#1
|
|||
|
|||
Riskli Gebeliklerle Bebeğinizi Riske Atmayın
Hamilelik bir kadının en özel ve zor dönemlerinin başında geliyor. Bazı anne adayları içinse bu dönem çok daha zorluklarla yaşanıyor. Diyabet hiper tansiyon ileri yaş gebelik kan uyuşmazlığı gibi sorunlar hamileliği riskli hale getiriyor. Peki bu tarz problemler nasıl önlem almalı?
Hangi gebelikler riskli gebelikler grubuna girer? Hamilelik sırasında anne ya da bebeğin genel sağlık durumunu ve hatta yaşamını riske atabilecek durumların varlığında o gebelik yüksek riskli olarak tanımlanır. Yüksek riskli gebeliklerde gebelik annede var olan bir hastalığı ya da durumu daha kötüleştirebileceği gibi tam tersi şekilde mevcut hastalık gebeliğin seyrini olumsuz şekilde etkileyebilir. Problem ortaya çıkma olasılığının en yüksek olabileceği durumlardan birisi anne yaşının ileri olmasıdır. Bu nedenle ileri anne yaşı yüksek riskli gebeliklerde önemli bir bölüm teşkil eder. Öte yandan anneye ait ciddi etkileri olabilecek sistemim hastalıklarda yüksek riskli gebelikler sınıfına dahildir. Bunlar arasında en iyi bilinenleri diyabet kalp hastalıkları yüksek tansiyon bazı hormon hastalıkları ve sinir sistemi hastalıklarıdır. Yüksek riskli gebelikler arasında dahil edilebilecek bir başka durum da anne ile baba adayı arasındaki kan uyuşmazlıklarıdır. İleri yaş gebeliklerde alınması gereken önlemler nelerdir? Yüksek riskli gebelikler içinde halk arasında en iyi bilinen ileri yaş gebelikleridir. Bu hamileliklerde down sendromu başta olmak üzere bazı genetik hastalıkların görülme sıklığında önemli artışlar gözlenir. Artan yaş ile birlikte kadının ürettiği yumurta sayı ve kalitesinde bir düşüş yaşanır. Bu düşüşe bağlı olarak ileri yaştaki kadınların hamile kalma oranlarında da paralel bir düşüş ortaya çıkar. Üretilen yumurtaların genetik yapılarında hata olma olasılığı son derece yüksektir ve bu yükseklik nedeni ile ya yumurta döllenemez ya da döllenmiş yumurta canlılığını uzun süre devam ettiremez. Sonuçta ya gebelik hiç olmaz ya da olsa bile çok büyük bir oranda düşük ile sonuçlanır. Bu doğanın bir çeşit kendini koruma mekanizması olarak kabul edilebilir. Bununla birlikte bazı genetik hastalıklar yaşamla bağdaşır şekildedir. Bunun en iyi bilinen örneği down sendromudur. Down sendromunda zeka geriliği ile birlikte bir takım fiziksel ve fizyolojik bozukluklar da bir arada bulunur. Öte yandan artan yaş ile birlikte anne adayında kalp hastalıkları şeker hastalığı gibi sistemim hastalık görülme oranlarında da artış söz konusudur. Tüm bu nedenlerden dolayı ileri yaş gebelikleri yüksek riskli gebelikler olsak kabul edilir. Bilim alanında yaşanan gelişmeler sonucu yardımcı üreme teknikleri ile hamile kalan kadın sayısında büyük bir patlama yaşanmaktadır. Yıllarca hamile kalamamış pekcok kadın bu yolla hamile kalabilmektedir. Bunun doğal sonucu da ileri yaş gebeliklerinde görülen artıştır. Öte yandan kadınların sosyal ve iş yaşantısında giderek artan rolleri evlenme ve anne olma yaşını ilerilere çekmiştir. Bundan yarım yüzyıl öncesi ile kıyaslandığında günümüzde daha fazla sayıda ileri yaş gebeliği yaşanmaktadır. Bu gelişmelere karşın ileri ana yaşı ile kastedilen yaş sınırında önemli bir değişme olmamıştır. Günümüzde hala daha 35 yas ustu gebelikler ileri anne yası olarak tanımlanmaktadır. İleri anne yaşı varlığında gebeliğin takibinde bazı özellikler vardır. Bu kişilerde olası genetik hastalıkları ortaya çıkarmak için bebeğin dokularından örnek alarak incelemek ve bebeğin bu tür bir anomali taşımadığını göstermek gerekir. Bu amaçla bu kişilerde kordon villus örneklemesi ya da amniyosentez yapılmalıdır. Hamileliğinde ilaç röntgen ışını gibi zararlı etkenlere maruz kalananne adayları ne yapmalıdır? Bu soru kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının en sık karşılaştıkları soruların başında gelmektedir. Sorunun cevabı gebeliğin evresine göre değişir. Herkesin bildiği gibi