#1
|
|||
|
|||
keramet
Meshur Peçevi tarihinde anlatildigina göre,
Kanuni zamaninda Arap-zade isimli bir alim vardi. Bu alim zahiri ilmi oldukça kuvvetli oldugu halde ilmi batindan habersiz oldugu gibi keramete bile iznanmazdi. Iste bu alim Kanuni’nin Bas Veziri Rüstem Pasa’ya tesir ederek kendisini Misir Bas Müderrisligine tayinini gerçeklestirdi. Diger taraftan zamanin alimleri Padisaha basvurarak Arap-zade nin akaid kitaplarinda yazili oldugunu bildigi halde keramete inanmadigini, bu haliyle de bir medreseye Bas Müderris olarak tayin edilmesinin tehlikeli oldugunu anlattilar. Ama Kanuni, Misir Ulemasinin ileri geri konusmasina mahal vermemek için Arap-zade nin Misir Bas Müderrisligine tayinini tasdik eder. Fakat onu Misir’ gönderirken de söyle dua eder: -Allah’tan dilerim ki, Arap-zade Misir’a ulasamasin da bizi din büyüklerinin ithamindan mahfuz kilsin. Rüstem Pasa’nin israri ile Misir’a ta’yinini yaptiran Arap-zade, yaninda bir çok yardimcilari da oldugu halde gemiye binerek Misir’in yolunu tutar. Kaptan köskünün yaninda Arap-zade’ye bir makam tahsis edilmistir. Arap-zade oradan yeri geldikçe halka va’z-ü nasihat da etmektedir. Yoluna devam eden vapur Girit adasina varir. Yolculara Girit’te bir müddet kalinacagi duyurularak zaruri ihtiyaçlarini temin edebilecekleri söylenir. Vapurun yolculari daha evvel ismini duyduklari Giritli veli bir zati ziyaret edip, hiç olmazsa hayir duasini almak için gemiden çikarlar. Yolcularin bu veli zati ziyarete gittiklerini anlayan Arap-zade, yaninda bulunan hizmetçilerden birinin eline bir altin verir ve söyle der: - Git bunu o dedikleri zata ver, bizim için dua etsinde Misir’a sag salim varalim. Hizmetçi parayi alir ve velinin yanina diger yolcularla varir. Velinin huzurunda kimsenin kalmamasi için herkesin çikmasini bekler. Herkes çiktiktan sonra da Arap-zade’nin verdigi altini minderin bir kenarina birakarak, Bas müderris tayin edilen Arap-zade’nin Misir’a sag salim varabilmek için duada bulunmasini istedigini söyler. Elinin tersiyle parayi geri iten veli zat: - Arap-zade’nin ruhuna fatiha!... der. Neye ugradigini anlamayan hizmetçi vapura döndügü zaman durumu Arap-zade’ye aynen nakleder. Bu duruma biyik altindan gülen Arap-zade: -Veli dedigin böyle olur iste, görüyormusunuz, gönderdigim parayi az gördü de ruhumuza fatiha okuyor, der. Gemi yoluna devam eder. Biraz sonra Arap-zade halka Nuh tufanindan bahsetmeye baslar. Hikmeti ilahi , o anda Arap-zade nin anlattigi gibi gök yüzünü bir bulut kaplar. Her taraf karanlik içinde kalir ve saganak halinde bir yagmur gökten bosalircasina yagmaya baslar. Gemidekiler hayatlarindan ümitlerini kesmisler gemi ha batti ha batacak korkusuyla bir birlerine sarilirlar. O siddetli firtina ve karanlik hava bir müddet sonra açilir. Bir de bakarlar ki, Müderris olarak Misir’a tayin edilen ve kendilerine vaz eden alimin oturdugu yeri ve kendisi kayiplara karismis... Herkes hayretler içinde gemiden baska bir kimsenin kayip olup olmadigini arastirir. Fakat gemidekilerden Arap-zade’den baska kimseye bir sey olmamistir. Orada bulunanlardan Arap-zade’nin keramete inanmadigini bilenler meseleyi hemen farkedip Girit’teki velinin niçin "Arap-zade’nin ruhuna fatiha" dedigini anlarlar. |