#1
|
|||
|
|||
Ceviz Sembolü
Ceviz Sembolü Ceviz sembolünde, zâhirden bâtına; bâtının da, aklımız elverdiğince, bâtınına inmeye çalışalım. Hayatında hiç ceviz görmemiş birine taze cevizi göstersen, sadece dışındaki yeşil kabuktan ibaret olduğunu sanır; ısırmaya kalksa, acı tadından ağzı yüzü birbirine girer; içini kırıp bakmadan aklı yatmaz ve gözünün gördüğüne inanıp, birisi sorsa, yeşil renkli top gibi bir şey der! Çünkü, yeşil kabuğun altındaki gizli hikmetler kendisi için kafa gözüyle baktığında yoktur; ama, gönül gözüyle baktığında yeşil kabuğun bâtını hikmettir. Aslında yeşil kabuğun bizatihî kendisi bile, hatta üzerindeki pürtükler bile başlı başına gizli hikmettir; ama, şimdilik geçelim. Öyleyse, bilen için yeşil renkli kabuk, içinde hikmet gizleyen bir semboldür. Bilmeyenin dediği gerçek kendince doğrudur; ama, sadece zâhirdir. Bu nedenle, yeşil kabuklu cevizi görünce içindekini idrak edemeyip, sırf dışını söyleyene Avam denir. Avam, eğer cevizin yeşil zâhir kabuğunu elinin boyanması bahasına zahmet edip açarsa, içindeki iki çenekli pürtüklü tahta gibi sert kabuğu bulur. Yeşil kabuğu soyması Hakikat’i arama yolunda atılmış ilk adımdır. Artık, cevizi tanımayan biri için, ceviz denilen şey böyle sert tahta kabuklu bir yuvarlak toptur. Artık, sert kabuk zâhirdir. Tahta kabuğun içindeki bâtın bilen için hikmettir. Bu nedenle, sert kabuğu görüp tanıyan, bundan böyle taze yeşil kabuklu cevizi gördüğünde altında bir de sert kabuk olduğunu gözüyle görmese bile bilir. Bu nedenle, bilgisi sadece yeşil kabuğu bilene oranla bir derece daha ileridir. Çünkü, aklî bilgisi ilerlediğinden, artık sadece bir sembol olan yeşil kabuğun altındakini, yani bâtınını, bilmektedir. Eğer sert kabuğun da içindeki hikmeti merak edip kabuğu kırarsa, hele ezmeden düzgün kırarsa; içinde çift çenek içinde ikişerden dört loplu, bir insan beynine benzer, cevize ulaşır. Ceviz artık zâhir olmuştur; yani, cevizi hiç bilmeyen için bilgi iki kat ilerlemiştir. Bundan sonra, her taze ceviz gördüğünde, yeşil kabuğun altında sert kabuk, onun da altında asıl ceviz içi olduğunu bilecektir. Artık, yeşil kabuklu ceviz de, sert kuru kabuklu ceviz de birer semboldür; içinde ceviz denilen bâtınî hikmeti gizleyen semboller. İsterse yer ve bu zihnî tekamül biter. Ama, Hakikat’i arayan için iş bitmemiş; yeni başlamıştır. Buna bakalım: Ceviz içinin dört lopu birbirinden ince kahverengi odunsu perdeyle ayrılmıştır. Ceviz içini tümüyle lop çıkarmak için bu kahverengi perdeyi özenle ayıklamak, hatta hiç kırmadan içindeki ceviz içini bütün gerekir. Eğer başarılı olunursa, ceviz içi insan beyni gibi kıvrımcıklı dört loptan oluşan bir bütün hâlinde ortaya çıkar. Eğer, gerekli özen gösterilmezse ceviz içinin iki veya dört parçaya bölünerek koz niteliğini kaybeder. Bu önemli işlevi okuyanın yorumuna bırakalım. Dolayısıyla tahta gibi sert ceviz kabuğu nasıl ki yeşil kabuk sembolünün altındaki hikmetse; aynı şekilde, lopları birbirinden hem ayıran, hem de ceviz içinin koz olarak tek bir bütün şeklinde