#1
|
|||
|
|||
Sünneti Seniyye Edeptir
Kâinatın ve içindekilerin, yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Zat, Hz. Muhammed'e (a.s.m.) selam olsun.
Varlığımızı ve herşeyimizi borçlu olduğumuz Hz. Muhammed'in (a.s.m) hakkını ödemek ancak ve ancak Sünnetine tabi olmakla mümkündür. Çünkü kulluğun en mükemmelini dahi o yapmıştır. Yüce Yaratıcımız: "Ey Habibim, sen olmasaydın bu alemleri yaratmazdım!" buyurmuştur. Evet böyle bir peygambere ümmet olmakla şereflendirilmişiz. Ücretimizi peşin almışız, teşekkür etmek bizim üzerimize bir borçtur. Hatemü'l-enbiya ve kalblerin tabibi oluşuyla, teşekkürün yolunu dahi bizlere o öğretiyor. Açtığı Sünnet-i Seniyye (selametli yol) yolunda yürüyenler hem Allah'a kul olmanın şuuru, hem de Resûlüne ümmet olmanın şükrü ile hareket ediyorlar. O yalnız insanların değil, cinlerin dahi rehberi. Bir dönemin değil, asırların peygamberi. Bize sunduğu en edepli örnek hayat modeli, asırlardır nuraniyetini muhafaza ediyor. Ve müjde veriyor: "Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız, o emanetler Allah'ın kitabı Kur'ânı Kerim ve Peygamberinin (a.s.m.) sünnetidir." Asrın imamı ve Peygamberimizin (a.s.m.) varisi olan Bediüzzaman Said Nursi (r.a) hayatını onun hayatıyla nurlandırmış ve nurlu eserler sunmuştur. Sünnetin önemini şöyle bildiriyor: "Sünnet-i Seniyye edeptir, hiçbir meselesi yoktur ki, altında bir nur, bir edep bulunmasın." Evet o, yüce Yaratıcının terbiyesinde ve Cebrail'in (a.s.) arkadaşlığındaydı. Bunu yine onun fermanından öğreniyoruz: "Rabbim bana edebi güzel bir surette ihsan etti, beni edeplendirdi." Hayatı şahittir, en edepli haller ondan südur etti. Cenâb-ı Hak İlâhî fermanında, "Sen muhakkak ki, ahlâkın en mükemmeli ve en güzeli üzerindesin" buyurmuştur. Adeta ümmeti için yaşadı. Bütün beşerî muameleleri, sözleri edepli ve nurluydu. Onun içindir ki, iksirli ve hikmetliydi, tesiri hâlâ devam ediyor ve edecek. Hariçte nur ve hikmet aramaya ihtiyaç yoktur. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle "Edebin envaını Cenâb-ı Hak habibinde cem etmiştir, Onun Sünnet-i Seniyyesini terk eden, edebi terk eder." Onun ahlâkı en üst seviyedeydi. Kur'ân ahlâkıyla ahlâklanmıştı. Hz. Aişe Validemiz, "Adeta yürüyen Kur'ân'dı" diye tarif eder. Çünkü Allah'tan en çok korkan, en çok itaat edendi. Emirlerine itaat ve yasaklarından çekinmekte en üst seviyedeydi. Allah'ın hem halili, hem de habibi oldu. Hayatında en zorunu tatbik etti, kolayını ümmetine tavsiye etti. Ümmetine şefkatinde dahi zirvedeydi. Allah'ın Rahman isminin cisimleşmiş haliydi. Yüce Yaratıcı Kur'ân'da: "Ey insanlar, size kendi içinizden öyle bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona pek ağır gelir. O size çok düşkün, mü'minlere çok şefkatli, çok merhametlidir" diyor. Ümmeti için gözyaşları döküyor, affımızı istiyor böylece "Makam-ı Mahmud" ona veriliyor. Biz günahkâr ümmetine şefaat edecek, yeter ki, hayatımızı ona benzetelim. Resûlullahın her sözü, her fiili bizim için istikameti belirleyen birer köşe taşıdır. Her iki hayatın saadetini bahşeden sünnetini bize sunuyor. Yaratılış sırrına, fıtrata en uygun hayat tarzı onun hayatında mevcut. Günlük adetleri ibadete çevirmenin tek yolu: sünnete uygun yaşamak. Bir hadis-i şerifinde: "Kim ümmetimin fesada gittiği zamanda benim sünnetime sarılır, hayatında onu tatbik ederse, o kimse yüz şehidin sevabına nail olur" buyurmuştur. Peygamber Efendimize (a.s.m.) ferdî muamelelerde benzemeye gayret ettiğimiz gibi, içtimaî muamelelerde de ona benzemek zorundayız. Kardeşlerin muhabbet etmesi, affedici olması, iyilik yapılması yine onun emirlerindendir. İşte bize ölçü olacak bir hadis: "Gelmeyene giden, vermeyene veren, hata edeni affedenden daha güzel ahlâklı kim vardır?" diyor. Evet, hayatını