#91
|
|||
|
|||
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Mefküre Mollova
Bulgaristan Türk Edebiyatı 1927 yılında Hacıoğlupazarcığı'nda Dobriç'te doğdu. İlk ve orta öğrenimini doğduğu şehirde gördükten sonra Varna'da Fransız kolejinde okudu. Sofya Üniversitesi'nin Fransız Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalından mezun oldu. Bir süre memurluk yaptı, "Eylülcü Çocuk" gazetesinde çalıştı. 1954/55 eğitim-öğretim yılından başlayarak 1960 yılının sonuna kadar Sofya Üniversitesi'nin Türkoloji Anabilim Dalında asistanlık yaptı. Çağdaş Türk Dili ve Türk diyalektolojisi dersleri verdi. Sofya Üniversitesi'ni Türklerden arındırma politikası Mefkure Mollova'yı da gözden kaçırmadı. 1960 yılında Türkolojiden uzaklaştırıldı. Mefkure Mollova, herşeye rağmen, bilimsel araştırmalarım sürdürdü. Bulgaristan Türkleri'nin ağız özellikleri, araştırma konularının esasını oluşturdu. 1989 yaz ajdarında Fransa'ya göç etti. Halen Paris'te oturmaktadır. Mefkure Mollova şiir alanında da başarılı oldu. "Barış" başlıklı ilk şiiri 1949'da "Yeni Işık" gazetesinde basıldı. 1964 yılında "Şiirler"i yayımladı.Şiirlerinde bir içtenlik, bir lirizm var. Sanattaki başarısı ne olursa olsun, Mefkure Mollova her şeyden önce Bulgaristan Türkleri'nin kültür tarihinde bir araştırmacı, bir dilci olarak yerini almaktadır. ŞİİRLERİ KÜÇÜK DÜNYAM (İbrahim Tutarlı, Antoloji, 1964, sf; 144) Kalbim o kadar engin ki, bütün cihanı kaplayacak. Kalbim o kadar minicik ki, bir tek sevgiden çatlayacak. ZENCİNİN SESİ (İbrahim Tatarh, Antoloji, 1964, sf; 145) Yol verin bize, yol verin yool!... Biz de çiğnemek istiyoruz şu toprağı hür ve bahtiyar, içimizde bir dudak gülüş bir lokmacık yaşamak arzusu var. EH DÜNYA (İbrahim Tatarh, sf; 145) Eh! dünya dünya çıldırtıyorsun sen insanı. Her dakikan başka Her an sancılar içinde. Ne doğuracaksın bize yarın bakayım güneşler içinde? FRAGMANLAR (İbrahim Tatarh, Antoloji, 1964, sf; 148) Ben o kadar mesut o kadar mesut olmak isterdim ki. Göğe yazayım onu Ümmi dünya okusun! Dökülüversem önüne bir ışık olup mavi mavi, Toplayıp alır mısm beni? Kıpırdama içim uslu dur Elbette bir gün gelir de İki sıcak el seni uyutur. Başım dönüyor... Uzun bir beklemekten Bir ışık olup titremekten sonra O karşımda duruyor. , x Balkanlar�da Türk Şiiri - Balkan Türklerinin Kimlik Destanı Suat Engüllü 1.Karşıyaka Şiir Kurultayı 19-21 Mart 2004/ İzmir Sitemize Uye Olmadan Linkleri Goremezsiniz. Lutfen Giris Yapin veya Kayit Olun.. Sofya Üniversitesi Filoloji Fakültesi mezunu olan Mefküre Mollova, Bulgaristan Türk şiirinde ilk kadın şair olarak karşımıza çıkmaktadır. Şiirleri, uzun süre sadece dergi ve gazetelerde yayımlandı. İlk ve tek şiir kitabı �Şiirler�, 1964�te basıldı. Siyasî nedenlerle işten atıldı. Kendini Türk dili alanında yaptığı çalışmalara verdi. İkinci Dünya Savaşı�ndan sonra kurulan Bulgaristan Halk Cumhuriyeti�nin ilk yıllarında, Selim Bilâl, Mülâzim Çavuş, Osman Sungur gibi şairler, Bulgaristan Türk şiiri geleneğini sürdürmeye devam etmişlerdir. Ancak 1950-51 göçünün, her şeyi alt üst ettiği yasak kelimeûmdur. Buna rağmen, Bulgaristan�da kalabalık bir Türk toplumunun olması, kısa sürede yeni şairlerin yetişmesini sağlamıştır. Bu genç ve yetenekli şairler, bura Türk şiirinin gelişimine büyük bir hız kazandırmışlardır. Selim Bilâl, Mehmet Çavuş, Mefküre Mollova, Lâtif Ali, Hasan Karahüseyin, İsmail Çavuş, Arzu Tahirova bu misyonu gerçekleştiren değerli şairlerden birkaçıdır sadece. |
#92
|
|||
|
|||
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Mahmut Çetin ( 1963)
1 Ocak 1963 tarihinde Ankara�da doğdu.Reşat Bey İlkokulu, Sokullu Mehmet Paşa Ortaokulu, Atatürk Lisesi, Adapazarı Akyazı Lisesi ve Erzurum A.Ü. Fen ve Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü�nü bitirdi (1986). Mezuniyet tezi Yahya Kemal�in Eski Şiirin Rüzgarıyla adlı eserinin indeks-sözlük�ü.TRT Yardımcı Prodüktörlük Kursu�na katıldı.Tuzla ve Söke�de askerlik yaptı. 1989 yılında İstanbul�a geldi, çeşitli gazete, dergi ve televizyon kuruluşlarında çalıştı. Nilüfer Edebiyat, Yeni Hafta, Kültür Dünyası, Tarih ve Düşünce, Okumuş Adam, Platform, Yarın, Türk Yurdu ve Biyografi Analiz dergilerinde yazdı.