#1
|
|||
|
|||
iktidar ve afrodizyak?!
iktidar ve afrodizyak?!
eş başbakan erdoğan’ın tavan yapan “ego”su, dibe vuran “libido”su bağlamında zaman tünelinden iki farklı menderes fotoğrafı yansıtayım… 1950’li yılların sonlarıdır. menderes, iktidarının zirvesindedir. ayakları yerden kesilmiştir. “diktatör”lüğünü ilan etmesine ramak kalmıştır. çok farklı bir halet-i ruhiye içindedir! çevresindekilerin etkisi ile türkiye’yi, “dp’li olanlar, dp’li olmayanlar” diye ikiye bölmüştür. ankara’nın dp’li günlerinde önemli olan, ne yapıp yapmadığından ziyade, “bizden misin yoksa onlardan mı?” sorusuna, menderes’in duymak istediği cevabı vermektir. eğer “onlardan değilsen, vay senin haline!” işte o günlerden biridir… başbakan menderes ve yakınındaki birkaç politikacı, istanbul’dan izmir’e doğru feribotla yola çıkarlar. “şeyh uçmaz müritler uçurur” misali, yanındakiler, menderes’i övme yarışına girerler. içlerinden biri padişah’a övgü düzüp, bir kese altın bekleyen saray şairlerinin ağzı ile konuşup şöyle der: “sayın başbakanım, sizin yaptıklarınızı bu ülkeye kimse yapmadı. hatta atatürk bile yapmadı. siz atatürk’ten de büyük adamsınız. sayın başbakanım, siz heykeli dikilecek adamsınız!” menderes bu ve benzeri övgü dolu sözleri uzun süre dinler. geminin güvertesinden, düşünceli bir şekilde, denizi seyreder. sigarasından derin bir nefes alır, yapılan övgüler karşısında, ayakları yerden kesilmiş bir vaziyette, “haklısınız, bu ülkeye benim yaptıklarımı atatürk dahi yapmadı” der. etrafındaki “dalkavuk”lar, menderes’e bu sözü dahi söyletmeyi başarmışlardır! oysa ki… tüm anlatılanların ötesinde, adnan menderes makul bir adamdır. mütevazı hatta aşırı utangaçtır!.. yakından tanıyan dostlarının gözündeyse, o samimi bir gönül adamıdır! iki farklı adnan nitekim… bu anektodu, menderes’in doğruları ya da yanlışlarından da öte, bir başbakan’ın ayaklarının yerden nasıl kesildiğinin, nasıl kesilebildiğinin net olarak anlaşılabilmesi için yazdım. menderes’in ayakları yerden kesildikten sonra yaşananları anı kitapları yazıyor. “27 mayıs” ve “yassıada” günleri! 27 mayıs sonrasında, “astığı astık kestiği kestik” olan menderes gitmiş, yerine daha sakin, mülayim bir menderes gelmiştir. hülasa menderes özüne dönmüştür. vücudunun kimyasını bozan “iktidar sarhoşluğu”ndan kurtulmuştur. filvaki, menderes’e dirayetli günlerinde “odunu dikseniz milletvekili yaparsınız” diye akıl verip, güç zehirlenmesine yol açanlar, “siz, atatürk’ten de büyük adamsınız” diye yürek okşayanlar, o sıkıntılı günlerde bir anda ortadan kaybolmuşlardır. aydın menderes’in hatıralarında, o yıllarda, annesi ve kardeşleriyle birlikte yaşadıkları sıkıntılı günler, tüm ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. ancak… türkiye, “yassıada” günlerinde, unutulmaya yüz tutmuş, çok farklı bir menderes fotoğrafı ile tanışır. adeta “başbakan”lık günlerinde, iktidarın gücü ile asıp kesen, önüne geleni haklı ya da haksız fark etmez, hapse gönderen menderes gitmiş… yerine son derece kibar, karınca incitmekten imtina eden bir başka menderes gelmiştir. bu anlamda, “iki adnan” resmi arasında, çok belirgin farklar vardır. şöyle ki: abd’nin efsanevi dışişleri bakanları’ndan kissinger, “güç zehirlenmesi”ne uğrayan politikacılar için şöyle der: “iktidar afrodizyak gibidir!” “süper k”, iktidarın cazibesine kapılan taze politikacılarla ilgili “teşbih” yani “benzetme” yaparak, “makamın cinsel gücü artırıcı etkisinden dolayı, önüne çıkan her şeyi elde edebilmek isterler” demeye getirir. filhakika, “başbakan” olan menderes de “iktidar”ın dayanılmaz cazibesine kapılıp, çevresindeki bazı kişilerin yersiz övgüsü ile ayakları yerden kesilmiş, “gözünün üstünde kaşın var” diyen herkesi bir sebepten tutuklatıp içeri attırmıştır. unutulmamalıdır ki, adnan menderes de, iktidarının “peak/zirve” noktasındayken erdoğan gibi astığı astık, kestiği kestikti! başbakan’lıktan aldığı güçle, “züccaciye dükkanına dalmış fil gibi davranıp”, önüne çıkan her şeyi yerlebir ediyordu. işadamından gazetecisine, bürokratından muhalefetine dek hırpalamadığı kimse kalmamıştı. o dönemki gazeteciler “ankara hilton” diye anılan hapishanede “konaklayıp (!)”, menderes’e