#1
|
|||
|
|||
GelİnlİĞİnle Gel
Yıl, ağaçların henüz şubatta yeşerdiği ve uzunca iskelelerin birbirinden heyecanlı, birbirinden saf ve temiz insanlarla dolu olduğu bir dönemdi. Trafik ışıklarının üzeri tertemiz, arabalarının üzerlerinde uçuşan küçük serçeler adeta dans gösterileri yapıyorlardı.
Biraz sonra mahallenin sonunda pencereleri birbirine bakan, ikisi de küçük, yıkık fakat içerisindeki mutlu insanların birbirine duyduğu güvenle ayakta duran iki ev gördüm. Tıpkı masallardaki gibi hem ev hem de içerisinde yaşayan birbirine tutkuyla bağlı iki gencin aşkı… Yıllar, çocuğu 22, kızı 19 yaş kadar öldürmüştü. Çocuk üniversiteyi bitirmiş görevine başlayalı 2 ay olmuştu. Kız sadece binlerce doların başlatabileceği bir operasyon geçirmeliydi iyi olabilmesi için. Bundan herkesin haberi vardı. Ta ki genç çocuk hariç… Dedim ya nasıl ki bir masal bu, her masalda bir kötü vardı. Üniversite yıllarında çocuğa ne kadar gerçek olsa da seven, fakat amaç kız ile çocuğu ayırıp beraber bir ömür yaşamayısı bekleyen biri daha vardı. Bu kız çok zengin olmakla beraber istediği her şeyi de edebileceğini umuyordu. Nitekim öyle oldu. Hep hayalini kurduğu o sevdiği kızı beyaz gelinlikle tıpkı bir kuğu gibi görmek isteyen genç hayatının en heyecanlı günlerini yaşıyordu. Sevdiği ile beraber önce nikah tarihini belirlediler sonra beraberce bir mağazada gelinlik ve damatlık bakıyorlardı. Çocuk, kız bir elbiseyi çıkarıp perde arkasında değiştikten sonra gelecekken, karşısına rüyalarının saf güzelini hayal ediyordu. Ve onun için hayatının ve gözlerinin gördüğü en mükemmel güzellikti. O an genç için tüm Dünya kapkara, sadece sevmiş olduğu bembeyazdı. Hem de beyazlar içinde… Artık nikah masasına oturma zamanıydı. Ancak tam o sırada kızın nükseden hastalığı o bembeyaz yüzünün temizliğini yok etmişti. Hemen hastaneye kaldırılan kızın acilen ameliyat olması ve ancak şu anda yapılabilecek bir operasyonla kurtulabileceğini söylüyordu doktorlar. Bunun için binlerce dolar gerekmekteydi. Genç kendinden o kadar utanıyordu ki, damatlığının bulunduğu odaya giremiyordu. Utancından. Bir an düşündü kendi kendine, sevgi ölüp yaşatmaktı hani diye. Aklına tek çare kendine aşık olan budala kızın ahlaksız teklifini kabul etmek geldi. Kimsenin haberi olmadan sevdiği kızın nikah için oturmayısı beklediği masanın çiçekleri bile değişmeden o masaya hiç sevmediği bir kızla defter imzalamak için oturmuştu. Kız artık iyiydi. Hastalığı geçmiş ve çocuğun onu hasta ve aciz olduğunu düşündüğü için o kıza gittiğini düşünüyordu. Kin doluydu. Aradan geçen birkaç yıldan sonra gencin bulunduğu evin anlaşılmaz bir sebepten dolayı yıkıldığı haberi alındı. Ne kadar öfkeli olsa da koşarak oraya gitti kız. Enkazdan çıkarılan sevdiği gencin cesedini görüp yıkılan kız bir an enkaz altında bir zamanlar iskelede otururken dinledikleri, eski radyonun parçalarından arta kalan bir ses duyuyordu. Bu ses ölmeden önce gencin duyduğu son ses, kızın ise gencin ölümünden sonra duyduğu ilk sesti ‘GELİNLİĞİNLE GEL BİR KUĞU GİBİ’ |