�Çağdaş Osmanlı Ekseni� iddialı Beyan dergisini çıkardı (1995)ve Biyografi Analiz dergilerini çıkardı. Halen biyografi.net yayınevinin editörlüğünü yapıyor. ESERLERİ: İslam Sanatı�nın Yeniden Teşekkülü, Aydın Yabancılaşması, Hünkar Hacı Bektaş Veli (roman), Bebek ile Mücahit (destan-şiir), Boğaz�daki Aşiret, Hırka (roman), Radyo İçin Üç Oyun, Perinçek ve Aydınlık Hareketi, X İlişkiler, Kart Kurt Sesleri,Teyze ile Prenses, Çalıntı Polemikleri, Genetik İhanet,Çinli Hoca'nın Torunu Ecevit. Boğaz'daki Aşiret Mahmut Çetin Edille Yayınları "Boğaz'daki Aşiret" başlığı ister istemez "Boğaz Neresi" ve "Aşiret Kim" sorularını akla getiriyor. Evet Boğaz, bildiğimiz Boğaziçi. Genelde kırsal kesimle alakalı bir kavram olan aşiret kelimesi ise Boğaziçi"nde bir kast oluşturan büyükçe bir ailenin tarihini anlatırken hassaten seçildi. Bir sülale tarihi diyebileceğimiz Boğaz'daki Aşiret yer yer Türk Solu tarihi, yer yer de Batılılaşma Tarihi'nin belirli dönemlerini resmediyor. Aileler arasında evliliklerle kurulan bağların, sanata, ticarete, eğitime, bürokrasiye ve giderek bir yabancılaşma zihniyeti şeklinde hayata nasıl yansıdığı eserdeki ipuçları yardımıyla daha iyi görülecektir zannediyoruz. Boğaz'daki Aşiret, dört büyük ailenin birbirleriyle irtibatından oluşur. Eser bu sebeple dört bölüm olmuştur. Aile büyüklerinin asıl isimleri seçilerek de Konstantin'in Çocukarı, Detrois'in Çocukları, Sotori'nin Çocukları, Topal Osman Paşa - Namık Kemal kanadı bölümleri ortaya çıktı. Boğaz'daki Aşiret! şenlikli bir kitap. Ali Fuat Cebesoy'dan Nazım Hikmet'e, Oktay Rifat'tan Refik Erduran'a, Rasih Nuri İleri'den Ali Ekrem Bolayır'a, Zeki Baştımar'dan Sabahattin Ali'ye, Numan Menemencioğlu'ndan Abidin Dino'ya uzanan ilginç akrabalık zinciri. Polonez, Hırvat, Alman, Macar ve Rum kökenli meşhurların, yerlilerle evliliklerinden oluşan "Boğaz'daki Aşiret"in, batılılaşma tarihinde oynadığı roller... Kimlerin kimlikleri, Çıldırtan çizelgelerle soyağaçları. Ve dipnotlar! Onlar hiç bu kadar sevimli olmamışlardır. Xxx Modern şehrin aşireti YASİN YAĞCI Aksiyon Doğu ve özellikle Güneydoğu Anadolu'nun kendine has özellikleri vardır. Ekonomilerinin büyük oranda tarıma endekslenmiş olması, insanlarının içine kapanıklığı, işsizlik sorununun had safhada bulunması gibi. Aslında bu ayrıntılara Anadolu'nun her bölgesinde rastlamak mümkündür. Aşiret yapısının ise yalnızca bu bölgelere has bir tarihsel alışkanlık olduğunu bilirdik. Meğerse son Susurluk olaylarıyla birlikte gündeme epey damgasını vuran Anadolu'nun doğusunun kendine has bu özelliğine Türkiye'nin batısında da rastlamak mümkünmüş. Mesela Marmara Bölgesi'nde, daha özelinde İstanbul'da, daha da özelinde Boğaziçi'nde.. Evet, Boğaziçi ve aşiret, birbirine çok uzak gibi duran bu iki kavram aslında gerek anlam gerekse toplumsal yapılanış itibariyle göründükleri kadar uzak değil birbirlerinden. Mahmut Çetin yeni yayınlanan "Boğaz'daki Aşiret" kitabında bunu gözler önüne seriyor. Boğazdan kasıt İstanbul Boğazı. Aşiretten kasıt ise kökenleri Osmanlının son dönemlerine değin uzanıp Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan günümüze dek varlığını sürdüren ve devamlı bir güç odağı olmuş bir aile. Boğaziçi'nde "kast" oluşturan büyükçe bir ailenin tarihi anlatılıyor kitapta. Bir sülale tarihi diyebileceğimiz "Boğaz'daki Aşiret" yer yer Türk solunun, yer yer de Batılılaşma tarihinin belirli dönemlerini dile getiriyor. Aile içi evlilikler ile kurulan bağların sanattan ticarete, eğitimden bürokrasiye değin hayatın her alanına nasıl yansıdığı gözler önüne seriliyor. Ali Fuat Cebesoy'dan, Nazım Hikmet'e, Rasih Nuri İleri'den Ali Ekrem Bolayır'a, Zeki Baştımar'dan Turgut Sunalp'e, Memet Fuat'tan Sabahattin Ali'ye, Numan Menemencioğlu'ndan Abidin Dino'ya uzanan ilginç akrabalık ilişkileri ve bu ilişkilerin günümüze değin uzanan etkilerinin araştırıldığı/incelendiği kitap tarihi bir belge niteliğinde. Zihniyet değişmeleri Dört büyük ailenin birbirleriyle irtibatlarını ele alan ve bu ailelerin ilk büyüklerinin asıl isimleri ile birlikte dört bölüm halinde hazırlanan kitap akrabalık ilişkilerinin günümüze değin uzantısını ortaya koyarken bu ilişkilerin sosyal statü sağlamadaki etkilerini de irdeliyor. Sosyologlar tarafından kan ya da akrabalık bağlarıyla birbirlerine kenetlenen, göçebe ya da yarı göçebe olarak tanımlanan ve Doğuya ait bir yapılanış olarak yıllarca söylenegelen aşiretler ile modern kent görünümüyle özdeşleşmiş Boğaziçi'ni biraraya getirip onu kitabına isim yapan Mahmut Çetin asıl amacının ne aşiretvari bir yapılanmayı eleştirmek ne de buralara bağlı insanları yargılamak olduğunu belirtiyor. Boğaziçi'nde aşiretvari ilişkilerin olmasını yadırgadığını belirten Çetin sözlerine şöyle devam ediyor: "Bizim Boğaziçi kitabımızda bir ünlemimiz var. Niye ünlem? İstanbul Boğaziçi'nde aşiret ilişkilerinin olmaması lazım. Tam tersi bireyin ve insani faaliyetlerin öne çıktığı bir ilişki beklenir buradan. Fakat biz bunu göremiyoruz. Güneydoğuda görülen tabii akrabalık ilişkilerinin burada zümre davranışı şeklinde öne çıktığını gözlemlemekteyiz. Bir kısım insanlar bu çerçevede belli sonuçlara gidiyorlar. Ve bunu bir zihniyet çerçevesinde yapıyorlar. Onun için ben kitabımı Boğaz'daki sülale, veya Boğaz'daki aile gibi adlandırmalar yerine Boğaz'daki