#1
|
|||
|
|||
Deccal,2
Deccal, 2 Kıyamete yakın bir dönemde çıkıp İslâm dinini ve ümmetini ifsad edip kötülüklere sürükleyecek olan ve aynı zamanda kıyametin alametlerinden sayılan biri. Deccâl, "decl"in mübâlağa siğası olup "çok yalancı, aldatıcı, hilekâr" manasına gelmektedir. O "Bu ümmetin âhir zamanında çıkacak Yahûdîlerden biri olup ilâhlık iddia edecektir." Yalancı olduğundan kendisine bu isim verilmiştir. (İbn Manzûr, Lisânü'l-Arab, Beyrut 1389, I, 948). Deccal, aldatıcı ve yalancı özelliği ile, çok eski batıl dinlerde de varlığı kabul edilmiş olup ilk olarak Zerdüşt dininde görülmüştür. Kur'ân-ı Kerim'de Deccâl'den bahsedilmez. Ancak sahih hadis. kitaplarında Deccâl'le ilgili pek çok rivayet vardır. Hz. Peygamber (s.a.s.), bir hadislerinde: "Şüphesiz on alâmet zuhur etmedikçe kıyamet kopmayacaktır." Doğuda, Batıda ve Arap yarımadasında birer yerin batması: Duman*; Deccâl; Dâbbetü'l-arz ; Ye'cûc ve Me'cuc*; güneşin battığı yerden doğması ve Aden toprağının sonundan (Yemen'den) bir ateş çıkarak insanları haşrolacakları yere sürmesi" buyurmuştur. (Müslim, Fiten, 39, 40, 128, 129; Ebû Dâvûd, Melâhim, 12; Tirmizî, Fiten, 21; İbn Mâce, Fiten, 25, 28). Deccâl'in çıkması haktır. Deccâl, belli bir şahıs olup, Cenâb-ı Allah onunla, kullarını imtihan edecektir. Deccâl olsun, diğer kıyamet alâmetleri olsun bizim için gaybdır. Bunlar hakkında bilgi edinmemiz ancak nakil (Kur'ân ve hadis)le mümkün olur. Akılla verilebilecek bilgilerin isabet etmeme ihtimali büyüktür. Öteden beri kıyâmet alâmetleriyle ilgili olarak çok te'vîller yapılagelmiştir. Herhangi bir dayanağı olmayan bu te'villerin geçerliliği de yoktur. Ayrıca bunlar, akılla ulaşılamayacak bilgiler olduğundan, yapılacak te'viller, halkı yanlış bilgilendirme vebâline sevk edecektir. Aynı yanılgı ve vebâl bunun için de söz konusudur. Bazıları Deccal'in komünizm olduğunu ileri sürerler. Ancak komünizm bir şahıs değil, bir sistemdir. Halbuki hadis-i şeriflerde Deccâl'in vasıfları sıralanırken, onun, her haliyle bir insan olduğu belirtiliyor. Ancak gözlerinin birinin kör olduğu bildiriliyor. Nitekim bir hadislerinde Hz. Peygamber (s.a.s.); "Hiç bir peygamber yoktur ki ümmetini tek gözlü yalancı (Deccâl)'den uyarmış olmasın. Dikkat edin ki onun bir gözü kördür. Rabbiniz ise tek gözlü değildir. Körün (Deccâl'in) iki gözünün arasında KFR (kâfir) yazılmış olacaktır" buyurdular. (Buhârî, Fiten, 26; Müslim, Fiten, 101; Tirmizî, Fiten, 56) Hz. Peygamber (s.a.s.) bu hadisleriyle Deccâl'in bazı vasıflarını haber veriyor. Buna göre Deccâl, bir gözü kör olan bir insandır. Hz. Peygamber de ümmetini Deccâl'e karşı uyarmıştır. Zira Deccâl, bazı harikalar gösterecek ve tanrı olduğunu iddia edecektir. İmansızlarla, bazı zayıf imanlılar, ona kanacaktır. İmanı kuvvetli olanlar ise kanmayacaklardır. Dünya, imtihan yeridir. İnsanlar bu dünyada imtihana tabi tutulmaktadırlar. Deccâl da bir imtihan vesilesidir. Allah'ın kendisine verdiği güçle birtakım hârikalar gösterecektir. Deccâl'in göstereceği hârikalara "istidrâc" denir. İstidrâc, "inançsız ve şerîr kimselerin arzularına uygun olarak gösterdikleri