bakileştirmek isteyen onun emirlerine göre hareket etmeli: Dil ya hayır söylemeli, ya susmalı. Gözümüz tefekkürle ruha nefes aldırmalı. Kulak hayırlı sözlerle nurlanmalı ki, kainattaki zikirleri işitebilsin. Kalp yalnızca Allah için sevmeli. Fillerini kalıcı ve nurlu kılmak isteyen ona benzemeli, dualarını tesirli yapmak isteyen yine ona benzemeli. Her hal ve davranışımızın sünnette bir yeri olmalı. Çünkü Resûlullahın her hali beşerî idi ve hikmet doluydu. Ne kadar çok muhtacız onun Sünneti Seniyyesine! Gönüllerimiz senin zikrinle zinetli, dudaklarımız adın ile zimmetli ya Resûlullah! Diğer taraftan insanın en büyük gayesi Yaratıcının sevgisini kazanmaktır. Bunun tek yolu da Allah'ın Resûlüne uymaktan geçiyor. Sünnet-i Seniyye sayesinde şahsî, içtimaî hayatımız emniyete, huzura ve sükuna kavuşur, Allah'ın sevgisini kazanmış oluruz. Bir ayet-i kerime bakın ne diyor: "De ki Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." Bu emre itaat eden Sahabelerin hayatı bizlere örnektir. Eşsiz Sahabe onun nuruyla boyanıyor, hayat bahşeden sünnetiyle hayatlanıyor, adeta kendilerini Resûlullahın yoluna adıyorlardı. Hepsi Allah'ın sevgilisi oluyor, asra damgasını vuruyorlardı: Asr-ı Saadet. Sahabelerin sevabdar ve meyvedar hayatlarında, tek gayeleri Allah'ın Resûlüne benzemekti. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyuruyor: "Kim bana benzemeye çalışırsa, o bendendir." Biz de tıpkı onlar gibi, ömür dakikalarımızı ona benzemeye çalışarak kudsîleştirebiliriz. Ahlâkını güzelleştirmek, edepli bir kul olmak isteyen sünnete sarılmalı. Hz. Muhammed'in hayatını en ince ayrıntılarına kadar öğrenmek ve tatbik etmekle mükellefiz. İşte günlük yaşayışından bazı sünnetleri: Bir beşer olarak musibetlere karşı en çok sabredendi. Soğuk, elem, hastalık çekti. Müşfik bir aile reisi ve ev içinde eşine yardımcı idi; bazan söküğünü dikti, bazen ev süpürdü. Alışverişte pazarlık ederdi. Affediciydi, daima tebessüm ederdi. Muhatabın yüzüne bakarak, tane tane konuşurdu. Din kardeşlerini sever, ayırım yapmazdı. Asla lanet etmezdi. Asla öfkelenmez "öfkelenmeyin!" diye emrederdi. Tanışırken ismini sorar, musafaha ederdi. Kıyafetini sol kolundan çıkarmaya başlar, sağ tarafından giyinirdi. Evine girerken de, çıkarken de selam verirdi. Yolda herkese selam verirdi. Çocukların başlarını okşayarak severdi. İkrama her zaman sağ taraftan başlardı. Gece namazında ve misvak kullanmakta aşırı titiz davranırdı. Yatarken sağ tarafına döner, ayaklarını toplar, sağ elinin içine yüzünü alır, tevbe ve istiğfar eder, dua ile yatardı. Öyle edepli idi ki, uyurken dahi vahiy geliyordu. Ne bahtiyardır o insan ki Sünnet-i Seniyyeden hissesi ziyade ola! Peygamber Efendimizin (a.s.m.) hayatını öğrenip de onu seven her mü'min "Keşke onun zamanında yaşasaydım!" diye hayıflanır. Ne mutlu bizlere ki, onun hayatını ve sünnetini bize aktaran ve yaşamamıza sebep olan Risâle-i Nur'larla şereflendirilmişiz. Evet Asr-ı Saadetin bugünkü karşılığı Risâle-i Nur... Hakikatli bir Kur'ân tefsiri olup, içindekileri tatbik eden Sünnet-i Seniyyeyi tatbik etmiş olur. Çünkü Üstadımız yaşamadığını yazmamıştır. Tarihçe-i Hayat'ı buna şahiddir. "Sadece "sakal ve evlenmek" gibi iki sünneti zorunlu terk ettirmişlerdir. Acaba biz hayatımızda kaç tanesini tatbik ediyoruz? Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir hadis-i şeriflerinde "Mü'min Cennete kavuşuncaya kadar, kulağına gelen hayırlı söz ve hikmete doymaz" buyurmuştur. Risâle-i Nur sohbetleri bu sünnetinin en büyük delilidir. Duamız odur ki: "Allah'ım risalet semasının güneşi, nübüvvet burcunun ayı olan Zata, onun hidayet yıldızları olan Âl ve Ashabına salat ve selam eyle. Allah'ım senin rızanı kazanmaya ve onun da hakkını ödemeye vesile olacak şekilde salat ve selam olsun." Amin. |