Aşiret diye adlandırma gereği duydum." Boğaz'daki Aşiret Türk aristokrasisi içinde bir sülalenin tarihi gibi. Ailenin dört kolu var; Konstanty, Deotris, Sotori ve Siyavuş ile çocukları. Bu aileler çeşitli evlilikler ile birbirleriyle akraba olmuşlar. Eser aile bireylerinin akrabalık bağlarını kullanarak sanat, siyaset, ticaret alanlarına ilişkin yansımalarını ele alıyor. İsimlerinden de anlaşılacağı gibi Boğaz'daki aşiret azınlıklardan oluşmuş; Polonez, Alman, Rum, Macar ve Hırvat milletlerinden. Yerliler ise daha sonraları yapılan evlilikler ile bu aileye katılmışlar. Çalışmasını gerçekleştirirken kesinlikle bu insanların kökenlerini ifşa etmek gibi bir çaba içerisinde olmadığını belirten Mahmut Çetin böylesi ilişkilerin doğurduğu zihniyet değişikliklerini gözler önüne sermek amacını güttüğünü belirtiyor: "Benim bu eserde söylemek istemediğim en son şeylerden birisi ilişkileriydi. Şunun altını kesinlikle çizmek istiyorum: Ben kafatasçıların sonuncusu olarak anılmak istemiyorum. Benim itiraz ettiğim nokta bu insanların kökenleri değil, zihniyetleri. Müslüman oldum deyip de kendisi, çocukları ve torunları bu millete ve bu milletin değerlerine savaş açıyorlarsa benim itiraz etme hakkım doğuyor." Ülkemizde alışılmamış bir tür Soy tarihi ile ilgili çalışmalar Türkiye'de ender rastlanan bir alan. Bu alanın kendine has zorlukları da yok değil. Onca eser karıştırmak, birçok isim tespit etmek ve bu isimler arasındaki bağlantıyı sağlamak kolay olmasa gerek. Boğaz'daki Aşiret'i hazırlarken çok zorlandığını dile getiren Çetin; böylesi bir çalışmanın zevkli yanlarının da olduğunu belirterek şöyle devam ediyor: "Türkler soy asabiyeti taşımayan bir millet olduğundan bu yönde çalışmalar sınırlı. Benim bu çalışmam çok uzun süreli bir çalışma oldu. Yaklaşık on yılımı verdim. Akademik araştırma metodunu kullanmakla birlikte metinde popüler gazetecilik uslubunu da denedim. Kitaptaki bağlaçlar bir nevi işin püf noktaları. Bu bağlaçlar aileler arasındaki bağlantıları belirtiyor." Kitapta rastlanan başka önemli bir nokta ise bu aileye mensup hemen hemen tüm bireylerin birer muhalefet psikolojisi ile donatılmış olmaları. İtihat Terakki'den Jön Türkler'e kadar birçok önemli şahsiyet ve Cumhuriyet dönemi sol muhalefetin beyin takımı hep bu aileden. Bu durumu bir nevi egonun tatmini şeklinde tarif eden Çetin, benim itirazım buna değil diyor: "İnsanın ailesinin bağlarından yararlanıp bir yerlere gelmesi kadar doğal bir şey olamaz. Ama bu; insanların önünü kapatacak nitelikte ise o zaman iş değişir. Mesela İstiklal Marşı'nın beste yarışması yapılıyor. Yarışmayı daha önce Ali Rıfat Çağatay'ın bestesi kazanıyor. Yarışma kurulunda ise Çağatay'ın kardeşi var. Sonradan bu durum basına yansıyınca yarışma iptal ediliyor ve bir başkası kazanıyor. Bir örnek sadece, ama güzel bir örnek." Türkiye'de elli kadar ailenin gündemi belirleyen merkezleri etkiledikleri, bu ailelerin siyaset, sanat, finans ve toplumsal alanlarda hep söz sahibi oldukları söylenir. Bunun açık delileri yoksa bile bir iddia olarak ortalıkta dolaşır. Boğaz'daki Aşiret'in de sözkonusu aileler arasında olduğunu ve bu aileye mensup kişilerin günümüzde de ailelerinin nüfuzundan faydalanarak kendilerine mevki makam edindiklerini dile getiriyor Mahmut Çetin. Ama kitabında sözkonusu ailenin günümüzde yaşayan bireylerini göremiyoruz, Çetin buna yer vermeyişini şöyle açıklıyor: "Eğer günümüzde yaşayanlara da yer verseydim yaptığım bir nevi paparazzilik olacaktı. Bu demek değil ki günümüzde etkileri yok. Şu basit örnek her şeyi anlatmakta. Mehmet Fuat, Nazım Hikmet'in üvey oğlu. Mehmet Fuat bir eleştirmen. Solda edebiyat bağlamında yeni bir ismin çıkması üç beş kişinin icazet vermesine bağlı. Mehmet Fuat bu icazet verenlerden bir tanesi. Bugün onlarca yazar ondan icazet alarak çıkmıştır." x ÇALINTI POLEMİKLERİ Mahmut Çetin biyografi.net Kim çalmış, kimden çalmış, nasıl çalmış, neden çalmış, niçin çalmış?� Kültür ve sanatta daha önceki eserlerden esinlenme, tabii bir durumdur. Esinlenmenin nerede başlayıp nerede bittiği ise henüz sonuçlanmamış bir tartışma� �Çalıntı bir bakıma, cinayete benzer. Zor olan cinayeti gerçekleştirmekten çok onun izlerini yok etmektir.� Sigmund Freud �Edebiyat hırsızlıktır.� James Atlas �Çok iyi söyleyemediğim bir şeyi, başkalarına söyletirim.� Montaigne �Öykünme eylemi, gerçeklikten yoksunluk anlamına gelmez.� Milan Kundera �İyi ressamlar kopyalar, büyük ressamlar çalar.