hârikalara" denir. İlâhlık iddia eden Deccâl, istidrâc türünden hârikalar gösterecek ve neticede bazı zayıf inançlılar buna aldanacak, imanı kuvvetli olanlar ise kanmayacaklardır. Zira insanlar çok iyi bilirler ki, ilah doğmaz, yemez, içmez, acıkmaz, susamaz, dünyada insanlar tarafından görülmez. Halbuki Deccâl ise bir insandır, üstelik eksik yani kör bir insan ve hatta kendi gözünü iyileştirmekten aciz bir yaratıktır. İşte insanlar, akıllarıyla bunları bilebilecekleri için Deccâl ve benzerlerinin istidrâc göstermeleri mümkinattandır. Müseylemetü'l-kezzâb gibi peygamberlik iddia edenler ise "ihânet" türünden hârikalar gösterebilirler. Yani isteklerinin zıddı gerçekleşerek rezil olurlar. İstedikleri yönde harika gösterseler; yalancı peygamberle gerçeğini halk ayırt edemez. Ve bu, halkın sapmasına sebep olacağından caiz değildir. İnsandan peygamber olur ama ilah olamaz. Hz. Peygamber (s.a.s.), "Dikkat edin Deccâl'in sağ gözü kördür. Rabbiniz ise tek gözlü değildir" diye ümmetini bu konuda uyararak Deccâl'in harikalarına aldanmalarını önlemiştir. Hadislerde Deccâl'in iki gözü arasında KFR (kâfir) yazılacağı ve bunun herkes tarafından okunacağı bildirilmiştir. (Müslim, Fiten,102, 103,105). Deccâl, müminler için çok büyük bir fitne olduğundan, bütün peygamberler ümmetlerini Deccâl'e karşı uyarmışlardır. (Buhârî, Fiten, 26; Müslim, Fiten, 101). Yine hadislerde bildirildiğine göre Deccâl, Medine'ye giremeyecektir. Zira, Deccâl çıktığı zaman Medine'nin yedi kapısı olacaktır ve her kapıda iki melek bekçilik yaparak Deccâl'i Medine'ye sokmayacaktır. (Buhârî, Fiten, 26; Müslim, Fiten, 112). Deccâl, Medine'nin dışındaki bazı işlenmedik tarlalara kadar gelecek, o günün en hayırlı insanı çıkıp Deccâl'e, "Şehadet ederim ki sen, bize Rasûlullah'ın sözünü ettiği Deccâl'sin" diyecektir. Deccâl de yanındakilere, "Ne dersiniz, bu adamı öldürsem, sonra diriltsem şüphe eder misiniz?" diye soracak, oradakiler de "hayır" diyecekler. Bunun üzerine Deccâl onu öldürecek, sonra diriltecek. Dirilttiği adam o anda: "Vallâhi senin hakkında hiçbir zaman şimdikinden daha basiretli etli olmamışımdır" şeklinde cevap verecektir. Deccâl onu tekrar öldürmek isteyecek ama buna gücü yetmeyecektir. Bu şahsın Hızır (a.s.) olduğu söylenir. (Buhârî, Fiten, 27; Müslim, Fiten, 112) Yine Hz. Peygamber, Deccâl'in aldatmacasına karşı da ümmetini şöyle uyarmıştır: "Ben, Deccâl'in beraberinde olan şeyleri pekala biliyorum: Onun beraberinde sudan bir nehir ve ateşten bir nehir olacaktır. Ama ateş gördüğünüz şey sudur. Su gördüğünüz şey ise ateştir. İmdi sizden kim buna erişir de su içmek isterse, ateş gördüğünden içsin. Çünkü onu su bulacaktır." (Buhârî, Fiten, 26; Müslim, Fiten, 105-109). Demek ki Deccâl, Allah'ın, insanları imtihan için kıyâmetten önce göndereceği bir sihirbazdır. Cennet'i Cehennem gibi; Cehennem'i Cennet gibi göstermeye çalışarak fitne ve fesada sebep olacaktır. Kehf sûresinin ilk ve son âyetlerini (Deccâl'e karşı) okuyan mümin onun fitnesinden korunmuş olur. (Müslim, Fiten, 110) Deccâl, yeryüzünde kırk gün kalacaktır. Sıkıntıdan dolayı kırk günün birinci günü bir yıl gibi, ikinci