#1
|
|||
|
|||
Müminlerin Hesaba Gizli Çekilmesi
MÜMİNLERİN HESABA GİZLİ ÇEKİLMESİ Adamın biri İbn Ömer’e (r.a), “Allah Teâlâ’nın müminleri gizli hesaba çekeceği hakkında Resûlullah’tan (s.a.v) ne duydun?” diye sorduğunda, İbn Ömer (r.a) Resûlullah’ın (s.a.v) şu hadis-i şerifini anlatmıştır: “Sizden biriniz (hesap vermek üzere) rabbine yaklaşır. Allah (c.c) onu rahmetiyle kuşatarak insanlardan gizler. Sonra, «Şu şu işleri yaptın, öyle değil mi?», «Şu şu günahları işledin öyle değil mi?» diye mümin kuluna tüm yaptıklarını zikreder. Kul, «Evet» diyerek hepsini itiraf eder. Allah (c.c), «Ben senin yaptıklarını dünyada gizlemiştim, bugün de affediyorum» der.” [1] Resûlullah (s.a.v) bu husustaki bir diğer hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Kim dünyada bir müminin hatasını, kusurunu gizlerse, Allah da kıyamet günü onun kusurlarını (diğer mahlûkattan) gizler” [2] Böyle bir durum ancak, müminlerin ayıplarını örten, onların kendisine karşı yapmış oldukları kusurlu davranışlara tahammül eden, kötülüklerinden bahsetmeyen, işittikleri vakit hoşlanmayacakları gıybet türü işlerle uğraşmayan müminler içindir. İşte böyleleri böyle bir mükâfata lâyıktır. Bilfarz Allah (c.c) senin günahlarını başkalarından gizledi. Peki, hesaba davet çağrısını işitmeyecek misin? Günahlarının cezası olarak o anda hissedeceğin korku sana yeter de artar bile. Çünkü çağrı yapıldıktan sonra saçlarından tutulup hesap vermek üzere arz makamına götürüleceksin. O esnada âdeta kalbin yerinden kopacak, azaların ve organların birbirinden ayrılacak ve rengin büsbütün değişecektir. Korkunun ve o anki dehşetin şiddetinden bütün âlem sana kapkaranlık gelecektir. Bu ruh hali içerisinde, bütün mahlûkat gözlerini sana dikmiş bir vaziyette, kimi zaman insanların üzerlerinden kimi de safları yararak, çekilerek götürülen bir at misali hesaba götürüldüğünü düşün. Sonra yine bu ruh hali içinde kendinin görevli melekler tarafından, hesap vermek üzere Rahmân’ın Arş’ına götürüldüğü ve oraya varınca seni Allah’ın huzuruna bıraktıklarını ve ardından Allah’ın (c.c) sana kelâm-ı şerifiyle, “Ey Âdemoğlu yaklaş!” dediğini düşün. İşte o zaman çarpıntılı ve mahzun bir kalp; zelil ve hakir bir göz; buruk bir yürekle rabbine doğru yaklaşırsın. Sonra büyük küçük yapmış olduğun her şeyin yazıldığı amel defterin eline verilir. Yaptığın, fakat unuttuğun nice kötülüğü o zaman hatırlayacak, gaflet içinde yaptığın ibadetlerini göreceksin. Oradaki ürkekliğini ve utancını bir düşün! Acziyetini hatırla! Âh, hangi ayakla onun huzurunda durabileceğimi, hangi dille cevap vereceğimi ve hangi akılla düşüneceğimi bir bilebilseydim keşke! Sonra Allah Teâlâ’nın yapmış olduğun günahlarını teker teker sana sayarken nasıl utanacağını ve rezil rüsva olacağını düşün. Zira Allah (c.c) sana şöyle seslenecektir: “Ey kulum! Yarattıklarımdan utanarak onların önünde güzel işlerde bulundun da benim gözümün önünde çirkin fiiller yaparken hiç utanmadın mı? Senin için kullarımdan daha mı düşüktüm ki benim nazarımı hafife aldın ve onların nazarını büyük gördün? Sana nimetlerimi bahşetmedim mi? O halde seni bana karşı aldatan neydi? Benim seni görmediğimi mi zannediyordun? Yoksa huzuruma çıkmayacağını mı?” Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Âlemlerin rabbi, her birinizi arada bir perde ve tercüman olmaksızın sorguya çekecektir” [3] Bir diğer hadislerin de şöyle buyurmuştur: “Her biriniz arada bir perde olmaksızın aziz ve celil olan Allah’ın huzurunda duracaksınız. Sonra Allah (c.c), «Sana nimet vermedim mi? Sana mal mülk bahşetmedim mi?» buyuracak, o da, «Evet, verdin» diyecektir. Allah (c.c) yine, «Sana peygamber göndermedim mi?» diye soracak, o yine, «Evet» diyecektir. Sonra kul sağına ve soluna bakınacak, ancak ateşten başka bir şey göremeyecektir. O halde sizden kim olursa olsun yarım hurma ile (onu sadaka vererek) ya da güzel bir söz söyleyerek kendini cehennemden korusun.” [4] İbn Mes’ud (r.a) der ki: “Sizden kim olursa olsun, dolunay gecesi (dışarı çıkıp) ay ile baş başa kaldığı gibi (yarın kıyamet günü de) rabbi ile baş başa kalacaktır. Sonra Allah (c.c) ona, “Ey Âdemoğlu! Seni bana itaatten alıkoyan, neydi? Ey Âdemoğlu! Bildiklerinle amel ettin mi? Ey Âdemoğlu! Beni ve gönderdiğim dini tebliğ etmek üzere sana gönderdiğim peygamberlere ne cevap verdin? Ey Âdemoğlu! Senin gözlerinin baktığı şeylerden haberdar değil miydim? Hâlbuki sen, sana helâl olmayan şeylere bakıyordun! Kulaklarının işittiklerinden haberdar değil miydim?... Böylece Allah onun azalarının bütün kusurlarını sayar.” Mücâhid (rah) der ki: “Kul şu dört şeyden hesaba çekilmedikçe rabbinin huzurundan ayrılamaz: 1. Ömrünü nerede tükettiği, 2. İlmiyle amel edip etmediği (ettiyse nasıl amel ettiği), 3. Bedenini nerelerde eskittiği, 4. Malını nereden kazanıp nereye harcadığı. Ey zavallı kimse! O gün ne büyük bir tehlike ve mahcubiyet içinde olacağını bir düşün! Zira o gün sen ya Allah Teâlâ’nın, “Dünyadayken kulumun günahlarını örttüğüm gibi bugün de bağışlıyorum” demesiyle karşılaşacak, bununla sevinecek ve gelmiş geçmiş bütün insanlar bu durum ile sana gıpta edecek, ya da Allah Teâlâ’nın: “Bu günahkâr kulu alın kelepçeleyin ve cehenneme atın” demesiyle karşılaşacaksın. Bu ikinci durum için, yer gök bütün mahlûkat senin için ağlasa değer. O vakit başına gelen musibet, çektiğin hasret ve yanına kalmayacak olan o âdî dünyayı âhirete tercih etmenden dolayı duyacağın pişmanlık pek büyük olacaktır. |