Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi
 

Go Back   Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi > Eğitim - Öğretim > işletme - iktisat
Yardım Topluluk Takvim Bugünki Mesajlar Arama

gaziantep escort gaziantep escort
youtube beğeni hilesi
Cevapla

 

LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 11 December 2008, 09:18
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Kapitalizmin Sürekliliği

KAPİTALİZMİN TANIMI

Kapitalizm, feodalizmin yıkılması ile başlar. Feodalizm ya da feodal düzen, sosyal ekonomik anlamında, halkın toprakları elinde tutan küçük bir azınlığa her bakımdan bağlı ve bağımlı olması durumudur. Bu düzen XV. Yüzyıldan başlayarak ulus olayının doğması, merkezi otoritelerin kurulması, ticaretin genişlemesi ve paranın rolünün büyük bir ölçüde artması ile yıkılmaya, çökmeye başlamıştır. Bu yeni oluşumun önemli bir yanı da bundan böyle emek gücünün satın alınması ve bir işçi sınıfının doğmaya başlamasıdır. Para ekonomisi ve ticaret, kapitalizmin başlangıcı olmuştur. Şu halde kapitalizm bir ekonomik düzenin adıdır. Bu düzen içinde üretim malları genel olarak bireylerin elindedir. Üretim kar elde etmek için yapılır.
Kuşkusuz, kapitalizmin ya da kapitalist düzenin birçokları arasında en çok kabule ulaşmış olan tanımı şöyledir: Kapitalizm, üretimin bir işveren veya işvveren kumpanyaları tarafından örgütlemesidir. Bu işveren veya kumpanyalar, birikmiş oldukları sermaye ile hammadde ve makineler satın alır ve emek kiralanır. Bunlarla, harcananlardan daha çok mal ve hizmet üretir ve kar sağlarlar.
Diğer bir görüşe göre, kapitalizm üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bu araçların onlara sahip olmayan özel mülkiyetine ve bu araçların onlara sahip olmayan emekçiler tarafından işletilmesine dayanan bir insan toplumun hukuksal statüsüdür. Özel girişim ve piyasa serbestliğine dayanan bir üretim sistemi olan kapitalizm, esas olarak büyük çapta gelişmiş teknik sermayeye ve mali sermayenin egemenliğine dayanan iktisadi bir istemdir.
Kapitalist rejimde iktisadi etkinliğin temel amacı kar elde etmektir. Ama kar elde etmenin karşılığında girişimin başarısızlığa uğraması tehlikesi vardır. Modern kapitalizmin ayırıcı özelliği, işletmenin, kar dışında ayrıca belli bir güvenlik araması ve yeterince büyüdüğü zaman da güç sahibi olmak istemesidir.
Klasik kapitalizm, merkezi olmayan bir ekonomi tipine tekabül eder. Bu tip ekonomide, üretimle tüketim arasındaki eşgüdüm (iktisadi denge), en yüksek karı elde etmeye yönelik bir iktisadi hesaba göre hareket eden işletmelerle tüketicinin, arz ve talep yasası tarafından yönetilen bir rekabet piyasasında, hiçbir kısıtlamaya uğramadan özgür davranışlardan doğar. Bu sistemin temellerini oluşturan iktisadi mekanizmaların aksamasını önlemek amacıyla devletin ara sıra müdahalede bulunması gerekir.


