![]() |
Önemli ŞairLerimiz
A.Vahap Akbaş ( 1954)
1954 Batman doğumlu. Batman Lisesi ve İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Öğretmen ve yöneticilik yaptı. Halen Çorlu'da öğretmenlik görevini sürdürmektedir. Şiir ve yazıları çeşitli gazete ve dergilerde yayımlandı. Bir süre Yeni Devir gazetesinde kültür-sanat sayfasını yönetti. Şiir ve roman dallarında çeşitli ödüller aldı. ESERLERİ Efgân, Gül Kıyamı, Kuş Olsun Yüreğim, Dünyayı Kaplayan Ağaç, Mavi Sesli Şiirler, Hüzün Coğrafyası, Bir Şehre Vardım, şairin yayınlanmış şiir kitaplarıdır. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Abdi Paşa (nişancı) - (17.12.1691)
Osmanlı devlet adamı ve tarihçi. Asıl adı Abdurrahmandır. İstanbulun Anadoluhisarı semtinde dünyaya geldi. Doğum tarihi belli değildir. Eğitim ve öğretimini Enderun-ı hümayunda tamamladı. 1648de Saray-ı Hümayunun Büyük Oda kısmında ilk resmi vazifesine başladı. İki sene sonra Seferli Koğuşuna atandı. Bu vazifede 1659a kadar kalan Abdi Paşa, Has Odaya tayin edildi. 1665te tuğra çekme vazifesi verildi. 1668de sır katipliğine getirilen Abdi Paşa ertesi sene Temmuz ayında vezirlik rütbesi ile nişancılık nasbına tayin edilerek saraydan ayrıldı. Uzun süre bu vazifede kalan Abdi Paşa Çehrin Seferi sırasında İstanbul kaymakamı oldu (1678). Ertesi sene dördüncü vezirliğe terfi etti. İkinci vezir iken 1682de Basra valiliğine tayin edildi. On sene kadar çeşitli illerde valilik yaptı. 1690da Kandiye, sonra Sakız muhafızlığına getirildi. Sakız muhafızı iken 1692 yılında vefat etti. ESERLERİ Abdi Paşa, devlet hizmetleri dışında Vekayiname adlı Osmanlı tarihi ile meşhur olmuştur. Bu eserini Has Odada vazifeliyken Dördüncü Mehmed Hanın isteği üzerine yazmaya başlamıştır. Eserin dili oldukça sade olup, üslubu güzeldir. Dördüncü Mehmed Han zamanı için birinci derecede kaynak olan bu eser, daha sonraki tarihçiler tarafından kullanılmıştır. Eser henüz yayınlanmamış olup, yazma nüshası Topkapı Sarayı Kütüphanesinde mevcuttur. Abdi Paşanın, ayrıca edebi sahada da çalışmaları vardır. Abdi mahlası ile yazdığı şiirlerini bir Divanda toplamıştır. Ayrıca Kab bin Züheyrin Kaside-i Bürde�sine ve Divan-ı Urfideki bazı şiirlere şerhler yazmıştır. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu
1929 yılında Malatya'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Malatya'da tamamladı. İÜ Tıp Fakultesi (1949) mezunu. Gemlik Sosyal Sigortalar Kurumu ve Gemlik Azot Sanayi Müessesi'nde ve serbet olarak doktorluk yaptı. Günümüzde aruz ölçüsünü ustalıkla kullanılan şairlerin başında gelir. Şiirleri, 1946 yılından itibaren Yedigün, Hergün, Büyük Doğu, Çınaraltı, Türk Yurdu, Türk Dili, Yelken, Türk Edebiyatı, Diriliş, Hisar, Milli Kültür dergilerinde yer aldı. Yeni İstiklal (1965) ile Milli Gazete'de Mayın Tarlası ve Isırgan Çiçekleri başlıkları altında şiirleri yayınlandı. Diriliş Dergisinde şiirleri yanında biyografi yazıları da yazdı. ESERLERİ: Sessiz Gürültü , Dini ve Ahlaki Şiirler Antolojisi, Naatlar... |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Abdurrahman Kadrizade ( 1894)- (1939)
Kırım Türk Edebiyatı Kırım şairlerinden Abdurrahman Kadrizade (1894-1939) medrese tahsilini tamamladıktan sonra Arap, Fars ve Rus dillerini öğrenmiştir. "Yanı Dünya" gazetesinde çalışırken siyasi kitapları, ders kitaplarını ve edebi eserleri Kırım Türkçesi'ne tercüme eder. Diğer Türk boylarının folklorunu ve Kırım sözlü edebiyatını çok iyi bilir. Kadrizade, halk arasında anlatılan masalları, tekerlemeleri, yırları çınları ve atasözlerini derleyerek gazetelerde yayınlar. Kadrizade, masallardan fıkralardan faydalanarak "Molla Nefsi", "Aksak Temir ve Nasreddin", "Çırk Mırk mı, Mırk Çırk mı?", "Nasreddin Oca ve Karısı" gibi satirik eserler de yazmıştır. Abdurrahman Kadrizade 1927 senesinde "Kızma Be Yau!", "Birkaç Öğütler" veya "Öğütlerim" gibi şiirlerinde insan hayatındaki eksikleri, çirkinlikleri tenkit ederek kendi düşüncelerini, öğütlerini anlatır. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Abdülhak Molla ( 1786)- (1853)
Hekim ve şair. 1786 (H. 1201)da İstanbulda doğdu. 1853 (H. 1270)te vefat etti. Devrinin meşhur şahsiyetlerinden olup, pekçok ilim ve fikir adamı yetiştirmiş bir aileye mensuptur. Babası Osmanlı Devletinde Divan-ı hümayun haceganlığı vazifesinde bulunan şairliği ile de meşhur Mehmed Emin Şükuhi Efendidir. Abdülhak Molla, büyük kardeşi Behçet Efendi gibi medrese öğrenimi yanında hekimlik (tıp) tahsili de yaptı. Eski sarayda hekim olarak vazife aldı. Halet Efendi hem onu hem de ağabeyi Behçet Efendiyi himaye etti. Ancak aleyhinde bulundukları gerekçesiyle, 1821�de Mustafa Behçet Efendi ile birlikte İstanbuldan Keşana sürüldüler. Küçük kardeşleri Hızır İlyas Efendinin aracılığı ile bir sene sonra affedilip İstanbula döndüler. Abdülhak Efendi bundan sonra Yeni Saray hekimliğine, 1827'de Asakir-i hassa hekimbaşılığına tayin edildi. Medresede yetişmiş olması sebebiyle ona o devrin ilim rütbelerinden Selanik sonra da Yenişehir Mollalığı; 1829da Mekke payesi, 1832de İstanbul payesi verildi. 1833te hekimbaşılığa ve Mekteb-i Tıbbiyye-i Adliyye-i Şahane nazırlığına seçildi. 1836da Anadolu kadıaskerliği payesi verildi. Fakat aynı sene payesi alınıp, hekimbaşılıktan çıkarıldı. 1839 (H. 1255)da yeniden vazife verilip Anadolu kadıaskeri ve ikinci defa hekimbaşı oldu. 1841de Rumeli kadıaskerliği payesi verildi. 1845te hekimbaşılığı vazifesinden ayrıldı. 1847de Maarif Meclisi başkanlığına ve üçüncü defa hekimbaşılığa tayin edildi. 1852 senesinde de Reis-ül-ülema ünvanı verildi. Bu vazifeyi aldıktan bir sene sonra altmış yedi yaşında iken İstanbulda Bebek semtinde vefat etti. Sultan İkinci Mahmud Han Türbesinin bahçesine defnedildi. Abdülhak Molla bir takım tıbbi yeniliklerin getirilmesinde ön ayak olmuştur. Hekimbaşı iken Tıbbiyye okulunda yeni bir proje uygulandı. Salgın hastalıklara karşı karantina teşkilatını kurdurdu ve Çiçek aşısı yapılmasını mecburi hale getirdi. Bebekte kendi yalısında bir eczahane açmış ve burada bir nükte olarak Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı mısraını levha halinde asmıştır. Abdülhak Molla, hekimliğinin yanında ayrıca şairliği ile de tanınmıştır. Divan edebiyatında kuvvetli şiirleri vardır. Bu şiirleri matbu değildir. ESERLERİ Şiirlerinden başka eserleri şunlardır: 1. Tarih-i Liva: Elli bir yaprak olan bu vakayiname, İkinci Mahmud Hanın Rami Kışlasında bulunduğu zamana ait kayıtlardır. Matbu değildir. 2. Rüzname: Yazma olan bu eseri, Sultan İkinci Mahmud Hanın hastalığı ile ilgili olarak hekimbaşı sıfatıyla yazmıştır. O devirde yaptığı tıbbi incelemelerinden bahsetmiştir. 3. Hezar Esrar: Hekimlik ile ilgili bir eserdir. Ağabeyi Mustafa Behçet ile birlikte hazırlamıştır. Bu eser yarım kalmış, bilahare oğlu Hayrullah Efendi tarafından tamamlanıp, 1867de yayınlanmıştır. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Adnan Şükür ( 1942)
