Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi
 

Go Back   Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi > Eğitim - Öğretim > işletme - iktisat
Yardım Topluluk Takvim Bugünki Mesajlar Arama

gaziantep escort gaziantep escort
youtube beğeni hilesi
Cevapla

 

LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 10 December 2008, 10:40
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Türkiye’de Yabanci Sermayenin Gelişimi

1. TÜRKİYE’DE YABANCI SERMAYENİN GELİŞİMİ

Türkiye ekonomisinde yabancı sermaye yatırımlarının geçmişi, elli yıl bile yoktur. Aslında bu süre, fazla uzun bir zaman dilimini ifade etmemekle beraber, Osmanlı Devleti zamanındaki tecrübeler de dikkate alındığında, Türkiye’de yabancı sermayeli yatırımların diğer bir deyişle yabancı sermaye uygulamasının yaklaşık bir buçuk asırlık mazisi vardır. (KARLUK ,1999 :544).
Ekonomik sistemleri farklı olmakla birlikte hemen hemen pek çok ülke, kalkınmalarını hızlandırmak, ülke refahını yükseltmek, ileri teknoloji ve yatırım tecrübelerini değerlendirmek amacıyla yabancı sermayeden faydalanma yoluna başvurmaktadır.
Türkiye’ye yabancı sermaye girişi Osmanlı Devleti zamanına rastlar. Ancak, dünyadaki sermaye hareketlerinin özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası önemli gelişmeler kaydettiği görülmektedir. Türk ekonomisine yabancı sermaye, 1950 yılından itibaren uygulamaya konulan liberal ekonominin bir sonucu olarak girmiştir. (SARI , 1995 : 45).
Osmanlı Devleti 19. Yüzyılda Avrupa devletlerinin askeri, siyasi ve ekonomik alanlarda ağır baskısı altında bulunuyordu. Osmanlı Devleti’nin Doğu ile Batı arasındaki köprü durumundaki coğrafi konumu, geniş topraklar üstünde büyük bir pazara sahip olması, hammadde kaynaklarını işletememesi, batının Osmanlı ülkesi üzerindeki iştahlarını kabartıyordu. Tanzimat (1839) ve Islahat (1856) reformlarının yapıldığı zamanlarda bile, Osmanlı Devleti Batının ağır bir siyasi ve askeri baskısı altında idi. (KARLUK , 1999 : 544).
Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme döneminde Avrupa ülkelerinin Osmanlı ekonomi politikaları üzerindeki kontrolü kademeli olarak artmış ve 19. Yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı maliyesi tamamen yabancı devletlerin denetimi altına girmişti. Bilindiği gibi bu sürecin başlangıcı 1838 Ticaret Antlaşmasına dayanmaktadır. Bu antlaşmanın getirdiği ağır şartlar Osmanlı Devleti’ni dış borçlanma yoluna başvurmak zorunda bırakmış ve hızla gelişmekte olan Batı Avrupa ekonomilerinde biriken fonlar da bu borçların kaynağını oluşturmuştu.
Ayrıca İmparatorluğun güçlü olduğu dönemlerde yabancıların ülke topraklarında iş görmesini kolaylaştıran ve “Kapitülasyonlar” olarak bilinen ticaret anlaşmalarına dayanan bir düzen kurulmuştu. Yabancı ülkelerle ticareti kolaylaştıran bu düzen, özellikle 19. Yüzyıldan başlayarak ülke ekonomisine zararlı bir yönde işlemeye başlamış, büyük devletlerin imparatorluğun iç işlerine karışmasını kolaylaştırmıştır. Bu dönemde bazı özel imtiyazlı yabancı sermaye şirketleri bulunmaktadır. Bu şirketler daha çok kamu hizmetleri ile bazı doğal kaynakların işletilmesi alanlarında yoğunlaşmışlardı. Bunlar arasında örneğin deniz ve karayolu taşımacılığı, elektrik, telefon, tramvay, havagazı ve şehir suyu işletmeciliği gibi alt yapı hizmetleri yer alıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki yabancı sermaye şirketleri çoğunlukla hukuki veya fiili tekeller durumundaydı. Bunların yatırımları, genelde dönemin dolaysız yabancı sermaye yatırımlarından farklı bir özellik taşımıyordu. Yani, ya ancak yerinde sunulabilecek hizmetleri üretiyor yada doğal kaynakların işletmesiyle ilgileniyorlardı. Sanayi alanında ise üretim, ana merkezlerin bulunduğu yerlerde yapılıyor ve üçüncü piyasalara buradan ihraç ediliyordu.
1838 Antlaşmasıyla dışa karşı indirilen gümrük duvarlarından sonra yeni yeni kurulmaya başlayan ve çocukluk dönemini atlatamamış olan Türk sanayii büyük bir çöküş içine girmiştir. Önce pamuk, daha sonra ipek ve tiftik sanayii buhrana sürüklenmiştir. Zamanla tabak sanayii ve aile içinde yürütülen pamuklu sanayi de bu durumdan zarar görmüş, pamuk ipliği üretimi gerilemiş ve pamuk işlenmeden hammadde halinde satılmaya başlanmıştır. (SARI , 1995 : 46-47).





