#1
|
|||
|
|||
İnsanın Manevi Durumu!
insanlar hayat yolculuğunda bir olsada, Allah cc indinde bir değildir. ne yapıyorlardır ki diğerlerinden üstün olmaktadırlar.
dünyayı eğlence sanmamız ve yaşayışında bizden fazla korunma içinde olanların durumu neyi ifade etmektedir? kendisi ile alay ettiğimiz "şuna bak, içki içmez, karşı cinsinden uzak, yaşamayı bile bilmiyor." diyerek alay ettiğimiz insanların aslında hangi keyfiyetlerle lezzetlendirilirler? genel çerçvesi içinde ve kapsamlı konu içinden herkesin anlayacağı dilden kısaltmalarla buraya aktarmaya çalışacağım. insanın ruhu ikidir. ruh-u hayvani ve ruh-u sultani (insani). ve bunların çekişmesi varlık durumunu belirler. ruh-u hayvani; hayvanatın yaratıldığı nefis, ruh-i sultani, meleklerin yaratıldığı nefistir. insanın ulaşabileceği 7 nefis vardır. bunlardan birincisi; ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------ NEFS-İ EMMARE Nefis, olanca şiddeti ile kötülüğü emreder. (yusuf suresi, 50. ayet ) hükmü uyarınca, "sıfat-ı emmare'dir. Bu sınıf üç'e ayrlır; Birinci kısım: bu kısım Allah c.c nun emirlerini asla yerine getirmez ve yasak olan şeylerin hepsini rahatça yaparlar. kendilerinden çıkan bütün fiilleri gayet güzel görürler ve onlarla övünürler ve ferahlanırlar. bu fiillerini hergün yerine getirirler. kendilerine hiç bir nasihat fayda etmez ve imansız olarak ölürler. Bakara suresi'nin 7. ayeti buna delildir. müslüman olması bu sıfattan kurtulduğu anlamına gelmez. sebebi: ruhu sultani ruhu hayvaninin esiri olmuş, onun özelliklerini almış ve aralarında ayrı gayrı kalmamıştır. ikinci kısım: Bunlar da emre uymazlar, yasaklardan kaçınmazlar. haramı helal itikat etmezler, haram olduğunu bilerek işlerler. derler ki; haramı haram diyerek yapmak küfrü icap ettirmez."kırk gün günahkar olur bir gün tevbekar oluruz Allah cc affeder." "şimdi genciz ihtiyarlığımızda yaparız." Allah'ın cc bu kadar vaadi varken bizi cennetten mahrum eder mi? haşa.. gibi sözlerle kendilerini teselli ederler. bununla da yetinmezler yaptıkları bir iyilik nedeni ile rahmet deryasına daldıklarını sanırlar. hatta kendilerine nasihatte bulunanlara düşman olurlar. sebebi: yine ruhi hayvaninin ruhi sultani üzerine hakimiyetidir. birinci kısımda olduğu gibi, ayrı ve gayrıları yoktur. bunlara delil, araf suresinin 179. ayetidir. üçüncü kısım: bu kısımda olanlar tarikat ehli olan nefs-i emmare sahipleridir. yine emre uymazlar ve yasaklardan kaçınmazlar. lakin yaptıkları şeyin yanlış olduğunu bilir, kendi kendine yanlışlarını söylerler, hatta ne kadar aşağılık olduklarını dahi düşünürler ama kendilerinde Allah korkusu yoktur ve tövbe etmezler. sebebi yine aynıdır. fark durumlarının farkında olmalarıdır. nefsi emmare mertebesinde olduğundan yine birçoğu imansız ölürler. bu nefsin ilk iki kısmının Allah-u alem imanla ölme ihtimali yoktur. 3. kısmın yine çoğunluğu aynı şekildedir. kurtuluşu: Allah'ın cc herşeyi görüp bildiği ve bunlara adil sıfatı ile muamele edeceği kendisinin yaptığı şeylerin karşılığının olacağını düşünerek vaz geçmeli tövbe etmeli, pişman olmalı, emirleride yerine getirmeye çalışmalı, yasaklardan kaçınmalıdır. sadık ve samimi bir tevbe (bir daha yapmayacağını düşünerek, çünkü tekrar yapma isteği ile yapılan bir tevbe münafık tevbesidir ve kabul olunmaz) eden kimse nefsi levvame' ye geçmiştir. ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------NEFS-İ LEVVAME nefsi levvame iki sınıftır.. birinci kısım: emri mümkün olduğunca yerine getirirler yasaklardan kaçınmaya çalışırlar. bazen sofuluğu kimseye vermezler, bazende saçma sapan işler yapar, arkasından tevbe ederler. sonra dayanamaz yine yaparlar. emmarede ki gibi her yasağı yapmazlar, bazılarından kurtulurlar ama dayanamaz bazılarını tevbeden sonra yeniden yaparlar. bunlarda 3 bölüğe ayrılır. bir bölüğü ilmi ile amil olmayan alimlerdir. ikinci bölüğü, zamanında sofu adı verilen kimselerdir. sofuluğu kimseye vermezler lakin fırsat bulduklarında yasaklanan şeylerden bazılarını işlerler. sonra pişman olur tevbe ederler. üçüncü bölüğü, ehli dünya denen kimselerdir ki, vaaz ve nasihat meclislerinde bulunurlar ağlayarak tevbe ederler. sonra yine kötülükler işlerler, fakat nefsi emmarede ki gibi Allah cc nun affı ile teselli bulmazlar ve pişman olup nefislerine levm ederler. sebebi: nefsi hayvani ve nefsi sultani ayrılmıştır. bu sebeple günahtan sonra tövbe ederler. fakat vücut ülkesinde nefsi sultani'nin hükmü geçmez ve yeniden tevbelerinde sabit olamayıp günah işlerler. ikinci kısım: bunlardan ikinci kısım tarikat ehlinin levvamesidir. bunlarda birinciler gibi tevbelerinde sabit olamazlar. içki içmeleri bir sebebe dayalıdır. mesela içki meclisinde bulunsa onları kırmamak için içer veya güldürmek için yalan söyler. sebebi: bu nefiste olanlar rabıta sayesinde kötü ahlaklarından kurtulmuş ama kötü hallerinden kurtulamamışlardır. burada ruhu hayvani ruhu sultani ile müsavidir. üstün gelen hayvani olursa günah işlenir. ruhi sultani üstün gelirse pişman olunur. tarikat ehlinin kurtuluşu rabıtaya devam etmektir. bu nefisten kurtuluşu yine kendisini sorguya çekmektir. tevbe ettiği kötü ahlak ne ise onun zıddını yapmalıdır. artık kötü huylar kendisinde zuhur etmezse nefsi mülhimeye geçmiştir. Allah-u alem bu nefsin zerre imanlada olsa imansız gitmemesi gerektir. ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- SIFAT-I MÜLHİME bu sınıf iki kısımdır. birinci sınıf: ilimleri ile amil olan alimler, abitler, zahitler makamıdır. burada nefsi hayvaninin isteklerinin hepsi zıddı yapılarak bastırılmıştır. lakin zahirde görünmeyen halleri olsada batınen kötü ve çirkin ahlaklarla sıfatlanmışlardır. nefse ağır gelecek istediğini yemeyip istemediğini yemek veya davut orucu gibi birgün oruçlu diğer gün oruşsuz geçirerek nefislerini köreltip sultani ruhun hayvani ruha galip gelmelerini ve kontrolü ele alarak yaptıkları işlerde Allah cc nun rızasına muvaffak olurlar. ikinci sınıf: tarikat ehlidir. bu sıfat ehline hem kötü fiillerden ve de kötü ahlaklardan mümkün olduğunca kurtulur. yalnız tereddütlerden ve kuruntulardan kurtulamamışlardır. cenabı Allah'a (cc) her işlerini bırakarak teslim olamamışlardır. rızık düşüncesi ve dünya malına meyil ederler. sebebi:ruhu sultan ruhu hayvana galip geldiğinden ahlakınıda ona vermiştir. hiç bir şeye karışmadığı halde yinede rahat durmaz, aklı maaş ve