#1
|
|||
|
|||
Sanayİ Sonrasi Toplumdan Post-modern Topluma
Batı toplumları çok kapsamlı değişimlerden geçtiklerinden dolayı, kendi tarihlerinin yeni bir çağına girdiklerini ileri sürmektedirler. Bu konuda ortaya atılan çeşitli kuramlardan enformasyon toplumu fikri, post-fordizm ve post-modernlik kuramları kitapta ayrı ayrı incelenmiştir.
1960’lı ve 1970’li yıllarda sanayi sonrası toplum kuramını ortaya atan birkaç sosyolog kamuoyundan kendilerini yeni bir topluma geçişe hazırlamalarını istemiştir. Bu dönemde ortaya çıkan kuramlar hep yeni çağa girildiğini haber veriyordu. Ancak 70 sonrası üretilen yeni kuramlar, 60’larda üretilenlerin iyimserliğinden yoksundu. Büyük gerilimler ve çatışmalar öngörüyordu. Zaten sanayi sonrası toplum kuramı üzerine yazılmış literatürün büyük kısmı aşırı derecede olumsuzdur. Yeni bir çağa girildiğine dair ileri sürülen kuramlardan ilk olarak enformasyon toplumu kuramına bakalım. Enformasyon Devrimi, yaşanan üç sanayi devriminin sonuncusudur. Bunlardan ilki kas gücünü değersizleştirmiştir, ikincisi rutin zihinsel işi, sonuncusu ise insanın düşüncesini, gerçek beyin gücünü değersizleştirmiştir. İlk iki devrim buhar gücüne, elektriğe dayalıyken, üçüncüsü bir enformasyon devrimidir. Devrimin zirvesine bilgisayar damgasını vurmuştur. Enformasyonun bir kavram ve ideoloji olarak doğuşu bilgisayarın gelişimiyle bağlantılıdır. Gelişim savaş yılları ve sonrası dönemin başarısıydı. Yani bilgisayarın savaş gereklilikleriyle yakından ilişkisi vardır. Ayrıca daha sonra bilgisayar pek çok alanda ihtiyaç duyulur hale gelmiştir. Teknolojik ilerlemeyle beraber uyduların, televizyonun, bilgisayarların bileşimi dünyayı birleşik bir bilgi ağı halinde içiçe geçirmiştir. Bunun yanında bilgide nitel ve nicel artış vardır. Ayrıca tarihte ilk kez bilgi yerküre üzerinde anında paylaşılmaktadır. Enformasyon toplumunun temel değişkenleri, sanayi toplumu değişkenleri olan emek ve sermayeden farklı olarak bilgi ve enformasyondur. Sanayi toplumundan enformasyon toplumuna geçişte yalnız ekonomik yapıda değil, toplumun tüm boyutlarında değişimler söz konusudur. Enformasyon toplumu kuramcılarının ortaya koyduklarının gerçekliğini günlük hayatta yaşadığımız tecrübeler onaylamaya yeter. Burada değinilmesi gereken önemli bir nokta da enformasyon teknolojisinin kabullenilmesi ile yeni bir çağ fikrinin kabullenilmesinin farklı şeyler olduğudur. Gelişen enformasyon teknolojisini inkar etmek saçma olur, bununla beraber bu gelişmelerin toplumsal yapıda radikal değişimlere neden olduğu dolayısıyla yeni bir çağa girildiğinin kabulü de kolay olmamaktadır. Enformasyon teknolojisinin istihdam üzerindeki etkisine gelince, enformasyon teknolojisi bazı işçileri işinden etmiştir ama bunun yanında yeni iş alanları da yaratmıştır. Ancak sürecin başında olmamızdan dolayı bu konuda genelleme yapamamaktayız. Enformasyon toplumu kuramcıları yeni bir bilgi işçileri hizmet sınıfının doğacağını savunmaktadırlar. Son elli yılda en hızlı büyüyen meslek sınıfı da bu olmuştur. Ancak son yirmi yılda artışta kesin düşüş söz konusudur. Enformasyon işçileri sayısındaki artışın enformasyon üretimiyle ilgili vasıflı işlerden ziyade enformasyon aktarımıyla ilgili düşük düzeyli işlerde olması önemli bir noktadır. Enformasyon toplumu fikrinin tutulmasında hükümetler