Feodal Toplumun Çöküşü

Feodalizmden kapitalizme geçişe ilişkin farklı tartışmalar iktisadi düşünce literatürüne girmiştir.bilindiği gibi işçi sınıfın doğuşu ve bir sınıf olarak belirgin özellikler taşıması tarihsel açıdan kapitalizmle eş zamanlı başlamıştır. Bu yönüyle işçi sınıfının doğuşu ve kapitalist üretim ilişkilerinin yoğunlaşması arasında paralel ilişkiler bulunmaktadır.
Kapitalist üretim ilişkilerinin ortaya çıkışı, bir sınıflamaya göre “kullanım amacı” ile yapılan mal ve hizmet üretiminin yerini “pazar için” üretime bırakması ile açıklanabilir. Kapitalist üretim biçiminin gerçekleşmesi ücretle çalışan insanların varlığına, para şeklindeki servete ve üretim araçları ile sahip sınıfların bulunmasına bağlıdır.
Kapitalizm bir iktisadi sistem olarak ücretle çalışacak insanların varlığına bağımlı olması, feodalite kavramından farklı olarak, iki sınıfın varlığını açıklar. Bilinen sınıflamaya göre bunlar mülk sahibi ve üretim aralarının mülkiyetini elinde bulunduran kapitalist sınıf ile iş gücünü satmaya zorunlu bulunduran kapitalist sınıf ile iş gücünü satmaya zorunlu olan işçi sınıfıdır. Makasın diğer ucu olan kapitalist sınıfın sahip olduğu üretim araçları ve servet birikimi, feodal üretim ilişkilerinin kendi öz çelişkisinden ortaya çıkmıştır:
1- Serf ile Senyör arasındaki çelişkiler, (emek üretkenliği düşük olması, buna rağmen senyörün artı değeri arttırmaya çalışması)
2- Senyörler arası çatışmalar, (üretim artışı ve zenginlik kaynağı başka senyörün toprağını gasp etme ile sağlanmakta)
3- Kentte gelişen ticari ilişkiler,(ticaretle uğraşan zengin kentliler, burjuvaların varlığı, kırsal kesimdeki köylülerin gittikçe artan sefaleti)
4- Kentlerde zanaat ve tüccar loncalarında çalışanların mesleki ilerleme yönünden tıkanıklarla karşılaşması (Tüccar loncaları ile zanaat loncaları arasındaki faklılaşma)
5- Zenginleşen tacirlerin geleneksel feodal sistem ve soylularla uyum sağlayamaması
Gerek yukarıdaki çelişkiler, gerekse ticaret genişlemesi, servet ve sermaye birikiminin
oluşmasında kapitalist sınıfa önemli imkanlar tanımıştır. Bu bağlamda işçi sınıfının oluşmasında yukarıdaki çelişkiler etkili olmuştur.
Feodal yapılanma içinde üretici sınıf olan köylülerin toprağı terk ederek kentlerde toplanması ilk sınıfsal oluşumunu açıklamaktadır. XVI. Yüzyıl başında Lyon kentinde nüfüs iki katına çıktı ve gelişmiş ticari ve sınai bir merkez haline geldi. Emek piyasalarının farklı biçiminler inin bu dönemde ortaya çıktığı görülmektedir. 1529’da tarımsal kriz nedeni ile açlıktan ayaklanma başladı. 1930’da zanaatkarlar ve küçük üreticiler ayaklandı. Hızla değişen koşullar toplumsal düzeni sarsmaya başladı. 1534 yılında rahipler, soylular, tüccarlar yoksullara yardım programı düzenlemek ve yardım merkezi haline getirmek için sandık kurdular. Bütün bu olgular topraklarını terk eden köylülerin kentlerde karşılaştığı çok ciddi sefaletin de başlangıcını oluşturmakta idi. Bu bağlamda işçi sınıfının doğuşu diğer üretici olan köylülük içinden çıkmıştır.
İşgücünün topraklarından uzaklaşması sonucu iki olgu ortaya çıkmıştır. Birincisi topraksız köylünün her şeyini terk ederek kentlere yerleşmeye başlaması ve orada emek gücünü satmaya çalışması, ikincisi de toprak sahibinin Kıta Avrupa’sı temelli olarak topraklarında artık ücretli emek çalıştırmaya başlamasıdır.
Feodal toplum yapısının içindeki kapitalist ilişkilerin diğer bir ayağı para ve sermayeye dönüşecek birikim üzerinedir. Gerçi ticaret ilk çağlardan beri para ile bir dönüşüm sistemi içine girmiştir. Ancak kapitalist üretim biçiminin geçerli koşullarını sağlayamamıştır. Yeni kıtaların keşfi ve buradaki kıymetli madenlerin Avrupa’ya taşıması, Afrika’daki siyah işgücünün köle emeği olarak geniş plantasyonlarda kullanımı kapitalist birikim sürecini genişleten ve yerleşmesini sağlayan unsurlar olarak kabul edilir.
Ticaretin gelişmesi, kentlerdeki zanaat loncalarını da önemli ölçüde değişikliğe uğrattı. XVI – XVIII yüzyıllarda Batı Avrupa’da bağımsız sanatların gerileme süreci ve lonca sisteminin çöküşü başlamıştır. Lonca sisteminin çöküşü ile ticari ilişkilerin bunalıma girmemesi yeni üretim kaynaklarının ortaya çıkışı sayesindedir. Kapitalist sınai örgütlenme modeli içinde ev sanayi ve kapalı aile sistemi olarak bilinen bir sistem gelişmiştir. Bu sistem içinde işverenin rolü tüccar tarafından üstlenilerek, hammadde ve diğer yardımcı malzeme lonca dışında çalışana verilerek, ondan sadece işgücü ve zanaatı isteniyordu. Kapitalist üretim ilişkisinin henüz çekirdeğini oluşturan bu sistem bir geçiş döneminin özelliklerini taşımaktaydı. Çalışan, loncada da olduğu gibi üretim araçlarının sahibiydi. Üretilen meta karşılığı olarak tüccarlardan bir “ücret” almaktaydılar. Tüccar ise üretilen mala kar koyarak, satışını gerçekleştiriyordu. Süreç kapitalist ilişkilerin başında ve ev üretimi sistemi ile malın farklı aşamalarda farklı mekanlardan geçmesini sağlıyordu. Tüccar ise bu sistemin organizasyonundan sorumlu olmaktaydı. Bu aşamada ticaret sermayesinin sanayi üzerindeki egemenliği (hem üretim hem de satış için) geçerlidir.

