#1
|
|||
|
|||
isLamda adaLet
Muhterem Mü’minler!
Adalet düzenli ve dengeli davranmak, her şeyin hakkını vermek, bir şeyi yerli yerine koymaktır. İslam dininde adalet, kültür, bilgi, mevki, cinsiyet, ırk, dil ve din farkı gözetmeden insanlara insan olmaları yönünden eşit davranmak ve haklarını vermek demektir. Kişinin, hiçbir ayırım yapmadan nimet ve zorluklar karşısında eşit tutulması, işinin ehli olması ve işi yapabildiği ölçüde hakkını elde etmesi, adaletin yerini bulması demektir. Dinimiz İslam, hakkında hüküm vereceğimiz veya şahitlik edeceğimiz kişiler yakınlarımız bile olsa doğruyu söylememizi emrediyor: “Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır! Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez) yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır” [3]. Bir gün hırsızlık yapan Fatıma adında bir kadın Hz. Peygamber’in huzuruna çıkarıldı. Suçu tespit edildiği için Hz. Peygamber onu cezalandıracaktı. Fakat Mekke’nin ileri gelen bir kabilesindendi. Bazı kişiler bu kadının cezalandırılmaması için Peygamberimizin çok sevdiği Hz. Üsame’yi aracı olarak gönderdiler. Bu duruma kızan ve üzülen Peygamberimiz yüksek bir yere çıkarak şu konuşmasını yaptı: “Ey İnsanlar! Geçmiş milletlerin ne yüzden yollarını sapıttığını biliyor musunuz? Onların asilzadeleri bir şey çalarsa onu cezalandırmazlar, itibarı az olanları çalarsa onu cezalandırırlardı. Allah’a yemin ederim ki böylesine adi bir işi o Fatıma değil de kızım Fatıma yapmış olsaydı onu da cezalandırırdım” [4]. Değerli Mü’minler! Hayatı en güzel ahlak örnekleriyle dopdolu olan Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)’e Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “De ki: Ben Allah’ın indirdiği kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum” [1] Adalet, her insanın uyması gereken çok önemli bir görev olmakla beraber bilhassa idarecilerin adaletli davranmaları daha da önemlidir. Hz. Peygamber buyuruyor ki: “Adil, bilgili ve başarılı idareciler; hısım, akraba ve Müslümanlara karşı yumuşak kalpli ve şefkatli olanlar; aile fertleri kalabalık olduğu halde harama el uzatmayan, haramdan uzak kalmaya çalışanlar cennet ehlidirler” [2]. Hz. Peygamber hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününün boğucu hengamesinde Arş-ı Âlâ’nın gölgesinde ferahlanacak yedi sınıf insanı zikrederken en başta “Adaletli davranan idareci”yi saymıştır. [5] Aziz Müslümanlar! Peygamber Efendimizden itibaren İslam tarihinde öyle adalet örnekleri vardır ki, bunlar melekleri dahi imrendirecek özelliktedir. Bunlardan yakın tarihimizdeki bir örnekle hutbemizi bitirelim. İstanbul’daki Fatih Camii’nin sütunlarını kısa kesen Rum ustanın elini kestiren Fatih Sultan Mehmet’in elinin kesilmesine de, kendi tayin ettiği mahkeme reisi Kadı Hızır Efendi hüküm vermişti. Böyle bir kararın çıkmasından çok etkilenen Rum usta davasından vaz geçmiş ve Fatih’in elinin kesilmesine mani olmuştu. İşte böyle bir adalet anlayışının uygulanmasıyladır ki Osmanlı Devleti 600 küsur yıl ayakta kalmıştı. Hülâsâ adalet mülkün temelidir. |