� Picasso x Teyze ile Prenses, Mahmut Çetin, Araştırmacı-yazar Mahmut Çetin�in yazdığı Teyze ile Prenses kitabı Biyografi Net Yayınları tarafından neşredildi. Daha önce Boğaz�daki Aşiret, X İlişkiler, Perinçek ve Aydınlık Hareketi ve Kart Kurt Sesleri gibi eserlere imza atan Mahmut Çetin, son kitabı Teyze ile Prenses�i eğlenceli bir eser olarak sunuyor. Kitapta Sultan Vahdettin ile Bülent Ecevit�in, Rahşan Ecevit�le Atatürk�ün sosyal doku beraberliğine şahit oluyoruz. Doğrudan bir akrabalık ilişkisi olmasa da birbirine zıt kişilikler olarak düşündüğümüz bu ünlülerin birbiriyle dolaylı şekilde irtibatı okuyucuya hoşça vakit geçirtecek gibi görünüyor. Kitaptaki olaylar, Sultan Vahdettin�in kızı Prenses Ulviye ile Bülent Ecevit�in teyzesi Ferhande Okday etrafında gelişiyor. Teyze ile Prenses bağlantı örgüsü Teyze; Bülent Ecevit�in annesi Nazlı Ecevit�in büyük teyzesi Ferhande Okday. Prenses; Sultan Vahdettin�in kızı Prenses Ulviye. * Son sadrazam Tevfik Paşa�nın oğlu İsmail Hakkı Okday�ın birinci eşi Prenses Ulviye, ikinci eşi Nazlı Ecevit�in annesinin teyzesi Ferhande Hanım. Yani Bülent Ecevit; Sultan Vahdettin�in üvey kuzeni. * Refik Halid Karay, Bülent Ecevit, Engin Noyan� Üç farklı kuşaktan üç meşhur insan. Bu üç kişinin bağlantıları şöyle: Engin Noyan�ın annesinin dedesi Niyazi Halid, Refik Halid�in ağabeyi. Refik Halid�in teyzesi İsmet Hanım, Bülent Ecevit�in babaannesi. * Rahşan Ecevit ile Aydın Boysan kuzen. Boysan Ailesi�nden Mecdi Boysan, Atatürk�ün kız kardeşi Makbule Atadan�ın kocası. * İsmail Hakkı Okday�ın kardeşi Şefik Okday�ın torunu Aylin Okday, Alp Yalman�ın yeğeni Ahmet Yalman�la evlenir. * İsmail Hakkı Okday�dan boşanan (Sultan Vahdettin�in kızı) Prenses Ulviye, Ali Haydar Germiyanoğlu ile ikinci evliliğini yapar. * Ali Haydar Germiyanoğlu�nun ikiz kardeşi Celalettin Germiyanoğlu�dur. Manken Billur Kalkavan, Celalettin Germiyanoğlu�nun torunu. x X İlişkiler Mahmut Çetin EDİLLE YAYINLARI, 302 sayfa, 1. hamur Toplumları ayakta tutan şey, değer yargılarıdır. Bu torağın insanlarıyla hiç bir kültürel bağı olmayan bir küçük mutlu azınlık, değer yargılarımızı tahrip ederek toplumumuzun geleceğiyle oynamaktadır. Mutlu azınlık; sahne, sinema ve gece hayatına yansıttığı ilişkileriyle topluma yanlış örnek modeller empoze etmektedir. Bu çalışma, mevcut durumun ne mutlu azınlık fertlerine ne de yanlış değerler empoze edilen millet bütününe mutluluk vermediğini gösteriyor. X İlişkiler; toplumun her kesimi için genel bir değerlendirme ve arınmanın zorunluğunu işaret ederken, Türk aydınını da birlikte yaşamacı, yarınları kavrayan model projeler üretmeye davet etmektedir. İslam Sanatının Yeniden Teşekkülü Mahmut Çetin ADIM YAYINLARI, 264 sayfa, 3. hamur Bugün bütün sanat faaliyetlerinde gözümüze çarpan sunilik, asr-ı saadet sanatında görülmez. Orada tabii bir haldir san'at faaliyeti, hayattan bir parçadır. Çünkü sanat fonksiyoneldir. Doğu İslam toplumunun temel kabülleri nasıl batı hıristiyan toplumundan farklıysa, iki toplumun sanat eserleri arasında da bu fark görülür. Batı sanatının temel prensibi, benzetmedir. İslam sanatının farkıysaa, eşya ve hadiseyi yansıtma metoduyla yorumlamasıdır. Hünkar (Hacı Bektaş Veli) Mahmut Çetin ADIM YAYINLARI O anda Abdal Musa'nın aklına Horasan'dan Anadolu'ya gelirken düşündüğü hayal geldi. Abdal Musa'nın gözünde Anadolu sabah demekti. Güneş'in doğumu demekti. Ve dahi çimenlerin üstüne çiğ düşmüş demekti. Çiğ ve güneş Anadolu demekti. Dalgın, nereden aklıma gelir bilmem diyerek, zikrine devam etti. Lailahe illallah, Lailahe illallah, Lailahe illallah.. Perinçek Ve Aydınlık Hareketi Mahmut Çetin EDİLLE YAYINLARI, 222 sayfa, 3. hamur Aydınlık Hareketi Ve Perinçek adlı bu çalışma, siyasi faaliyetlerden çok polemikleriyle gündemde olan bir siyasi çizgiyi, tarihi akışı içinde ele alan bir araştırmadır. Gerek Perinçek gerekse temsil ettiği siyasi hareket için bu güne kadar pek çok söz söylenmiş olması, onu ve hareketini böylesine bilinenler dışında bir tahlilden uzak tutamazdı. Bu sebeple eser, Aydınlık Hareketi hakkında nihai hükmü verecek olan kamu vicdanının bilgilendirilmesi bakımından önemli bir görevi yerine getireceği kanaatindeyiz. Aydın Yabancılaşması Mahmut Çetin ADIM YAYINLARI, 160 sayfa, 3. hamur Aydın Yabancılaşması,batılılaşmanın süreç, aşama ve aşamalar arası ilişkilerini araştırmaktadır. Eser, yabancılaşmayı, zevkçilikten sapık inanışlara, sapık inançlardan masonluğa, masonluktan pozitivizme, pozitivizmden sosyalizme uzanan bir zincirle ifade etmektedir. Aydın Yabancılaşması, Osmanlı'nın çözülmesini dış faktörlerle izah eden "genel anlayış"a karşı, bir önermedir. Bebek İle Mücahit Mahmut Çetin EDİLLE YAYINLARI, 64 sayfa, 3. hamur Yayın tarihi 1994 64 sayfa 3. Hamur 13.50x19.00 cm karton kapak konu: Edebiyat/Şiir (Yerli) Radyo İçin Üç Oyun Mahmut Çetin EDİLLE YAYINLARI, 130 sayfa, 3. hamur Radyo oyunu, özel radyoların ihmal ettiğii bir alan.Biz TGRT FM olarak, radyo oyunları yayınlıyoruz ve dinleyicilerimizden olumlu tepkiler alıyoruz. Radyo oyunlarının