günü bir ay gibi, üçüncü günü bir hafta gibi, diğer günleri normal günler gibi gelecektir. (Müslim, Fiten, 110). Deccal'in göstereceği harikalar; rüzgâr estirmek, yağmur yağdırmak, bitki bitirmek vb. birtakım harikalardır. Deccâl'le ilgili hadis kitaplarında pek çok rivayetler vardır. Bunların sahih, zayıf ve merdûdlarını ayırt eden bir araştırmanın yapılması faydalı olacaktır. Allah, Deccâl'in fitne ve fesadından Ümmet-i Muhammedi korusun. Diğer dinlerde "Deccal" inancı var mıdır ? Hak, muharref ve bâtıl bütün dinlerde hak ile bâtıl, iyi ile kötü mücadelesinin sürekli var olduğunu görmekteyiz. Eski Mısırlılar, Çinliler ve Hindlilerde iyiliği temsil eden ilâhla kötülüğü temsil eden şerli yaratıkların savaşlarına yer verilmektedir ki, burada şerli varlıkla Deccal arasındaki benzerlik açıkça görülmektedir. Bâtıl dinlerde mânâ olarak yer alan Deccal inancı, muharref dinlerde ismen dahi yer alabilecek bir boyut kazanmıştır. M.Ö. 2. yüzyılda Deccalın, Daniel'in kitabında zâlim bir hükümdar olarak muşahhaslaştığını görüyoruz.(1) Eski Ahid'de ve tarihî kaynaklarda, âhirzaman Deccalının bir kısım özelliklerine sahip muşahhaşlaştırılmış daha birçok şahıs bulmak mümkündür. Meselâ Nemrud bunlardan biridir. Roma imparatoru zalim Neron Deccalın bir prototipi olarak görülmüştür. Yahudîlerde kurtarıcı Messiah'ın zıddı olan Deccal, Anti-Messiah olarak nitelendirilir. Ve Deccal, Messiah'ın ağzından çıkan nefesle öldürülecektir. Âhirzaman Deccalından da bahsedilir Eski Ahid'de. Hezekiel'de herşeyi tahrip eden, büyük ve korkunç bir plân hazırlayan, fakat sonunda mağlup düşen Deccalın şer kuvvetlerinden bahsedilir.(2) Zakarya ve Yoel'de de yer alan Deccal fikri, Daniel'de daha bariz şekilde kendini gösterir. Daniel onu bizzat gözleriyle görür ve portresini çizer.(3) Bu Deccal büyük bir idareci, güçlü orduların komutanı, üç kralı deviren, mabed yıkan bir kimse olarak bilinmektedir. Hıristiyanlıkta da Deccaldan özellikle bahsedilir. Pavlus'a göre, Mesih'in âhirzamanda gelişine inanmak Hıristiyanlığın rükünlerindendir. Yeni Ahid'de belirtildiğine göre Deccal, Mesih'in ikinci gelişinden önce çıkacaktır ve Hz. İsa'nın soluğuyla öldürülecektir.(4) Matta İncil'inde Deccaldan "Mesiha Daggala" diye bahsedilmektedir. Yeni Ahid'in Süryanice tercümesinde Mesiha Daggala açıkça zikredilir.(5) Matta İncil’inin bir âyetinde yalancı Mesih'le ilgili şöyle denildiğini görüyoruz: "İsa'nın şâkirdleri dünyanın sonuna alâmet ne olacak diye sordular. İsa cevap verip onlara dedi: ‘Sakın kimse sizi saptırmasın. Çünkü birçokları 'Mesih benim' diye, benim ismimle gelip birçoklarını saptıracaklar. Ve birçok yalancı peygamberler kalkıp birçoklarını saptıracaklar ve fesat çoğalacağından ötürü birçokların sevgisi soğuyacak. Ancak sona kadar dayanan kurtulur." Başka bir âyette ise bu yalancı mesihlerin "büyük alâmet ve harikalar" göstereceklerinden söz edilmiştir.(7) Yuhanna İncilinin birinci mektubunda Deccaldan İsa'nın zıddı anlamında antichrist diye bahsedilir. Görüldüğü gibi bu âyetlerde Mesih-i Deccaldan tek bir şahıs olarak değil çoğul olarak, yani bir topluluk olarak söz edilmektedir. Ancak Katolik ilahiyatçıların çoğu, onun bir şahıs olacağı konusunda ittifak etmişlerdir.