#1
|
|||
|
|||
Kabir Azabının Kısımları
Kabir Azabının Kısımları Şunu da bilmelisin ki, kabir azabı iki kısımdır; bunlardan bir kısmı süreklidir. Bu, kâfirlerle münafıkların ve bir de bazı isyankâr kulların kabir azabıdır. İkincisi ise sürekli olmayı kesilecek olan azaptır. Bu, işlediği suçu ve isyanı hafif olanların göreceği azaptır. Bu durumda olanlar işledikleri suçun karşılığı olan ceza veya azap ne ise onu çekerler, o bitince de kabir azapları sona erer. Bu gibilerin azaplarını sona ermesi ya kendilerinden sonra gelen salih çocuklarının veya bunlardan birinin arkasından hayır duada bulunması sayesinde olacaktır veya hayatta iken yaptığı hayırlı ve güzel bir işin Örneğin sadakayı cariye ve kendisinden yararlanılan faydalı bir ilim gibi sebeplerle kabir azabı sona erer. Müslim’in Ebu Hureyre’den yaptığı rivayete göre, Ebu Hureyre Peygamber (as)’in şöyle buyurduğunu anlatmış: “İnsan ölünce üç gurup insanı dışındakilerin amel defteri kapanır, Bunlardan birincisi sadakayı cariyedir, yani sürekli sevap getiren bir hayırlı iş yapmasıdır, ya da kendisinden yararlanılan faydalı bir ilimdir veya kendisine hayır duada bulunan salih bir çocuk.”[1] Unutma ki, anlattığımız bu kabir azabı ile alakalı bilgiler tamamen gabya dayalı olan, bizzat müşahede etmediğimiz bilgilerdir. Çünkü hadislerde ifadesini bulan bu hususular, tarafımızdan bizzat duyu organlarıyla algılanan, idrak oluna şeyler değiller. Bu bilgileri bize hem işitme ve rivayete dayalı deliller yoluyla gelen bilgilerdir. Şayet bir çıkar da şöyle bir soru veya söz yönelterek: “Efendim nasıl olurda öldükten sonra kabirde uygulanacak olan azap veya ceza hem ruha ve hem beden üzerine uygulanabilir ki? Çünkü bizler, gördüğümüz kadarıyla ölen kimsenin üzerinden uzunca bir müddet geçtikten sonra, o ölen kimseni bedeni dağılıyor, çürüyüp toprak oluyor ve kayboluyor, hatta dağılan ve toz haline gelen bedeninin zerrecikleri rüzgâr yoluyla bir şekilde yeryüzünün, kara ve denizlerin har yanına dağılıp gitmektedir. Bunu nasıl izah edeceksiniz?” Bizim buna vereceğimiz cevap şöyle olacaktır: “Çünkü yüce Allah haber verdiği doğru bilgilere ilişkin deliller ortaya koymuştur. Yani yaratmış olduğu yollarla ve bunlara ilişkin sebeplerle ilgili bilgileri delillendirerek bize haber vermiştir. Nitekim modern bilim çağı da, deneyleriyle bunun gerçek olduğunu ortaya koymuştur. Bildiğin şeyleri tasdik edip doğruluğunu kabul ettiğin gerçekler, sana bilmediğin ve yalanlanmasına da kesin olarak bir kanıt ortaya koyamadığın şeyleri de ister istemez kabullenmek ve doğruluğuna inanmak zorunda kalacaksın. Bu, tıpkı nimetler içerisinde yüzen veya azap gören ruh ve ceset gibidir. Adeta bir televizyon verici istasyonu gibi veya tıpkı belli frekans ve dalgalarda yayın yapan radyoların yayını gibidir. Nitekim ortada milyonlarca cihaz var ki, bütün bunlar, söz konusu istasyona bağlanıp onunla sabitleşmek için hepsi de televizyon kanallarını veya radyo dalgalarını o kanallar odaklamaktadırlar. Adı geçen yayın istasyonları ne kadar uzakta bulunsalar bile, tüm alıcılar o vericilere göre ayarlanınca hepsi de aynı anda televizyondaki yayını hem görüntü ve hem ses olarak, radyo ise sadece ses olarak görü ve duyabilirler. İşte nimetten yararlanma veya azap göre olayı da, bu ikisi ruh ve cesede göre ne kadar uzakta bulunsalar bile, bu, bir şey değiştirmez, Hem ruh ve ceset aynı hazzı veya azabı yaşarlar. Ruh Allah’ın ezeli ilminde de bilindiği gibi kendi yerinde ve makamında bulunmakla birlikte bedenle her zaman bağı bulunmaktadır. Bu adeta, öyle bir tekniğe benze ki, henüz var olan bilim ve imkanlar o şeyin gerçeğini, hakikatini ve içyüzünü bilemedikleri halde, o var olan gerçeğin, o bilinemeyen teknikle bağlarının bulunduğunu kabul ederler. Diğer taraftan akla dayalı deliller de bu gibi olayların doğruluğunu ortaya koymaktadır. Şimdi uyumakta olan bir kişiyi düşünün, Hepimiz de bilir ve kabul ederiz ki, adan bir rüya görür, öylesi bir rüyadır ki, onu rüyada etmiştir, tüm acı ve kederlerinden uzak olarak göstermiştir. Adam bu hali rüyada yaşar. Ta da tam bunun tersi, rüyasında adam, işkence, azap ve ceza görür, uyuyan kişi tüm bu acıları o anda hisseder, yaşar. Örneğin adam rüyasında bir yılan tarafından sokulduğunu veya onu izleyen bir felaketin her an kendisini bekleyip durduğunu görür, rüyasında huzursuzluk duyar, ıstırap çeker, tıpkı uyanık bir kimsenin gördü eza, cefa ve işkence gibi. Oysa o anda bizler de rüya görenin çok yakınında olabiliriz ama olan bitenden asla bir haberimiz olmaz. Oysa o adam rüyasında ecel terlerini dökmektedir. İşte ölen kimsenin de durumu tıpkı buna benzer. Çünkü bu kimse mülk yani şu varlık âleminden Melekût âlemine gitmiştir. Bizim duyu organlarımız bu melekût âlemini, fizik ötesi âlemi kavrayabilecek durumda değildir. Bizim aklımız da bu âlemin hakikatini idrakten ve algılamaktan acizdir. |