HAKKINDA YAZILANLAR Bir ailenin başarısı Türkmen milletinin pek çok başarılı olan insanları vardır başka milletler gibi , gönül isterdi ki bu başarıların devamını kendi memleketimizde sürdürmek, ne yazık ki başka ülkelerde sürdürmeye mecbur kalıyorlar. Bu başarılı ailelerden birisini ziyaret ettik ve aile reisine bir kaç soru sorduk , İsminizden başlayalım Sayın.....? İsmim Adnan Şükür 1942 Kerkük doğumluyum , evliyim 3 erkek çocuk sahibiyim ( Timuçin 23 yaşında , Levent 18 yaşında , Yüsüf 10 yaşında ) İlk okula 1948 de Fayseliye mektebinde başladım orta ve liseyi de şarkiye ve musallada bitirdim sonra 1963 ta beden eğitimi üniversitesine başladım , 1968 de mezun oldum ,18 sene kerkükte spora hizmet verdim çeşitli vazifelerde. Bunlardan : 1969 dan 1983 kadar sevre kulübünde yönetim kurulu üyesiydim aynı zamanda Basketbol antrenörlüğünü kısa bir müddet idare ettim , 10 sene Atletizm federasyonunun sekreterliğini yaptım , müderris olarak Darelmuallimi , Fidai Filistin ve Tahir lisesinde görev yaptım . Hangi sporcular başarılı oldu sayenizde ? sorusuna şöyle yanıt verdi Irak şampiyonu Sead Namık 800 ve 1500 metrede , Asya�da Irak�ı temsil eden 3000 metrede Burhan Reşit , Irak şampiyonu Nuri Şükür 800 metrede , Irak Şampiyonu İhsan Dara 400 metre engelde , Sahip Mehdi Disk atma , Hadi Mehdi Gülle atmada ve pek çok başarıya imza attık sporcu arkadaşlarımla beraber bunlardan , Kasım Dev , Muhammed Bala , İbrahim Mecit , Necat İzzet , Adil Abdullah , Kerim Efendi...... Spora verdiğiniz hizmet yeterlimiydi ? sorusuna da...... Hayır değildi , imkanlar kısıtlı olmasaydı iki mislini verebilirdim . Ne zaman Irak�ı Terk ettiniz ? 1986 senesinde Irak�ı Terk ettim şuanda Danimarka da Yaşıyorum . Genç sporcularımıza ne tavsiye edersiniz ? Düzenli antrenman yapmak , hocaların sözlerine saygı duymak ve düzenli yemek . Çocuklarından biraz bahis edermisin ? Hay hay efendim , Büyük oğlum Timuçin�i sporda bir nevi başarılı ettim , şuanda 800 metre koşmakta Danimarka Kulüpler arası şampiyonudur . O bir oğlum Levent�iyse ,Takma ismi DJ Turkman Souljah , DJ Mix Müziğinde mütemadiyen başarıdan başarıya koşuyor , Bu sene Danimarka birincisi oldu ve İsveç şampiyonu olduktan sonra Londra�da Dünya şampiyonasına katılmaya hak kazandı , ne yazık�ki ön sıralarda yer alamadı , lakin ileride daha iyi sırada yer almasına inanıyorum çünkü henüz 18 yaşında ve büyük heves içerisindedir . Görüşmemizin sonunda S. Adnan beyin ailesine çok teşekkür ettik ve kendilerine daha iyi başarılar diledik. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Ahmed-i Dai - (11.10.1420)
Germiyanlı olarak bilinmektedir. Kütahya'da kadılık yaptı. Önce Emir Süleyman'ın sonra da Mehmet Çelebi'nin himayesine girdi.1421 yılında öldü. Bursa'da öldüğü sanılmaktadır. ESERLERİ Çengnâme ve Tezkiretü'l-Evliyâ adlı kitaplarıyla ün yaptı. Türkçe ve Farsça Dîvân'ları vardır. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Ahmet Baytursunulı ( 1873)- (1937)
Kazak Edebiyatı Ahmet Baytursunulı Kazak kültürü denince akla ilk gelenlerden birisi de Ahmet Baytursunulı (1873-1937)dır. O çok yönlü birisidir: şâir, yazar, dilci, etnograf. Kazak halk edebiyatı ve musikîsinden derlemeler meydana getirmiş, eğitimin çağdaş usullerle yapılmasını savunmuştur. Tursunulı, Rus şâiri Kirolovdan Kazak Türkçesine çevirdiği masalları Kırık Mısal Kırık Misal adıyla yayımlamış, Arap harfli Kazak imlâsını belirlemiş ve Kazak Türkçesinin ses bilgisi, şekil bilgisi ve terminolojisini meydana getirmiştir. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Ahmet Er
Horasan'dan Anadolu'ya geçen Oğuzların bazı boyları Batı Anadolu'ya ulaşmıştır. Ceddi Hayran'ı Mahmud Dede (Yatağan Mahmud) ile soy kütüğünün nesilden nesile aktarılan bilgilerle İmam-ı Ali Rıza'ya uzandığı rivayet edilen Ahmet Er, 1927 yılında Manisa ilinin Akhisar ilçesinin Sünnetçiler Köyü'nde doğmuştur. Baba adı Şevket, annesi Hüsniye hanımdır. İlk okulu doğduğu köyde bitirmiş, orta okulu Akhisar'da tamamlamış, 1947 yılında Bursa Işıklar Askeri Lisesi'nden mezun olmuş ve aynı yıl Kara Harp Okulu'na girmiştir. 1950 yılında Akar Harp Okulu'ndan Teğmen rütbesi ile orduya ve jandarma sınıfına katılan Ahmet Er, memleketin birçok yerlerinde ordunun çeşitli kademelerinde görev ifa etmiştir. 1951 yılında Bulgaristan'dan Türkiye'ye iltica eden üçyüz bin Türk'ün ızdırabını "Göçmen" isimli üç perdelik bir dram yazmıştır. Bu piyes Türkiye'de "yüz milli piyes"in içinde yer almıştır. 1957 senesinde Milli Savunma Bakanlığı'nca açılan Radyofonik Temsil yarışmasında Kosova Meydan Muharebesi'ni konu alan "Meçhul Süvari" isimli radyofonik temsili ile ödüle layık görülmüştür. Bu temsil Ankara Radyosu tarafından 1957 ve 1960 tarihlerinde iki defa 1960'da İstanbul radyosunda da bir defa olmak üzere temsil edilmiştir. 27 Mayıs 1960 harekatı içinde de görev alan Ahmet Er, Milli Birlik Komitesi üyesi olarak hizmet etmiştir. Daha sonra otuz sekiz kişilik Milli Birlik Komitesi üyeleri arasında meydana gelen itilaf sonucu yurt dışına gönderilen "Ondörtler" grubu arasında yer almış ve 13 Kasım 1960'da Libya Büyükelçiliği Devlet Müşavirliği'ne atanmıştır. 1962'de yurda dönmüş ve doğduğu köye yerleşmiştir. 31 Mart 1965'te Alpaslan Türkeş'le birlikte CKMP'de siyasete atılan Ahmet Er, CKMP'nin 1969 Şubat ayında Adana'daki kongresinde MHP'ye dönüşümüyle birlikte, bu partinin 12 Eylül darbesine kadar Genel Başkan Yardımcılığı'nı yürüttü. 12 Eylül'den sonra, cuntanın mahkemelerinde yargılanan Er, yapmış olduğu tarihi bir savunmayla darbecilere meydan okudu. Tahliye olduktan sonra uzun bir dönem siyasetin dışında kaldı. Sadece milli İslami değerlere bağlı ülkücü gençliğin yetişmesi amacıyla düzenlenen konferanslara konuşmacı olarak katıldı. 7 Temmuz 1992'de MÇP'den ayrılan Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının kurdukları Büyük Birlik Partisi'nde tekrar siyasete geren Ahmet Er, partinin "Kurucular Kurulu" üyeleri arasında yer aldı. Uzun bir dönem bu partinin Genel Başkan Yardımcılığı görevini sürdüren Er, sağlık şartları sebebiyle bugün siyasetin dışındadır. Şairler-Yazarlar-Sanatseverler Derneği üyesi olan Ahmet Er, Türk-İslam kültür ve medeniyeti üzerindeki inceleme ve araştırmalarına devam etmektedir. Çeşitli dergi ve gazetelerde makaleleri ve şiirleri neşredilmiştir. ESERLERİ 1.Adını Siz Koyun (Şiirler demeti) 2.Göçmen (Üç perdelik piyes) 3.Meçhul Süvari (Radyofonik temsil, senaryo) 4.Hürriyet Yağmuru (Şiirler demeti) 5.Hatıralarım 6.Hak Dostları |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Ahmet Poyrazoğlu