(9) Markos İncili'nde de yalancı Mesihlerden söz edilmekte, seçilmiş insanları bile saptırabilecek alâmet ve harikalar gösterecekleri belirtilmekte ve onlardan sakındırılmaktadır.(10) Benzer sakındırma Luka İncili'nde de yer alır.(11) Yuhanna İncil'inde ise Deccala Yahudîlerin inanacaklarından söz edilmekte, "Çünkü onlar Mesih'e inanmamışlardır" denilmektedir. İncil yorumcuları da sayıları 64'ten fazla olan Deccallere Yahudîlerin inanacaklarını söylemektedir.(12) Havarîlerin risalelerinde de Deccalden söz edildiğini görüyoruz. Pavlus, Selâniklilere yazdığı bir mektupta, dinden dönme gelmedikçe, tanrılık dâvâsında bulunan fesad adamı çıkmadıkça Kıyametin kopmayacağını belirtmekte,(13) Hz. İsa'nın gelişiyle güneş doğduğunda karanlığın kaybolduğu gibi Deccalın da yok olacağını bildirmektedir.(14) Yunanna risalelerinde belirtildiğine göre ise Hz. İsa'nın kurtarıcı olduğuna hücum eden birçok Deccal çıkacaktır. Vahiy kitabında Deccal, yalancı peygamber, canavar, ejderin başı gibi ifadelerle anılmaktadır.(15) Hıristiyanlarca 2. yüzyıla kadar Neron Deccalle özdeşleştirmiş, çağımızda da Hitler ve Lenin için aynı teşhis konulmuştur.(16) Deccallerin bir değil, birçok olduğu anlayışı Hıristiyanlık dünyasında da hâkimdir. Ama âhirzaman Deccalı hepsinden de büyük ve korkunçtur. Bir Hıristiyan yazar ve öğretmen bunu şöyle anlatır: “Mesih-Deccalın birçok prototipi vardır. Fakat bu çok Deccaller arasında birisi çıkacaktır ki, hepsinden daha şiddetli olup, bu isme en lâyık kişi olacaktır. Diğerleri değişik zamanda bulunmakla birlikte, bu gerçek Deccal âhirzamanda çıkacaktır."(17) Görüldüğü gibi muharref dinler, onca değişikliklerine rağmen kâinatın “en büyük hadisesi,” “en dehşetli fitnesi” Deccala ilgisiz kalmamış, birçok âyetlerinde, hem de doğrudan bahsederek ona yer vermişlerdir. Bu durum, Resûlullahın, bütün peygamberlerin Deccalın şerrinden ümmetlerini sakındırdıkları gerçeğini de teyid etmektedir. Aynı zamanda bu âyetler Yahudîlik ve Hıristiyanlığın Deccal anlayışıyla İslâmdaki Deccal anlayışı arasında genel hatlarıyla büyük benzerlikler bulunduğunu göstermektedir. Deccal ne zaman çıkacak? Bu soruya daha net bir cevap verebilmek için Deccalın çıkacağı atmosferi bilmekte fayda vardır. Bu bilinirse onun ne zaman çıkacağını anlamak kolaylaşı Bilindiği gibi, çöplükler, bataklıklar haşerâtın menbaıdırlar. Deccal da çıkmak için kendine manevî bir bataklık bulacaktkır. Mikropların zayıf bünyede at oynattığı gibi Deccal da zayıf bir mânevî atmosferi kollar, ortaya çıkar ve faaliyetini sürdürür. Bir hadis-i şerifte bu gerçeğe şöyle dikkat çekilir: “Deccal dinin güçsüzleştiği, ilmin yetersiz hale geldiği bir anda ortaya çıkar."(1) Evet, Deccal dinî duyguların zayıfladığı, sulhün sükûnun kalktığı, insanların ihtilâfa düştüğü, kin ve düşmanlık duygularının kol gezdiği bir anda zuhur edecektir.(2) O günler, îman ve küfrün açıkça kamplaştığı, kesin hatlarla birbirlerinden ayrıldıkları günlerdir.