kalmasını sağlayan odunsu ince perde de, sert tahta kabuk sembolün altında bir hikmettir. Ceviz içi denilen kozun üzeri, sarımsı kahve renkli ve üzeri damar damar yaprak kıvamında ince mat bir zarla sarılıdır. Asıl ceviz içine ulaşmak için bu zarın soyulması gerekir. Dolayısı ile bu zar; en üstteki yeşil kabuk ve altındaki sert tahta kabuğa göre üçüncü aşamadaki hikmettir. Eğer bu ince kabuk dikkatle soyulursa, hemen altında sarımsı beyaz saydam ince bir zar daha olduğu görülür. Saydam zar, üstündekilere oranla dördüncü aşama sembol ve artık içindeki ceviz içi hikmettir. Asıl ceviz içini örten bu ince saydam zardır. Zar soyularak yenilirse ceviz lezzetli, soyulmadan yenilirse acımtırak olur. Bunun için, soyulması biraz zor olmasına rağmen, soyularak yenmesi tercih edilir. Hatta, kolay soyulabilmesi için ceviz içi bir süre suda bırakılır. İşte bu saydam ince zar, yeşil kabuğun, sert kabuğun ve kahverengi ince kabuğun altında kalan dördüncü aşamadır. Zarın soyulması daha zor olduğundan hüner ve sabır gerektirir. Aynı, Hakikat’e ulaştıkça atılacak adımların daha dikkatli ve gösterilecek özenin çok daha nefasetli olması gibi ! Bu zar da marifetle soyulduktan sonra beşinci aşamada artık ceviz içine ulaşılır ve afiyetle yenir. Tabiî bu hikmeti bilmek ilk dördüne oranla daha büyük bilgi ister. Öyle ki, cevizin kozunu saran saydam zarın altında bile ceviz içi ayan beyan görünmesine rağmen, yine de tadı ve kimyası tam belli değildir. Özetle, ceviz kesiti üstten aşağı incelenirse, en üstte yeşil kabuk, altında tahta kabuk, altında kahverengi odunsu ince saydam kabuk, altında saydam ince zar ve nihayet onun içinde de ceviz içi! Böylece, her üstteki bir altındaki için sembol, her alttaki de bir üstündeki sembolün içindeki gizli hikmettir. Özellikle, ceviz içini saran ince saydam zar, Nur’la zulmetten kurtulduktan sonra, Hakikat’le arada kalan hicap, denilen tül perdeye benzer; araladıkça bir yenisi çıkar ve fluluk süregider. Zarı soyup, cevizin içini bulan kimse için zâhiren bâtın bulunmuştur. Çünkü, hedef bütün kabuklardan soyulmuş ceviz içidir. Yani, cevize adını veren ceviz içi artık sembol olmaktan çıkmıştır! Acaba, Hakikat’en çıkmış mıdır? Cevizin içi, bir anlamda, aranan, Hakikat midir ? Tabiî değildir; ama şimdilik, daha ötesi var deyip, duralım. Bundan böyle, her akıllı insan, yeşil kabuklu taze cevizi gördüğünde; semboller perdesini üstte yeşil kabuk, altında sert kabuk, altında ince kabuk ve altında zar olmak üzere dört aşamadan sonra, en ortada ceviz içi hikmeti olduğunu bilecek ve söyleyecektir. Öyleyse, bir anlamda, yeşil kabuklu ceviz sembolünün içindeki gizli hikmet cevizin kozudur. Kendince bâtını bulmuş olan bu akıllı talihli de tabiî avama göre Seçkin’dir. Bu mertebenin adı Havas’tır... Ama, akluhikmet sahipleri, ceviz içini eline aldığında hemen lüp diye yutmadan önce düşünür: “Acaba, cevizin içinde ne var? ” diye!.. Çünkü, aslında Hikmet saydığı, Hakikat değildir. Çünkü, üzerindeki ince saydam zarı soyduğu andan itibaren, sanki Hakikat