#1
|
|||
|
|||
Darwinizmin Doguşu
GALAPAGOS ADALARINDA HAYAT BULAN KARANLIK DİN
kyanusun ortasında yemyeşil birtakımadayı ziyaret ettiğinizi düşünün. Ana karadan binlerce kilometre uzak olan bu küçük kara parçasında dünyanın hiçbir yerinde göremeyeceğiniz güzellikte, çeşitlilikte ve zenginlikte bitkiler ve hayvanlar var. Kuşların her biri ayrı renklere, görünümlere hatta farklı seslere sahipler. Daha önce dünyanın hiçbir yerinde rastlamadığınız çeşit çeşit canlılar yaşıyor. Böyle bir yerde bulunsaydınız ve bu muhteşem tabloyu seyretseydiniz, canlılara baktığınızda ne düşünürdünüz? Sol: Darwin'in yolculuk yaptığı Beagle isimli geminin temsili resmi Orta ve Sağ: Darwin'in teorisini ortaya attığı Galapagos Adaları Muhtemelen renkler, canlılık, çeşitlilik karşısında büyük bir hayranlık duyar ve bu kadar çok canlının nasıl meydana geldiğini kendinize sorardınız. Ardından ulaştığınız sonuç, büyük bir okyanusun ortasında küçücük bir kara parçası üzerinde çok büyük bir yaratılış sergilendiği olurdu. Nitekim normal bir anlayışa ve bilgiye sahip olan her insan, biraz önce tarif edilen mekana gittiğinde ve bu canlılarla karşılaştığında, her birinin yaratılışında bir olağanüstülük olduğunu fark edebilir. Oysa doğada gördüğü bu mucizevi çeşitlilik Darwin'i, pek çok insanın aksine, tüm varlıkların rastlantı eseri meydana geldiği sonucuna götürmüştür. O, tüm bunları yaratan Allah'ın sonsuz kudretini takdir edememiştir. Evrendeki sanattan etkilenmesi ve bir araştırmacı olarak bu gerçeği hemen anlayabilmesi gerekirken, Darwin'de bu mantık tam tersine işlemiştir. Kuşkusuz bu, onun mantık bozukluğunu gözler önüne sermektedir. İşte böyle bir mantık bozukluğuna sahip olan Darwin, beş yıl süren yolculuğu esnasında, çoğu batılının daha önce karşılaşmadığı canlılarla karşılaştı. Özellikle de Galapagos adalarında yeni türlerle yüzyüze geldi. Galapagos adaları özellikle kuş ve sürüngen türlerinin ağırlıklı olarak bulunduğu, birçok canlı türünün yaşadığı bir bölgedir ve dolayısıyla buraya giden bir bilim adamının inceleyebileceği sayısız canlı türü bulunmaktadır. Darwin yolculuğu sırasında bu canlıların binlercesini toplayıp ispirtoda saklamasına rağmen, özellikle farklı ispinoz türlerine dikkat etmiş ve bu canlıların gagalarındaki yapısal farklılıkları inceledikten sonra, teorisini şekillendirmeye başlamıştır. Gerçekte Darwin'in yaptığı şey, elindeki bir bulguyu abartarak, tamamen hayali spekülasyonlara malzeme yapmaktır. İspinozlar arasında, genetik havuzlarının izin verdiği ölçüde bir çeşitlenme (varyasyon) olduğu doğrudur. Ama bu durum, ispinozların bir başka kuş cinsinden evrimleştikleri veya bir başka cinse dönüşebilecekleri anlamına gelmez. Nitekim çağımızdaki evrimciler de, Darwin'in ispinoz gagaları gibi varyasyan örneklerinden yola çıkarak ortaya attığı iddiaların, bilimsel olmayan abartılı bir varsayım olduğunu kabul etmektedirler.39 Gerçekten de ispinozların gagalarının çeşitliliğini inceleyerek tüm canlı türlerinin kökenine; örneğin dev boyutlu balinaların, farklı görünümleriyle fillerin, muhteşem uçuş yeteneği ile sineklerin, kanatlarındaki olağanüstü simetri ile dikkat çeken kelebeklerin, denizaltında yaşayan birbirinden çok farklı balıkların, kabuklu deniz canlılarının, kuşların, sürüngenlerin ve en önemlisi de akıl ve şuur sahibi insanın nasıl var olduğuna