1.1. Atatürk Dönemi

Çöküş sırasındaki İmparatorluğun, aynı zamanda bağımsız bir dış ticaret
politikası izleyebilme imkanından yoksun bir açık pazar konumunda kalmış olması Cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanan sanayileşme politikalarını büyük ölçüde etkilemişti. Bu politikada ülkenin temel ihtiyaç maddelerinin üretimi ve alt yapı yatırımlarında kendine yeterlik ilkesi esas alınmıştı. Böyle bir politikanın uygulanabilmesinin ön şartı olarak bağımsız bir dış ticaret politikası öngörülmüştü. Nitekim, yirmili yılların sonunda Lozan Antlaşması’nın Türkiye’nin gümrük vergisi koyabilme hakkını kısıtlayan hükümleri yürürlükten kalkar kalkmaz yükselen gümrük duvarları – önemsiz ve kısa süren bazı değişiklikler hesaba katılmadığı takdirde – elli yıl kadar sürecek bir dış ticaret politikasının göstergesini oluşturmuştu. Ellili yılların başına kadar bu sanayileşme ve dış ticaret politikaları denk bütçe ve dış borçlardan kaçınma hedeflerini içeren maliye politikaları ile desteklenmiş daha sonraki yıllarda bu hedeflerden küçük ve önemsiz sapmalar dahi şüphe ve tedirginliğe yol açmıştır.
Ancak hemen belirtmek gerekir ki Cumhuriyetin ilk yıllarında yabancı sermayeye karşı katı, olumsuz bir tavır söz konusu olmamıştır. Erzurum Kongresi sırasında kongre kararlarının yedinci maddesinde “herhangi bir devletin fenni, sınai, iktisadi yardımını memnuniyetle karşılarız” hükmü yer almıştı. (SARI , 1995: 47). İzmir İktisat Kongresi’nde ortaya atılan fikirler Türkiye ekonomisini yönlendirmiştir. Atatürk, Kongre’de yaptığı konuşmayla yabancı sermayeye güven vermiştir. Bu konuşmada şunları söylemiştir: “İktisat alanında düşünürken ve konuşurken sanılmasın ki, biz yabancı sermayesine düşman bulunuyoruz. Hayır, bizim ülkemiz geniştir. Çok çalışma ve sermayeye imkanımız vardır. Bundan ötürü, kanunlarımıza saygılı olmak şartıyla yabancı sermayeye gereken teminatı vermeye her zaman hazırız. Arzumuz şudur ki, yabancı sermayesi, bizim çalışmalarımıza ve sabit sermayemize katılsın. Bizim için ve onlar için faydalı sonuçlar versin”. (HAZİNE DERGİSİ , 75. Yıl Özel Sayısı: 76). Mustafa Kemal Atatürk’ün konuşmasından da açık olarak görüldüğü üzere, yabancı sermayeye tam bir karşı oluş yada düşmanlık söz konusu olmayıp; egemenlik haklarını kullandırma konusunda daha bir ölçülülük ve duyarlılık söz konusudur.(EROL , 2000a : 75).
Cumhuriyetin ilk yıllarında yabancı sermayeli şirketlerin ülkeye çekilmesine çalışılmasına rağmen bu arada yapılan millileştirmeler ülkeye istenilen ölçüde yabancı sermayenin gelmemesine yol açmıştır. Zorunluluktan kaynaklanarak yapılan millileştirmelerin önemli bir bölümü; demiryolları, limanlar ve belediye hizmetleriyle ilgilidir.(KARLUK , 1999 : 546).
1929 yılında dünyadaki ekonomik kriz döviz kontrolü konusunu ön plana çıkarmıştır. Cumhuriyet Hükümeti 1929 yılında yürürlüğe giren 1447 sayılı Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsaları Kanunu ile döviz alım ve satımı için kayıtlamalar getirdi. Menkul kıymetler ve kambiyo borsalarında işlem görecek yabancı hisse senetleri ve tahviller ile yabancı paralar doğrudan Maliye Vekaletinin iznine bağlandı. Bunun anlamı kambiyo ve yabancı paraların alım satımının yasaklanması idi.