Kapitalizmin Ortaya Çıkışı ve Değişimi

Bugünkü anlamına ulaşmak için kapitalist düzen uzun sayılabilecek tarihsel bir evrim geçirmiştir. XVI. Yüzyılda kapitalist düzen oldukça gelişmiş, büyük sermaye birikim başlamıştı. Bu sermayeye sahip olanlar olaylara artık çağlarının görüşü içinde bakıyorlardı. Ortaçağın düşünce ortamından geniş ölçüde uzaklaşılmıştı. Tüccar kazanç, kar arkasından koşmaya meşru bir hak olarak görmekte, değer para ile ölçülmekte, servet başarısının ölçüsü sayılmakta idi. Faiz paranın meşru kirası isi. Bundan böyle sırf zengin olduğu için insandan kuşkulanılmıyordu. XVI. Yüzyılda ve XVII. Yüzyılların ilk yarısı içinde kapitalist düzen daha çok ticari ve mali bir nitelik gösteriyordu. Bu nedenle çağın ekonomik yaşamına kapitalist tüccar ve bakerler egemen olmuşlardır. XVII. Yüzyıl biterken, avrupa’nın ekonomik yaşamındaki en önemli değişme, kapitalizmin büyüyüp gelişmesi ve sanayileşmesi içinde görülür. 1750 – 1850 yılları arasında gittikçe egemen olması gerçeği içinde ortaya çıkar. Bundan böyle XVIII. Yüzyılda Sanayi Devriminin üretimi büyük ölçüde arttırmasıyla birlikte, imalat, insan elinden makineye geçmiştir.
Bütün ekonomik ve sosyal düzenler belli bir düşünce ortamı içinde oluşur ve gelişirler. Şu halde liberalizmin kapitalist düzene yön vermiş olması bir rastlantının ürünü değildir. Hemen hemen aynı zamanlarda doğmuş olan liberalizm ve kapitalizm birbirini tamamlamıştır. Liberalizm kapitalist düzenin düşünce ortamını oluşturmuştur. Böylece başlangıcında kapitalist düzenin liberalliği ağır basmış ve bütün XIX. yüzyıl liberal kapitalist düzenin gelişmelerine alan olmuştur. Bu gelişme ekonomik ve toplumsal alanda tam bir özgürlük içinde yürümüş, serbest girişim ve kişisel çıkar hareketlerini destekleyen yeni makineler ve teknik, ekonomik ve toplumsal alanlarda birbirleriyle bağdaşması güç sorunlar yaratmıştır.
XIX. yüzyılda, merkantilizm politikası geçerliliğini yitirmişti. Artık kendi işlerini kendileri yürütmek isteyen iş adamları devletin ticaret ve sanayiye karışmasının zararlı olduğunu düşünüyorlardı. Ülke ekonomisi üzerinde devlet denetiminin az olması ya da hemen hemen bütünüyle ortadan kalkması olan bu uygulamaya Fransızca “bırakınız yapsınlar” anlamına gelen laissez-faire dendi. Bu düşüncenin yaratıcısı Adam smith’dir.
Kapitalizmin “bırakın yapsınlar” döneminde, özel mülkiyet ve servet özgürce kullanılmış en çok kar getiren alanlarda yatırım yapılmış ve işletmeler birbiriyle rekabet etmiştir. Liberal kapitalizm ve sanayileşme ile doğan yeni bir işçi sınıfı yeni toplum içinde önemli sorunların da kaynağı olmuştur. Önce ücret ve gelir bölüşümü sorunu ortaya çıkmıştır. Fabrikada yaratılan değerin bölüşümünde, bu oluşumda önde gelen bir rol oynayan emeğin payı ne olacaktır? Başka bir deyişle, işçinin payını belirleyen ücretler nasıl bir hukuksal ortam içinde ve hangi kurallara uygun olarak belirlenecektir? Düzenin mantığının bir gereği olan serbestlik, serbest rekabet, kişisel çıkar, çalışma özgürlüğü ve bireysel