muhalefet etmenin bedelini öderlerdi.. ne var ki menderes, kendisi de tutuklanınca, geç de olsa yaptığı hatayı anlamış, özüne dönmüştür. yani eskiden olduğu gibi “insani” yönü güçlü menderes olmuştur! “iki adnan” resmi arasındaki en büyük fark; başbakan olan menderes’in “libidosu”nu tavan yaptıran “iktidar” farkıdır! bu bakımdan erdoğan’ın da aynaya bakma vakti gelmiş, hatta geçmektedir. akp eş genel başkanı erdoğan da, menderes gibi “iki tayyip” resmi arasında gidip gelmektedir. “ı. tayyip” resminde, kitlelerin gözünde saflığı, temizliği temsil eden bir politikacı vardı. “ıı. tayyip” resminde ise arkasına aldığı neo con’ların, “milyar dolarlık radikal yahudiler”in desteği ile çıldırmış, güç zehirlenmesine uğramış, önüne çıkan her şeyi tekmeleyen, herkesle kavga eden, kendisini eleştiren herkesi düşman olarak gören, bir başka tayyip resmi var! bu bakımdan erdoğan’ın, menderes’in yanlışlarını tekrarlama konusundaki ısrarını anlamak mümkün değil! zira… bugünkü vatan’ın manşetinde, “karanlıklar başkenti” başlıklı bir haber-analiz yayınlandı. bilal çetin imzalı yazıda, “ankara’da adı konulmamış bir hesaplaşma yaşanıyor” denilmiş. bu çok yerinde ve doğru bir tespit! çünkü, erdoğan aylardır, kendisine yakın bazı istihbaratçılara şu talimatı veriyor: “hayrullah mahmud ve ismail yıldız’ın bağlı olduğu örgütü bulun, hemen tutuklayıp, hükümeti devirmek için çete oluşturmaktan içeri atalım!” şimdiye dek “çete” iddiası ile ortaya çıkartılan sözde “örgütler”in hepsi, bu amaçla ortaya çıkartıldı. erdoğan’ın yakın çevresindeki bazı yerli ve yabancı danışmanların, şahsımı hedef alan onca çamur atma girişimi, çeteye, örgüte bulaştırma planı hep boş çıktı! “bumerang” gibi her defasında bu komployu hazırlayanları vurdu. asgarisinden 7 istihbarat servisi tarafından, 24 saati ile izlenen bir gazeteci olarak diyorum ki, “sayın başbakan, elinizden geleni ardınıza koymayın. siz allah değilsiniz! siz padişah ya da kral da değilsiniz. siz türk devleti’nin başı da değilsiniz. siz çamur atıp, beni susturmak isteseniz de, allah istemeyince hiçbir komplonuz tutmuyor. yüce divan’da yaptıklarınızdan dolayı hesap vereceksiniz! bilmenizi isterim ki, rüzgar eken fırtına biçer!” diktatör olmak ve… son olarak… akp iktidarının, halı altına süpürdüğü, tüm pislikler tek tek ortaya çıkıyor. akp kulislerinde, eş başbakan erdoğan’ın “çok özel danışmanı” zapsu’nun, çölaşan ve diğer bazı gazetecilerle ilgili olarak “bizim hakkımızda kimse bir şey yazamaz, çölaşan yazacak olursa hakkındaki dosyayı açıklarız” dediği, belgeler de bir bir ortaya çıkmaya başladı. erdoğan beni “çete”den tutuklatıp, hapse attırmak için “komplo” düzenlemeye çalışırken, yine açığa düştü ve kendi kazdığı kuyuya yuvarlandı! yaptığı hazırlık ayaklarına dolandı. çok yakında “oy istemek” için meydanlara çıkınca, nasılsa “çete” diye küçümsediği “öfkeli kalabalık”larla tanışmış olur ve tayyip’in tek düşmanının yine tayyip’in kendisi olduğunu görür! oysa ki, içinde benim de olduğum, haklarında dosya oluşturulan liste, çölaşan’ın açıkladığından da farklı bir liste! o dosya ortaya çıktığında, bazı gazeteci ve siyasilerin “neden erdoğan’a muhalefet etmediği ya da edemediği de çok net olarak anlaşılacaktır” sanırım! bence “korkusuz araştırmacı gazeteci(!)” emin çölaşan, erdoğan’a sert sözler söyleyen, fethi dede’nin mektubunda yaptığı gibi yapmalı ve dosyada yer alan bilgileri, “yalan” da olsa, “rezerv” koyarak kamuoyu ile paylaşmalı!.. o vakit herkes de, o dosyada akp’ye muhalif olanlarla ilgili ne tür bir çalışma yapıldığını görmüş olur. hülasa erdoğan’ın, türkiye’yi hangi kafa yapısı ile yönetmeye çalıştığı çok net olarak ortaya çıktı!.. akp eş genel başkanı erdoğan da, “iktidar şarabı”ndan içip zıvanadan çıkan diğer “başbakan”lar gibi “diktatör” olmak istiyor! ne var ki, yakın tarihimizde, “diktatör”lüğünü ilan etmek isteyen “sivil-asker”lerin akibeti ortada! erdoğan, bunun ne tür bir “akibet” olduğunu merak ediyorsa, “28 şubat”ta, kendi “diktatör”lüğünü kurgulayan, çevik bir paşa’nın tecrübelerinden istifade edebilir. ezcümle, 2000’li yılların türkiyesi’nde, “iktidar şarabı”ndan içince, sapıtmayan “başbakan”lar istiyoruz! |