Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi
 

Go Back   Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi > Genel Kültür > Mitolojiler
Yardım Topluluk Takvim Bugünki Mesajlar Arama

gaziantep escort gaziantep escort
youtube beğeni hilesi
Cevapla

 

LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 6 March 2009, 11:20
Yorgun Yürek - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
♥ GüLerken AğLadığını,MutLu OLanLar BiLmez
 
Kayıt Tarihi: 3 March 2009
Mesajlar: 35,077
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart mitoloji kitapları

Asıl adı, “Görsel İlyada – Troia Savaşı” olan kitabın yazarı, Prof. Dr. Yusuf BOYSAL. Ben üniversiteyi onun kitaplarını okuyarak bitirdim. Kusursuz tasviri; duyduğum, okuduğum her şeyi zihnimde canlandırmaya meyilli olan beni’m zihnimi daha renkli hale getirdi. Onun tasvirleri sayesinde fazla zorlanmadan tüm ayrıntıları kafamda canlandırabiliyordum..



İşte Yusuf BOYSAL’ın, zihni fazla zorlamadan, vermek istediği konuyu açıkça sergilediği bir eseri daha.
Kitapta, Troia Savaşı ile ilgili olarak, seramik, heykel, lahit gibi türlere yer verilmiş. Troia Savaşı’nın betimlendiği bu eserlerin resimlerinden üstat biraz şikayetçi.. Onun mükemmeliyetçi yanı resimlerin küçük ve hafif karanlık olmasını dert edinmiş kendine ve kitapta biraz bahsetmiş bundan..
Bu kitapta, Antik kaynaklardan defalarca okuya okuya ezberlediğimiz “Troia Savaşı”’nın plastik sanat eserlerine yansımalarını göreceğiz. Kitap da işte bu noktada ismini alıyor: “Görsel İlyada”.
Bu görsel belgeyle, bazı küçük noktalar dikkatimizi çekecek. Bildiğimiz Troia Savaşı’nın betimlemelerde ufak tefek farklılıklarla karşımıza çıkması aslında bizi şaşırtmamalı.. Biliyoruz ki Antik dönem sanatçıları, bazen bulundukları döneme ayak uydurmak zorunda kalmışlar, bazen de kendi özelliklerini eserlerine yansıtmışlardır.
Troia Savaşı’nı mitolojik bir kronolojiyle bize aktaran Prof. Dr. Yusuf BOYSAL, film tadında hatta foto-roman tadında çok kaliteli bir kitap sunmuştur...



Yunan ve Roma Mitolojisi



Rengarenk bir kitap! Çok lezzetli, cıvıl cıvıl, mitolojinin çok sevimli aktarıldığı, bol resimli, çok eğlenceli olan bu el kitabı, eski Yunan ve eski Roma’yı, Mithosları, Tanrı ve Tanrıçaları, zamanın kişilerini anlatırken, Antik Çağ’ın özlü sözlerini de paylaşıyor bizimle.. En sevdiğim yanı da bu zaten.. Sayfaların üst bölümü, Antik kaynaklarda geçen bu güzel sözlere ayrılmış.
Colette Estin ve Helene Laporte’nin yazdığı, Musa Eran’ın Türkçeye çevirdiği, TÜBİTAK yayını olan kitabın arka kapağında ufak bir not var: “Doğa olaylarıyla ve insanlık tarihiyle ilgili hayal ürünü öykülerin toplamı olan mitoloji aslında, tıpkı bilim gibi, insanın evreni ve dünyayı anlama, açıklama çabasının bir ürünü..”
Evet, yaşamı boyunca dünyayı anlamaya, anlamlandırmaya çalışan insanoğlunun yaratıcı düşüncesinin bu kitapta, satırlara nasıl güzel oturduğuna ve satırlara eşlik eden resimlerin güzelliğine hayran olacaksınız..

Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 6 March 2009, 11:21
Yorgun Yürek - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
♥ GüLerken AğLadığını,MutLu OLanLar BiLmez
 
Kayıt Tarihi: 3 March 2009
Mesajlar: 35,077
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: mitoloji kitapları