HAKKINDA YAZILANLAR Aşık dayanışması! Vakit 26 Haziran 2005 Ülkemizde halk ozanları hep atışmalarıyla bilinir. Herhangi bir etkinlikte bir araya gelen aşıklar, kırıp dökmeden birbirlerine laf yetiştirirler. Atışmalarıyla ünlü ozanlar dün bir dayanışma örneği sergilediler. İstanbul Halk Ozanları Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Aşık Ahmet Poyrazoğlu'nun gecesine katılan ozanlar, arkadaşları için sazlarının tellerine vurup en güzel türkülerini okudular. Önceki akşam Zeytinburnu Öğretmenevi'ndeki programa katılan Hilmi Şahballı, Orhan Üstündağ, Mürsel Sinan, Maksut Feryadi, Aşık Fikret Ünal ve İsmail Azeri birbirleriyle atışmadılar. Aşık Fikret Ünal'ın tüm meydan okumalarına rağmen, diğer aşıklar "Bu bir dayanışma gecesidir" diyerek birlikte sahneye bile çıkmadılar. Her ozan tek tek sahneye çıkarak, arkadaşları Ahmet Poyrazoğlu'nun gecesini renklendirmeye özen gösterdi. Aşıkların dayanışma örneği salonda büyük takdir topladı. Ercişli Ozan Ahmet Poyrazoğlu'nun sanattaki 30. yıl kutlamasına ozan arkadaşlarının yanı sıra sanatçı Celal Yarıcı, Mehmet Ündül, Osman Gümüş, Cahit Özdağlar ve Maraşlı Tacim ile Van iline ait dernek yöneticileri katıldı. Konuşma yapan sanatçı ve dernek yöneticileri Ahmet Poyrazoğlu'nun kişiliği ve sanatına olan sevgisini dile getirdiler. Milli ve manevi değerlere saygınlığı ile dikkatleri üzerine çeken Ahmet Poyrazoğlu ise kendisini yalnız bırakmayan tüm dostlarına teşekkür etti. Aşıkların sıkıntılarının çözümü konusunda devletin de destek vermesi gerektiğini belirten Poyrazoğlu, ozan dayanışmasından gurur duyduğunu söyledi. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Ahmet Hamdi Tanpınar ( 23.06.1901)- (24.01.1962)
Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 Haziran 1901 tarihinde İstanbul'da doğdu.İstanbul'da Ravaz-i Maarif İbtidaisi'nde, Sinop ve Siirt rüşdiyelerinde, Vefa, Kerkük ve Antalya sultanilerinde öğrenim gördü. Baytar mektebini bırakarak girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden 1923 yılında mezun oldu. Erzurum, Konya ve Ankara liseleriyle, Gazi Eğitim Enstitüsü ve Güzel Sanatlar Akademisi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı, aynı akademide estetik ve sanat tarihi dersleri verdi (1932 - 1939). 1939 yılında İstanbul Üniversitesi'ne Yeni Türk Edebiyatı Profesörü olarak atandı. Maraş Milletvekili olarak 1942-1946 yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu. Bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptıktan ve Güzel Sanatlar Akademisinde eski görevinde çalıştıktan sonra 1949 yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne yeniden döndü ve bu görevde iken 24 Ocak 1962 tarihinde İstanbul'da öldü. ESERLERİ Şiir: Şiirler (1961 - Bütün Şiirler) Hikaye: Abdullah Efendi'nin Rüyaları (1943), Yaz Yağmuru (1955). Roman: Huzur (1949), Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1962), Sahnenin Dışındakiler (1973), Mahur Beste (1975), Aydaki Kadın (1987). Deneme: Beş Şehir (1946), Yahya Kemal (1967), Edebiyat Üzerine Makaleler (1969), Yaşadığım Gibi (1970). Tarih: XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi (1949), Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Mektupları (1974 - Der. Z. Kerman). HAKKINDA YAZILANLAR Hazır Reçete Yok ! Her şey bizden bir yeni terkip bekliyor Mahmut Çetin Türk aydını, Osmanlı devletinin Batı karşısında çözülmesiyle yeni bir kültür dünyasına açılır.Bu çaba Osmanlı devletinin yıkılması ve onun değer yargılarının tasfiyesiyle hızlanır.Aydınlarımız bu maksatla önce yerli olanla islami olanı ayırıp, yerli olana bağlanmayı dener.Ardından yerli olan kültür kaynağını iyice daraltıp folklordan hareketle teorik bütüne ulaşmayı düşünürler.Folklordan hareketle bir çok fikri üretim yapılmasına rağmen, bu arayış asıl amaç olan �yeni bir teorik zemin�i oluşturamaz.I.Tarih Kongresiyle ortaya yeni bir tez atılır.Tez şudur: �Bütün dünyaya şamil medeniyetin mebde ve menşei Orta Asya�dır.�(1) Erol Güngör esaslı bir eleştiriye tabi tuttuğu bu tezi şöyle özetler.Yeni teze göre Orta Asya medeniyetin beşiğidir.Türkler Orta Asya�da yaşarken bir kuraklıkla yurtlarından ayrılmışlar, dünyanın değişik yerlerine göç etmişler ve medeniyeti dünyaya yaymışlardır.Bu arada Anadolu, Mısır ve Mezopotamya�da yeni yeni medeniyetler kurmuşlardır.Etiler, Hititler ve Sümerler gibi.Türkler müslüman olunca yeni bir göç dalgasıyla yeniden Anadolu�ya ulaşmışlar, buradaki Eti , Hitit kültürleriyle yeniden kaynaşmışlardır.Anadolu 4 bin yıllık Türk yurdudur.Cumhuriyetle bu en eski Türk kültürlerine sahip çıkılmıştır.(2) Karahanlı-Selçuklu-Osmanlı zinciri Türk tarihinden bir sapma mı ? Teorinin buraya kadar olan kısmı, Anadolu üzerinde gözü olan Batı ülkelerine karşı sevimli bir çıkış olarak görülebilir.Ancak teoriyi üretenler hızını alamayıp asıl Türk tarihinin kaynağını Anadolu Medeniyetleri adı altında Eti-Hitit-Sümer zincirine bağlar ve Türk tarihinin Karahanlı-Selçuklu-Osmanlı zincirini asıl özden bir sapma olarak niteler.Bu nedenle Türklerin müslümanlaşmasından sonraki dönemler, gözden geçirilmesi gereken dönemlerdir.Aydınlar başlangıçta -genellikle- kabul etmekle birlikte zaman bu tezi geçersiz kılar. İki ara bir dere: Batı Karahanlı-Selçuklu-Osmanlı dönemini es geçerek oluşturulmak istenen tarih anlayışlarının geçersizliği, arayış içindeki odakları, Batı medeniyetini evrensel tek bir medeniyet olarak görmeye ve ona entegre olmaya itmiştir. Batı medeniyetine entegre olma düşüncesi Nurullah Ataç tarafından teorik birliğe ulaştırılmaya çalışılır.Belki de yabancılaşma dönemi boyunca sınırlı da olsa başarıya ulaşmış tek düşünce budur.1938 yılından sonra fikir hayatımıza bu düşünce hakim olmuştur.Bu görüşe göre Batı medeniyetinin gelişme çizgisi, bütün insanlık için ortaktır.Batı medeniyeti dışında ortaya çıkan medeniyetler ayrıktır ve onların ancak folklorik bir değeri vardır.Yerli medeniyetlerin tasfiye edilip, Batı medeniyetine adapte olmaları tarihi bir zarurettir.Bundan dolayı Yunan, Latin ve Fransız kaynaklarından Batı kültürü aktarılarak, pozitivizmde karar kılınmıştır.Resmi görüşe paralel olarak, Batı�dan aktarılan yeni fikir akımları sınıf ya da üretim temelinden yoksun olmasına rağmen siyasi yönelişlerde ve kadrolaşmada kaynak olmuştur.Batı alıntılarıyla, aktarmacılığıyla devlete �kapılanma� mümkün olduğundan resmi siyaset ve kültürü kendilerine göre yorumlayan siyasi gruplar, üretimden kaynaklanmayan gelirlerle �sübvanse� edilerek ithal bir kültür ortaya konmuştur.