gebeliğin ilk 12 haftası ya da başka bir deyişle ilk 3 ayı bebeğin organ gelişiminin gerçekleştiği en önemli devredir. Bu devrede maruz kalınan zararlı maddeler ya da enfeksiyonlar bebekte kalıcı hasara neden olabilir. Ancak burada da doğanın koruma mekanizmaları devreye girer. Anne adayının hamile olduğunu bilmediği döllenmeden sonraki ilk 1-2 hafta içinde yani adet gecikmesinin ortaya çıkmadığı ya da 1-2 günlük gecikmenin bulunduğu dönemde bu tür bir maruziyet yaşanırsa "ya hep ya hiç" olarak tarif edilen kural işler. Yani gelişmekte olan bebek bu olaydan ya hiç etkilenmez ve normal gelişimini sürdürür ya da etkilenir ve bir düşük meydana gelir. Özetleyecek olursak çok erken gebeliklerde yaşanan zararlı madde maruziyetlerinde herhangi bir girişimde bulunmak gerekmez. Daha geç olan olaylarda ise maruz kalınan maddenin türü ve miktarı önem kazanır. Eğer bu maddenin gelişmekte olan bebekte kalıcı hasar meydana getireceği biliniyor ise gebeliğin sonlandırılması en akılcı yoldur. Eğer bebeğin etkilenme riski düşük ise yakın takip altında bebeğin gelişimi değerlendirilerek gebeliğin dev***** izin verilir. Diyabet Epilepsi Hipertansiyon Tiroide ve Kalp Hastalıkları problemiyaşayan anne adayları hamilelikleri boyunca hangi noktalara dikkatetmelidir? Bu tür hastalıkları bulunan gebe kadınların takibi multidisipliner yaklaşım içerisinde gerçekleştirilir yani bu gebelikleri kadın doğum hekimi dışında ilgili branş hekimleri beraberce takip ederler. Örneğin diyabeti olan bir anne adayında kan şekeri endokrinolog tarafından regüle edilir ya da kalp hastalığı varlığında gebeyi kardiyolog da izler. İlgili branş hekiminin önereceği tedavi kadın doğum hekimi tarafından da değerlendirilir ve hasta konsülte edilerek gebeliğin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi sağlanmaya çalışılır. Kan uyuşmazlığı olan çiftler hangi önlemleri almalıdır? Kan uyuşmazlığı anne adayının kan grubunun Rh negatif baba adayının ise Rh pozitif olduğu durumlar için kullanılan bir terimdir. Babanın negatif annenin pozitif olduğu durumlarda uyuşmazlıktan söz edilmez. Kan uyuşmazlığı olan çiftlerin kendilerinin alabilecekleri bir önlem yoktur. Genelde ilk bebekler bu durumdan etkilenmez ancak önceden yaşanılan kürtaj ya da düşük söz konusu ise durum değişir. Bu gibi işlemler sonrasında eğer gebelik 6 haftadan büyük ise anneye koruyucu iğne yapılması gerekir. Aynı iğne doğumlardan sonra da yapılır. Eğer bebeğin kanı Rh negatif ise koruyucu iğneye gerek yoktur. Düşük ya da kürtaj öyküsü varsa çiftin gebeliği takip eden doktorlarının mutlaka bilgilendirmeleri gerekir. Eğer önceki işlem sonrası koruyucu iğne yapılmamışsa gebeliğin takibi sırasında belirli dönemlerde bebeğin bu uyuşmazlıktan etkilenip etkilenmediğini anlamak için annede bazı kan testleri yapılır. Doğum sonrası yapılan koruyucu iğne bazı durumlarda gebelik seyri esnasında da yapılabilir. Hangi durumlarda gebeliği sonlandırmak gerekir? Pek çok durum bu istenmeyen durumu gerekli kılabilir. En çok karşılaşılan durum bebekte saptanılan down sendromu gibi bir anomalidir. Öte yandan yine gebelik takipleri sırasında saptanan yapısal anomaliler sinir sistemi anomalileri ve bebeğe ait diğer hastalıklarda da gebeliğin geç dönemde sonlandırılmasını gerektirebilir. Erken dönemde ise bebeğin gelişimi üzerinde etkili olduğu bilinen ve teratojen olarak adlandırılan maddelere maruz kalınması sonlandırma gerekliliğidir. Örneğin erken dönemde karın bölgesinden çekilen röntgen filmi ya da bilgisayarlı tomografi aktif kızamıkçık enfeksiyonları aktif toksoplazma enfeksiyonları bu tür gerekliliklerdir. Öte yandan gebeliğin devamımın anne adayının hayatını riske atacağı ileri derecede kalp hastalığı böbrek hastalığı kontrolsüz diyabet gibi durumlarda da gebeliğin sonlandırılması gerekebilir. Rahim ağzı kanseri başta olmak üzere melanom gibi bazı kanser türlerinin varlığı da gebeliğin sonlandırılmasını gerektirir. |