İliada ve Odysseia

Yunan mitolojisi eski mitolojiler arasında apayrı bir yer tutar. Önceki mitolojilerin derin izlerini taşıyan bu mitoloji ussal düşünceye geçiş yeri özelliği gösterir. Yunan mitolojisi denilince aklımıza en önce Homeros gelir. Homeros da dönemin öbür şairleri de yapıtlarını yazıya geçirmediler. Bu yapıtlar, bu arada Boiotia’lı köylü şair Hesiodos’un yapıtları daha sonra toplandı. Yunan yazısının M.Ö. 750 dolaylarında ortaya çıktığı sanılır. Böylece yazımı oldukça güç olan ve kullanımı günden güne azalan Mykenai alfabesinin yerini, yazımı çok güç olmayan yeni alfabe almıştır. Bu yeni alfabe Fenike kaynaklıdır. Ancak onun oldukça geliştirilmiş bir biçimidir. Fenikeliler yalnızca sessiz harfler kullanıyorlardı. Yunanlılar seslileri de belirlediler. Böylece yirmi dört harften oluşan ve oldukça kolay bir alfabe ortaya koydular. Bu yenilik yunan kültürünün gelişiminde büyük kolaylıklar sağladı. Homeros’un İliada ve Odysseia adlı yapıtlarının yazıldığı IX. ve VIII. yüzyıllar gerçekte Dorların yunan uygarlığına ağırlık koyduğu dönemlerdir. Dorlar bu dönemlerde Doğu’nun fethine girişmişlerdir. İliada’da konu edilen Truva savaşı da bu fetih savaşlarında olmalıdır. Öte yandan, İliada’daki savaşçılar aka insanları olarak belirlenmiş olsalar da Dorlardan bir şeyler taşımaktadırlar.
Yunan kültürünü bize taşıyan en eski kaynak Homeros’un İliada ve Odysseia adlı şiirleridir. Bu şiirleri bize Homeros’un IX. yüzyıl dolaylarında bırakmış olduğu sanılır. Bu tarihi saptarken Herodotos’un şu sözüne önem veriyoruz: “Homeros benden dört yüzyıl önce yaşadı.” Kültür tarihiyle uğraşanlar bu tarihin doğru olması gerektiğinde birleşiyorlar. Onların birleştiği bir başka nokta, sözkonusu şiirlerin Anadolu’da yazılmış olduğudur. Ama hangi kentte? Bu konuda görüşler çelişiyor. İliada’nın Fransızca baskısını düzenleyen Eugène Lasserre, önsözünde Homeros’un şiirlerine yedi kentin sahip çıkabileceğini bildiriyor, bu konuda çatışmalı görüşlerden Vicdor Bérard’ın görüşüne öncelik veriyor, buna göre Homeros’un yapıtları 1040 dolaylarında kurulmuş olan Miletos kentinde yazılmış olmalıdır. Bu şiirleri bir kişiye değil de bir çağa, bir topluma bağlamak isteyenler vardır. Ancak onlarda belli bir sezgi ve anlatım bütünlüğü olduğundan bu görüşleri geçerli saymak ve buna göre Homeros yoktu, Homeros’lar vardı demek biraz güç. Bu görüşleri Laserre şöyle özetliyor: “1970’de rahip d’Aubignac İliada üzerine akademik sanılar ve incelemeler adlı kitabında İliada ve Odysseia’nın bağımsız şarkılarından, ‘ezgi’lerden oluştuğu görüşündedir. Bu arada, İskoçya ozanlarının ilkel şiirlerini yayımladığını öne süren Ossian’ın etkisiyle Diderot şu görüşe bağlanır: şiir barbar halkların işidir daha çok, çünkü hiçbir şey bu halkların tutkularını ölçülü kılmaya yetmez, bu insanlar soyut sözcüklerden yoksun oldukları için tutkularını ancak maddesel imgelerle açıklayabilirler. İşte bu görüşlerden ve Young’la Lessing’in görüşlerinden giderek Herder felsefesini temellendirir: halk bir organizmadır, canlı bir varlıktır, kendisini oluşturan bireylerden ayrıdır, özel bir dehayla, ulusal dehayla donanmıştır. Vico, Herder’i destekler. İnsanlık bir şiir çağı yaşamıştır. Homeros halkları varolmuştur, destanlar halkın organik üretimidir. Buna F.A. Wolf’ün görüşü eklenir: o, ünlü Girişler’inde (1975) bu görüşlerini Homeros filolojisine uygular. Görüşünü kanıtlamak için Yunanlılarda VII. yüzyıldan önce yazının bulunmadığını ve değişik halk şarkıcılarının kafasında oluşmuş, bellekte saklanıp taşınmış Homeros şiirlerinin VI. yüzyıldan önce toplanmış ya da yazılmış olamayacağını bildirir.”
Bir Toplumu Açıklayan Belirlemeler