bağıt yolu ortaya bir rekabet ücreti çıkarmaktadır. Sanayi Devriminin bu yeni düzeni, işverenlerin işçilerle yapacakları bağıtların dışardan herhangi bir müdahaleye konu olmaması (özellikle devlet ve sendikalar tarafından) ve ücret pazarlığının kişisel düzeyde oluşmasıdır. Sanayi Devriminin işçiler arasında yarattığı rekabet ortamı karşısında her günkü ücreti ile yaşamak durumunda olan insanlığın bağıt ve çalışma özgürlüğünün önemli sefalet ücretlerini oluşturan ve ancak fizyolojik yaşamı sürdürebilen ücretleri, denilebilir ki, liberal kapitalizmin başlıca nedenlerinden olmuştur.
Bütün XIX. Yüzyıl liberal kapitalist düzenin gelişmelerine tanıklık etmiştir. Ekonomik alandaki üretim önceki dönemlerde görülmemiş boyutlara ulaşmıştır. Sanayi Devrimini yaşamakta olan ülkelerde servet hızla artmış ve halkların yaşam düzeyleri çelişkilerle dolu olarak yükselmiştir. Ne var ki, bu yeni oluşumlar içinde liberal kapitalizmin, ancak küçük bir kesiminin, başka bir deyişle üretim araçlarına sahip olanların kullanabildikleri sınırsız özgürlükleri işçi sınıfı bakımından derin adaletsizliklerin kaynağı olmuştur. Toplumların kalabalık ve yalnız ücret gelirleri ile geçinmek durumunda olan kesimleri, çoğu zaman en sade ve temel gereksinimlerini tatmin edememenin, doyuramamanın acı ve yoğun sıkıntılarını yaşamışlardır. Bu düzen maddi alanda büyük başarılar sağlanmış olmakla birlikte, yaratılmakta olan servet ve zenginlik yayılamadığı için refah ve tüketim alanındaki adaletsizlik ve dengeler durumdan sağlıksız doğrultulara çekilmiştir.
Bilindiği gibi liberal kapitalist düzenin gözünde emek de bir malıdır. Emeğin fiyatı da piyasada oluşan sunum ve istem durumuna göre değişir. Yeni makinelerin işsiz bıraktığı milyonlarca insan, kentlerde yığılan köylüler, yıkılan loncaların usta, kalfa ve çırakları iş bulabilmek için kendi aralarında yoğun bir rekabet içine girince emeğin pazarlık gücü aşırı derecede zayıflamıştır. Bu durumdan yararlanan kapitalistler emeğin sömürülmesini kurumlaştırmışlardır. Bu durumda tepki olarak işçiler örgütlenmeye, sömürgeye karşı koymaya yönelmişlerdir. Olaylar ve durumlar bu gereksinimi giderek yoğunlaşmıştır. Zaman içinde ekonomik ve sosyal yaşamda, liberal düşüncenin va olduğunu ileri sürdü doğal, tanrısal yasaların dengeleri içinde oluşan işçi-işveren ilişkilerinde sermayenin emeği sömürmesi olayı süreklilik kazanarak toplumsal huzursuzluklara yol açmıştır. Adaletsizlik ve sömürü karşısında tarafsız kalınamayacağı düşüncesi yayılarak devletin ekonomik ve sosyal yapılar, liberal kapitalist düzenin yeniden gözden geçirilmesine yol açıyor. Mücadeleciğe doğru bir yola giriliyor. Bu oluşum I. Dünya Savaşı ile hız kazanıyor. Bundan böyle devlet yeni bir anlayışa giriyor. Temelde sosyal politikaya karşı olan liberal düşünce kendi içinde bir evrime yöneliyor. Bu, liberalizmdeki evrimin en ilginç yönüdür. Devlet bir yandan doğrudan doğruya müdahaleleri , yani yasalar çıkarmak yolu ile işçilerin, genellikle ekonomik bakımdan güçsüz durumda