(3) O günler, akılların çelindiği günlerdir. İnsanlar birbirlerini öldürürler. Öyle ki kişi komşusunu, amcaoğlunu, yakınını öldürür de(4) öldüren de, öldürülen de niçin olup bittiğini bilmezler.(5) Başka bir hadiste ise bu ortam şöyle anlatılır: "Kitap ve Sünnet ne tarafa dönerse siz de o tarafa dönünüz. Haberiniz olsun kitap ile hükümet birbirlerinden ayrılacaktır. İşte o zamanda sizler sakın Kitabın emrinden ayrılmayınız. Haberiniz olsun, şu muhakkak ki başlarınıza bir takım âmirler ve devlet başkanları gelecek de, onlar (siz yardıma muhtaç iken, devlet hazinesinden ) sizlere vermezlerken, (hakları yokken) kendilerine verilmesini hükme bağlayacaklar. Eğer sizler onlara karşı gelirseniz sizi öldürürler, kendilerine itaat edip uyarsanız sizi (Şeriat yolundan) saptırırlar." Deccal ve Süfyan âhirzamanın insanlarıdır. Dönemlerinde herşey alt üst olur, bozulur; hele insanlar görülmedik derecede bozulurlar. Bir rivayette bildirildiğine göre, o devirde bir kısım kimseler dinle dünyayı talep ederler. İnsanlara karşı yumuşak, dindar görünmek için koyun postuna bürünürler. Dilleri şekerden tatlıdır, fakat kalbleri canavarların kalblerine benzer. Allah onlara içlerinden öyle bir fitne gönderir ki, değil sadece kötülük işleyenler iyiler bile şaşkına dönerler. Ne onu uzaklaştırabilirler ve ne de paçalarını ondan kurtarabilirler.(7) İşte Deccal ve Süfyan böyle anları kollarlar. Bir rivayette Deccalın büyük bir savaştan sonra çıkacağı bildirilir. Her asır büyük savaşlar görmüştür ve kendilerine göre deccalları da bulmuştur. Meselâ zamanlarının büyük savaşlarının baş aktörleri olan Cengiz ve Hülagu birer deccal idiler. Ama yaşlı dünyamız, daha nice büyük savaşlara sahne olacak, ağrımayan başını ağrıtacak, saçlarını ağartacak, ölüm fermanını çabuklaştırmak için âhirzamanın dehşetli şahıslarına meydan açacaktı. Birinci ve ikinci Cihan Savaşları, çağların en büyük savaşları arasında yerlerini almıştır. Acaba böyle bir anda Deccal ve Süfyan çıkamazlar mıydı? Bediüzzaman, İkinci Cihan Savaşına katılan devletleri ele alırken, Büyük Deccalın çıktığının sinyallerini verir. Bu savaşta, "Allah’a dayanıp dinsizliği kaldıracağım. İslâmiyeti ve İslâmları himaye edeceğim” diyen Almanya, Büyük Deccalın şahs-ı mânevîsini temsil eden dinsizliği yaymaya çalışan Rusya, Çin ve müttefiklerine karşı kahramanca mücadele vermiş, Büyük Deccalın çıkışının değişik mânâlarından bir mânâsının mu’cizâne haberini fiilen göstermiştir." (9) “Din afyondur” sloganıyla ortaya çıkıp bütün dinlere savaş açan, 1917’de Rusya’da çöreklenen, sonra da etrafına dal budak salan komünizmin çıkış zamanı da başka bin büyük savaş olan Birinci Cihan Savaşı yıllarına denk gelmektedir. Bu da yine Resûlullahın gaybî bir ihbarının, mu’cizâne bir tarzda gerçekleşmesinden başka birşey değildir. İslâm Deccalı Süfyanın çıkış yılları da Büyük Deccalın çıkışıyla hemen hemen aynı yıllardadır. Hz. Ali’nin (r.a.) istikbalden haber veren meşhur Kaside-i Ercûze'sinde Süfyanın çıkacağı zamanı bildirdiğini görüyoruz. Şeyh Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî Hazretleri, Mecmuatü'l-Ahzab isimli matbû eserinin 582-597 sayfaları arasında yer alan bu kasidenin Süfyan'dan