Bu görüşler bizi Homeros’ların varolduğuna inandırmakta yetersiz kalır. Ne var ki bu şiirler tek bir kişinin, bir Homeros’un kaleminden çıkmıştır diyebilmek zordur. İliada için Lasserre iki ayrı olasılık düşünür. Birinci olasılık: içlerinden biri deha diye belirlenebilecek birçok şairin IX. yüzyılda yazmış olduğu birbirine yakın konularda pekçok şiir VI. yüzyıla doğru biraraya getirildi, bu arada bunlara daha başka küçük şiirler eklendi. İkinci olasılık: bazı küçük parçalar dışında tüm İliada aynı şairin kaleminden çıkmıştır, bu şair geleneğin zoruyla ama hiç istemeden bazı parçaları şiirine eklemek zorunda kalmış, bu işi isteksiz yaptığı için bu şiirlerde başarısız olmuştur. Aynı durum Odysseia için de geçerlidir. Öte yandan, bazı yazarlar İliada’yı Homeros’un yarattığını, Odysseia’nın bir başka kişinin ürünü olabileceğini ve İliada’dan bir yarım yüzyıl sonra ortaya çıkmış olması gerektiğini öne sürerler.
Genellikle Homeros’un diye bilinen İliada ve Odysseia zaman zaman birbirini yineleyen ayrı parçalardan oluşmuş da olsalar bütünsel destanlardır. İliada, Truva savaşlarının bir bölümünü, Akhilleus’un gazabını anlatır. Odysseia’da Odysseus’un savaştan dönüşünü dile getirir. Bu iki yapıt yazıldıkları çağın yaşam biçimlerini, alışkılarını ve göreneklerini karmaşık bir olay örgüsü içinde anlatırlar. Bu iki kitap o toprakların inanç kitabı gibidir. Birçok Yunanlının bu yapıtlardaki birçok bölümü ezbere koruyabildiği kesindir. Hatta Makedonya kralı Aleksandros III (Büyük İskender)’ün İliada’yı yanından ayırmadığı, seferde bile onu okuduğu, her zaman Akhilleus’a özendiği bilinir. Bu destanlarda anlatılan olaylar doğrudan doğruya tanrıların işe karıştığı olaylardır. Savaşın akışında en belirleyici güç elbette Zeus’un gücüdür. Tanrıların istemi her zaman her yerde yönlendirici olur. Apollon, Zeus’un koca kalkanını Truvalılara doğru tutar, Zeus Akaları düzene sokmak için kamçısını kullanır, tanrılar ya doğrudan doğruya savaşın akışına karışırlar ya da bir takım işaretler gönderirler. Truvalılar aka deniz gücüne saldırdığında bir kartal Truvalıların arasına yarası kanayan bir yılan bırakır: Zeus isteğini böylece ortaya koymuş olur. Akhilleus’un atı insan gibi konuşur, insan gibi ağlar. Bu da tanrıların istemindendir. Gene de tanrılar insanların uzağındadır. Onlar insanların ilişkilerini izler, hatta yönlendirirler, ama onlarla bir arada olmaz, onlarla duygulanmazlar. Tanrılar insanbiçimli ama insanüstüdür; güçleriyle, çabukluklarıyla, zenginlikleriyle kalıcılıklarıyla, güzellikleriyle insanlardan ayrılırlar. Onlar savaşçı değillerdir. Savaşçılık insan içindir. İliada’da komutanlar askerlerine “insan olun” diye öğüt verirler.
Homeros’un yaşayıp yaşamadığını bilmediğimiz gibi, Truva savaşının olup olmadığını da bilmiyoruz. Homeros yaşadı mı ya da Truva savaşı oldu mu sorularının yanıtsız kalması binbir düşsel ögeyle örülmüş olan bu iki destan kitabının gerçekçi ağırlığını gidermez. Bu kitap özel olarak Akaların, genel olarak da Yunanlıların yaratmış olduğu uygarlık etkinliklerini tüm insani özüyle yansıtan, yunan toplumunun toplumsal, dinsel, siyasal yapısını dışlaştıran bir gerçeklikler kitabıdır. Bu iki kitapta, coğrafi zorunlulukların kolaylaştırmış olduğu ve ülkeyi en eski zamanlardan başlayarak sarsmış olan bölünmüşlük olgusu da açıkça belirir. En önemlisi, her iki kitabın da, yaşamı bütün canlılığıyla insanı bütün derinliğine duyuruyor olmasıdır. Bu destanlarda gerçekçilik adına en önemli görüntü, kahramanların birer kukla olarak değil de kişilikli varlıklar olarak gösterilmesidir. Akhilleus’un yürekliliği, Odysseus’un her açmaza çözüm getirmeye yatkın kurnazlığı hep insani boyutlarda ortaya konulur. Destanlarda kişiliği belirlemeyenler savaşın bütün yükünü omuzlamakla birlikte yazgıyı göze almaktan ve ölmekten başka yükümlülüğü olmayan askerlerdir. Onların hiçbir şeyi yoktur. Oysa Akhilleus’un her birinde elli savaşçı bulunan elli gemisi vardır. Agamemnon savaşa yüz gemiyle katılmıştır.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla




Saat: 18:37


Telif Hakları vBulletin® v3.8.9 Copyright ©2000 - 2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
gaziantep escort bayan gaziantep escort
antalya haber sex hikayeleri aresbet giriş vegasslotguncel.com herabetguncel.com ikili opsiyon bahis vegasslotyeniadresi.com vegasslotadresi.com vegasslotcanli.com getirbett.com getirbetgir.com
ankara escort ankara escort ankara escort bayan escort ankara ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort eryaman escort adana escort eryaman escort kızılay escort çankaya escort kızılay escort ankara eskort

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 PL2