öncü rol oynamıştır. İkisi arasındaki bağlantıyı en iyi görebileceğimiz yer askeri bağlamdır ki buna daha önce değinmiştik. Enformasyon teknolojisi şimdiye kadar devlet ya da iş dünyasındaki kullanıcılar için geliştirilmişti. Ancak şimdi boş zaman ve eğlencenin yanı sıra ev hayatını da hedeflenmektedir. Enformasyon toplumu kuramına karşı yapılan eleştirilerde, enformasyon teknolojisinin topluma hiçbir köklü yeni ilke ya da yönelim sunmadığı belirtilmiştir. Araçlar ve teknikler değişebilir ama kapitalist sanayi toplumlarının ağır basan hedefleri ve amaçları aynıdır. Enformasyon teknolojisi faaliyetlerinin bir çoğunun karakteri kapitalist olduğundan bu, enformasyon toplumu fikrinin bütün kuramsal dayanağının sorgulanmasına yol açmıştır. Bu bağlamda da yeni bir çağ yok sonucuna ulaşılmıştır. Şimdi bir diğer kuram post-fordizme bakalım. Kitapta irdelenen üç kuramın (enformasyon toplumu, post-fordizm ve post-modernizm) farkları ileri sürdükleri tikel gelişimden ziyade bu gelişimi incelemek için kullandıkları çerçevelerdir. Mesela enformasyon toplumu üretim güçlerini vurgularken, post-fordist kuram üretim ilişkilerini vurgular. Kuzeyin büyük atölyeleri 60’lı yılların sonundaki kitlesel grevlere ve emekçilerin yol açtıkları huzursuzluklara, üretimi ademi-merkezileştirerek karşılık vermişlerdir. Burada en çok öne çıkan Üçüncü İtalya örneğidir. Üçüncü İtalya ülkenin orta ve kuzeydoğu bölgelerinde yer alan küçük firmalar ve atölyelerin oluşturduğu dinamik bir alandı. Bu bölümde zanaatkar ve hatta tarımda imeceye dayalı gelenekler vardı. Ama atölyelerin ve fabrikaların çoğunluğu yepyeniydi. Üçüncü İtalya büyük ölçüde, örgütlü emeğin gücünden bir kaçış ve emek gücü üzerinde yeniden denetim kurma girişiminin sonucuydu. Üçüncü İtalya sanayiciliğin tarihinde hemen hemen ilk kez zihin emeği ve kas emeğini, iş ve topluluğun yeniden birleşme olanağını işaret etmektedir. Eleştirmenler Üçüncü İtalya’da kapitalizmin yeni, daha insafsız bir evresinin başladığı konusunda hemfikirdirler. Bu bağlamda birtakım değişimlerin olduğu doğrudur ancak bunlar yeni bir çağa girdimizi söyleyebilmek için yeterli midir? İşte sorun buradan kaynaklanıyor. Peki bu değişim nerden kaynaklandı? Fordist üretimden post-fordist üretime geçiş nasıl olmuştur? Fordizm, standartlaştırılmış malları ucuza ve kitlesel ölçekte sağlamak yeteneği konusunda emsalsizdi. Kitlesel tüketici grubu mevcut olduğundan sorun da yoktu. Ancak talep önemli derecede değiştiğinde ölçek bakımından yeni bir üretim ve tüketim örüntüsü esnek uzmanlaşma örüntüsü ortaya çıkmıştır. Bu sayede hem sermaye malları hem tüketici malları küçük takımlar halinde ekonomik olarak üretiliyor ve üretimde hızla değişiklik yapılabiliyordu. Bu sistemden sadece küçük firmalar yararlanır diye bir kaide yoktur. Esnek uzmanlaşmadan büyük firmalar da çarpıcı bir başarıyla yararlanmışlardır. Şimdi, büyük firmalar merkezileşmiş, hiyerarşik olarak eşgüdümlenmiş birer örgüt görüntüsünden ziyade gitgide birer küçük firma konfederasyonları görüntüsüne bürünmüşlerdir. Post-fordist kuramın merkezinde yer alan esnek uzmanlaşma zanaat üretiminin geri dönüşü anlamındadır. Esnek uzmanlaşmanın ilerleme kaydetmesi işçilerin yapılan işe daha fazla bağlanmaları ve daha fazla doyum bulmaları anlamına gelmektedir. Fordizm nasıl örgütlü