yönelik bir çıkarım yapmak, akıl ve bilim yoluyla düşünen insanın benimsemeyeceği bir davranıştır. Kaldı ki bir bilim adamının canlıları incelediğinde görmesi gereken tek konu varyasyon değildir. Aksine, canlılıktaki olağanüstü tasarım çok daha temel ve önemli bir konu olarak bilim adamının karşısındadır. Örneğin gerçek bir bilim adamı, ispinoz kuşlarını incelediğinde ilk olarak bu canlıların nasıl olup da kusursuz bir uçma mekanizmasına sahip olduklarını düşünür. Kuş kanatlarını kusursuzca var edenin, onları mükemmel bir teknoloji ile inşa edenin kim olduğunu sorar. Tek bir kuş tüyündeki aerodinamik özelliği, uçmaya elverişli olarak hafif ve esnek yapıyı, tüyleri birbirine bağlayan milyarlarca küçük kancanın nasıl var olduğunu araştırır. Darwin, ispinozların farklı gagaları olmasını doğal seleksiyonun bir delili olarak öne sürmüştür. Fakat bugün bilim göstermiştir ki, bu bir tür içindeki çeşitlilikten başka birşey değildir. Ve evrime de delil teşkil etmez. İşte açık bir şuurla, fikri saplantılardan uzak bir şekilde düşünen bir bilim adamı bu önemli soruların cevabını arar. Ve tüm bu araştırmalarının, düşüncelerinin sonucunda çok açık ve kesin olan bir gerçeği görür: Bu kusursuz tasarımlar, eşsiz güzellikler ve saymakla bitirilemeyecek kadar çok olan çeşitlilik, Allah'ın yaratmasının eserleridir. Darwin'in ve onun yolunu izleyen evrimcilerin bu gerçeği gözardı etmelerinin nedeni ise, inandıkları materyalist felsefe ve bu felsefeye olan p***olojik bağlılıklarıdır. Bu durum, Darwin'de çok belirgin bir biçimde gözlemlenmektedir. Gözün yapısı ve tavuskuşu tüyleri hakkında yaptığı yorum, bu konuda açıklayıcı bir örnektir. Aklını kullanmayan, özgür bir vicdanla düşünen insan, tavuskuşunun tüylerindeki gözalıcı estetiğe hayran olur ve bu güzelliği yaratanı düşünür. Ancak bakın, Darwin tavuskuşunun tüyleri ile ilgili neler düşünmektedir: Gözü düşünmek çoğu zaman beni teorimden soğuttu. Ama kendimi zamanla bu probleme alıştırdım. Şimdilerde ise doğadaki bazı belirgin yapılar beni çok fazla rahatsız ediyor. Örneğin bir tavuskuşunun tüylerini görmek beni neredeyse hasta ediyor.40 Kuş tüyleri, yaratılışa açık bir delil teşkil eden, son derece kompleks bir yapıya sahiptirler. Tavus kuşu tüylerindeki sanat, yaratılışın milyonlarca delilinden biridir. Kuşkusuz tek başına bu örnek bile Darwin'in bilime ve doğada karşılaştığı varlıklara karşı olan önyargılı bakış açısının bir göstergesidir. Anlaşılan Darwin, Galapagos adalarında karşılaştığı canlıların büyük bir bölümünden dolayı da adeta "hasta olmuş" ve onları "ispirtoda saklamakla" yetinmiş, ama onlarda gördüğü olağanüstü özellikler üzerinde düşünmek istememiştir. Oysa bir insanın tüm evrende var olan Yaratılış delillerini görebilmesi için Galapagos adalarına gitmesine de gerek yoktur. İnsan kendi bedeninden başını hafifçe kaldırıp baktığı gökyüzüne kadar her yerde Allah'ın varlığının, gücünün, aklının ve ilminin sayısız delilinigörebilir. Soldaki resimde yalnızca 22 parçası görülen göz, aslında 40 parçadan oluşan muhteşem bir yaratılışa sahiptir. Örneğin Darwin'i teorisinden soğutan göz bu sayısız delilden sadece biridir. Göz, tesadüfler sonucunda oluşamayacak kadar kompleks ve kusursuz bir yapıya sahiptir. 