#1
|
|||
|
|||
Kadın, her an sevişebilen tek dişi
Kadın, her an sevişebilen tek dişi 20 yıl önce yazılmış "Kadın Işık ve Ateş"ten bir yazı... Amerikalı antropolog Helene Fisher "Cinsiyet Stratejisi" adlı yapıtında insanlığın gelişimini; kadının yeryüzündeki yaratıklar arasında cinsel ilişkiye en yatkın ve her zaman hazır bir varlık olmasına bağlayan yeni bir teori geliştiriyor. Bu teoriye göre insanlar haftada ortalama 1 ile 4 arasında değişen ve aslında az gibi görünen bir çiftleşme grafiği çizseler bile; çiftleşme dışındaki zamanlarında da hep onu arayan hep onu bekleyen hep onu özleyen bir tavır ve eğilim içinde yaşıyorlarmış. Birbirini etkilemek için alınan çekici giysilerin hazırlanan güzel yemeklerin özenle düzenlenen evlerin derinliklerinde; gizli gizli titreşen bir "sevişme" önerisi yatıyormuş. Reklamcıların yeni çıkmış diş macunlarından son model arabalara kadar; topluma sevdirmek istedikleri her yeniliği aşk kokan yarı giyimli genç kadın resimleriyle süslemeleri de insanlığın sevişmeye olan tutkusundan ustaca yararlanmak içinmiş. Danslar müzikler filmler romanlar TV dizileri hepsi hepsi birer sevişme hazırlığı aşka çıkarılmış birer davetmiş. İnsanoğlu ne yaparsa yapar görünsün; yaşamındaki en değiştirilemeyen kilit taşı sevişmeymiş. Bunun da nedeni insan dişisinin; cinsel faaliyetteki gücü sürekliliği ve özelliğiymiş. Kadın buluğa erdikten sonra fiziksel yapı olarak yaşamında her gün sevişebilecek bir nitelik gösteriyormuş. Hamileyken ve çocuğunu doğurduktan az zaman sonra; aklına ne zaman esse sevişebilecek bir yapıya sahipmiş insanın dişisi. Üretimi cinsel ilişkiye bağlı tüm yaratıklar arasında böyle bir özellik gösteren başka bir dişi yokmuş. Başka yaratıkların dişileri mevsimlere göre ancak "kızışma" dönemlerinde sevişebiliyorlarmış. Bu dönemlerde kokuları bakışları tavırları erkekleri çiftleşmeye tahrik ediyormuş. Ama bu dönemin bitimiyle hemen donuklaşıyor ve sevişme dışı kalıyorlarmış. Erkekleri de süklüm püklüm bir sonraki mevsimi beklemeye başlıyorlarmış. Gelişmiş maymunların dişileri dahi hamile kalmayacakları günlerde ve hamileyken yanlarına erkek yaklaştırmazlarmış. Böyle zamanlarda seviştiklerine çok az rastlanırmış onların. Kadınlar ise hamile kalmayacakları günlerde daha çok sevişiyorlarmış. Hamile kalacakları günlerde zaten sevişiyorlarmış. Ayrıca hamileyken de sevişiyorlarmış. Kuramsal olarak insanın dişisi her gün her gece her ay her yıl aşka daima hazırmış. Ve böyle bir özelliğe sahip tek dişiymiş dünyada. 1950'lerde bir başka özelliği daha keşfedilmiş kadının. O da kadın orgazmının üretime yani hamile kalmakla ilgisi bulunmadığıymış. Bu bakımdan aldığı zevk erkeğinkinden çok daha yoğunmuş. Başka bir anlatımla erkek yumurta çıkartmadan zevk alamıyor kadın ise yumurta çıkartmadan da zevk alabiliyormuş. Hatta teknik incelemeler kadın orgazmının bazen hamileliği engellediğini bile koymuş ortaya... Bu da kadınların üreme ötesi bir olgu olduğunu kanıtlamış. Doğa neden bu özellikleri vermiş kadına? 9 milyon yıl önce en eski atamalarımız olan "Protohominide"ler iki ayakları üstünde yürümeye başladıkları zaman vücutlarıyla iskeletlerinde de bazı değişiklikler meydana gelmeye başlamış. Önceleri dişiler bunun acısını çok çekmişler. İki ayak üstünde diaaa olarak yürümekten ötürü çekilip gerilen karın adaleleri; dişinin organını da daraltmış ve doğumları çok zorlaştırmış. Doğal bir elemeyle cılızlar ölmüş güçlüler yaşamış. Bu arada bir de yeni olay çıkmış ortaya erken doğum yapmak... Erken doğum yapanların çocukları daha küçük doğduğu için; annelerini çok zorlamıyor ve ölümlerine neden olmuyorlarmış. Böylece iki ayak üstünde diaaa olarak yürümenin getirdiği en büyük sakınca doğa tarafından erken doğumla kendiliğinden giderilmiş. Ne var ki erken doğan bebeklere aylar ve hatta yıllarca çok uzun süre bakmak gerekiyormuş. Bu nedenle de dişiler bebeklerini bırakıp avlanmaya çıkamaz olmuşlar. Oysa dört ayak yürüdükleri dönemlerde çok rahat ve zamanında doğdukları için fazla özen istemeyen bebekleriyle birlikte çıkıp avlanırlarmış. Ama bebekler erken doğmaya başlayınca iş değişmiş. Ve onlara bakmak yüzünden aç kalmaya başlayan dişiler de kendilerine bakacak bir erkek bulmak zorunda kalmışlar. Önce ayağa kalkıp yürümek ayağa kalkıp yürümenin zorlaştırdığı doğum; zor doğumun erken doğumla çözümlenmesi; erken doğumun dişiyi yavrusunun bakımına uzun süre bağlaması; bu çaresizliğin yarattığı erkekle işbirliği yapma... Erkekle işbirliği ise sevişmek için kızışma mevsimlerini beklemekle olmayacağından; insanın dişisi erkeği yanında tutmak amacıyla kendini her an sevişmeye hazır olmaya doğru yönlendirmiş. Kadının iki ayak üstünde yürümesiyle daralan ve başka yaratıklarda rastlanmayan bir biçimde öne doğru çekilen cinsiyet organı da yüz yüze sevişmeler dönemini başlatmış aynı zamanda. Yüz yüze sevişmelerin getirdiği anlaşma sıcaklık ve kaynaşma kadın-erkek ilişkilerini doğada rastlanmayan boyutlara çıkarmış. Ve büyük nüfus patlamaları olmuş. Ancak bu arada eşine ve çocuklarına bakma görevini yüklenen erkekte bilmeden başka birilerinin çocuğu için zamanını enerjisini hatta bazen yaşamını harcayıp harcamadığı kuşkusu yani kıskançlık duygusu başlamış uyanmaya... Şayet dört ayak yürümekte kalsaydık ne bebeklik dönemi bu kadar sürecek ne kadınlar belirli dönemlerin dışında her zaman sevişmeye yatkın duracaklar; ne sevişmeler bu kadar alengirli ve yüz yüze öpüşmeli sarılmalı olacak; ne de kıskançlık kavgaları aşk ilişkilerini karmakarışık edecekti. Evet dört ayak yürüseydik bunların hiçbiri olmayacaktı. Sevişme de yaşam kubbemizin kilit taşı olmayacaktı. Şükür ki ayağa kalkıp iki ayak üstünde yürümeye başlamışız. Ve tüm yaratıklar arasında sadece biz her an aşkı düşünüp aşkı özler olmuşuz... Dişilerimiz sayesinde... |