(3)Bu aktarma kültürün etkisi günümüzde azalarak sürmektedir. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ileri sürülen tarih görüşleri 1950 sonrası serbestlik ortamıyla, devlet görüşü olmaktan çıkmıştır.Bu görüşlerin ileri sürüldüğü dönemlerde ise daima karşı tezler var olmuştur. Kültüre dayalı çözüm: �değişerek devam etmek� Bu karşı tezlerden biri de Anadoluculuktur.Özellikle Yahya Kemal�in tarih görüşü bu isimle ifade edilmiştir.Bu görüşe göre Türk Tarihi, Malazgirt Zaferiyle başlar.Dilin ve milletin önceki macerası, bu tarihin bir çeşit mukaddimesinden ibarettir.Malazgirt Zaferi, İstanbul�un Fethi ve Milli Mücadele, Fransız İnkılabı çapında �doğu rönesansı�na kaynaklık etmişlerdir. Yahya Kemal�in fikri halefi durumundaki büyük yazarımız Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur adlı şaheserinde roman örgüsü içinde üç önemli tezi de yoğurmaktadır.Tarihinin sürekliliği, kültür devrimlerinin başarısızlığı ve milli çözüm: halkın gücü. Bizim üç ana başlıkta topladığımız Huzur tezleri, bütüncül bir tarih tezi ortaya koymuştur.�Yalnız bir şeyi biliyoruz.O da bir takım köklere dayanmak zarureti, tarihimize bütünlüğünü iade etmek zarureti.bunu yapmazsak ikiliğin önüne geçemeyiz.Muvazalar daima tehlikelidir.�(4) Tarihi bütünlüğün sağlanması, yani tarihin bir takım zoraki tezlerle değil, sadece vakıa-olgu olarak değerlendirilmesini gerektirir.Tarihin belirli devirlerini tasviye edip yerine mantıki tezler teklif edememe durumu, toplumda mutlak bir yabancılaşmayı başaramasa da değer yargılarını yozlaştırmaktadır. Bu tahribat nedeniyle fertler, toplumlarına has hüviyetlerini temsil edemez hale gelmektedir.Hüviyetini bulamayan fertlerin oluşturduğu toplum bunalımlara gebe bir toplumdur. �Evvela insanı birleştirmek.Varsın aralarında hayat standardı yine ayrı olsun; fakat aynı hayatın ihtiyaçlarını duysunlar.�(5)Köklerine bağlı fertler, farklı içtimai sınıflara mensup olsalar bile �biz şuuru�nu muhafaza edeceklerdir. �Maziyi ihmal edersek hayatımızda ecnebi bir cisim gibi bizi rahatsız eder.�(6) Tarihi birikimden kaçmak boşuna bir çabadır.İnsan için hafıza neyse, millet için de tarih odur.Nasıl insan fikir değiştirebildiği halde hafızasını silip atamamaktaysa, milletler de günlük zaruretler nedeniyle tarihi birikimlerini silip atamazlar.Silip atmaya kalktıkları durumda bile hayatın tabii akışı �günlük dayatma�ları geçersiz kılacaktır.Yabancılaştırmanın başarıldığı iddia edilen sömürge topraklarda bile toplumsal doku hepten silinememekte ve tarihi birikim �ecnebi bir cisim gibi� insanları rahatsız etmektedir. Halkın içinde ve önünde aydın Toplum için değişik bakış açılarıyla değişik tasnifler yapılabilir.Bunlardan biri de halk ve aydın ayırımıdır.Halk ve aydın ikiliği yabancılaşma döneminin başından itibaren cemiyetimizde etkisini gösterir.Türk toplumu için bu iki kesim de yeni dönemin rengini vermeğe tek başına yeterli değildir.Huzur romanındaki karakterlerden Mümtaz, Türkiye�nin kültür birliği sağlanamadığından gelecekten ümitsizdir.Ancak romanın diğer kahramanı İhsan yani romandaki Yahya Kemal, �Güçlük var.Fakat imkansız değil.Biz şimdi bir aksülamel devrinde yaşıyoruz.Kendimizi sevmiyoruz.Kafamız bir yığın mukayeselerle dolu; Dede�yi Wagner olmadığı için, Yunus�u Varlaine, Baki�yi Goethe ve Gide yapamadığımız için beğenmiyoruz...Coğrafya, kültür, her şey bizden bir yeni terkip bekliyor; biz misyonlarımızın farkında değiliz.Başka milletlerin tecrübesini yaşamaya çalışıyoruz�(7) der. Başkasının hayatını yaşayamazsınız Medeniyetlerin farklı gelişme çizgileri vardır.Ancak batıcı ortodoks görüşe göre Batı medeniyeti evrensel ideal gelişim sürecinden geçmiştir.Bu medeniyetin dışındaki medeniyetlerin yaşaması, Batı medeniyetine adapte olmasına bağlıdır.Bu görüş kültür hayatımıza hakim olmuş ve aydınımızı kültür ikiliğine yani kimlik bunalımına düşürmüştür.Bu hususta Tanpınar�ın işareti şudur: �başka milletlerin tecrübesi�nden faydalanılabilir, ama onun tecrübesini yaşamak mümkün değildir. Kaynaklar 1.İnanç ve Kültür Sadettin Elibol s.133 2.Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik Erol Güngör s.66 3.Niçin Arabesk Değil Sibel Özbudun s.40 4-7.Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar s.302-304 |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Ahmet Sırrı Arvas ( 1972)
Gazeteci-Yazar-Şair. 1972 Van'da doğdu. İşletme Fakültesi/Yönetim ve Organizasyon bölümünden mezun oldu. Hakimiyet, Tercüman, Türkiye, Yeni Mesaj gazetelerinde ve Tüketici, Special Hospital, Tarih ve Düşünce, Medikal, Team Magazin dergilerinde editörlük yaptı. "Amele" mizah dergisinde genel yayın yönetmeni olarak çalıştı. Fitness Palace Spor Merkezi ve çeşitli belediyelere basın danışmanlığı yaptı. "İz Bırakanlar" ismiyle biyografiler hazırladı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Yazarlar Birliği üyesidir. Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Sekreteri olarak görev yapmaktadır. Yayıncılık ile ilgilenen ve basılmış on adet kitabı olan Arvas, evli ve iki çocuk babasıdır. Eserleri: 1- Hüznüm Dağlara Düştü (şiir) 2- Herkesin Bir Hikayesi Var (Hikâye) 3-Sen Hiç Duvarlarla Konuştun mu? (Hikâye) 4- Çalacak Kapınız Var mı? (Hikâye) 5- Senin Bekleyenin Var mı? (Hikâye) 6- Gittin Ama Sesin Kaldı Bu Kubbede 7- Orda Bir Adam Var Uzakta 8- Her Kayan Yıldız Değildir 9-Mucebince Amel Oluna 10- Gönül Kılavuzları |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Akif İnan ( 1940)- (2000)
Mehmet Akif İnan, İlk ve Orta öğrenimini Urfa'da tamamladı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1972) mezunu. Öğrencilik yıllarında Hilâl dergisi ve yayınlarını yönetti (1960-64), bir ara Türk Ocakları Genel Merkez Müdürü oldu. Mezuniyetinden sonra Ankara'da çeşitli liselerde ve Gazi Eğitim Enstitüsü'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. İlk yazı ve şiirleri 1957'den sonra mahalli gazetelerde çıktı. 1959'da Derya adlı bir gazete yayımladı. Edebiyat ve Mavera dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Daha çok Edebiyat dergisinde çıkan yazıları, 1977'de Yeni Devir gazetesinde Akif Reha imzası ve kendi adıyla yazdığı köşe yazılarıyla tanındı. Bazı ürünleri Türk Ruhu, Türk Yurdu, Filiz, Yeni İstiklal ve Hilal gibi gazete ve dergilerde yayımlanmıştı. Divan ve halk şiiri geleneğinden yararlandığı şiirleriyle kendi kuşağının usta şairleri arasında yer aldı. ESERLERİ: Edebiyat ve Medeniyet Üzerine (deneme, 1972), Hicret (şiirler, 1974), Din ve Uygarlık (deneme, 1986), Tenha Sözler (1991), Yazarın ayrıca Yeni Türk Edebiyatı adlı bir ders kitabı vardır. Kalemin avuçları bu kadar yaktığı, parmaklara diken gibi battığı çok az olmuştur Nazif Gürdoğan: |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Ali İzzet Özkan ( 1902)- (1981)