bahseden bölümüne tarih bile düşmüştür. Bediüzzaman Hazretleri, Kaside-i Ercûze hakkında bilgi verirken, bu husustan da bahseder: "1350 sene evvel Hazreti Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın bir şâkirdi ve esrar-ı Kur'âniyenin dersini bizzât Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmdan alan Hz. Ali (r.a.) meşhur ve matbû kasidesinde demiş ki: ...... İşte bu kasidede Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmdan aldığı derse binâen diyor ki: Huruf-u Arabiye Acemî, yani Frengî hurufuna tebdil edildiği zaman Deccalı intizar ediniz [bekleyiniz>."(10) Bu ifadelere göre İslâm Deccalı Süfyanın çıkmış olması gerekiyor. Önceden siyaseti İslâma âlet edip o yolla da önemli hizmetler veren Bediüzzaman’ın, gün gelip siyaseti terk ettiğini ve mesâîsini bütün bütün îman hizmetine tahsis ettiğini görüyoruz. Sebebini ise şöyle açıklar: "Beşinci Şuâ'nın aslının verdiği haberin bir kısmını, orada bir adamda gördüm. Mecbûriyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım. Ve bu adamla başa çıkılmaz, mukabele edilmez diye, dünyayı ve siyaseti ve hayat-ı içtimâiyeyi terk edip yalnız îmanı kurtarmak yolunda vaktimi sarf ettim."(11) Bu durum talebelerinin kaleme aldığı ve kendi tashihinden geçen Tarihçe-i Hayat isimli eserinde ise şöyle anlatılır: "Bediüzzaman, rivayetlerde gelen eşhas-ı âhirzamana [hadislerde âhirzamanda çıkacağı belirtilen şahıslara> ait haberlerin mühim bir kısmını ve Hürriyetten evvel İstanbul'da tevilini söylediği hadislerin ihbar ettiği âhirzamanın dehşetli şahıslarının âlem-i İslâm ve insaniyette zuhur ettiğini görür. Ve yine gelen rivayetlerden, onlara karşı çıkacak ve mukabele edecek olan Hızb-i Kur'ân hakkında, 'O zamana yetiştiğiniz zaman, siyaset cânibiyle onlara galebe edilmez; ancak mânevî kılınç hükmünde i'caz-ı Kur'ân'ın nurlarıyla mukabele edilebilir' tavsiyesine uyarak Van'a gider." (12) Bu ifadeler, bir yandan açıkça Süfyanın çıktığını bildirirken, öte yandan da ona karşı siyasetle değil, maddî güçle de değil, ancak mânevî kılınç hükmündeki îman ve Kur’ân hakikatleriyle durulabileceğini göstermektedir. Büyük Deccal, İkinci Dünya Savaşıyla dünyayı kasıp kavururken, İslâm Deccalı da âlem-i İslâmda sinsî plânlarını uygulayacaktır. Tefekkürnâme-Mârifetnâme isimli eserinde Bediüzzaman, "Allah, bu ümmetin üzerinde Deccalın kılıncıyla büyük harb kılıncını bir arada tutmayacaktır" hadis-i şerifi altına düştüğü bir notla bu noktaya işaret eder: "Melhame-i Kübrâ [Büyük Savaş> olan İkinci Harb-i Umûmî âlem-i İslâmı hırpalamadığı işaretiyle İslâmlar içinde bir Deccal, âlem-i İslâmı başka bir tarzda hırpalayacak."(13) Kalacağı süre Deccalın yeryüzünde kalacağını süreyle ilgili olarak değişik rivayetler vardır. Kırk sabah,(14) kırk gece,(15) kırk yıl(16) gibi. Deccalın uzun veya kısa süre kalması o kadar önemli midir? Aslında bundan daha önemli olan onun, ister uzun, ister kısa süre kalsın, yaptığı tahribattır. Çünkü o çok kısa zamanda çok büyük tahribât yapacaktır. Yıkmanın kolay, yapmanın zor olduğu düşünülürse, tamirâtının yıllar alacağı da kendiliğinden ortaya çıkar. Deccalın dört gününün