40 ayrı organelden oluşan gözün önemli bir yönü, "indirgenemez komplekslik" olarak adlandırılan bir özelliğe sahip olmasıdır. Bunun anlamı şudur; gözün işlev görebilmesi için bu 40 organelin her birinin aynı anda birarada olması gerekir. Bunların biri olmasa göz hiçbir işe yaramaz. Bu 40 ayrı parçanın her biri de kendi içlerinde karmaşık tasarımlara sahiptir. Örneğin gözün arka kısmındaki retina tabakası 11 ayrı katmandan oluşur. Bu katmanlardan biri kan damarı ağıdır. Vücudun en yoğun damar ağını oluşturan bu tabaka ışığı yorumlayan retina hücrelerinin oksijen ihtiyacını karşılar. Diğer tabakaların her birinin ise ayrı görevleri vardır. Hiçbir evrimci bu denli kompleks bir organın nasıl oluştuğu sorusuna makul bir cevap verememektedir. Çünkü göz, Allah'ın kusursuz yaratışının delillerinden biridir. Kuran'da bildirildiği gibi; O Allah ki, yaratandır, (en güzel biçimde) kusursuzca varedendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24) Darwin'e körü körüne inananların ve onu "türlerin efendisi" ilan edenlerin, hayatlarını Darwinizm'i savunmaya adayanların, onun buraya kadar anlattığımız yönlerini de mutlaka gözönünde bulundurmaları gerekmektedir. Bu insanlar şunu görmelidirler: Darwin'in teorisi; dedesinden öğrendiği "Doğa Tapınağı" masallarının etkisine, amatör biyoloji bilgisi yüzünden vardığı hatalı çıkarımlara, bu hatalı çıkarımlara dayandırılan spekülasyonlara yaratılışı reddetmeye dayalı koyu bir önyargıya ve 19. yüzyılın ateizmi bilim zanneden yüzeysel kültürüne dayanmaktadır. Eski putperest kültürlerden devşirilen bu senaryo, Aristo'nun ilkçağlarda öne sürdüğü batıl bir inanış olan Scala Naturae'nin yerini almıştır. Philip E. Johnson Bu batıl dinin hala ısrarla savunulmasının tek gerçek nedeni ise, gerçek dinin temeline, yani Allah inancına karşı bir propaganda malzemesi olarak görülmesidir. Evrim teorisine getirdiği eleştirilerle ve yayınladığı kitaplarla akademik çevrelerde çok saygın bir yere sahip olan Chicago Üniversitesi profesörlerinden Philip E. Johnson, evrim teorisinin günümüzde batıl bir din olarak aldığı yeri açıklarken, "…Darwinizm'in kabul edilmesi Allah'ın varlığının inkar edilmesi anlamına geliyordu ve sonuç olarak Allah'ın vahyine dayalı dinin yerine evrimsel natüralizme dayalı yeni bir inanç oluşturuldu.." demektedir.41Johnson Darwinizm'in bu işlevini bir diğer kitabında ise şöyle açıklar: Modern bilimin liderleri, kendilerini bir Yaratıcı'nın var olduğunu ve bu dünyadaki olaylarda rol oynadığını kabul edenlere karşı girişilen bir savaşın öncüleri olarak görmekteler... Darwinizm ise, bu savaşta yeri doldurulamaz bir ideolojik rol oynamaktadır. İşte bu nedenle, bugün bilim çevreleri, Darwinizm'i test etmeyi değil, ne olursa olsun korumayı kendilerine amaç edinmişlerdir. Bilimsel araştırmaların kuralları da, bu ideolojiyi doğrulayacak şekilde belirlenmektedir.42 Philip E. Johnson'ın da ifade ettiği gibi o dönemden itibaren tüm maddeci felsefeler evrim teorisinde kendisine dayanak bulmuş ve dine karşı yürütülen tüm propaganda faaliyetleri Darwinizm'den güç bulmuştur. Bu nedenle de Darwinizm'in yaşatılması, dine düşman olan güçlerin en öncelikli hedeflerinin başında gelmektedir. Nitekim hangi ülkeye bakılırsa bakılsın, Darwinizm'in en önde gelen savunucularının aynı zamanda dine ve dindarlara düşman olan çevreler olduğu açıkça görülebilir. AYRINTILI BİLGİ [Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] |