#1
|
|||
|
|||
Suçluluk Duygusu
Bazen de başarılı ve doyurucu bir cinsel yaşamın önüne dikilen engel, aşırı bir utangaçlıktır. Cinsel konularda rahat olmayan aşırı sıkılgan kişiler heyecanlarını kontrol altında tuttukları için gerçek doyuma da ulaşamazlar. Eşlerden ikisinin de büyük bir sıkıntıyla sabahı bekledikleri, başarısız gerdek geceleri, cinselliğin baskı altında tutulduğu bütün toplumlarda çok sık rastlanan bir durumdur. Çoğu zaman bu cinsel işlevsizliğin kökeninde bu suçluluk duygusu yatar. Kadın ya da erkek, gerek hayali, gerekse gerçek bütün cinsel eylemlerinde derin bir suçluluk kompleksinin etkisi altındadırlar ve bu yüzden, orgazma ulaşsalar bile gerçek bir ruhsal ve bedensel bir doyumdan uzak kalmaktadırlar. Bunun nedenleri kişinin çocukluk deneylerinde aranmalıdır. Bazı çocuklar, hiç bir bedensel temasın hoşgörülmediği bir atmosfer içinde yetiştirilmiştir. Anneler ya da babalar, kendi iç yasak ve koşullanmalarından ötürü, çocuklarını yeteri kadar sevip okşamaktan kaçınmışlardır; bu da çocukta fiziksel temasa karşı bir ürkeklik yaratmıştır. Bu tür anne ve babalar, çoğu zaman, çocuğun cinsel organıyla oynamasına da izin vermemişler, onu mastürbasyon yaparken yakaladıklarında hakaret etmişler, cezalandırmışlardır. Bunun, çocukta cinsellikle “günah” düşüncesinin birleşmesine yol açması kaçınılmazdır.
Suçluluk duygusu bilinçli bir duygu da olabilir, bilinçsiz de. İnsanların önemli bir bölümünde bilinçli bir günah düşüncesi değilse bile, bulanık ve kişinin, kendisinin farkında olmadığı bir utanç duygusu cinsel yaşamı etkisi altında tutar. Günümüzde bile çocuklara cinsel organ ve duygularının birer suç unsuru olduğu düşüncesi yerleştirilmektedir. Bu bilinçli olarak öğretilmese bile, aileler ve yakın çevreler günlük davranışlarıyla bu duyguyu çocuğa aşılamaktadır. Cinsel bölgeler örtülmekte, cinsel konular suskunlukla geçiştirilmektedir. Nitekim, soğukluk ve iktidarsızlık gibi sorunların, cinsel konularda rahat, bol cinsel çağrışımlı konuşmalardan çekinmeyen ve yemek yeme, oturma ve yatma eylemlerini tek bir oda içinde yürüten köy toplumlarından çok, cinsel bakımdan kapalı ve cinsel eylemin herkesin gözünden uzak ayrı “yatak odalarında” sürdürüldüğü kent topluluklarında daha sık görüldüğü bilinmektedir. Bu tür toplumsal nedenlerin yanısıra, cinsel organlarla dışkı organları arasındaki yakınlık da cinsellik ile kirlilik arasında güçlü bir bağın kurulmasına yardım etmektedir. Böylece bir yandan suçluluk, kirlilik ve cinsellik, öbür yandan “iffetlilik”, temizlik ve hatta cinsiyetsizlik, cinsel yönden baskı altındaki kişinin zihninde birbirine karşıt ilkeler olarak ortaya çıkmaktadır. Suçluluk duygusu, kişiyi, oral veya anal seks gibi cinselliğin sadece belirli biçim ve yönlerinden uzak tutabileceği gibi, genel bir soğukluk, isteksizlik veya iktidarsızlık da yaratabilir. Kimi zaman da, suçluluk ve kirlilik düşüncelerinin arasından geçerek cinsel hazza ulaşmayı başarabilmiş kişilerde biraz farklı bir saplantı belirir: yaşamlarında cinsellikle “kötülüğün” özdeştirilmesini yaşamış böyle kişiler, sadece “günahkar bir atmosferde” seks yapmaktan hoşlanır olurlar. Ancak ağrılı, sancılı veya yasak bir ilişki kendilerine zevk verebilir. Bununla birlikte, kişinin eşiyle mutlu olmasının böyle bir ilişkiye bağlı olduğu ve iki taraf da onayladığı sürece, çocuklarla cinsel ilişki gibi toplumca suç sayılan davranışları içermemesi koşuluyla böyle bir ilişkiyi bir cinsel sapma saymak yanlış olur. |