#1
|
|||
|
|||
SÜnnete BaĞlilik
Sevgili Peygamberimizin yaklaşık 23 senelik peygamberlik hayatı boyunca, söylemiş olduğu her söz, yapmış olduğu her iş, emrettiği, yasakladığı, onayladığı veya reddettiği her şey, ayrıca hayatı, ahlâkı ve şemâili ile ilgili olarak nakledilen bilgilerin tümü hadis veya sünnet olarak isimlendirilmektedir. İlmî kaynaklarda aynı anlamı karşılamak üzere birbirinin yerinde kullanılan hadis ve sünnet, dinimizin Kur’ân-ı Kerîm’den sonraki ikinci temel kaynağıdır ve bütün müslümanlar için bağlayıcı bir hüküm ifade eder. Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de “Peygamber size ne getirirse onu alın, neyi yasaklarsa ondan da uzak durun” [1] buyururken aynı zamanda sünnetin dindeki yerine vurgu yapmaktadır. Peygambere itaatin Allah’a itaat gibi olduğunu [3], Allah Resûlünün müminler için her yönüyle güzel bir örnek olduğunu belirten [4] âyetlerde de sünnetin önemine işaret edilmiştir.
Kıymetli Kardeşlerim! Hz. Peygamber, Kur’an’la beraber sünneti göz önünde bulundurarak yaşanan hayatın insanı hidayete ve saadete götüreceğini, sünnetten uzaklaşarak veya onu terk ederek yaşanan hayatın sonunun da sapkınlık ve hüsran olacağını belirtmektedir. Vefatından kısa bir süre önce söylendiği anlaşılan bir hadisinde Efendimiz şöyle buyururlar: “Size iki şey bırakıyorum. Onlara sıkı bir şekilde sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmazsınız. Bunlardan biri Allah’ın Kitab’ı, diğeri de Resûlünün sünnetidir” [5]. Allah Resûlünün bizlere bir emaneti ve mirası olan sünneti yaşamak ve yaşatmak dinin ayakta kalmasına, sünneti red veya terk etmek ise dinî anlayış ve yaşayışımızın bozulmasına sebep olur. Efendimiz bu hususa değindiği bir hadisinde de şöyle buyurmaktadır: “Dinin elden çıkışı sünnetin terkiyle başlar. Halat nasıl lif lif kopup parçalanırsa, din de sünnetlerin birer birer terkiyle ortadan kalkar” [6]. Değerli Müminler! Sünnet, Allah’ın son Kitab’ı olan Kur’ân-ı Kerîm’in açıklayıcısı olması bakımından dinimizde önemli bir yere sahiptir. Nitekim Kur’an’da emredilen ve İslâm’ın şartı sayılan namazın nasıl kılınacağı, orucun nasıl tutulacağı, zekatın nelerden ne kadar verileceği ve haccın ne şekilde yapılacağı ile ilgili bilgiler hep hadislerden öğrenilmektedir. İman konularının ayrıntılarına ait bilgilerin kaynağı da hadislerdir. Bunun dışında, Kur’an’da esasları verilip ayrıntıları zikredilmeyen, ancak Hz. Peygamber’in günlük hayatında tatbik ettiği ve müslümanlar için uyulması gerekli olan birçok ahlâkî prensip de sünnete dayanır. Bu hususlar bize, sünnet olmadan Kur’an’ın birçok âyetini anlamanın ve İslâm’ı doğru bir şekilde yaşamanın mümkün olamayacağını göstermektedir. Muhterem Cemaat! Hz. Peygamber’in hayat biçimi olan sünnete saygı göstermek, onu korumak ve hayatımızı ona göre düzenlemek dinî bir görevdir. Sünnete dayanan davranışlarımız bizi Peygamber Efendimize yaklaştırır, ona benzememize ve onun sevgisini kazanmamıza vesile olur. Kıyamet gününde şefaatine nâil olmamıza ve onun “ümmetimdir” diyerek bize sahip çıkmasına sebep teşkil eder. Bu bakımdan sünneti hafife almamalı, günlük hayatımızda elden geldiğince Efendimizin davranışlarını örnek alarak yaşamaya çalışmalıyız. Sünnetsi dışarıda bırakan, Kur’an bize yeter diyen bir İslâm anlayışı yanlıştır. Bakın Peygamberimiz bu düşüncede olanları nasıl uyarıyor: “Benim emrettiğim veya nehyettiğim bir konu kendisine iletildiğinde sakın sizden birinizi, koltuğuna yaslanmış olarak, ‘biz onu bunu bilmeyiz, Allah’ın Kitab’ında ne bulursak ona uyarız, o kadar’ derken bulmayayım” [7]. Sözümüm Peygamber Efendimizin konuyla ilgili çok önemli ifadeleriyle bitiriyorum. Buyuruyorlar ki: “Kim benim sünnetimden (yaşam tarzından) yüz çevirirse benden değildir” [8]. “Benim sünnetimi (sevip) yaşatan beni de sevmiş olur. Beni seven ise cennette benimle beraber olacaktır” [2]. |