uygun şekilde yayınlanır. Farklar dip notlar halinde gösterildiği gibi açıklayıcı bilgiler de verilebilir. EFSANE Tabiatüstü özellikler gösteren kişilerin hayatlarının ve olayların anlatıldığı hikayeler. Efsane halkın hayalgücüyle yarattığı "ideal insan tipi"ni verir ve nesilden nesile anlatılır. Efsane ile masallar arasında uygunluk vardır. İki türde de olağanüstü olaylar işlenir. Yalnız efsane daha inandırıcıdır. Bu yönüyle hikaye ve destana yaklaşır. Efsaneler şöyle ayrılır: 1. Yaradılış efsanesi (Dünyanın yaradılışı, tabiat varlıklarının meydana gelişi, kıyamet günleri.) 2. Tarihi efsaneler. 3. Olağanüstü kişiler, varlıklar ve güçleri konu alan efsaneler. 4. Dini efsaneler. Türk efsanelerinde kahramanlık, fedakarlık, cesaret, ahlaki davranışlar, sosyal düzene bağlılık, Ahlah’ın kudretine iman, doğruluk, cömertlik, samimiyet gibi konular yer alır. Genç Osman, Boş Beşik, Çakıcı EFe, Çoban Çeşmesi, Gelin Kaya, Cennet Dağı, Kan Kuyusu, Yusufçuk Kuşu gibi efsaneler halk arasında söylenegelmektedir. EGLOG Çoban şiiri. Birkaç çobanın aşk, kır hayatının güzellikleri üzerine karşılıklı konuşmaları bçiminde yazılır. Latin edebiyatında gelişen bu şiir türü genellikle Batı edebiyatında görülür. Bir olaya dayandığı ve karşılıklı kişileri konu aldığı için küçük bir piyesi andırır. Eglog, Türk edebiyatında kullanılmayan bir türdür. EKLEKTİZM Felsefede uyuşabilir tezleri toplayıp uyuşamayanlarını bir yana bırakma eğilimini, edebiyatta ise birbirine aykırı çeşitleri bağdaştıran geniş sınırlı zevki ifade eder. ELFİYE Binlik karşılığıdır. Bin mısradan meydana gelen manzum eserler için kullanılır. Elfiyeler edebiyatla ilgili olduğu gibi, hadis, fıkıh, feraiz, nahiv ilimleriyle de ilgili olabilir. ELGAZ Bilmece anlamına gelen lügaz kelimesinin çoğulu. ELİFNÂME Genellikle mısra başlarındaki kelimelerin ilkharflerinin alt alta elif’den ye’ye kadar alfabetik tarzda devam etmesi ile meydana gelen şiir. Divan ve halk edebiyatımızın ortak mahsulleri arasında yer alırlar. Dini-tasavvufi ve din dışı konularda örneklerine rastlanır. EMOSYANALİZM Sanat ve edebiyat eserlerinde duyguya önem veren estetik anlayış. EMPRESYONİZM Nesneyi doğrudan doğruya tasvir ve analiz etme yerine, onun uyandırdığı duyguları anlatma yolu. XIX yüzyılın sonlarında Fransa’da doğdu. Önce resimde, sonra diğer sanatlarda tesiri görüldü. Empresyonistler dış dünyanın kendi içlerinde bıraktığı izlenimi dile getirirler. Bu âlem, sanatçıya sadece heyecan ve duygusal dalgalanmalar veren bir uyarıcıdır. Önemli olan sanatçının kendi algılamaları ve bunları anlatma yöntemidir. Edebiyatın bir amaca hizmet edemeyeceğini savunur. Empresyonist edebiyatçılar şiir, kısa hikaye, tek perdelik manzum piyes gibi kısa çalışmaları tercih etmişlerdir. ENTİMİZM İçtencilik. İnsan ruhunun mahrem ve gizli sırlarını içtenlikle anlatma eğilimi. Bu sanat anlayışına sahip edebiyatçılara entimist denir. ENTONASYON Cümlede heceler, kelimeler ve daha büyük anlamlı gruplar üzerindeki seslerin alçalıp yükselmesi. Konuşmacının anlatmak istediği anlama yardımcı olur. Dinleyicileri duygulandıran, heyecanlandıran, coşturan özellikler taşır. Cümlenin yapısına göre değişiklikler gösterir. Bazen cümlelerin anlamını da belirler. EPİFONEM Bir sözlü ya da yazılı eserde anlatılanların hikmetli bir sözle son bulması. EPİGRAF Bir yapının özelliklerini belirten ve genellikle bir plaka üzerine binanın ön yüzüne iliştirilen yazıya (kitabe) bir kitabın, bir kitabı meydana getiren bölümlerin başına konan, o kitapta veya bölümdeki yazılanları özetler mahiyette sözler, şiir parçaları, atasözleri, vecizeler. EPİGRAM Eski Yunan’da mezar taşlarına yazılan kısa ve epik nazım şekli. Romalılar’da çok kısa hiciv manzumesi. EPİZOT Hikaye, roman veya şiirde ana konuya bağlı ikinci derecede olay; müzikte temaları birbirinden ayıran serbest yazılmış bölümler; tiyatroda bir aksiyona (harekete) katılmış ikinci derecede bir aksiyon; Yunan trajedisinin unsurlarını meydana getiren diyaloglu bölümlerin her biri. Bu bölümler modern tiyatroda perde adıyla bilinir. EPOPE Kahramanlık konusunu işleyen uzun şiirler. Kelimenin aslı "konuşma, nutuk, sohbet" anlamına gelen Yunanca epospoien’e dayanır. ESREM Aruzdaki fe’ülün cüzünden fe ve n’yi kaldırıp ûlu yerine getiren fa’lü cüzü. EŞHAS Şahıs kelimesinin çokluğu. Eskiden tiyatro eserlerinde ve romanlarındaki kahramanlara veya kadroya bu ad verilirdi. EŞTER Aruzdaki mefa’ilün cüzünden m ve y harflerinin kaldırılıp yerine getirilen fâ’ilün cüzü. |
|
|