kitap halinde yayınlanmasının da ayrı bir hizmet olacağına inanıyorum. İlhan Apak TGRT FM Genel Müdürü Mahmut Çetin'in bu kitabında, milli kültürümüzün temel isimlerinden Kab bin Züheyr, Şeyh Ali Semerkandi ve Hacı Bektaş-I Veli'nin örnek hayatları radyo oyunu tarzında işlenmiş. Daha önce seslendirilen ve filmi çekilen bu eserlerin yayınlanması, ülkemizde yeni teşekkül etmekte olan radyo literatürüne de olumlu katkılar sağlayacaktır. Zeki Anıt Radyo Nokta Genel Müdürü Hırka (Hırka-i Saadetin-Kab Bin Züheyr'in Romanı) Mahmut Çetin EDİLLE YAYINLARI, 104 sayfa, 3. hamur Hırka.. Şanlı sahabe kadrosundan Kab bin Züheyr'in hayatını anlatan bir küçük roman. Kırka.. İsyan tövbeye uzanan gözyaşı rahmetini yaşatan, hissettiren bir eser. Hırka.. Kaside-I Bürde'nin, Hırka-I Saadet'in romanı. HAKKINDA YAZILANLAR X İlişkiler Hüseyin Öztürk Akit 6 Kasım 2000 İşte memleketin; varı, yoğu, gizlisi, açığı, donu, gömleği, atası, babası, mafyası, çirkini, güzeli, bilumum haltları, batakları, şeytanları, bu başlık altındaki ilişkilerde yatıyor. X İlişkiler bir kitap adı. Kitap oldukça ilginç. Sayfalarında gezinirken; televizyon, radyo, gazete ve gece aleminin X�lerini bulacaksınız. Memleketimizin medar-ı iftiharı(!) sanatçıların gerçek kimliklerini tanıyacaksınız. Türkiye kimlerle gurur duyuyormuş, onu göreceksiniz. Bu ilişkilerin arkasını takip ettiğinizde yolunuz banka soygunlarına, özelleştirme sahtekârlıklarına, siyaset, mafya, işadamı ve medya dörtgenine çıkacak ve bütün yön levhaları sizi yanlış istikametlere sevk edecek.Kimisinin adının, kimisinin soyadının, kimisinin vücudunun kaç para ettiğini okuyacaksınız. Tüm karanlık ilişkilerin kahramanlarının her gün evlerimize giren ve adına sanatçı dediğimiz kişiler olduğunu göreceksiniz. X İlişkiler�de yer alan isimlere dikkat ettiğinizde; ülkemizde dönen bütün dolapların içinde onlardan çok tane olduğuna şahit olacak ve şaşıracaksınız. Türkiye�de kayıt dışı paranın kontrolünün, bu X İlişkili adamların elinde olduğunu ve paylaşmanın ve aklama operasyonunun magazin ilaveli medya patronlarıyla yapıldığını göreceksiniz. İşte bu X İlişkiler içerisinde olanların tamamı, paçayı yırtmak için; çağdaş, laik ve güya demokrasi özlemiyle yanıp tutuşan demokratik bir Türkiye özlemi içerisindedirler.Bu özlem onları öyle bir Türkiye sevdalısı yapmıştır ki; her biri memleketin kanına girmiş, canına okumuştur. Bütün pisliklerine ve iğrençliklerine rağmen, onlar yine de resmi ideolojinin en iyi vatandaşlarıdır. Lâfı uzattık, X İlişkiler kitabından söz etmeyi unuttuk. Efendim, kitabın yazarı, araştırmacı gazeteci Mahmut Çetin. Yazarın Boğaz�daki Aşiret ile X İlişkiler kitabını mutlaka temin etmelisiniz ve elinizin altında bulundurmalısınız. Niye elinizin altında bulundurmalısınız? Şunun için. Kimin ne halt yediğini görmeniz ve bilmeniz için. Kitabı temin edebileceğiniz telefonlar: Biyografi Net & Edille Yayınları: 0212 5199691 xxxxxxxxxx ÇİNLİ HOCA'NIN TORUNU ECEVİT İşte Bülent Ecevit'in bilinmeyenleri Nazım Hikmet'in dedesi, Ecevit'in dedesini hapsettirmişti. Vahdettin ile akrabalığı vardı. İşte Ecevitlerin ilginç aile ağacı... Halen GATA�da tedavi gören eski başbakanlardan Bülent Ecevit ile eşi Rahşan Ecevit�in aile ağacını ve yaşamlarının bilinmeyenlerini gözler önüne seren "Çinli Hoca�nın Torunu Ecevit" adlı kitap okurla buluştu. Mahmut Çetin�in kaleme aldığı kitap, Ecevit�in dedesi "Çinli Hoca" lakaplı Mustafa Şükrü Efendi�den günümüze kadar Ecevit ailesinin soy ağacını yorumluyor. Kitaba göre, Bülent Ecevit�in dedesi, medrese hocası Mustafa Şükrü Efendi, dönemin padişahı Abdülhamit tarafından 1894�te Meclis-i Tetkikat-ı Şeriyye üyeliğine tayin edildi. Bu meclis, dini meseleleri inceleyen bir kuruldu ve adeta "dini bir Danıştay" gibi görev yapıyordu. ECEVİT�İN VE NAZIM HİKMET�İN DEDESİ Ecevit�in dedesi, dini eğitim kurulları dışında önemli bir diplomatik görevde de bulundu. Bu görev, Sultan Abdülhamit döneminde Çin�e yaptığı seyahatti. Seyahatin gerekçesi, Batılı işgalcilere karşı başlayan Bokser Ayaklanması�nda müslüman Çinlileri uyarmaktı. Çin müslümanlarının zarar görmemesi için gönderilen heyette Ecevit�in dedesi Mustafa Şükrü Efendi ile Nazım Hikmet�in dedesi Hasan Enver Paşa birlikte yer aldı. Heyetin başkanı Hasan Enver Paşa idi. NAZIM HİKMET�İN DEDESİ HAPSETTİRDİ 109 gün süren Çin seyahati sırasında ilginç olaylar da yaşandı. Bir gün Mustafa Şükrü Efendi, vapurun salonuna yalın ayak ve iç donuyla çıkınca heyet başkanı Nazım Hikmet�in dedesi Hasan Enver Paşa, onu kamarasına kapattırarak başına da bir asker diktirdi. Mustafa Şükrü Efendi, bu seyahat için 500 Osmanlı altını harcırah aldı ve bu yolculuğun ardından "Çinli Hoca" namıyla anılmaya başlandı. Refik Halid Karay, anılarında