#1
|
||||
|
||||
Göz
1Görmeyi sağlayan organ, görme organı.
"Gözleri göz değil, gözistan!" - 2Görüntüleri algılama, görme yetisi. Âşık Veysel gözlerinden birini çiçekten yitirmiş. 3(Kimi deyimlerde) Görme ve bakma. Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Gözden uzaklaşmak. Göz önünde. Gözü keskin. 4İyi ya da kötü nitelikler, tutkular, duygular anlatan bakış. Kaygı ışınlayan gözlerle baktı. 5Bakış, görüş. "Bir eleştirmeci gözüyle okuyun o yazıları." - Kardeş gözüyle bakmak. 6Dikkatli, uyanık bakış. hüzün gözlerinden okunuyor, bilirsin gözümden kaçmaz. 7Delik, boşluk. "Köprünün gözleri karış karış kazılmıştır." - İğnenin gözünde de olsa onu bulup dersini vereceğim. 8İçine girilen, öteberi konulan, bölümleri olan bir şeyin her bölmesi, çekme. Çantanın gözleri. Masanın gözleri 9Oda. "Şu fakir mahallede bir göz evim olsaydı / Nasıl sevinç içinde çıkardım şu yokuşu." - İğnenin gözünde de olsa onu bulup dersini vereceğim. 10Terazi kefesi. 11Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak. 12Kıskançlık ya da hayranlıkla bakıldığında bir şeye kötülük verdiğine inanılan uğursuzluk, °nazar. "Dedim ya adamcağız göze geldi. Göz fena şeydir." - "İnsanı gözle yiyip bitirirler." - İğnenin gözünde de olsa onu bulup dersini vereceğim. 13Sevgi, ilgi, gönül bağlantısı. Gözden düşmek. Göze girmek. 14Ağacın tomurcuk veren yerlerinden her biri. Göz aşısı. 15Bölüm, °hane. Dama tahtasında altmış dört göz vardır. 16Kimi yaraların uç bölümü. Çıbanın gözü. |