|  |   | 
| 
			 
			#1  
			
			
			
			
			
		 | ||||
| 
 | ||||
|  Johannes Eriugena Kimdir-Felsefesi-Sözleri-Eserleri 
			
			İrlandalı olan Johannes Eriugena kral olan Kel Karl'ın daveti üzerine Paris'e gelmiştir. "Saray Okulu"nda bir süre hocalık yapmıştır. Eriugena'dan "Dogmanın Paylaşılması Üzerine" isimli bir eser bugün elimizde bulunmaktadır. Açık mistik dinsel eğilimler içeren bu eser  Yeni Eflâtunculuğun güçlü bir biçimde etkisi altındadır; nitekim daha sonra bu nedenle kilise tarafından reddedilmiştir. Eriugena'ya göre doğanın  birbirinden ayrı olan  dört alam vardır. Önce yaratılmamış olan  fakat kendisi yaratan doğa  yani "Allah" vardır. Eriugena yaratmayı Yeni Eflâtunculuktaki gibi anlar. Allah'tan  "Eflatun'un ideleri"ni içeren doğa oluşmuştur. Bu ikinci alanda tüm varlıkların başlangıçsız ve sonrası olmayan örnekleri bulunur. Doğanın bu ikinci alam Allah tarafından yaratılmıştır. Ancak  kendisi de  yaratma gücüne sahiptir. Çünkü doğanın bu bölümünü oluşturan ideler eşyanın meydana gelmesine neden olur. Doğanın üçüncü alanını  yaratılmış olan ve kendileri yaratmaktan yoksun bulunan "cisimler" oluşturur. Son olarak  doğanın bütününde ya da çeşitli alanlarında  yaratılmamış ve artık kendisi de yaratmayan doğaya; yani "Allah"a  sonunda gerçekleşecek olan  yeniden kavuşma "eğilim"i vardır. Eriugena'nın düşüncesine göre  Allah doğanın yalnız başında değil  sonunda da bulunur. Yani evren  Allah'tan başlayıp yine Allah'a ulaşan bir devir hareketidir. Doğanın tüm amacı  dönüp dolaşıp sonunda yeniden Allah'a ulaşmaktır. Eriugena'nın Hıristiyan olmaktan çok Yeni Eflâtuncu olan bu görüşleri  aynı zamanda "olumsuz ilahiyat"ın da başlangıcı olmuştur. Eriugena'ya göre Allah konusundaki tüm savunduklarımız doğru olmaktan çok yanlıştırlar. Çünkü Allah için "mutlak güç sahibidir  bütünlüğün (vahdet) kendisidir vb  " dediğimde bütün bunlar  Allah'ın niteliğini tam olarak ortaya koyamayan ve koyamayacak olan sıfatlardır. Bir cisme bir sıfat yüklediğimiz zaman  aynı zamanda  bu cismin bu niteliğin karşıtı olanlarını dışında bıraktığını söylemiş oluruz. Söz gelişi tebeşire beyazdır demek  aynı zamanda  tebeşir siyah değildir demektir de. Ancak Allah konusunda böyle bir yargıda bulunamayız. Çünkü Allah'ın var olduğunu bile söyleyemeyiz  zira Allah  aynı zamanda  her şeyin içinde kaybolduğu bir uçurumdur da. Görülüyor ki Eriugena için ancak olumsuz ilahiyat mümkündür. Çünkü Allah'a bazı sıfatlar yükleyip de  bunların karşıtlarını kendisinden kaldıramıyoruz. Ayrıca Allah'ı "kavramak" da gelişi güzel bir objeyi kavramaya benzemez. Allah'ı kavramak istersek  yalnızca dikkatimizi kendisine yöneltmek yeterli değildir. Bunun için bilinci tümüyle susturmak  tam bir kendinden geçme durumu (cezbe) sağlamak gerekir. Bu noktada Eriugena felsefesinin tam anlamıyla mistik olan yanıyla tanışmış bulunuyoruz. Bu türden düşüncelere  yani Allah'ı kavramak için kesinkes bilincin sınırlarını aşmak gerektiği ve Allah ile ancak kendinden geçme durumunda birleşebileceği görüşüne  Ortaçağ ve Yeniçağın tüm mistiklerinde rastlarız. Ancak gerçek ve saf Skolastiğin bu gibi mistik görüşleri reddedip  onlarla kavgaya tutuşmasını doğal karşılamak gerekir. Çünkü gerçek Skolastik  Allah'ın niteliğini "yargılarla" anlamaya çalışır. Tüm bu mistik eğilimlerine rağmen  Eriugena'yı tam bir Ortaçağ filozofu sayabiliriz. Çünkü onun felsefesinde de "Allah" asıl konu olarak işlenmiştir. Ortaçağ felsefesi  her şeyden önce  bir teoloji (ilâhiyat)dir. Doğa konulan bu felsefe için ancak ikinci plânda gelir. Ortaçağın ilk dönemleri (V.-X. yüzyıllar) Batı için bir gerileme dönemidir. Bu dönemde  Eriugena'dan başka ismini anmaya değer bir özellikte düşünür yoktur. Fakat aynı dönemde "Doğu"nun özellikle örgütlenme durumunda bulunan "İslâm" dünyasının durumu tümüyle başkadır. | 
| 
 | 
 |