sandığı ceviz içi zâhir olmuş ve onun da içinde başka bir Hakikat’in var olduğu veya olabileceği idraki sarmıştır kâmil insan olmaya yönelen liyâkatli ve kifayetli insanı! İşte, tekâmülde istenilen de budur! Kâmil insan, böylece, bâtının da bâtını olabileceğini idrak edip, Hakikat arayışını sürgit devam ettirir; Hakikat’in içindeki Hakikat, Hakikat’ül Hakâyık, yani Hakikatler Hakikati’ni aramayı sürdürür. Zaten, gizli hikmetler olarak tesmiye edilen, sembollerin ezoterik anlam derinliği bu aşamadan itibaren başlar. Sembolün gizlediği hikmet; ama, hikmetin de gizlediği hikmet, daha doğrusu hikmetler... Çünkü hikmet demek, bir insanın aklî kuvvetinin itidal noktası demektir. İtidalin üstü olan ifratta aklî güçler tehevvür; itidalin altı demek olan tefritte hamakat hâlindedir. Öyleyse, ifrattan ve tefritten uzak aklın pâyesi ve unvanı hikmettir. Bu anlamda, Akıl ve Hikmet veya yazara göre yapışık hâliyle daha anlamlı olan Akluhikmet; cevizin içinde neler vardır diye düşündürür insanı!.. Cevizin içinin içinde neler vardır? Meselâ, en önemlisi cevizin yağı ile ve azotlu maddeler vardır. Bunların çeşitli kimyasal bileşimleri vardır; molekülleri vardır; moleküllerin içinde atomları vardır; atomların içindeki elektronlar, nötronlar vb vardır. İşte, bu atomlar ve elementler, farklı miktar ve bileşimlerde olmak üzere, aynı cevizde olduğu gibi, sende de bende de vardır; tüm evrende de vardır. Ayni, Evrenin Ulu Yaradanı dediğimiz Yüce Yaradan’ın Zatı’nın evrende ve insanda tecellisi olan sıfatları gibi!.. Çünkü, artık cevize ismini ceviz içi geçmişte kalmış ve onun yerini şekil olarak aslında cevize hiç benzemeyen bir sıvı, yani ceviz yağı almıştır. Daha da aşağı doğru inilirse, moleküller ve atomlar öyle bir genelleşir ki, sıfattan artık eyleme yani sadece ef’al birliğine geçilir. Öyleyse, ceviz içi bir sembol ve ceviz içinin gizlediği altıncı aşamadaki hikmet ceviz yağı ve terkibi olur. Ceviz yağının sembol ve gizlediğinin hikmet olduğu nihaî yedinci aşamada var olan, cevizin sebebi hikmeti ve sebebi vücudu kuvvet, yani enerjidir. Enerji, ceviz yağı sembolünün içindeki gizli hikmettir. Yenilen cevizde potansiyel olarak bulunan ve yenildikten sonra kinetiğe dönüşen enerji! Ancak, idrak edilebilen Yüce Kudret’in odağı Kâdiri Mutlak enerji! İnsanın ve var olan her şeyin Öz’ü olan enerji! Yoktan var olmayan ve kaybolmayan; ancak, hâlden hâle dönüşen tek kudret olan enerji! Doğmayan ve doğurmayan, her an başka bir şeen de bulunan enerji! Özetle, doğmayıp doğurmadığı için var olmayan, yegânelik sıfatı ile idrak edilebilen hiçlik ve yokluk.... Yeşil kabuklu taze ceviz sembolünün kemâl sahiplerine derece derece idrak ve iz’an ettirdiği işte bu gizli hikmetlerdir. Bu hikmetleri izan eden; ama, Hakikat’ül Hakayık’a asla ulaşamayacağının aczini idrak edebilenlere Seçkinler Seçkinleri, yani, Havas’ül Havas adı verilir. Bu zümre, insan-ı kâmil sıfatında olanlar, yani sembollerin en derin mânâsına inebilerek gizli hikmetin varlığını sezebilenler; fakat asıl Hakikat’ül