bulunanların yaşam ve çalışma koşullarının asgari normlarını belirlerken, bir yandan da sendikal hakları ve özgürlükleri koruyup güvence altına alarak toplu düzeyde dengeli bir işçi-işveren ilişkileri oluşmasının engellerini arkalarında bırakma yolunda somut ve olumlu adımlar atıyor. Bundan böyle sendikal hakların ve özgürlüklerin durumu ülkelerin siyasal rejimlerin nitelikleri belirleyen başlıca özge oluyor. Bu oluşum II. Dünya Savaşından sonra hızla genişleyip yayılıyor.
Kapitalist Sistemin Devamlılığı
Bütün kusur ve ayıplarının ortaya çıkmasından sonra ekonomide izlediği yol Kapitalist sistemin devam ettiğini göstermektedir. Kapitalizme Sosyalizm aşısı yapılması veya Sosyal adaletin yamanmasıyla Milli Gelirin artırılması temeli üzerine kurulan ekonomik düzen, bu konunun açık delillerindendir. Hatta bazı ülkelerde ekonomik düzenlemede milli gelirin artırılması temel alınmıştır. Yani sistem Kapitalizme göre kurulmuştur. Bu ise, kapitalizmin uygulanmasını ve de kapitalizmin uygulanma tarzındaki gelişmeyi göstermektedir. Batının hegemonyası altında bulunan bütün bölgelerde Kapitalist sistemin bozukluğu hissedilmiş, ayıpları ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı kapitalizmi geliştirme yönteminin uygulanması gerekmiştir. Bu gelişmeyi sağlayabilmek için de Sosyalizm ve Sosyal Adalet ve aynı zamanda ekonomik planlama ve ekonomik kalkınma kavramları hakkında kamuoyu oluşturmak için çaba sarf etmeye başlanmıştır. Işte bu yeni yöntem aracılığıyla Kapitalist sistemin uygulanır bir şekilde devamlılığı garantilenmiştir.
Bu yöntem, XIX. Yüzyılda Kapitalist sistemin ayıplarının görülmesinin ardından Kapitalizm yıkıma doğru sürüklenirken Batının kullandığı bir yöntemdir. 19. yüzyılın başlarında kapitalist sistemin bozukluğu tamamen keşfedilmiş ve onu çökertmekle tehdit eden yeni düşünceler ortaya çıkmıştır. Bu düşünceler, Avrupa'da ve Rusya'da yaşayan toplumların bu sistemden çektikleri zorlukların, sıkıntıların ve zulümün bir ürünüdür. Kapitalizmin bünyesinde barındırdığı birçok hatalar sebebiyle Sosyalist düşünceler ortaya çıkmış ve kamuoyunda etkin hale gelmiştir. Her ne kadar XIX. Yüzyılın ilk yarısında fikri araştırmışlar, tezler, telif eserler ve teorik düşünceler şeklinde görülen bu düşünceleri anlatan partiler varolsa da bunlar, toplumları etkileyebilecek, toplumsal hayatı değiştirebilecek ve yönetim sistemini tehdit edebilecek aktif bir role sahip değildi. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde bu hareketler, düşüncelerini uygulamaya ve yönetimi ele geçirmeye çalışan siyasi hareketlere dönüştüler. Rusya’da ve Avrupa devletlerinde kurulan bu tür partiler gazeteler çıkarıyorlar, konferanslar veriyorlar, eylemler yapıyorlar ve halkı sosyalizme çağırıyorlardı. Hatta sosyalizmin düşüncesi bütün Avrupa’yı kasıp kavurmakta, Kapitalist sistem, özellikle Marksist Sosyalizmden kaynaklanan yıkıcı bir saldırıya uğramaktaydı.