bulunduğu; birinci gününün bir sene, ikinci gününün bir ay, üçüncü gününün bir hafta, dördüncü gününün de normal günler gibi olduğu şeklindeki rivayet,(17) aynı zamanda Deccalın icraatının dehşetini de haber vermektedir. Şuâlar'da belirtildiğine göre hem büyük Deccalın, hem İslâm Deccalının üç istibdat dönemi mânâsında, üç günleri bulunmaktadır: Birinci gün ve devresinde üç yüz senede, ikinci devresinde otuz senede, üçüncü gün ve devresinde bir senede yaptığı değişiklikler on senede yapılmaz. Dördüncü günü ve devresi âdîleşir, birşey yapmaz, yalnız vaziyeti muhafazaya çalışır.(18) Deccalın dönemi uzun gelir insanlara. Çabuk bitmez. Çünkü yokluklar, sıkıntılar, çileler dönemidir. Evet, sıkıntılı günler çabuk geçmez. Kur'ân "Deccal"den bahsediyor mu? Bilindiği gibi Kur'ân'da herşey bulunur. Ama bunu Kur'ân makam gereği bazan açıkça, doğrudan, bazan da gizlice, işaretle ve dolaylı olarak anlatır. Deccaldan da doğrudan olmasa da dolaylı olarak ve işaretle bahsettiğini görüyoruz. Âlimler, Hz. İsa'nın çarmıha gerilmeyip gökyüzüne çıkarıldığını bildiren âyetin hemen peşinden gelen ifadelerde, “And olsun ki, Ehl-i Kitaptan hiçbir kimse yoktur ki, ölümden önce İsa'nın hak peygamber olduğuna îman etmesin" meâlindeki Nisa Sûresinin 159. âyetinde geçen "ölümden önce" ifadesinin tefsirinde şu ifadelere yer vermişlerdir: "Âhirzaman geldiğinde Hz. İsa yeryüzüne inecek, ihtilâfa düşen Ehl-i Kitap da ona inanacaktır. Kıyamet kopmadan önce ona iftiraya kalkacak derecede ileri giden Yahudîlerle, ilâh diyecek derecede ifrat eden Hıristiyanların iftiralarında yalancı oldukları ortaya çıkacaktır. Hz. İsa'nın inmesi söz konusu olduğuna göre mücadele edeceği Deccala da otomatik olarak işaret edilmiş olmaktadır. İki zıttan birinden bahsedip diğerinden söz etmemek Arapların âdetidir." (1) Kıyamet alâmetlerinden bahseden ve önemli bir Kıyamet alâmeti olan Deccala, "Rabbinin bazı âyetleri geldiği gün"(2) âyetinde de işaret edilmiştir. Birçok müfessir de "O, Kıyamete bir alâmettir."(3) âyetinin Deccala işaret ettiğini bildirmişlerdir. “Zamanımızın fitnesi en büyük fitne olduğundan, hem müteaddit hadisler, hem çok işârât-ı Kur’âniye aynı tarihiyle haber veriyorlar." (4) diyen, “Herbir âyetin mütaddit mânâları, herbir mânânın küllî ve her asırda efradı bulunduğunu” belirten, birçok âyetin işarî olarak asrımıza baktığını, “O küllî mânâda asrımız bir ferttir. Fakat hususiyet kesb etmiş ki, ona tarihiyle bakar” diyen, "asrımızın dehşetli fitnelere sahne olduğunu söyleyen" (5) Bediüzzaman’ın, Şuâlar'da kaydettiğine göre, "Hayır, muhakkak insan azgınlaşır" âyet-i kerimesi hem mânâ, hem de cifir hesabıyla o dehşetli şahsın hem zamanına, hem de şahsına işaret etmektedir.