Mustafa Şükrü Efendi�den "dini bütün olmakla beraber yenilikleri kabul eden zeki bir Kastamonulu zat" olarak bahsetmişti. Mustafa Şükrü Efendi, Aksaray�da 23 Ekim 1924 tarihinde vefat etti. Torunu Bülent Ecevit, dedesinin ölümünden 7 ay sonra dünyaya gözlerini açtı. BABASININ DA ŞİİRLERİ VARDI Bülent Ecevit�in babası Fahri Ecevit, hukuk fakültesinde adli tıp dersleri veren bir profesördü. İstanbul Tıbbiyesi�nde öğrenciyken şiir yazdı, ancak şiirlerini yayınlamadı. Fahri Ecevit, milletvekili olunca adli tıp alanındaki meslektaşlarını unutmadı. Maaşlarının düşüklüğünden bahsettiği meclis kürsüsünde milletvekillerini şu sözleriyle güldürdü: "Bir kimse var mıdır ki, �ah şu adli tabip bana bir güzel otopsi yapsa� diye düşünsün ve bu sebeple adli tabibe vizite müracaat etsin? Kimsenin bu hale düşmesini temenni etmiyoruz." Ecevit�in annesi Nazlı Hanım da ressamdı. Türkiye�de empresyonist eğilime katılan sanatçılar arasında Bülent Ecevit�in annesi Nazlı Ecevit ile halası Afife Ecevit de vardı. "BÜYÜK ADAM OLACAK" Ferhande Hanım, Ecevit�in annesi Nazlı Hanım�ın teyzesiydi. Son sadrazam Tevfik Paşa, Ferhande Hanım�ın oğlu Bülent�i 3-4 yaşlarındayken kucağına alıp sevdi ve "Bu çocuk ileride büyük adam olacak" dedi. Sadrazamın kucağında oturan çocuk, yarım yüzyıl sonra onun koltuğuna (başbakanlık koltuğuna) oturacaktı... Ecevit�in eşi Rahşan Ecevit de 1923 yılının Aralık ayında İzmir�de dünyaya geldi. Onun "parıldayan, ışıldayan" anlamına gelen ismini annesi Zahide Hanım koydu. AİLESİNİ ÖLÜMDEN KURTARDI Doğduğu gün ağlaması sayesinde mangaldan çıkan gazdan zehirlenen ailesini ölümden kurtardı. Babası Namık Zeki (Aral), can havliyle camları açtı ve aile kurtuldu. Rahşan Aral, Bülent Ecevit�in annesi Nazlı Ecevit�in öğrencisiydi. Genç Bülent, Rahşan Aral�ı ilk kez arkadaşı Altemur Kılıç�ın yanında gördü ve çok heyecanlandı. İkili, 1945�te nişanlandı ve o günden sonra bir elmanın iki yarısı gibi yaşadılar... VAHDETTİN İLE BAĞ Kitaba göre, Bülent Ecevit ile ilgili ilginç bir konu da Vahdettin ile bağı... Sultan Vahdettin�in torunu Hümeyra Özbaş, Bülent Ecevit�in üvey kuzeniydi. Özbaş�ın babası İsmail Hakkı Okday, Sultan Vahdettin�in kızı Prenses Ulviye�den ayrıldıktan sonra ikinci evliliğini Bülent Ecevit�in annesi ressam Nazlı Ecevit�in teyzesi olan Ferhunde Hanım ile yaptı. Bu evlilik, Okday�ın dünyadan ayrıldığı 10 Ekim 1977 tarihine kadar sürdü. ATATÜRK İLE BAĞ Rahşan Ecevit�e ilişkin bir ilgi çekici bir akrabalık bağı da kitapta sunuluyor. Buna göre, Aydın Boysan ile Rahşan Ecevit kuzen, Boysan ailesinden Mecdi Boysan ise Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk�ün kızkardeşi Makbule Hanım�ın eşiydi. Sitemize Uye Olmadan Linkleri Goremezsiniz. Lutfen Giris Yapin veya Kayit Olun.. XXXXXXXXXXXXX �Genetik İhanet� çıktı Kemal Derviş gerçekte kim? 2001 ekonomik krizi patladığında ABD�den �ithal� edilen �kurtarıcı� Kemal Derviş�in soyağacını anlatan kitap çıktı. Araştırmacı � yazar Mahmut Çetin�in arşivleri tarayıp, büyük emek sarfederek hazırladığı eserde, madalyonun görünen yüzünün gerçekleri ne kadar yansıttığı irdeleniyor. �Tepedelenli Ali Paşa ve Halil Hamit Paşa'dan Kemal Derviş'e Dededen Toruna Genetik İhanet!� Birisi bağımsız devlet kurma sevdasında, diğeri yabancılarla işbirliği yaparak padişahı devirme sevdasında iki dedenin torunudur Kemal Derviş� Bir dönem emperyalizmin genel valisi gibi hareket eden Devlet Eski Bakanı Kemal Derviş, bu kitabın temel olgusu� Kamuoyu Kemal Derviş'i sadece iktisatçı olarak tanıyor� Yeni çıkan bu kitap ise, Kemal Derviş'in köken ilişkilerini gün yüzüne çıkarıyor. �Dededen Toruna Genetik İhanet�te sanılanın aksine, insan davranışının etnik kökenle bir bağı olmadığı, davranışların zihniyetle alakalı bir durum olduğu dolaylı olarak ele alınıyor. �Dededen Toruna Genetik İhanet,� Mahmut Çetin'in �Boğaz'daki Aşiret� kitabıyla başlayan aile tarihi araştırmaları zincirinin bir parçası� Bu çalışma, Osmanlı'dan günümüze uzanan bürokrasi klanından birbirine akraba iki ailenin tarihini, Kemal Derviş özelinde anlatıyor. Kemal Derviş yönetiminde emperyalizmin emrinde yürürlüğe konulan ekonomik politikaların Türkiye'yi kaosa *****ürdüğü ise kitapta yer alan bir başka öngörü� Kitabın ikinci bölümünü oluşturan �Kaos ve Perestroika�da Mahmut Çetin, küresel dayatmacı oligarkların kirli programlarına karşı, yerli düşüncenin yeni bir derleniş programının da alt yapısını sunuyor. |
#93
|
|||
|
|||
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Mehmet Çavuş
Bulgaristan Türk Edebiyatı 1933 yılında Eskicuma�ya bağlı Turnaovası köyünde dünyaya gelen Mehmet Çavuş, 1947 yılından beri şiir yazmaktadır. Bulgaristan Türk şiirinde sosyalist gerçekçiliğin slogancılığından kopmayı büyük ölçüde başaran ve Bulgaristan Türk şiiri içinde kendine has bir üslûp geliştiren, şiir tekniğine vakıf şairlerdendir. 1982 yılından beri Türkiye�de yaşamaktadır. |