Bunun üzerine kapitalistler, kapitalist sistemin korunmasını ve devamını garantileyecek, insanların Marksist Sosyalizme yönelmelerini engelleyecek “Devlet Sosyalizmi” adı altında yeni bir yöntem ortaya koydular. Ancak “Marksist Sosyalizm” zafere ulaştı. Böylece Kapitalist sistem üzerindeki tehlike daha da artmış oldu.
Kapitalizmin egemenliği altında sürünen toplumlar tarafından Kapitalizmin zulumünün hissedilmesi büyük devletleri, Kapitalist sistemi korumak ve yıkımını engellemek için “Sosyal Adalet” ve “Devlet Sosyalizmi” düşüncesine ilave olarak “Ekonomik Planlama” ve “Ekonomik Kalkınma / Gelişme” düşüncelerini gündeme getirmeye mecbur etti.
İşte Sosyal Adalet ve Sosyalizm denilen fikirlere ve bunların yanında ekonomik gelişme / kalkınma ve İktisadi Planlama düşüncelerine yapılan çağrıların üzerine oturtulduğu temel, Müslümanların topraklarında Kapitalist sistemin devamlılığını sağlamak ve Batı sömürgeciliğinin ömrünü uzatmak için yapılan çabalardan başka bir şey değildir. Kapitalist sistemin temelini oluşturan Milli Gelirin artırılması düşüncesinin, Sosyal Adalet ve devlet sosyalizmi düşüncelerinin bozukluğunu bilmek için, bunların iç yapılarını bilmek ve ekonomik düşünceler olmaları nedeniyle bunların hatalarını teker teker açıklamak gereklidir.
Kapitalist Sistemin Bozukluğu
Kapitalist sistemin bozukluğunu anlayabilmek için ekonomik sistemin temelini oluşturan “Milli Gelirin artırılması” düşüncesinden işe başlamak gereklidir. Bu düşünce Kapitalist sistemin temelidir ve sistem bu esas üzere kuruludur. Kapitalist sisteme göre; ihtiyaçlara oranla, mal ve hizmetlerin kıt olması temel problemdir. İnsanların yeni ve sayısız ihtiyaçları karşısında mal ve hizmetlerdeki yetersizlik toplum için ekonomik bir problemdir. Çünkü insanın doyurulması gereken ihtiyaçları vardır. Dolayısıyla bu durumu sağlayacak bir takım vasıtaların bulunması gereklidir. Bu vasıtalar ise, mal ve hizmetlerdir. Mallar, kapitalistlere göre “maddi ihtiyaçlar” olarak isimlendirilirler ve bunlar elle tutulabilen, hissedilen ihtiyaçlardır. Bu tür ihtiyaçlar ekmek yemek, elbise giymek ve evde oturmak gibi hissedilebilir ve elle tutulabilir şeylerdir. Hizmetler de ihtiyaç giderme ve tatmin vasıtalarındandır ve yine Kapitalistlere göre manevi ihtiyaçlar olarak isimlendirilir. Bunlar doktorluk, öğretmenlik ve mühendislik gibi hissedilen, elle tutulmayan ancak ihtiyaç gideren şeylerdir.
Sınırlı miktardaki “mal ve hizmetler” insanın ihtiyaçlarını karşılamaya yetmemektedir. Zira insanın ihtiyaçları sınırsızdır. Mal ve hizmetler ne kadar artarsa artsın bu ihtiyaçların tamamen doyurulması imkansızdır. Kapitalistlere göre asıl problem insan değil, ihtiyaçları doyurmak için mal ve hizmetlerin artırılması temel problemi oluşturmaktadır. Temel sorun bu şekilde tespit edilince de gelirleri artırarak yüksek seviyede bir üretime ulaşmayı garantileyecek şekilde bir takım kaidelerin konulması kaçınılmaz hale gelmektedir. Kapitalistlere göre ihtiyaçlara oranla mal ve hizmetlerin oransal olarak kıt olmasından kaynaklanan ekonomik problemi çözmek için ele alınması gereken en önemli konu Milli üretimin / hasılanın artırılması konusudur. Ekonomik problemin temeli her ferdin yaşamasını sağlamak değil üretimi artırmaktır. Dolayısıyla kapitalistlere göre ekonomik problemin çözümü, üretimin artırılmasından geçmektedir.