Hakâyık olan Zat’ın değil görülmek, tefekkür bile edilemeyeceğini; ancak tecelliyatı mertebesinde, Varlık’ta Yokluk, yani Ahad, menziline vasıl olabilen Hüviyyet sahipleridir. Bunun da evveli âhiri, ceviz sembolünün yokluğa misal olduğunu fehm etmekle başlar ve biter. Cevizi insana dönüştürürsek; aynı, âlemlerin içinde milyar galaksiden biri Samanyolu, Samanyolunun içinde milyarlarca yıldız içinde Güneş, Güneş sisteminin içinde Dünya gezegeni, Dünyanın içinde Asya ile Avrupa arasında Anadolu, Anadolu’nun içinde İstanbul, İstanbul’un içinde bir insan, insan bedeninin içinde göğsü, göğsünün içinde kalbi, maddi kalbinin içindeyse nokta-i suveyda denilen basîret, yani gönül gözü! Gönül gözü, yani saydam bir küre; bir yanından sen Hakk’ı görürsün; öte yanından Hak seni görür; şah damarından daha yakın olduğu için! Aynaya bakan insanın “Yarattığın eseri beğendin mi?” sorusuna cevap vermesinin, abes sayılması da bundandır! Çünkü, adam “Ben sûretimde sîret” gördüm nasıl der; idrak etse bile, dili döner mi, sözü yeter mi ? Eğer yeterse, Hallac olur, Nesimî olur, Yunus olur! Doğrusu, YOK olduğunun acizini idrak eder! Eğer gözü açıksa, ÖZ’ünü sezebilir; aynı, cevizin özünde de kendisiyle aynı özü sezebileceği gibi! Üsküdarlı Aziz Mahmut Hüdaî, insanın gönlündeki ÖZ’ün sırrını, gönül gözüyle görene gönül diliyle şöyle fısıldar: Bir bak insanın gönlünde Beytullah var Niçin görmezsin ki, o evde Allah var. Her ne varsa insanda var; insanda ara Hakk’ ı sen Sakın olma gafil, insanda Sırrullah var. Bu itibarla, sembollerin içindeki gizli hikmetlerin tefekkürü çok derin olduğu gibi; bu tefekküre mesnet olabilecek maddî ve manevî kanıtların sadece akılla değil; ama, aynı zamanda gönül gözü olan basîretle gözlenip değerlendirilmesi gerekir. Çünkü, akıl ancak iman sınırına kadar en güvenilir rehber olduğu hâlde; bu sınırın ötesinde gücünü yitireceğinden basîrete mutlaka ihtiyaç vardır. Basîret olmadığı takdirde, zahirden bâtına nüfuz etmek mümkün olmaz ve sadece aklın etkinliği oranında bilinçlenme gerçekleşir. Ama, basîretle görülenin akılla denetlenmesi ve gerçeğe dönüşmesi hâlinde de, gerçeğe dayanan bilgi ve bilim alanında sadece akıl gücü geçerli olacağından basîretin hiç bir fonksiyonu olamaz. Basîretin gücü, artık daha ileriye, aklın ötesinde imanın başlangıç sınırının diğer tarafına kayar. İşte kemâlatın, dolayısı ile bir anlamda insanlığın sebebi vücudu hassas dengeyi kurabilmesidir. Aynı ceviz gibi, birer teşbih ve birer mecaz vesilesi olan sembolleri de bu anlayış altında değerlendirmek ve içindeki gizli hikmetleri aramak doğru olur. Aksi takdirde, sembolü sadece zâhiren değerlendirmek ve bâtınen yorumlamaktan kaçınmak veya sembolün sadece şu anlamı doğru, diğerleri yanlıştır demek onu tabulaştırmak, yani put yapmak demektir ki; bu da akla ve hür düşünceye aykırıdır. Doğrusu, sembolü kutsallaştırmadan içindeki gizli hikmetleri araştırmaktır. Bâtına inmek için de, şart olan zâhiri aşabilmektir! .. Zâhiri hiç yok saymadan; akılla zâhir, basîretle bâtın!.. |