#94
|
|||
|
|||
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Mehmet Çınarlı ( 1925)
1925 yılında Ermenek'te doğdu. İlkokulu Ermenek'te, orta öğrenimini Antalya'da tamamladı. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi. Maliye Bakanlığında çeşitli görevlerde bulundu. Sayıştay üyeliğine atandı. Anayasa Mahkemesi üyeliği yaptı. Emekli oldu. Arkadaşlarıyla Hisar dergisini kurdu. Çeşitli dergilerde şiir ve yazıları yayımlandı. Çınarlı, geleneğe bağlı bir şairdir. Aruz ve heceyle yazdı. ESERLERİ Şiirlerini, Güneş Rengi Kadehlerle, Gerçek Hayali Aştı, Bir Yeni Dünya Kurmuşum ve Zaman Perdesi adlı kitaplarında topladı. |
#95
|
|||
|
|||
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Mehmet Güneş
1956 yılında Afşin'de doğdu. Kahramanmaraş Lisesi'ninden mezun olduktan sonra girdiği Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirdi. Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü'nde Biyokimya doktorası yaptı. Halen Yozgat'ın Sorgun ilçesinde serbest hekim olarak çalışmaktadır. Şiirleri ve denemeleri başta Töre, Türk edebiyatı, Milli Kültür, Alperen, Türk Yurdu, Sıla, Cemre, Çağrı, Nizam-ı Alem, Kültür Dünyası gibi dergilerde, makale ve incelemeleri ise Hergün, Millet, Yeni Düşünce, Ortadoğu, Türkiye, Zaman ve Gündüz gazetelerinde yayınlandı. "Gün Akşama Yaslanmadan" isimli bir şiir kitabı, "Hac ve Dua" isimli bir risalesi bulunmaktadır. Ayrıca, "Şişmanlık ve Diyabet", "Kronik Böbrek hastaları ve E Vitamini" isimli ilmi çalışmaları da yayınlanmıştır. |
#96
|
|||
|
|||
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Mehmet Işıkoğlu
18 Mayıs 1939 tarihinde Hatay�ın Erzin ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Erzin, Kuzuculu ve Dörtyol�da (o dönemin şartları altında) tamamladıktan sonra Adana�da Erkek Sanat Enstitüsünü bitirdi. Vatani görevini yedek subay olarak tamamladıktan sonra ise 1962 senesinde Almanya�ya yapılan göç kervanına katıldı. Almanya�da Siemens, Krupp, Rheinstahl, Phoenix gibi fabrikalarda çeşitli meslek dallarında pratik yaptıktan sonra Almanya�da Wuppertal şehrinde Makine Mühendisliği tahsili yaptı. Almanya�ya gelen birinci neslin kültür halkası olarak Anavatanından aldığı kültürle Almanya�da yaşamına devam etmekte, bilgi ve tecrübelerini yeni nesil ile paylaşmaktadır. Araştırmacı-Şair Mehmet Işıkoğlu bu konuyu çıkacak olan son şiir kitabında şairane bir dille şöyle dile getirmektedir: Genç yaşımda Almanya�ya yerleştim Doğu batı sentezinde birleştim Kültürler yaşadım yaban ellerde Kalemim dillendi yürekten taştım Aşk doğurdu gönüller ilişkisi Kitaplar doldurdu onun taşkısı Sevgiler yükledim dizelerime Armağanım olsun gönül coşkusu Mehmet Işıkoğlu/ Köln 17.07.2007 Araştırmacı-Şair Mehmet Işıkoğlu çıkacak olan son şiir kitabının takdim bölümünde yazarlık ve şairlik hakkındaki görüşlerini şu şekilde belirtmiş; TAKDİM Her yazar ve şair, kendi yaşadığı çağın olaylarından etkilenerek, müşahede ettiği bazı konuları kendi diliyle, kendi potasında eritip, kalıplara döker ve şekillendirir. Ben de yirminci yüzyılın ikinci yarınsını ve yirmi birinci yüzyılın başlarını yaşadım. Birçok gelişme ve değişimlere şahit oldum. Gözlemlediğim ve yaşadığım bazı konuları Almanya�ya gelen birinci neslin kültür halkası olarak Türkiye�den aldığım kültürün ışığı altında kendi üslubumla kaleme aldım. Yaşadığım çağda teknolojinin en son buluşları bilgisayar ve internettir. İnternetin devreye girmesi ile insanların, bilgileri görgüleri haberleşmeleri, büyük bir mesafe kat etti. Böyle olunca insanlar, sınır ve deniz ötesi partnerlerle bağlantılar kurarak sohbet imkânları buldu. İnsanlar duygularını hiç tanımadığı kimselerle paylaşma imkânına kavuştu. Ben de bu durumları gerek bölgesel ve gerekse sanal âlemdeki gözlemlerimi şiirlerimle dile getirdim ve kitaplaştırarak gelecek nesillere aktarmanın gururunu yaşadım. Köln 17.07.20 Mehmet Işıkoğlu�nun Gönül Şelalesi ve Yürek Kalemi adında iki şiir kitabı bulunmaktadır. Üçüncü kitabı ise çıkmak üzeredir. AŞK TEZGAHI Şiir yazmadım yar okudum seni Bir aşk tezgahında dokudum seni Dolaştı mekiğe kzıl saçların Çözerken dilimde şakıdım seni Dokundun içime sen desen desen Ne kadar şahane oldu bir görsen Seyreder dalarım engin hayale Gönlümüz gözdesi gül motifi sen Gönül atlasında resmin bir nakış Tüm hisler ayakta tutuyor alkış Oluştu bir tablo yoktur benzeri Çözdü kördüğümü içten bir bakış GURBET GENÇLERİ Bocalıyor iki kültür arası Anadilin hali yürek yarası Meçhul nerden gelir geçim parası Sahipsiz yetişen gurbet gençleri Tarih sorsan diyor nerden bileyim Anane gelenek yabancı deyim Bilemiyor