Kapitalist sistemin temeli işte budur. Kapitalist sistem hem üretimi hem de dağıtımı konu edinir. Ancak bunu tek tek bütün fertlerin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak değil, ülkedeki mevcut ihtiyaçları dikkate alarak gelirlerin dağıtımını araştırır. Kapitalist sistem dağıtımı, dağıtımın gerektirdiği kurallara göre değil, gelirin artırılması düşüncesine göre yani mal ve hizmetlerin ve milli gelirin artırılması yoluyla araştırır. Dolayısıyla konunun temeli tamamen üretimin yani milli gelirin artırılması noktasında odaklaşmaktadır. Kapitalist ekonomik sistemin temel hedefi, Milli geliri artırmak ve üretimin mümkün olan en yüksek seviyeye ulaşması için çalışmaktır.
Milli Geliri artırmayı ekonominin temel unsuru haline getirmek, üretmeleri ve mülk sahibi olmaları için insanlara çalışma ve mülk edinme hürriyeti vermek ancak, Milli Gelirin toplumun bireylerine dağıtılmasına hiç önem vermemek insanların diledikleri yoldan mülk sahibi olmaya yöneltmiştir. Buna göre insanlar, yalan, kumar, stokçuluk, faiz, içki, her türlü uyuşturucu ticareti gibi herhangi bir yolla mülk sahibi olabilirler.
Kapitalist sistem, probleme toplumsal bir problem, yani insanlar arası ilişkilerle ve servetin insanlar arasında dağıtılması ile ilgili bir problem olarak bakması gerekirken, servetin artırılması ve elde edilmesi için insanlara çalışma ve mülk edinme hürriyeti vererek problemi üretim problemi haline getirmekle ekonomik meseleyi tamamen ters bir şekilde tasavvur etmiştir. Böylece problemi çözmemiş aksine problemi zulüm ve üstün değerlerin yok edilmesi üzerine yerleştirmiştir. Serveti, maddi değerlerin dışında hiçbir değere kıymet vermeyenlerin ve güçlülerin elinde bırakmıştır. Manevi, ahlaki ve ruhi değerlere önem verenlere karşı cimrileşmiş ve zayıfları bu servetten mahrum bırakmıştır. Hayatı yalnızca mal ve hizmet olarak yani yalnızca madde olarak tasavvur ederek fertlerin fakirlik ve yoksulluk problemini çözeceği yerde topluma yoksulluğu iyice yerleştirmiştir. Gücü yeten kimse servetten pay alacak, güçlü olan kimse gücü sayesinde servete kavuşacaktır. Zayıf olanlar ise servetten mahrum kalacaklardır.
Ekonomik sistemin temelini Milli Gelirin artırılmasına bağlamanın ve buna çağrıda bulunma düşüncesinin gerçeği işte budur. İktisadi planlamaya ve ekonomik gelişmeye çağrıda bulunmanın altında yatan gerçek neden de budur. Çünkü bu çağrılar ekonomik sistemimizin kapitalist sisteme göre şekillendirilmesine yönelik çağrılardır. Ekonomik hayatı, insanlar arası ilişkilerin ve hayatın temeli haline getirmeye çağrıdır. İnsanlarda var olan manevi değerleri yok etmek, toplumda fukaralığı ve yoksulluğu yerleştirmek, insanların çoğunluğunu ezerek onlara zulmetmek ve onları güçsüz kimseler haline getirmek bu çağrının sonuçlarıdır.