(7) Bediüzzaman, Şuâlar’da Felak Sûresinin bu asra bakan bir tefsirini yaparken de yokluk âlemleri hesabına çalışan şerîrlerden, insî ve cinnî şeytanlardan muhafazayı emreden sûrenin her asra olduğu gibi acip asrımıza da işarî mânâsıyla, hem de daha çok ve daha açık şekilde baktığını belirtmektedir. Âyetlerin cifir hesabı ve mânâ yönüyle tahlil ve tefsirini yaparken, sûrede “şer” kelimesinin dört defa tekrar edilmesinin “asrın emsalsiz dört dehşetli ve fırtınalı maddî ve mânevî şerlerine ve inkılâplarına ve mübarezelerine aynı tarih ile parmak basıp, “Bunlardan çekininiz” diye emrettiğini ve bunun Kur’ân’a yakışır tarzda bir irşad-ı gaybî olduğunu ifade etmektedir. Aynı yerde, sûrenin, ecnebî antlaşmaların icbariyle önemli sarsıntılar ve felsefenin tahakkümüyle dindar millette ehemmiyetli tahavvüller meydana geleceğine hem cifir, hem de mânâ olarak işaret ettiğini de bildirmektedir. Ayrıca sûre, zamanlarının birer Deccalı olan dehşetli Cengiz ve Hülagu fitnesine işaret ettiği gibi asrımızın maddî mânevî şerlerine de baktırmaktadır. Âyetü’l-Kürsî’den hemen sonra gelen Bakara Sûresinin 256. âyetinde de asrımızın bu dehşetli tahribatlarına hem cifir hesabı, hem de mânâ olarak dikkat çekilmektedir.(9) Ayrıca, Bediüzzaman, “Onlar Allah’ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah ise nurunu tamamlamaktan başka birşeye razı olmaz—kâfirler hoşlanmasalar da” meâlindeki Tevbe Sûresinin 32. âyetinin asrımıza bakan işaretlerini anlatırken de Deccal ve komitesine işaretler çıkarmaktadır. Bu tesbite göre Avrupa zâlimleri, devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmek niyetiyle müthiş bir sûikast plânı yaparlar. Türkiye hamiyetperverleri ise 1324’te Hürriyeti ilân ederek o plânı akîm bırakmaya çalışır. Bundan altı yedi sene sonra Birinci Cihan Savaşı sonunda yine o sûikast niyetiyle Sevr Antlaşmasıyla Kur’ân’ın zararına gâyet ağır şartlarla kâfirâne fikirlerini icra etme plânlarını yaparlar. Bunu akîm bırakmak için de Türk milliyetperverleri Cumhuriyeti ilânla mukabeleye çalışmışlardır. İşte âyet cifir hesabıyla bu plânın yapıldığı tarihe, yani Hicrî 1324-34-54’e tam tamına tevafuk ederken, aynı zamanda bu herc ü mercte Kur’ân nurunu muhafazaya çalışan fedâkârlara da işaret etmektedir. Ayrıca âyet, cifir hesabıyla 1284 tarihinde Avrupa kâfirlerinin devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmek niyetiyle on sene sonra Rusları tahrik edip meş’ûm doksan üç harbiyle âlem-i İslâmın parlak nuruna geçici bir bulut perde edişlerine, Mevlânâ Halid’in şakirdleriyle bu bulut zulümâtını dağıtışlarına remzen parmak basmaktadır. Sonra da şu kayıt yer alır: “Eğer şeddeli lâmlar ve ‘mim’ ikişer sayılsa, bundan bir asır sonra zulümâtı dağıtacak zâtlar ise, Hz. Mehdînin şâkirdleri olabilir.”(10) Hz. Mehdînin hizmetinin söz konusu olduğu yerde Deccal da icraatını sürdürüyor demektir. Onun mânevî tahribatına ancak mânevî tahribatla karşı konulabilir. Ayrıca İslâm âlimlerinin Kur'ân'da tağut, Calut, Sâmirî gibi örnekleri Deccal'ın bir proto-tipi olarak kabul ettiklerini de burada belirtelim. Görüldüğü gibi Deccal Kur'ân'da açıkça yer almamaktadır. Ancak ona işaret eden birçok âyet-i kerime bulunmaktadır. Deccalın Kur'ân'da açıkça zikredilmeyiş hikmetini ise âlimler şöyle yorumlarlar: “İslâmın iki ana kaynağı vardır. Birincisi Kur’ân, ikincisi Sünnet. Deccaldan Kur’ân açıkça söz etmiyorsa da birçok hadis-i şerifte onun varlığından açık açık bahsedilmektedir. Bazan açık seçik olan şeyleri ikinci bir defa zikretmeye gerek duyulmamaktadır.” |