şeytanla beraber dünya hileleriyle vesvese vererek ruhu sultanı düşürmeye çalışırlar. bundan dolayı her işlerini Allah cc ya tam bir tevekkül edip her işlerini O'na bırakamazlar. bu sıfattan mutmainne' ye çıkmanın ilacı Cenab-ı Hakk'ın kendilerine kendilerinden daha yakın olduğunu düşünmeleridir. hiç bir şeyi Halık'ın muhabbetinden önce görmemelidir ve kendisine verilen dünyalığa meyl etmemesidir. en tehlikeli sıfat budur. bu sıfatta tecelli eden iltifatlara bakarak kendini iyi adam sanmayasın. bu yer ne hoşça bir yermiş deyip aldanmayasın. bu yerden düşenlerin emmareye inmeleri ve imansız gitmelerinden ziyadesiyle korkulur. ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------ SIFAT-I MUTMAİNNE bu sıfat veli'lere mahsustur. bu sebeple bu sıfat tarikat ehli içindir.zühd-ü takva ehlinin nefislerinin bu sıfat ile sıfatlanmalarına imkan yoktur. zaten kendileri de söylemlerinde mürşide gerek olmadığıdır. dolayısıyla daha ilerisine ulaşmaları imkansızdır.onların en yüksek makamları sıfat-ı mulhimedir. çünki nefis mücadelesi ile ancak bu kadar olur. daha fazlası mürşit terbiyesine muhtaçtır. misal şöyle açıklanır: dağlarda kendi kendine yetişen ağaçların meyveleri yenmez yense bile tadı olmaz. ama bir bahçivan söküp kendi bahçesinde yetiştirse, sulasa, budasa o ayrı. artık meyvesinin farkının anlaşılacağı aşikardır. işte mutmainne makamına ulaşmanın yolu da budur. yunus suresinin 62. ayeti bu sıfatı bildirmektedir (iyi bilin ki; Allah-u teala' nın velileri için hiçbir korku yoktur. onlar, mahzun da olacak değillerdir). bu ayetin de açıkladığı gibi artık onlar üzerinde dünya hüznü yoktur (bu sıfatta rıza kapısı ve tevekkül kapısı diye ayrılır. ayetin bahsettiği tevekkül kapısına vurgu yapsa gerek).gelecek sıkıntısı içinde değillerdir. dünya işlerini zerre kadar düşünmezler. cennet arzusu ve cehennem korkusu, iradesiz olarak kendilerinden kaldırılmıştır. mutmainnede ilmel yakin* sırları aşikar olmuştur. cenabı-ı hakk'ı ilmel yakin müşahede ederler. Allah-u alem bu nefiste olanlar cehennem azabından korunmuşlardır. nefsi hayvani ve aklı maaş kendilerinden kaçıp vücut içinde saklanmıştır. yinede mahvolmadığından tetikte beklemektedirler. bu sıfatta olanların hallerine sevinmeleri sıfatın kendilerinden düşmesine sebep olabilir. keder ve sevinme müsavi olmalıdır. eğer bu kimsede şu altı şeye muhabbet kalmaz ise (çoluk- çocuk, para, donanmış atlar(zamanın binekleri),sığır, bağlar- bahçeler, ekip- biçme) ise artık bu kimsenin sıfat-ı radiyye ye geçtiği söylenebilir. *ilmel yakin şudur: bir kişinin hapis kavramını bilmesidir veya ameliyetı bilmesidir. aynel yakin şudur: kişinin hapsi görmesidir veya ameliyatı görmesidir. hakk'al yakin şudur: kişinin hapiste olmasıdır veya ameliyat olmasıdır. örnekler çoğaltılabilir. ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- SIFAT-I RADİYYE sıfat-ı radiyye alameti şudur ki, iradesiz olarak bu altı şeyden muhabbetini keserler. onların fazla veya eksik olması kalplerinde zerre kadar sevinç veya hüzne neden olmaz. kendilerine dünyalar verilse, padişah olsalar yinede sevinmezler. hatta meşguliyetten huzura mani olunur diyerekten kederlenirler. hatta ahiret nimetleri ile nimetlendirilseler yine sevinmezler. çünki artık rızaları yalnız Allah cc içindir. kendilerine verilenlerin hepside alınsa bunada üzüntü duymazlar. mülk Allah'ındır! bizim zerre bişeyimiz yoktur derler ve iradesiz olarak kendilerine keder isabet etmez. bu sıfatta olanlara cenab-ı hakk isabet edecek kazayı haber verse, def-i için "aman ya Rab!" diye önlenmesini niyaz etmezler. o kazayı rıza ile bekler dururlar. radiyyede olan zatlarda aynel yakin sırları alışkanlık haline gelmiş olduğundan, her nefeste Huzur-u- Fillah ile Cenab-ı Hakk'ı keyfiyyetsiz olarak aynel yakin de kendilerine alışkanlık haline gelmiştir. varlık ruhi hayvaninin kendi yaratılışıdır. bu sıfatta varlık tamamen ortadan kalkmadıkça ve mahviyyet kendisine hal olmadıkça kötü ahlaklar yerini temiz ve güzel ahlaka bırakamaz. varlığın mahvı için ruhu hayvanın sıfatı merdiyye'de olması iledir. bu sıfatta ruhi hayvani bulunduğu için cehennemden kurtulunsa bile hesapsız olmaz. ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- SIFAT-I MERDİYYE bu sıfatta cenab-ı Allah ile kul hakkal yakin çerçevesindedir (allah-u alem; ben hakk'ım dediği için öldürülen kişi bu yüzden olsa gerek, yanılmıyorsam hallacı mansur idi). artık bu sıfatta ruhu hayvani mahvedilmiş külü savrulmuştur. kendisinin varlığı ruhu sultani'nin varlığını almıştır. kendisine verilen korku ile asıl işini unutmuş korkunun nedenini anlamaya çalışmakta ve asıl görevini yapamamaktadır. bu sıfatta olan kulların Allah cc nun rızasindan başka hiçbir düşünceleri ve korkuları yoktur. kendilerine el-aman! dedirtecek kadar yaratıcıdan korkarlar. bu kulların gelmiş ve gelecek bütün günahları affolunmuştur. bu sıfat Allah cc nun tüm kullarından istediği sıfattır. gerçek anlamda kulluk budur. Ademoğullarının hepsinin kabiliyetleri bu yöndedir. bu sıfatta olanlar, her nefeste varlık keyfiyetini gözeterek kendilerini imtihan etmelidirler. bu sıfatın durumu fidan gibidir. bir sene boyunca sıfatın vücuda yayılması ve her yere kök salması sağlanmalıdır. bu sağlandıktan sonra ağaca dönüşmüş fidan gibi su verilmesede mevcudiyetini devam ettirir. ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------ SIFAT-I SAFİYYE bu sıfat hak vergisidir. isteyerek elde edilmez. peygamberimizin -"ya rab bize 4 yar ihsan buyurdun vekilimize de ihsan eyle." niyazına Allah cc nun lutfudur ve her asırda 3-4 tane gelmesi muhtemeldir. sıfatı safiyyede olan zatların renkleri yoktur: "suyun rengi, kabın rengi gibidir." kiminle konuşursa o kimsenin hallerinde görünürler. fasık biri ile konuşurken onun gibi, görünür kendi durumlarını bildirir ve kalbi mühürlenmemişse o kimsenin insafa gelmesine ve pişman olmasına sebep olurlar. sofu bir kişi ile konuşurken yine onun gibi görünürler ve ondan bir adım ileride görünmezler. bu hal itibariyle kimse onların gerçek hallerini göremez ve MÜSTAGRAKİYN-İ Fİ ZATİLLAH'tırlar ve kendileri de kendilerini asla görmezler. birde makam-ı hayret vardır ki artık kıyası da siz yapın. anlaşılabilirlik olsun için konuyu kısaltma gereği duydum. eğer konuya vakıf bir arkadaş olursa bu seviyeye indirgememde olan eksikleri düzeltebilir. umarım faideli olur. |