acep ben kimim neyim Sahipsiz yetişen gurbet gençleri Çeker derinlere zevk ile sefa Tahsil ihmal yarım kalır bu defa Yüzer bataklıkta çeker çok cefa Sahipsiz yetişen gurbet gençleri Hayat toz pembedir yok mesuliyet Boşa heder olur tüm kabiliyet Gidemez ileri olsa da niyet Sahipsiz yetişen gurbet gençleri. KARA GÜNLER İkinci Dünya harbi o zaman koptu kıtlık Oldu telef güzelim nice canlı varlıklar Gıdamız doğa ana bahçelerinde otluk Ufukları sarmıştı zifiri karanlıklar Alınırdı karneyle kişi başı can ekmek Geceyi aydınlatan gazyağı ona keza Verirdi elem uzun kuyruklarda beklemek Zalım falaka idi karakollarda ceza Garip anacığımın kül suyuydu sabını Akarsa kuru dere yıkanırdı kilimler Hırsla yakaladık mı ağır tokaç sapını Ancak temizlenirdi o yıllanmış kirliler Bulursak soframızda arpa bazlamasını En büyük sebep idi yaradana şüküre Kara saban sürerdi köylünün tarlasını Yorgun koca öküze deh heykire heykire At arabası idi en lüks binek aracı Meşin çarık giyerdi köylüler ayağına Saygın meslek sahibi semercisi saracı Anam şelek taşırdı odunu ocağına Orak, tırpan bilenir öyle bekler hasatı Döven dişlenir hazır herkes nallatır atı Avrat uşak tarlada kızgın güneş altında Emekler hâsılatın belki sekiz on katı Gün oldu değişti çağ geldi makine devri Medeniyet gelişti hızlandı yaşam seyri Bilgisayar olayı damga vurdu sanala Geçti bizden kalanlar rahat yaşasın gayri Bir ömür böyle geçti alın sizlere devir Yaşadık hayat buymuş tarihten sayfa çevir Gün olur devran döner her şey döner aslına Eseri ile eder kişi zamanda seyir. YAFTA Küçükken dediler sus evlat ayıp Konuşulmaz büyüklerin yanında Sesi kestik söyleneni anlayıp Yüzümüz kızardı donduk anında Zamanla bağlandı kaldı dilimiz �Söz gümüşse sükût altın� dediler Çil çil altınlarla doldu elimiz Topladık çoğalttık, yemez kediler Diller de bağladı, bakan gözleri Cesaret, kişilik suya indiler Savunmadık o güzelim tezleri Böylece çoğaldı sessiz �hindiler� Gözü dili bağlı hipnoza dalmış Gütmesi çok kolay böyle toplumu İtiraz edecek mecal mi kalmış? Soramaz ki bunlar çöplü saplımı? Işıkoğlu der ki bellidir sadet Beyni dili kullananlar ön safta Kalkmalıdır böyle töre bu adet Yırtılıp atılsın eskimiş yafta. DİLİN ÖNEMİ Anlaşmak güç olur bozulursa dil Anlamsız kargaşa dalar ortaya Vahşi dikenlere esir olur gül Esas mana gelir arkadan yaya Yumurtayı parazitler aşılar Adaleti saptırırlar yolundan Kötü gözler ışıl ışıl ışılar Doğruları alır atar kolundan Hezimete uğrar ahlakla sanat Esas değerlerin kıymeti olmaz Bunalım yolsuzluk sürer saltanat Muhabbet yıpranır saygınlık kalmaz Bozmayalım bu güzelim lisanı Yaşamda önemi o kadar mühim Sınır ötesine aktarır san´ı Bilinsin değeri edilsin fehim Aslına köküne olmalı hakim Anlamda kargaşa bozar arayı Anlayışa göre verilmez hüküm Herkes birbirine çalar karayı Dil bozulur hal bozulur vesselam Diken olur anlaşmanın yolları Dostlar birbirinden esirger selam İnsanlığın bağlı kalır kolları |
#97
|
|||
|
|||
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Murat Küçükçiftçi
1988 yılında Konya’nın Kadınhanı ilçesinde dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. Kadınhanı İmam-Hatip lisesi’nde Birkaç İyi Adam isimli düşünce ve edebiyat kulübünü kurdu. Lisede su, öğretmen, Çanakkale, İstanbul konulu şiir yarışmalarında il ve ilçe birincilikleri kazandı. Yazmaya İlkokul yıllarında taklitlerle başladı. Takvim yaprağından okuduğu Necip Fazıl şiirlerini taklit ederek… Halen Ankara Üniversitesi Din kültürü Öğretmenliği Bölümü’nde 2.sınıf öğrencisidir. Üniversite hayatında ilk olarak arkadaşlarıyla Cebecy Times adlı bir mizah dergisi çıkardı. |
#98
|
|||
|
|||
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Selman Ertaş (1985 - ?)
16 Temmuz 1985'te İzmir'de dünyaya geldi. Çok geçmeden öğretmen babasının tayini Bitlis'e çıktı. Burada yaklaşık 3,5 yıl yaşadı. 1990 yılında ailesiyle memleketi Kütahya'ya geri döndü. İlk, orta ve lise eğitimini Kütahya'da aldı. 2003'te Ankara Üniversitesi Orman Fakültesi'nde Orman Mühendisliği bölümünü kazandı. Şiirle, televizyonda İbrahim Sadri'nin Adam Gibi klibi ile tanıştı. Çok etkilenmişti ve o günden sonra şiir onun için bir tutku oldu. 16 yaşında yazmaya başladı. İlk şiiri Düşle Edebiyat'ta yayınlandı (Şah Damarımdan Daha Yakın Gözlerin, 2007). Şiirleri ve denemeleri Kahraman Tazeoğlu tarafından Radyo 7'de okunmakla birlikte. Moral Fm, Edebiyat Fm ve Radyo Yenilgi'de okundu. Şiirleriye ön planda kaldı, adı duyuldu. Zemheri Edebiyat, Mavi Ada, Suskun Kalemler, Otuzuncu Harf, Sayha Dergisi, Darülfünun, Tabut, Düşle, Körpe Kalemler gibi dergi ve edebiyat ortamlarında deneme, öykü, şiir ve mektupları mevcuttur. Ne zamana kadar yazacaksın sorusuna ''ölünceye ve öldürünceye kadar yazacağım'' diyor şair... |