kapitalizmin merkezinde yer alıyorsa, örgütlü kapitalizmin çözülüşü döneminde de post-fordizmle karşı karşıyayız. Örgütsüz kapitalizm basitçe örgütlü kapitalizmin karşıtını ifade eder, kapitalizmin yeni bir evresidir, yeni koşullar altında sistematik bir yeniden yapılanmadır. İstikrarsızdır ve istikrarsızlık ile huzursuzluğu önceden olduğundan çok daha aşırı biçimde dışa vurmaktadır. Örgütlü kapitalizmin tüm katı yönleri sınıf, sanayi, kentler, ulus-devlet buharlaşıp havaya karışmaktadır. Bu bağlamda benzer karşıtlıkların fordizm ve post-fordizm için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Fordizm ile post-fordizm arasındaki farklılıkları ele aldığımızda bunları üç başlıkta toplayabiliriz: i) Ekonomi: Fordizmde ulusal girişim varken post-fordizmde bunun yerini küresel pazar almıştır. Kitlesel pazarlamanın yerine esnek uzmanlaşma gelmiştir. Şirketlerde hiyerarşiden ziyade iletişime önem verilmiş, geçici çalışan, evde çalışanların sayısı artmıştır. ii) Politika/Sanayi İlişkileri: Toplumsal sınıflar bölük pörçük olmuş, ulusal partiler çökmüştür. Sınıf uzlaşmacılığını getiren korporatizm sona ermiştir. Bundan böyle standartlaştırılma bitmiş ve kişiye özgü uygulamalar artmıştır. iii) Kültür ve İdeoloji: Fordizmdeki kitle anlayışından farklı olarak post-fordizmde bireyci düşünce ve davranış tarzlarının yükselişi karşımıza çıkmaktadır. Artık hayat tarzlarında bölük pörçük olma, ev içi hayatın ve boş zaman uğraşlarının özelleşmesi söz konusudur. Post-fordist kuramcılara yöneltilen eleştirilere baktığımızda, bunlardan ilki Üçüncü İtalya’ya atfedilen önem konusunda karşımıza çıkıyor. Bunu eleştirenler, sanayi bölgesi daima sanayi üretiminin bir parçası olmuştur, bunların birkaç yerde yeniden canlanması onları yeni bir dünyanın habercileri haline getirmez, demektedirler. İkinci eleştiri ise esnek uzmanlaşmanın, işlevsel ve sayısal esnekliğin herhangi büyük bir ölçekte geçerli olmayacağı konusundadır. Halbuki yukarıda da değinildiği gibi büyük firmalar da esnek uzmanlaşmadan başarıyla yararlanmışlardır ve eleştirenler de bunun gözardı edilemeyeceğini söylemektedirler. Post-fordist kuramcıların fordizmi mitleştirmeleri üçüncü eleştiri konusudur. Taylorizm ile fordizmi birbirinden ayırabilmek önemlidir. Bunlar farklı şeylerdir. Taylorizm kitlesel üretimden başka küçük ölçekli üretime de uygulanabilir. Son eleştiri ise fordist devrimin doğasını yanlış anlamakla ilgilidir. Fordizm basitçe esneklikten yoksunlukla, montaj hattıyla ve kitlesel üretimle eşitlenemez. Aslında post-fordistlerin ‘Fordizmin krizi’ ve bu krizin post-fordist biçimler altında çözüme kavuşturulması olarak gördükleri fenomenler, sürüp giden bir evrimin parçasıdır. Kısaca toparlarsak; 1920’de montaj hattı ve sanayinin çeşitli branşlarında Taylorizm uygulandı. 1970-80’lerde müşterilerin özgül taleplerine daha uygun bir üretim, işgücünün bölünüp parçalanması, örgütlerin bir dereceye kadar çözülmesi ve üretimin ademi-merkezileşmesi sözkonusuydu. İki dönem arasında karşımıza çıkan farklılıklar kimileri tarafından yeni çağa girdiğimizin habercisi, kimilerine göre ise bu farklılıklar sanayicilik düzeninde önemli bir kopuşu işaret etmez. Tartışma da zaten buradan kaynaklanmaktadır. Şimdi kitapta incelenen son kuram post-modernizme gelelim. Post-fordistler çalışma