#1
|
|||
|
|||
Ahlakın Entelektüel Temeli
Akim bir metafizik, bir bilim veya tutunan bir ahlak oluşturma gücüne inanmayan kuşkucular ve gizemciler bu konuda birleşmektedirler. Felsefe tarihinin her döneminde, kendilerine özgü nedenlerle onlan aklın yönetimine karşı bir blok oluşturdukları görülmektedir.... Zihnin bu iki kategorisi yeni değillerdir. Örneğin Sokrates'den günümüze kadar felsefenin evrimi içinde geçmek zorunda kaldığı çeşitli dönemleri matematiksel olarak sınırlamadan, her dönemin düzenli olarak şu üç görünüm altında kendini gösterdiği kesindir: önce entelektüel bir dogmatizm yavaş yavaş çevresinde aşın bir kuşkuculuğa neden olur, bu kuşkuculuk da, içinde otorite ilkesinin tamamen aklın yönetiminin yerine geçtiği bir tür gizemciliğe, ahlaksal bir dogmatizme ulaşır. ... [Burada yazar entelektüel dogmatizmin birkaç temsilcisini anımsatır: Aristo, aziz Thomas, Leibniz.] Kant'la birlikte ve ona rağmen entelektüel kuşkuculuk, "Saf Aklın Eleştirisi" adına bozucu tüm gücüne kavuşur. Ama neye ulaşmak için? "Pratik aklın eleştirisi"nin felsefik vasiyetnamesi gibi olduğu bugün çok moda olan bu ahlaksal dogmatizme, "eylemin gizemciliği"ne ulaşmak için. Bundan böyle, kuşkuculuğun ve gizemciliğin bu iki akımı ikincinin birinci üzerine gitgide daha belirgini bir üstünlüğü ile paralel bir yol izlemiştir.
Aslında "gizemcilik", bilimi, ahlakı ve matematiğe kadar herşeyi yoketmek üzeredir. Aktüel olarak "pratik aklın" hemen hemen tartışılmaz hükümranlığı altında yaşıyoruz. İçinde insan düşüncesinin devindiği dünyalann büyük yaratıcısı artık zeka değil, istençtir. Bilimsel, ahlaksal veya felsefik tüm görüşlerin temelinde istenç bulunmaktadır; ulaşılması sözkonusu olan ve herşeyi açıklayan derinlik budur. ... Comte'dan itibaren Pozitivist'lerin geleneklerin bilimine soktukları evrim ilkesine karşı çıkmanın çok uzağındayız. Aksine, bu ilkenin ılımlı kullanımının ahlaksal bilimin oluşumu için verimli sonuçlara götürebileceğini kabul edenlerin başını çekiyoruz. Bilincin doğrudan verilerine karşı olduğu için kabul etmenin bizi rahatsız ettiği tek şey, geleneklerin, verili ahlaksal gerçeğin incelenmesinin bizi götürdüğü genel yasaların, antik çağın kalıcılığına inanarak bize bıraktığı yasalarla çelişecek noktaya kadar evrimleşmesidir. Aristo ile birlikte, pozitivistlerin yumuşamış kuşkuculuğuna karşı, bu yasaların değişmezliğine biz de inanıyoruz ve bu yasaların çevremizdeki ahlaksal gerçeğin boş çerçeveleri olduğunu düşünmediğimiz gibi, onlan, bilimsel çıkış noktası olarak aldıklan ve gerçeği düzenlemek ve bir şekilde yönlendirmekiçin iş işten geçtikten sonra vardıkları bu gerçekle zengin ve dolu olarak görüyoruz. Aristo ile birlikte, bazı gizemcilere karşı, ahlakın bu genel ilkelerinin insan doğası içinde dayanak noktasına sahip olduklarını; kısaca doğal bir ahlakın varolduğunu düşünüyoruz; diğer bazılanna karşı, Ahlak'm kendiliğinden, içinde aşkın tanrısal otoritenin açıkça aklın içkin kurallarının yerine geçtiği pozitif bir dine zorunlu olarak bağlı olmadığı fikrini onaylıyoruz. |