Şarkışla�lı Ali İzzet Özkan adından çokça söz edilen bir halk ozanımızdır. 1902 yılında Şarkışla�nın Üğük köyünde doğdu. Belli bir öğrenim görmedi. Aşık Sabri den saz dersleri aldı. Ve küçük yaşlarda aşık oldu. 22 yaşlarında Adana'ya giderek Çukurovalı aşıklarla karşılaşmalar yaptı. Uzun yıllar yurdun çeşitli yerlerinde gezip dolaştı. Pek çok şiir söyledi. 500'ü aşkın şiiri vardır ve şiirlerini zaman zaman çıkardığı kitaplarda toplamıştır. Bazı türküleri de sanatçılar tarafından plağa okundu. Bunlar arasında �Mecnunum Leylamı Gördüm, Şu Sazıma Düzen Ver, Mühür Gözlüm" . Ali İzzet Özkan Konya da yapılan Türkiye aşıklar bayramına katılmıştır. Aşık 1981 yılında bu dünyadan göçüp gider. BAKTI GEÇTİ (MECNUNUM LEYLAMI GÖRDÜM) Mecnun'um Leyla'mı gördüm Bir kerece baktı geçti Ne sordum ne de söyledi Kaşlarını yıktı geçti Soramadım bir çift sözü Ay mıdır gün müdür yüzü Sandım ki Zöhre yıldızı Şavkı beni yaktı geçti Ataşından duramadım Ben bu sırra eremedim Seher vakti göremedim Yıldız gibi aktı geçti Bilmem hangi burç yıldızı Bu dertler yareler bizi Gamze oku bazı bazı Yar sineme çaktı geçti İzzeti bu ne hikmet iş Uyur iken gördüm bir düş Yar zülfünü kemend etmiş Boynumuza taktı geçti 4. kıta ustası Aşık Ali tarafından eklenmiştir. Şiir 5 kıtaya tamamlanmıştır. Şiir aslen 4 kıtadır. HAKKINDA YAZILANLAR Ali İzzet hakkında yazılmış en iyi kaynaklardan biri İlhan Başgöz tarafından yazlan "AŞIK ALİ İZZET ÖZKAN" (İndiana Üniversitesi Türkçe Programı Yayınları-4) adlı kitaptır |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Altay Suroy Recepoğlu
Makedonya Türk Edebiyatı Makedonya�da yayımlanan Sesler dergisi, 1965 sonrasında Bayram İbrahim Rogovalı, Mürteza Büşra, İskender Muzbeg, Arif Bozacı; geleneksel şiire çağdaş bir boyut kazandırarak insanı değişik yanlarıyla ele alan, insanî unsurları sıfıra indirgeyen zihniyeti, sırıtmayan bir mizahî yaklaşımla eleştiren Agim Rifat Yeşeren; Altay Suroy Recepoğlu, Zeynel Beksaç, gibi Kosova Türk şairlerinin yetişmesinde büyük katkıda bulunmuştur. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Arapzade
ARAPZADE * Arapzade Ahmet Ataullah (1719-1785 İstanbul)86. Osmanlı Şeyhülislamı, Kazasker ve Reisülülema. Arap kökenli, Kazasker Arapzade A.Bahır'ın oğlu. *Arapzade Mehmet Arif (1740-1826 İstanbul)97. Osmanlı Şeyhülislamı. Kazasker ve hattat. Ahmet Ataullah'ın oğlu, Mehmet Sadullah'ın babası. * Arapzade Mehmet Sadullah (1766-843 İstanbul)Kazasker, kadı, müderris, şair ve hattat. Arapzade Mehmet Arif'in büyük oğlu, kazasker M.Zeki'nin babasıdır. * Mehmet Behçet (hattat) 1857'de İstanbul'da öldü. Kazasker Mehmet Sadullah'ın torunu, Kazasker M.Zeki'nin oğludur. * Arapzade Hüseyin Ramiz (1718-1784) Tarihçi, tezkireci, bilgin ve Divan şairidir. Balçık'ta doğdu. İstanbul'da medrese öğrenimi gördü. Kadılık yaptı. 1784 yılında 66 yaşında iken İstanbul'da vefat etti. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Arif Damar ( 1925)
1925 yılında Çanakkale'de doğdu. İstanbul'da Yenikapı Ortaokulu'nu bitirdi. Anadolu'da, İstanbul'da memurluk yaptı. Kitapevi açtı. ESERLERİ Şiir kitapları: Günden Güne, İstanbul Bulutu, Kedi Aklı, Saat Sekizi Geç Vurdu, Alıcı Kuş, Seslerin Ayak sesleri, Alıcı Kuşu Kardeşliğin, Ölüm Yok ki, Ay Ayakta Değildi, Acı Ertelenirken, Günden Güne, Yoksulduk Dünyayı Sevdik, Onarırken Kendini. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Arpaeminizade Mustafa Sami - (26.12.1732)
Vakanüvis, Divan şairi, hattat, ruznameci ve şehreminidir. İstanbul'da doğdu. Arpaemini Osman Efendi'nin oğlu olduğu için bu isimle tanınır. Babıali'de yetişti. Ruznameci ve Şehremini oldu. 1730-1733 yılları arasında vakanüvislik yaptı. 1733 yılında vefat etti. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Asaf Halet Çelebi ( 1907)- (1958)
1907 yılında İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi'nden mezun oldu. Sanayi-i Nefise Mektebi'nde okudu. Adliye Meslek Mektebi'ni bitirdi. Çeşitli devlet memurluklarında bulundu. Çelebi, 18 yaşına kadar gazel ve rubai yazmış, daha sonra serbest şiire yönelmiştir. Doğu-Batı kültürlerini bağdaştıran, tasavvuf, dinler tarihi ve mitolojiden yararlanan egzotik bir şiirin şairidir.1958 yılında öldü. ESERLERİ He, Lâmelif ve Om Mani Padme Hum (bütün şiirleri) adlarını taşımaktadır. HAKKINDA YAZILANLAR Müzmin bağımsız aday: Asaf Hâlet Çelebi Beşir Ayvazoğlu Zaman 26 Temmuz 2007 Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde eskiden şair, yazar ve bestekârlar da olurdu; yani sanat ve edebiyatımız bihakkın temsil edilirdi. Hasan Âli Yücel, Memduh Şevket Esendal, Samet Ağaoğlu gibi bazı edebiyatçılar çok önemli siyasî görevler de üstlenmişlerdir. Bence TBMM'de birkaç dönemdir sanat ve edebiyat dünyamız yeterince temsil edilmiyor. Politikacılar "sanatçı" deyince daha çok İbrahim Tatlıses gibi popüler isimleri anlıyor, onların şöhretlerinden faydalanmak istiyorlar. Gazetelerde yayımlanan listeleri gözden geçirdim; 22 Temmuz'da seçilen milletvekilleri arasında da, gazeteci kimliğiyle seçime girerek AKP'den Bursa milletvekili seçilen Mehmet Ocaktan dışında, edebiyatla profesyonelce ilgilenen başka bir isim göremedim. Edebiyat adamları mı siyasete ilgi göstermiyorlar, siyasette karar verme mevkiinde olanlar mı edebiyat ve sanat adamlarını ciddiye almıyorlar, bilmiyorum. Elbette, milletvekilleri arasında eli kalem tutan çok sayıda akademisyen var, hatta Hüseyin Çelik ve Necat Birinci gibi, edebiyat alanında ihtisas yapmış olanlar da... Ama ben, bir zamanlar bu mecliste görev yapmış Abdülhak Hâmid, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Reşat Nuri Güntekin gibi, yazar ve şair olarak temayüz etmiş isimlerden söz ediyorum. Yazar ve şairler aktif siyasete eskiden daha fazla ilgi xxxxxlardı. Edebiyat tarihimizin müzmin bir bağımsız adayı bile var: Asaf Hâlet Çelebi. Seçim sürecinde, boş meydanlara konuşan bağımsız adaylarla ilgili haberlere rastladıkça hep onu düşündüm. Seçkin bir entelektüel ve kudretli bir şair olmasına rağmen, yaşarken, daha çok tuhaflıklarıyla tanınan Çelebi, şiirde, yepyeni bir ses yakalamıştı. Çok geniş bir divan şiiri ve tasavvuf kültürüne sahipti, İran edebiyatına vâkıftı ve şiir yazacak kadar Farsça bilirdi. Fransızcası sayesinde hem Batı hem de Uzakdoğu kültürleriyle ilişki kurmuştu. Bu kültürlerden devşirdiklerini şiirine taşırdı. Rüyalar, masallar, efsaneler ve menkıbelerle örülü, nüfuz edilmesi kolay olmayan bir şiir dünyası vardı. Şiirlerinde Sanskritçe, eski Mısırca, Rumca vb. kelimeler ve ibareler bile kullanırdı. Bugün zevkle okuduğumuz Om Mani Padme Hum gibi şiirlerinin yanı sıra şiir okuyuşu, tostoparlak vücudu, aşağı sarkan upuzun bıyıkları, dar ve paçaları kısa pantolonlarıyla da mizah dergilerinin vazgeçilmez malzemesiydi. "Ultra-modern" veya "bobstil şair" diye anılırdı. Tavırları ve tekellüflü lisanıyla halis bir Beylerbeyili, şiiriyle son derece modern bir şair olan Çelebi, siyasete de ilgi xxxxxdı. 