Kapitalizmin Esnekliğini Yitirmesi


Kapitalizm, uzun yıllar başıboş denetimsiz bir ekonomik sistem olarak kalmıştır. Kapitalist toplumlarda çalışma saatleri uzundu, çocuk işçiler çalıştırılıyordu, işçilerin hemen hemen hiçbir hakkı yoktu. Kapitalizmin kendisine çekidüzen vermeye başlaması büyük ölçüde Marksizm’in etkisiyle olmuştur. İşçiler sendikalaşmaya, çalışma saatleri kısıtlanmaya başlamış, grev hakkı doğmuştur. Bu gelişmeleri izleyerek tekelleşmenin önüne engeller getirilmiştir. İlerleyen yıllarda kurallarda bir miktar katılığa kaçıldığı ve sosyal devlet uğruna girişimciliğin kısıtlandığı görülünce bazı kuralların gevşetilmesine geçilmiştir. Piyasanın ve rekabetin önündeki engeller kaldırılmaya başlanmıştır. Sosyal devlet olgusu yeniden ve gelişmenin önünü açacak biçimde tanımlanmıştır. Kapitalizm geçen yüzyılın son 10 yılına deregülasyon, desantralizasyon, devlet müdahalesinin azaltılması eğilimleriyle girmiştir. Asya’da ve ardından Rusya’da yaşanan mali kriter dünyaya yayılmaya başlayınca bu kez deregülasyondan regülasyona, desantralisazyondan santralizasyona geçilirken devlet müdahalelerinin artrılması gündeme gelmiştir. Krizin temel kaynağı mali kesim ve sermaye hareketlerinin serbestliği olarak tanımlanınca mali kesimin elini kolunu bağlayacak yeni ve daha sıkı kurallar konulması kaçınılmaz olmuş ve kapitalizm bu yüzyıla böyle bir görünümle girmiştir. Yani kapitalizmin bugün geldiği nokta, esnekliğini giderek yitirdiği bir görünümdür. Kurallar, kuşkusuz gereklidir ve bir takım sapmaların yol açacağı yıkımları önleyici katkısı vardır. Kurallar kapitalizmin kabulünü daha kolaylaştırır. Ne var ki kuralları fazla sıkı uygulayınca kapitalizmin özünü oluşturan mekanizma olan piyasa, rekabet ve dolayısıyla girişimcilik ölmeye başlar.

Kapitalizmin, küreselleşirken esnekliğini yitirmesi yeni dünya finansal mimarisi kuramı çerçevesinde ABD’de geliştirilmiştir. Dünyaya yayılmasında IMF etkili olmuştur. IMF gözden geçirmelerine bakıldığında bu standartlaşma, bu tek düzelik açık ve net olarak görülebilmektedir. Oysa gelişme standardın dışına çıkılarak, tekdüzelikten biraz saparak yakalanan bir şeydir. Gelişme yolundaki ülkelerin empoze edilen şey, ekonomide standartların ve tekdüzeliğin dışında yaratıcılığı desteklemektir.

Kapitalizm esnek bir sistemdir. Sosyalizme olan üstünlüğü de buradan gelmektedir. Ama son yıllarda tekdüzeleşmiş ve standartlaşmış kurallara sıkı sıkıya bağlanarak, yaratıcılığı ve girişimciliği öldürecek adımlar atılmıştır. Böyle devam ederse kapitalizmin bunalımdan çıkması zor görünmektedir.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla




Saat: 10:37


Telif Hakları vBulletin® v3.8.9 Copyright ©2000 - 2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
gaziantep escort bayan gaziantep escort
antalya haber sex hikayeleri aresbet giriş vegasslotguncel.com herabetguncel.com ikili opsiyon bahis vegasslotyeniadresi.com vegasslotadresi.com vegasslotcanli.com getirbett.com getirbetgir.com
ankara escort ankara escort ankara escort bayan escort ankara ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort eryaman escort adana escort eryaman escort kızılay escort çankaya escort kızılay escort ankara eskort

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 PL2