hayatı, aile hayatı, boş zaman değerlendirme, kültür ve politika alanlarındaki değişimler konusunda fazla iyimserler,bunları özgürlük ve yaratıcılığın genişlemesi olarak görüyorlar. Oysa bunu eleştirenler bu değişimlerin sömürü ve özgürlüksüzlüğün yeni çeşitlerini doğurduğunu söylüyorlar. Bu bağlamda değişimlerin birarada ele alınması önemlidir. Post-modernlik kuramı değişim dünyasının bütününe eğilmektedir. Ancak post-modernizm öncesinde modernizm ve modernlik arasındaki farka bakmakta yarar var. Modernlik deyince modern dünyayı doğuran değişimlerin hepsi (düşünsel, toplumsal, politik değişimlerdir bunlar) akla geliyor. Modernizm ise modernliğe karşı geliştirilen eleştirel bir tepkiyi ifade ediyor. Modernlik Hıristiyan ortaçağların icadıdır. Ne var ki bunu pek az kullanmıştır. Modernliğin zaman duygusu dünyasaldır, bundan dolayı Hıristiyanlık, modernlik kavramı sunamamıştır. Modernlik kavramı Hıristiyan tarih felsefesine bağımlı olduğundan, hatta bu felsefeden türediğinden dolayı modernliğin görevi Tanrının insana yüklediği amacı keşfetmek ve Tanrının krallığını yeryüzünde bilinçli bir şekilde inşa etmekten başka bir şey değildir. Ortaçağ düşünürleri değişimi bir bozulma olarak görüyorlardı ve aşağılıyorlardı. Aynı anlayış Rönesans’ta da vardır. Moderni ve modernitanın küçültülmesi bu dönemde de devam etmiştir. Bunun yanında Batı tarihini ilk kez Rönesans üçe ayırmıştır. (Eskiçağ, Ortaçağ, Modernçağ) Rönesans, yeniden doğuş anlamına gelir. Aslında kla*** dünyanın daha önceki biçimleri, düşüncesi ve uygulamalarının yeniden ele geçirilmesi demektir. Rönesans’la gelecek olan, yeni farklı birşeyler değil, tazelenmiş yeniden doğmuş bir geçmiştir. Modernliğin doğuşu 17.yy. olarak kabul edilir. Matbaa, barut, silah ve pusulanın icadı önemlidir. Bundan sonra bilgi, teknik, ticaret ve sanayide dünya büyük ilerlemeler gerçekleştirmiştir, ancak büyüme ve ilerleme kadar çöküş ve yozlaşma da olmuştur. 1789 devrimi ilk modern devrimdir. Fransız devrimi modernliğe karakteristik biçim ve bilincini kazandırmıştır. Sanayi devrimi ise modernliğe maddi tözünü sağlamıştır. Sanayiciliğin kökleri 17.yy. bilimsel devriminde ve 18.yy. Protestancılığında yatar. Batı toplumu sanayileşmeyle birlikte dünya medeniyeti haline gelmiştir. O halde modern toplum eşittir sanayileşmiş toplumdur, diyebiliriz. Modernlikte zıtlıklar biraradadır. Bir yanda maddi ilerleme diğer yanda manevi yoksulluk, bir yanda bilimsel ilerleme diğer yanda kitlelerin cehaleti sözkonusudur. Bunlardan başka doğanın fethinin yanı sıra insanların köleleştirilmesi sözkonusudur. Örnekleri arttırmak mümkün olmakla beraber bu durum, modernliğin müphemliği olarak adlandırılmaktadır. Modernizm, modernliğe bir tepki, eleştirel bir yanıttı. Modernizmden başka modernliği farklı şekillerde eleştirenler de vardır. Bunlar modernliğe hayrandırlar ve modern toplumun yeterince modern olmadığını söylerler. (Fütürizm, Konstrüktivizm) bu akımlardan biri de kübizmdir, bu hem modernliğin bir eleştirisi, hem de modern bilimsel görme tarzlarının hayranlıkla keşfe çıkılmasıdır. Şimdi gelelim post-modernizme. Buradaki post, bütünüyle yeni bir çağa geçtik anlamına gelmez, sonradan gelen, şeylerin yeni bir duruma geçişi anlamına da gelebilir. O halde post-modernizmle, modernlik sona erdi demek ne kadar doğru olur? |