1946'dan itibaren, yaşadığı sürece bütün seçimlere bağımsız aday olarak katıldı. 1946'da yayımladığı seçim bildirisindeki demokrasi vurgusu dikkat çekicidir. Bu bildiride demokrasiden ne anladığını, Roosevelt'in dört şartını (1. Sefalet ve açlık korkusu duymadan yaşamak, 2. Korkudan emin olmak, 3. Düşünce hürriyeti, 4. İnanç hürriyeti) hatırlatarak açıklayan Çelebi, hiç dinleyicisi olmasa bile, meydanlarda yüksekçe bir yere, mesela bir taşın üzerine çıkıp uzun uzadıya nutuklar söylerdi. Seçilmeyeceğini bilirdi elbette; bu, onun için belki seçim atmosferinden istifade ederek siyasî fikirlerini yüksek sesle ifade etme vesilesi, belki de bir oyundu. Dört yılda bir, Haldun Taner'in ifadesiyle, "Hyde Park hatipleri gibi ileri geri konuşup içini de boşaltmış olurdu." Râmiz'in bir karikatüründe, Çömez, Çelebi'ye "Neden milletvekili olmak istiyorsunuz?" diye sorar. Aldığı cevap pek hoştur: "Şiirlerim, inşadlarım, kıyafetimle senelerden beri milletin yüzünü güldürmüş bir şairim. Meclis'te de neşe ve şetaret havası yaratmak ülkümdür!" Ah, sevgili Çelebi, keşke yaşasaydın da, 22 Temmuz'da seçilseydin! Öyle anlaşılıyor ki, yeni Meclis'in de öncekiler gibi, bu neşe ve şetarete şiddetle ihtiyacı var! Yeri gelmişken hatırlatmak isterim: Bu yıl, Asaf Hâlet Çelebi'nin doğumunun 100. yılıdır, 2008 de ölümünün 50. yılı... Benden hatırlatması. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Aşık Erbabi ( 1805)- (1884)
Aşık Erbabi.Asıl adı Hüseyin Farki olan bu saz şairimiz Erzurum'un Kara-Ars köyünden olup 1220-1300 (1805-1884) yılları arasında yaşamıştır. Konyalı Veli Efendi'nin oğlu olan Hüseyin Farki kendisine şeyhi tarafından Erbab denildiği için Erbabi takma adını kullanmıştır, Abdülmecit zamanında bir ara İstanbul'da bulunan, hatta Huzur'a da kabul edilen Erbabi, askerlik hizmetini bitirince memleketi Erzurum'a dönerek, çardaklı kahvehanelerde curasıyla şiirler terennüm etmiştir. Çağdaşlarından Erzurumlu Emrah, Tokatlı Nuri, Aşık Dertli gibi Erbabi'nin de şiirlerinden, yaşadığı devrin temayüllerine uygun olarak Divan edebiyatına yabancı olmadığı yabancı kelimeye terkipler, Divan teşbihleri, kullanarak hem aruz hem hece vezniyle yazdığı anlaşılmaktadır: Şiirlerinden örnekler : Zibadır sevdiğim kadd-ü kametin Nice vasfedeyin civanım seni Beni Mecnun etti çeşm-i afetin Leyla'ya benzettim a canım seni Kaşların kemandır, müjganın oktur Arz-ı halin çeker müşterin çoktur Dünyayı verseler gönlümde yoktur Vermezen ey hüsn-i fettanım seni Erbabı aşıkım ey dil güvendim Hasretinle yandım canım efendim Hakikat eyle gel sen de levendim Gönlümün tahtında sultatım seni xxxx Hatadan saklasın İslam'ı Allah Münacat'ım budur Ulu Subhan'a Gelip geçer ömrümüzün kervanı Bir gün de Azrail sunar bu cana Dinleyin kelamı ahbab-ü yaran Bakındi kalmadı Mühr-i Süleyman Azrail bu canı aldığı zaman Götürürler anı mezaristana Ne ettiyse bulur anın içinde Fayda yoktur asla anın içinde İmam talkın verir başı ucunda Ol vakitte mevta kalkıp uyana |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Aşık Şem'i ( 1783)- (1839)
Asıl adı Ahmet olan Aşık Şem'i 1783 yılında Konya'da Piresat mahallesinde dünyaya gelmiştir. Babası Konya'nın tanınmış helvacılarından Mehmet Ağa isminde bir zattır. İrticalen şiir söyleme yatkın ve düşkün olması, belirli, bir tahsil görmemesine, hatta yirmi, yirmi beş yaşlarına kadar okur yazar olmamasına rağmen, ince düşüncesi, zekası, akranları arasında hazırcevaplığı, esprileri her konuda onları aydınlatması ve örnek davranışlarıyla kendisine büyükleri tarafından "Şem'i" mahlası verilmesine sebep olmuştur. Onun yetişmesinde Konya'da o tarihlerde birisi türbe önünde, diğeri de' Buğday Pazarında bulunan kahvelerin önemi büyüktür. Her gece genç ve acemi aşıkların devam ettikleri ve yetiştirildikleri bir ocak, bir okul olarak hizmet veren bu kahvelerden Şem'i de payına düşeni almıştır. Şem'i bade içen bir halk şairi olarak sadece hece ile değil aruzla da irticalen şiir söylemekte yetenekli biridir. 1839 Konya'da vefat eden Şem'i nin mezarı Mevlana Müzesinin hemen yanı başındadır. Şiirlerinden örnekler : Aceb kande gezer ol yüzü mahım Anı görmiyeli çok zaman oldu Enderundan çerağ olunca ahım Yedi katgöklere dirahşan oldu Uftade olalı bir afitaba Hasret oldu iki dideler haba Eşk-i çeşmim dökülünce türaba Rüy-i zemin lal-i bedehşan oldu Bana çok cevr-itti Haktan utanmaz Kişi sevdiğine kem sanı sanmaz Gözüm görmeyince gönlüm inanmaz Bazı ahbab dir ki müslüman oldu Kocaldın çeşmimin nüru döküldü Ah-ide ah-ide ömrüm söküldü Sakalım pir oldu kaddim büküldü Sarardı gül benzim zağferan oldu Ana dil vireli bu Şem'i kemter İder lisanında ismini ezber Bir kerre almadı vuslat müyesser Bevhude dillere dasitan oldu xxxx Benden selam eylen nazlı dilbere Gelip de karşımda dönüp durmasın Ben güzel sevmeden doydum usandım Anında hayali gelip durmasın Benim güzel ile yoktur pazarım Kaşların arası benim nazarım Yol üstüne koyun benim mezarım Yar gelip geçtikçe dönüp durmasın Gelindi hüsnüne sitemin çoktur Aradım cihanda akranın yoktur Nazlı dilber göğsün düğmeler takdır Esen rüzgar açıp açıp durmasın Duyun da düşmanlar siz de sevinin Dostlarım vah diyip varın yerinin Şem'i ye, mahbublar düşte görünün İntizarı sizde kalıp durmasın |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Bahattin Karakoç ( 1930)
