#1
|
|||
|
|||
Timsah Gözyaşları
''Timsah gözyaşı dökme” tâbirini birçoğumuz duymuşuzdur. Bu tâbir, samimi olmayan bir üzüntüyü veya vicdan azabını ifade etmek maksadıyla kullanılır. Anlatılmak istenen, ‘kişinin sahte bir üzüntüyle veya samimi olmayan gözyaşlarıyla hak etmediği bir sempatiyi kazanma isteği’dir. İronik mânâlar yüklenen bu tâbirin gerçekle bir alâkası var mıdır? Timsahlar gerçekten gözyaşı döker mi?
Normalde timsahların da bazı hayvanlar gibi fizyolojik olarak gözyaşı ürettikleri bir gerçektir ve bu gözyaşları, insanlarda veya bazı hayvanlarda olduğu gibi gözyaşı bezlerinin bir salgısıdır. Bu bezler, protein ihtiva eden sıvısını membrana nictitans denen üçüncü göz kapağının arkasına bırakır. Bu sıvı, gözün kornea tabakasının temizlenmesine ve kayganlaşarak üçüncü göz kapağının göz üzerinde kolayca hareket etmesine vesile olur. Aynı zamanda bu sıvı, gözde bakterilerin üremesini engellemekle vazifelidir. Yüce Yaratıcı tarafından suda yaşayan bazı hayvanlara bahşedilen üçüncü göz kapağı, saydam bir zar şeklinde yaratılmıştır. Bu göz kapağı su altındayken timsahların gözlerini korur, göz yüzeyini siler ve temizler. Timsahın gözyaşları normal olarak sadece göze kayganlık verecek kadar üretilir ve salınır. Timsahlar gerçek mânâda gözyaşı salgılarlar; fakat bu yaşlar, sevinç ve üzüntü gibi hissî bir sebebe bağlanamaz. Öyleyse yapmacık pişmanlığı sembolize eden ‘timsah gözyaşı dökme’ deyimi nereden gelmektedir? Bu tâbirin tam olarak ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı konusu tartışmalıdır. 13. yüzyılda Fransa’da yaşamış Barthelemous Anglicus adındaki bir rahibin ‘Tabiat Bilimleri Ansiklopedisi’nde bu deyimle alâkalı olarak şu bilgilere yer verilir: “Bir timsah, su kenarında öldürdüğü bir adamın üzerine gözyaşını döker ve onu hemen yutar.” C. A. Guggisberg, bu tâbirin 14. yüzyılda yazılan ‘Sir John Mandeville’nin Seyahatleri’ adlı eserdeki insan yiyen, gözleri yaşlı timsah resimleri sayesinde yayıldığını belirtmektedir. İnsanların büyük çoğunluğu tarafından 1700’lü yılların başlarına kadar timsahların avını yerken üzüntüsünden gözyaşı döktüklerine inanılırdı. Yakın zamanda bu söylentinin temelini araştıran George Johnson, soğan-tuz karışımını timsahların gözlerine bir müddet uyguladıktan sonra, bu yaygın inanışın asılsız olduğunu ileri sürdü. Johnson’un araştırma yaptığı sıralarda, bir nöroloji uzmanı olan F. A. Bogorad, insanlarda tükürük bezlerine giden parasempatik sinirin bazı liflerinin doğuştan gözyaşı bezleri ile irtibatlı olduğunu, bu kişilerin yemek yerken gözyaşı döktüğünü buldu ve bu duruma ‘timsah gözyaşı sendromu’ adını verdi. Bogorad bu tıbbî vak’ayı açıklamak için, pararefleksler teorisini kullandı. Evrimcilerin yanlış bakış açılarıyla şekillenen bu görüşe göre, insan gibi daha yeni evrimleşmiş(!) canlılardaki bozukluklar, güya eski atalarından intikal etmiş arızalardır. Ancak bu görüş diğer hastalıklar açısından da incelendiğinde, hiçbir zaman ilmî bilgilerle desteklenerek doğrulanamamıştır. 2006 yılında Kaliforniya Üniversitesi’nden Nöroloji Profesörü Malcolm Shaner ve Florida Üniversitesi’nden Zoolog Kent A. Vliet, yedi timsahı yemek yerken kameraya alırlar ve daha sonra bu görüntüleri incelerler. Bunun için timsahlara sudan uzak bir yerde tavuk, bıldırcın ve pelet yem gibi kuru yiyecekler verirler ve bu timsahlardan beşinin gözlerinde yemekten önce, yemek sırasında ve yemekten sonra köpüklü gözyaşı ve ıslaklık oluştuğunu gözlerler; diğer iki hayvanda ise, gözyaşı tespit edemezler. Çalışma sırasında Vliet, erkek timsahların yemek yokluğunda birbirlerine karşı saldırgan davranışlar sergilerlerken aşırı şekilde kabarcıklı gözyaşı çıkardıklarını da not etmiştir. Bu araştırmacılar, akciğerlerden gelen havanın yutaktan buruna geçerken salgıları gözyaşı kanalından göze doğru sürmesiyle kabarcıklı gözyaşı oluşturduğunu ileri sürmüşlerdir. Timsahlarda anatomik olarak gözle burun arasındaki gözyaşı kanalı doğrudan yutağın solunumla ilgili kısmına açılır. Çeşitli kaynaklarda timsahların yerken gözyaşı salgıladıkları ifade edilmesine rağmen, söz konusu araştırmacılar bunun tamamen gerçek dışı olduğunu ifade etmişlerdir. Öte yandan sürfektanların veya proteinlerin köpüklü gözyaşı oluşturabileceğini ileri süren araştırmacılar da mevcuttur. Başka bir kaynakta ise, timsahların yemek yeme hâricinde, uzun süre suyun dışında kalmalarına bağlı olarak kurumaya başlayan gözlerini koruma gâyesiyle gözyaşı salgılayacak bir donanımla yaratıldıkları bildirilmektedir. Tuzlu suda yaşayan deniz kuşları ve deniz kaplumbağaları gıda alırken vücutlarına giren tuzu atmak için gözlerinin ön kısmına veya burun deliklerine açılan hususi bezlere sahiptir. Bu bezlerin hücreleri, kanın içinden tuzu çekip yoğun bir salgı şeklinde dışarı atma hususiyetinde yaratılmıştır. Aksi hâlde deniz kuşları ve sürüngenleri vücutlarına giren aşırı tuz sebebiyle ölürlerdi. Müdebbir-i Hakiki olan Rabb’imiz her hayvanın yaşadığı ortamın ısı, tuzluluk ve pH gibi fizikî ve kimyevî şartlarını bildiğinden, orada yaratacağı hayvanları da en mükemmel organ ve mekanizmalarla donatmıştır. Denizde yaşayan timsah türlerinin -deniz kaplumbağalarında olduğu gibi- vücutlarına giren tuzu atmak için, gözlerinin ön kısmından tuzlu su çıkardıklarını, bunu görenlerin de, timsahların ağladığına hükmettiklerini söyleyebiliriz. Söz konusu gözyaşlarının timsahlara has anatomik yapının bir gereği olarak mı, yoksa kimyevî bir uyarıya fizyolojik bir cevap olarak mı salgılandığı tam olarak bilinmemektedir. Her biri hususi donanımlarla yaratılmış olan hayvanlar, insanlar için her zaman ibret ve hayret verici levhalarla doludur. |