1930 yılında yürürlüğe giren 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkındaki Kanun ile Türk parasının konvertibilitesini kaldırılmıştır. Bu kanuna dayalı olarak 22.05.1947 tarihinde çıkarılan Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkındaki 13 Sayılı Kararname ise yabancı sermaye konusunda Cumhuriyet döneminin ilk açık düzenlemesini getiriyordu. Bu Kararın 13. Maddesi ile Türkiye’de iş yapmak isteyen yabancıların gerekli nakdi sermayeyi ve işletme akçelerini döviz olarak dışardan getirmeleri zorunluluğu konuyor, buna karşı yapılacak yatırımın yurdun kalkınması için yararlı görülecek sanayi, tarım ve bayındırlık alanlarında veya ihracatı arttırıcı nitelikteki ticaret alanlarında olması şartı ile yabancı sermayeye transfer garantisi tanınıyordu.(KARPAT , 1987 : 24).
1933-1939 döneminde Türkiye’de yabancı sermayeye oldukça kapalı bir politika izlenmiştir. Bunda, özellikle 1931 yılından sonra yürürlüğe konulan devletçilik rejiminin etkisi büyük olmuştur. Aslında büyük Önder’in izlediği devletçilik politikası, temelde piyasa ekonomisi kurallarını ortadan kaldırmayan, Kadro’cuların savundukları otoriter ve sosyalist sisteme geçişe hazırlık niteliğinde olmayan ve özel yabancı sermayeye hiç yer vermeyen bir devletçilik değildir. Bununla beraber bu dönemde ülke, yabancı sermayeye büyük ölçüde kapalı kalmıştır.
Türkiye’de, Cumhuriyetin kuruluşundan 1950 yılına gelene kadar, dönemin bir kısmında veya tamamında “bilinçli olarak” yabancı sermayeye karşı bir politika izlenmemiştir. Bu dönemde dünya ekonomisindeki konjonktürel gelişmeler, 1929-1930 dünya ekonomik buhranı, II. Dünya Savaşı sonucunda yabancı özel yatırımlarda önemli bir gelişme olmamıştır. Ayrıca, bu dönemde işbaşına gelen Hükümetler, ülkenin ekonomik kalkınmasına yabancı sermayenin katkısını teşvik etmeye yönelik önlemler de almamışlardır. (KARLUK , 1999 : 547-548).
Yabancı sermaye hareketinin gelmesini engelleyen diğer büyük faktör 1929 yılında ilk uluslar arası özel teşebbüsü engelleyici girişimlerin başlaması, “Menkul Kıymetler Kambiyo Borsaları” ile dövizin kontrol altına alınması yine 1567 sayılı “ Türk Parasını Koruma Kanunu” ile de yabancı sermayenin daha sıkı kontrol altına alınmasıdır.
1947’lere kadar devam eden bu denetleme 22 Mayıs 1947’de Bakanlar Kurulu’nun (13) sayılı kararı ile yabancı sermaye girişine karşı daha yumuşak ve teşvik edici şartlar getirmiştir. Yani yabancı sermayeyi teşvik edici ilk girişim 13 sayılı kararname başlamıştır.(SARI , 1995 : 48).
Alıntı ile Cevapla
Cevapla




Saat: 13:04


Telif Hakları vBulletin® v3.8.9 Copyright ©2000 - 2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
gaziantep escort bayan gaziantep escort
antalya haber sex hikayeleri Antalya Seo tesbih aresbet giriş vegasslotguncel.com herabetguncel.com ikili opsiyon bahis vegasslotyeniadresi.com vegasslotadresi.com vegasslotcanli.com getirbett.com getirbetgir.com
ankara escort ankara escort ankara escort bayan escort ankara ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort eryaman escort eryaman escort eryaman escort kızılay escort çankaya escort kızılay escort ankara eskort
mecidiyeköy escort

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 PL2