1930 yılında Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde doğdu. İlköğrenimini memleketinde yaptı. Adana Düziçi Köy Enstitüsü'nde okudu. Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nden mezun oldu. Kahramanmaraş'taki sağlık kuruluşlarında sağlık memuru olarak çalıştı. 1982'de emekli oldu. Çeşitli gazete ve dergilerde yazdı. K.Maraş'ta Dolunay dergisini çıkardı. Her yıl düzenlenen Dolunay Şiir Şölenlerini başlattı. Beyaz Dilekçe adlı şiiriyle Türkiye Diyanet Vakfı Münacaat Yarışmasında birincilik kazandı. Şairin bundan başka ödülleri de var. ESERLERİ Mevsimler ve Ötesi, Seyran, Sevgi Turnaları, Ay Şafağı Çok Çiçek, Kar Sesi, Zaman Bir Beyaz Türküdür, ilk Yazda, Bir Çift Beyaz Kartal, Menzil, Uzaklara Türkü, Beyaz Dilekçe, Leyl ü Nehar Aşk, Şiir Burcunda Çocuk ve Dolunay Şiir Güldestesi. LEYL Ü NEHAR AŞK Hiç bulut yoktu ortalıkta birden peydah oldular Serinlikle birlikte içime bir korku düştü Dedim, menzile ulaşacaksan geç kalma acele tut Sonra sellerle kapaklanırsın yere yüzüstü Hani hasat sonrası tarlalardan topladıkları başakları Yuvalarına nasıl kımıl kımıl taşırlarsa karıncalar Ben de senin sevgini taşıdım yüreğimin doruklarında Damıtılmış bir ömür boyu leyl ü nehar Vakit gurûp vaktidir rüzgârsa hoyrat esiyor Bir vâha görünmüyor ıhtı ıhacak deven Yıldızlara bakıp bakıp ahkâm kesiyor Kendi dikenleriyle taçlanan yorgun keven Sor şu yol kenarındaki meyvesiz karaağaçlara Kaç yolcu geçmiştir bu yollardan senden önce Şu çeşme, şu ören, şu döşek tanıklık etsin Aşk nedir, edeb'i erkânı nice Alazsız, dumansız bir yangının ortasındayım Sesim daha içimdeyken kavrulup dökülüyor Yakınından geçseler bütün kuşlar kül olur Yanan binam ker*** ker*** sökülüyor Seni sevdiğimi yine gururla haykırıyorum işte Gemi azıya alarak kişneyip kaçan ufuklara Alnınızdaki beyazlık, ayaklarınızdaki seki benim sevgimdir Benim sevgilimdir yeni besteler yapan sonsuzluklara GÜNDEM GÜNDEM GÜNDEM Şiir Kurultayı 15. Geleneksel Dolunay Şiir Şöleni Türk şiirinin ak sakal’ı Bahaeddin Karakoç’un 15 yıldır büyük fedakarlıklarla düzenlediği Geleneksel Dolunay Şiir Şöleni’nin 15 cisi Kahramanmaraş’ta gerçekleştirildi.Kahramanmaraş Sabancı Vakfı Kültür Sitesi’nde yapılan törende Bayram Bilge Tokel Bahattin Karakoç’tan bestelerinin de yer aldığı bir resital verdi. Türkiye’nin dört bir yanından 40’a yakın şair katıldı.Taşrada yapılan kültür ve sanat faaliyetleri içinde seçkin bir yer edinen Dolunay Şenliği giderek bir şiir kurultayı haline geliyor. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Baki ( 06.11.1525)- (24.11.1599)
1526 yılında İstanbul'da doğdu. Asıl adı Mahmud Abdülbaki'dir. Çıraklık yaptı. Güçlü okuma isteği sonucu medrese öğrenimini tamamladı. Zamanının ünlü şair ve bilim adamlarıyla görüştü. Onlardan dersler aldı. Zâtî'nin dikkatini çekti. 18-19 yaşlarında iken artık ünlü bir şair olmuştu. Medrese öğrenimini bitirdikten sonra İstanbul medreselerinde müderrrislik yapmaya başladı. Kadılık yaptı. Anadolu ve Rumeli kazaskerliklerinde bulundu. Şeyhülislâm olmak arzusuna bir türlü ulaşamadı. Bâkî, klasik şiirimizin en büyük şairlerinden biridir. Osmanlı imparatorluğunun muhteşem devirlerine yakışan muhteşem bir şiirin şairi oldu. Şiirinde felsefî düşünüşlere de yer verdi. Sultanü'ş-Şu'ârâ (Şairlerin Sultanı) olarak anıldı. Çeviriler yaptı.1600 yılında öldü. ESERİ Bir Dîvân'ı vardır. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Baki Süha Edipoğlu ( 1915)- (1972)
1915 yılında Antalya'da doğdu. İstanbul Hayriye Lisesi mezunu. İstanbul gazetelerinde, daha sonra da Ankara ve İstanbul radyolarında çeşitli görevlerde çalıştı. İlk şiiri Servet-i Fünûn-Uyanış dergisinde çıktı.1972 yılında öldü. ESERLERİ Cenup, Gece Yağmuru, işaret, Karanlıkta Geçen Gemiler adlı şiir kitapları vardır |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Bayburtlu Zihni ( 1798)- (1859)
Bayburtlu Zihni'nin doğum yılı kesin olarak bilinmiyor ama şiirlerinde kendinden söz ederken verdiği bilgilerden çıkarılan sonuca göre 1798-1799 yıllarında doğmuştur. Babasının adı Osman'dır. Öğrenimini Erzurum ve Trabzon medreselerinde yapan 1816-17 yıllarında İstanbul'a gelerek Mustafa Reşit Paşa ile yakınlık kurar ve Divan-ı Hümayun kalemine girer. Bir süre İstanbul'da kaldıktan sonra yurduna dönen ozan, Türk-Rus savaşı ile, bu savaş sonunda yurdunun Rus işgali altına girmesinin (1828) bütün acılarını yaşar. İşgalden sonra Bayburt'tan ayrılır, işgal kaldırılınca yurduna döner. Bir süre sonra Hacc'a, oradan da Mısır'a giden ozan 1840 yılına doğru İstanbul'a gelirse de burada pek kalmaz, çeşitli görevler alarak dolaşır: Donanma ile Akka'ya gider; Hopa, Karaağaç, Ünye, Erzurum, Erzincan v.b.yerlerde dolaşır. Zihni, her gittiği yerde taşlanacak birini buluyordu: Kaymakam, kadı, ağa v.b... Bu yüzden de yerden yere vuruluyordu. Elli beş yaşını geçtikten sonra Trabzon'a geldi ve burada hastalandı. Bu sırada yurt hasretiyle yanan Zihni, Bayburt'a doğru yola çıkar,Trabzon yakınlarında Holasan köyünde ölür (1859). Divanı ile, başından geçen olayları anlatan Sergüzeşt-Name adlı eseri bulunan Zihni, daha çok divan şairi olmak kaygısı güderdi. Ama adını yine sayılan az olan, hece ile söylemiş koşmaları ile destanları yaşatmaktadır. Divanında divan şiirinin bütün şekilleri ile yazılmış şiirler vardır. Usta bir taşlamacı (hicivci) olan ozan, bu tür eserlerinde yer yer açık saçık ve kaba küfürlere de baş vurur. Koşma Vardım ki yurdumdan ayak *****ürmüş Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş Sakiler meclisten çekmiş ayağı Kangı dağda bulsam ben o merali Kangı yerde görsem çeşm-i gazal Avcılardan kaçmış ceylan misali Göçmüş dağdan dağa yoktur durağı Laleyi sümbülü gülü har almış Zevk u şavk ehlini ah ü zar almış Süleyman tahtını sanki mar almış Gama tebdil olmuş ülfetin çağı Zihni dert elinden her zaman ağlar Sordum ki bağ ağlar bağban ağlar Sümbüller perişan güller kan ağlar Şeyda bülbül terk edeli bu bağı |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Bayram Bilge Tokel ( 1956)
1956 yılında Yozgat-Boğazlıyan'da doğdu. G.Ü. Teknik Eğitim Fakültesi'ni bitirdi. Milli Eğitim Bakanlığı ve TRT'de çalıştı. Halen Kültür Bakanlığı Ankara Devlet Halk Müziği Topluluğu'nda sanatçı olarak çalışmaktadır. Şiirleri çeşitli dergilerde yayımlandı. Türkü derlemeleri yaptı. CD ve kaset çalışmaları yaptı. ESERLERİ Müzik çalışmaları devam eden şairin Bir Yer Üşür adlı bir şiir kitabı bulunmaktadır. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Bayram İbrahim Rogovalı
Makedonya Türk Edebiyatı Makedonya’da yayımlanan Sesler dergisi, 1965 sonrasında Bayram İbrahim Rogovalı, Mürteza Büşra, İskender Muzbeg, Arif Bozacı; geleneksel şiire çağdaş bir boyut kazandırarak insanı değişik yanlarıyla ele alan, insanî unsurları sıfıra indirgeyen zihniyeti, sırıtmayan bir mizahî yaklaşımla eleştiren Agim Rifat Yeşeren; Altay Suroy Recepoğlu, Zeynel Beksaç, gibi Kosova Türk şairlerinin yetişmesinde büyük katkıda bulunmuştur. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Behçet Necatigil ( 16.04.1916)- (13.12.1979)
