#1
|
||||
|
||||
Sevmiştim Oysa..
Daha önce hep çay götürdüğü odaya bu kez çağrılmış olmaktan endişeli:
- Buyurun müdür bey, dedi Nedim. - Seni evlendirelim mi Nedim? Nedim, kendisine sürekli takılan müdürün bu kez ciddi mi olduğunu anlamak için yüzüne baktı. Müdür, alaycı bir ifade ile Nedim’i süzerken, kaş göz işaretiyle koltuğu gösterdi. Koltukta oturan kadına dönen Nedim, hemen kaçırdı gözlerini... Bugüne kadar gördüğü en güzel kız oturuyordu orada... Kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu. Cevap veremedi. Müdür ısrarlıydı: - Evet? Ne diyorsun? Dalga mı geçiyordu müdür? Ama cevap vermek gerekirdi: - Siz... Siz bilirsiniz müdür bey. - Peki, yarın ikametgâh kağıdını, nüfus cüzdanını ve 6 tane fotoğraf getir! Aaa, galiba ciddiydi! - Peki efendim. Çıktı. *** Ayakları yere değmiyordu. Bu inanılmaz rüyanın bozulmaması için hiç kimseye söylememeye karar verdi. Birlikte yaşadığı annesine bile... Tabii ki gece uyuyamadı. “Birkaç saniyelik sevgilisine” şiir bile yazdı. Sabah önce berbere gitti. Sonra muhtara ve fotoğrafçıya... Bayramlık elbisesini giymişti. Evrakları müdür beye teslime gittiğinde, bir daha görmek için “servetini” verebileceği müstakbel karısı yoktu orada. Üzüldü ama soramadı. *** Ertesi gün müdürün kendisini çağırdığı haberi çay ocağına geldiğinde heyecandan demliği devirdi. Sağ eli yandı. Bereket bayramlık elbisesine bir şey olmamıştı. Merdivenleri üçer beşer çıktı. Müdür: - İşte evlenme cüzdanın, dediğinde artık işin olduğuna tamamen inandı. Müdürün elini öpmeye yeltendi, başarılı olamadı. Yine soramadı, “O nerede?” diye... *** Annesi ortalığı yıkmıştı Nedim evlendiğini söylediğinde... Bildiği en güzel sözcüklerle henüz kendisinin de tam göremediği karısını anlatmaya çalıştı ama nafile... Annesinin güzelden anlamadığına karar verdi. Tek üzüntüsü, dünya güzeli karısını köyüne götüremeyecek olmasıydı. Hayır götüremezdi; böylesine bir güzeli öyle küçük köy yerinde herkesten kıskanırdı. *** Ertesi gün, “Ne olursa olsun müdür beye karımı soracağım” kararıyla çıktığında müdür odasında yoktu. Sekreterine sordu. - Maça gitti, dedi sekreter. Utana sıkıla, evlenme cüzdanından bütün güzelliğiyle beynine, hayaline ve kalbine kazıdığı eşini sordu sekretere: - Tanıyor musunuz? - Tanımaz mıyım, dedi sekreter. - Şimdi nerede o? - Nerede olacak, tabii ki maçta. Atatürk Spor Salonu’nda. Otobüsü bekleyemedi Nedim. Taksiye bindi. Salona girdiğinde tribünlerde bir iki başka “çirkin” kadın vardı. Çoğunluk erkekti. Müdürü gördü. İnsanları çiğneyerek yanına çıktı: - Kusura bakma müdür bey... Şeyi aramıştım da... Yine gülümsedi müdür bey: - Bak orada, on iki numara, servis atıyor. Salon başına yıkılmıştı Nedim’in. “Karısı” bir sürü erkeğin içinde, bacakları meydanda top oynuyordu. Gözleri karardı, dizleri titredi. Hırsızlık yaparken yakalanmış gibi, hak etmediği bir şeye uzanırken eline vurulmuş gibi derin bir mahcubiyet duydu. Bayılmıştı. *** Bir bankanın voleybol şubesi, bir yabancı oyuncuyu Türk vatandaşı yaparak oynatmak için bu kez bir garibanı fena vurmuştu.. |
Benzer Konular |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Aşk Kendini Tarif Ederse... | ceyLin | Şiir Dünyası | 0 | 7 December 2008 18:19 |