#1
|
|||
|
|||
Tefekkür İçin ne Gereklidir
Tefekkür İçin ne Gereklidir? İnsanı zülmet ve cehalet içerisinde yaratılmışlardır. Bu cahillik içinde kendini bu zulmetten, karanlıktan çıkarmak ve ne yapması gerektiğini ve bunlara hangi yoldan gideceğini bilmesi için bir nura, ışığa muhtaçtır. Maksada kavuşmak için dünya tarafından mı, ahiret tarafından mı gidileceği, yahut kendisiyle mi, yoksa Allah-u Teala (c.c.) ile mi meşgül olması gerektiği ancak marifet nuru ile anlaşılır. Marifet nuru ise tefekkürden meydana gelir. Karanlıkta yolda yürüyemeyen bir kimse, çakmak taşı ile elindeki mum sebebi ile halı değişir, görmeye başlar. Yolu yol olmayandan ayırır ve yürümeğe başlar. Bunun gibi asıl olan o iki ilim ve onların birleşmesinden meydana gelen üçüncü ilim, iki çakmak taşı gibidir. Tefekkür çakmak taşlarını birbirine vurmak gibidir. Marifet ise onlardan meydana gelen ışık gibi olup onunla kalbin halı eğişir, kalbin hali değişince iş ve ameller değişir ve mesela ahiretin daha iyi olduğunu görüp; sırtını dünyaya, yüzünü ahirete döner. O halde marifete tabi, marifet de tefekküre tabidir. Demek ki tefekkür bütün iyiliklerin aslı ve anahtarıdır. Üstünlüğü bununla ortaya çıkar. Düşünce meydanı sonsuzdur. Çünkü ilimlerin sonu yoktur. Hepsinden düşünmek caizdir. Fakat din için olmayanları anlatmak maksadımızın dışındadır. Din ile ilgisi olanları uzun anlatmakla sonu gelmeyeceğinden hülasetten anlatabiliriz. Din için lüzumlu olan işlerden maksadımız; kul ile Allah-u Teala (c.c.) arasında olan işlerdir. Bu kendi yolu olup bununla Allah-u Teal(c.c.) ya kavuşur. Kulun tefekkürü ya kendin de, yahut Allah-u Teala (c.c) da olur. Allah-u Teala (c.c.) da olursa, ya zatında, ya sıfatlarında ya fiillerinde ve yarattıklarındaki şaşılacak şekillerde ve hallerde olur. Kendisini düşünür veya Allah-u Teala (c.c.) nın, sevmediği kendi sıfatını tefekkür ederse; bu düşünce ve tefekkür onu Allah(c.c.) tan uzaklaştırır. Bu günahtır ve insanı helaka götürür. Bu düşünce ve tefekkürü Allah-u teala (c.c.) nın sevdiklerinde ve O’na yaklaştıran şeylerde olursa tat olur. Ve kurtuluşa sebep olur. O halde hulasamızın mevzuu bu dört meydandır. Bu da aslında ikidir. İyi ve kötü olanlar. Kul, bir aşık gibidir. Düşüncesi, ya maşukunun cemalında ve güzel endamında; yahut işlerinde, sözlerinde, ahlak ve huyunda olur. Kendi hakkında düşünmesi, ya maşukunun yanında daha kıymetli olmak, yahut da onun sevmediği bir şeyden sakınmak için olur. Aşk ile olan her düşünce bu dört şey’in dışında olmaz. Din aşkını ve Allah (c.c.) sevgisini düşünmek de böyledir. |