16 Nisan1916 tarihinde İstanbul’da doğdu. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’nu bitirdi (1940), Kars Lisesi’nde başladığı edebiyat öğretmenliğini İstanbul Eğitim Enstitüsü’nde (1960-Ekim 1972) sona erdirdi. 13 Aralık 1979 tarihinde öldü, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda gömülü.İlk şiiri lisede öğrenciyken, Varlık dergisinde çıkmıştı (Ekim 1935). Şiirde kırk yılını, doğumundan ölümüne, orta halli bir vatandaşın, birey olarak başından geçecek durumları hatırlatmaya; ev-aile-yakın çevre üçgeninde, gerçek ve hayal yaşantılarını iletmeye, duyurmaya harcadı. Arada biçim yenileştirmelerinden ötürü yadırgandığı da oldu, ama genellikle, eleştirmenler, onun için, tutarlı ve özel bir dünyası olan bir şair dediler. ESERLERİ Şiir kitapları: Kapalı çarşı (1945), Çevre (1951), Evler (1953), Eski Toprak (1956), Arada (1958), Dar Çağ (1960), Yaz Dönemi (1963), Divançe (1965), İki Başına Yürümek (1968), En/Cam (1970), Zebra (1973), Kareler Aklar (1975), Beyler (1978), Söyleriz (1980).Sevgilerde (1976) son üç kitabı dışında, öncekikitaplarından seçmelerdir. Düzyazılarından bazılarını Bile/Yazdı (1979) kitabında topladı. Almancadan çevirileri de olan Necatigil radyo oyunları da yazdı, bu alandaki çabalarını Yıldızlara Bakmak (iki oyun, 1965), Gece Aşevi (beş oyun, 1967), Üç turunçlar (altı oyun, 1970), Pencere (dört oyun, 1975), kitaplarında topladı. Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (1960) ile 220 Türk yazarından 750 roman, hikaye kitabı ve oyunun konu özetlerini veren Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü (1979), onun, öğretmenlik mesleğine ilişkin, ek çalışmalarıdır. Eski Toprak ile 1957 Yeditepe Şiir Armağanı’nı Yaz Dönemi kitabıyla da Türk Dil Kurumu 1964 Şiir Ödülü’nü kazandı.Hilmi Yavuz ve Ali Tanyeri’nin hazırladığı Bütün Eserleri Cem yayınevi tarafından basıldı. (I, 1981; II-III, 1982; IV-V, 1983; VI, 1984; VII, 1985). Mektuplar’ı (1989) yayımlandı. Çeviri şiirleri Yalnızlık Bir Yağmura Benzer adlı kitapta toplandı (1984). Bütün eserleri Yapı Kredi Yayınlarınca yeniden yayınlanıyor.Ölümünden sonra ailesi tarafından konulan Necatigil Şiir Ödülü 1980’den beri verilmektedir |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Bejan Matur ( 14.09.1968)
14 Eylül 1968 tarihinde Maraş'ın Pazarcık ilçesi Maksutuşağı köyünde doğdu. Ortaokul ve liseyi Antep'te okudu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Şiirleri Adam Sanat, Defter, Ekin Belleten ve Yazıt dergilerinde yayımlandı. Mutsuz kraliçe Etekleri buz tutmuş O mutsuz kraliçe Artık inanmıyor Gözün büyüsüne Günlerdir beklediği ses Gizlenmiş tepelerin ötesine Arasıra buluşup Kervanların sığacağı darlıktaki Sokaklardan sözeden adam artık yok Anlayan yok Baharat satılan hanların Kokulu yalnızlığından Bir ses bekliyor ısrarla İnce parmaklı tütün kokusundan Ormanda fısıldayan Güz kadar yaşlı kralice Dökülüyor Buzdan ve siyah eteğiyle Rüzgar Dolu Konaklar-Metis Edebiyat |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Bekir Sıtkı Çobanzade ( 1893)- (1939) Kırım Türk Edebiyatı
Kırım'da yetişen en büyük şairlerden olduğu gibi en iyi dil bilginlerinden biri olan Bekir Sıtkı Çobanzade (1893-1939), ilk ve orta tahsilini Karasupazar'da yaptıktan sonra 1909'da liseyi okumak için İstanbul'a gelir. Burada Arapça ve Fransızca'yı öğrenen Çobanzade, 1915'te Odesa'ya giderek Slav dillerini öğrenir. 1916'da Budapeşte Üniversitesi'ne giden alim, burada Codeks Cumanicus'u inceler ve 1920'de bu üniversitede doktor ünvanını alır. 1920'de Kırım'a dönen Bekir Sıtkı Çobanzade'nin değişik okullarda Kırım Türkçesi ve edebiyatı dersleriyle Türkçe'nin Mukayeseli Grameri konusunda verdiği dersler çok önemlidir. Bu dönemde "Yanı Çolban", "İleri" ve "Okuv İşleri" dergilerinde ilmi makaleler yazar. Değişik üniversitelerde profesör, dekan ve rektör olarak çalışan Çobanzade, 1926 yılında Baku'da toplanan I.Türkoloji Kongresi'nde "Türk Lehçeleri Arasında Karşılıklı İlişkiler" ve "Türk Tatar Dillerinde İlmi Terminoloji Meydana Getirme" konularında önemli tebliğler verir. Sovyetler Birliği Yeni Alfabeler Merkez Komitesi, Azerbaycan Terminoloji Komitesi gibi komisyonlarda çalışan Çobanzade'nin Türk lehçelerinin alfabesi, imlası ve terminolojisi konularında pek çok çalışmaları olmuştur. Bu büyük Türkoloji aliminin Türk dili ve edebiyatı tarihi sahasında büyük yekun tutan çalışmaları bulunmaktadır. Almanca, Fransızca, Arapça, Macarca, Çekce ve Lehçe'yi çok iyi bilen Çobanzade, Türk şivelerinin hemen hepsiyle ilgili eserler vermiştir. "Rusya Tatarlarının Kültür Hayatının Gelişmesi Üzerinde Bir Deneme" (1915), Türk Edebiyatında Yeni Akımlar" (1916), "Kırım Tatarcası'nın Grameri Hakkında İlmi Bir Deneme" (1924), "Kumukların Dili ve Sözlü Edebiyatı Üzerine Etüdler" (1926), "Nevai'nin Dili Üzerine" (1926), "Türk Tatar Diyalektolojisi" (1927), "V. Tomsen" (1927), "Azerbeycan Türk Edebiyatı'nın Yeni Dönemi" (1930), "Azerbeycan Türk Dilinin İlmi Grameri" (1930), "Yabancı Dil Öğretiminin Temel Metodu Meseleleri" (1932), "Özbek Dilinin Öğretiminin Temel Metodu" (1932), "Karaçay Balkar Dili Üzerine Notlar" (1932), "İbni Mühenna'nın Türk Grameri" (1933), "Kitab-ı Dedem Korkut'un Edebi Lengüstik Tahlili" (1935) gibi eserleri bu gün hala ilmi değerini muhafaza etmektedir. Büyük bir Türkolog olan Bekir Sıtkı Çobanzade, alimliği kadar şairliği ile de ün kazanmıştır. Onun "Yaz Akşamı Üy Altında", "Tuvdım Bir Üyde", "Oy Suvuk Şu Gurbet", "Ah Tabılsam", "Suv Anası", "Tunay Taşa", "Anam", "Bulutlar" gibi şiirlerinin de bulunduğu "Boran" isimli şiir kitabı 1927 yılında basılmıştır. Şairin şiirlerinden bir kısmı, Abdullah Latifzade'nin şiirleriyle beraber bir kitap halinde Eşref Şemizade tarafından (1971) de neşredilmiştir. Bekir Sıtkı Çobanzade de komünist sistemin kurulmuş çarkının işletilmeye başlamasıyla belli dönemlerde arkadaşlık yaptığı yazar ve şairler tarafından burjuva milliyetçisi olmakla suçlanmış ve dönemin acımasız zulmünden kurtulamayarak 1939' da gönderildiği sürgünde helak olmuştur. * Kırım'da daha hanlık döneminde başlayan din meselesi, bu dönemde de aydınların ilgilendiği konular arasında yer alır. Yerlileşme politikası sonucu mahalli şivenin ilmi tetkikine ve okuma yazma bilmeyenler arasında yayılmasına, Rusça ile beraber resmi dil olarak kullanılmasına destek verilir. Sovyetler Birliği'nde ki Türk aydınları arasında alfabe reformu, imla ve telaffuz, yazılı dilin hangi ağız üzerine kurulacağı gibi tartışmalar bu dönemde önemli bir yer tutar. 1922 ile 1924 yılları arasında Sovyetler Birliği Merkezi Hükümeti tarafından dergilerde tartışmalar açılıp konferanslar verilmiş, komite ve komisyonlar kurulmuştur. 1924'de Kırımlılar arasında dil konusunda ve Arap alfabesinden Latin alfabesine geçiş konusunda şiddetli tartışmalar yapılmıştır. Bazı Kırım Türkleri, Merkezi Hükümetin desteklediği Latin alfabesin kabul ederken; Veli İbrahimov, Asan Sabri Ayvazov ve dil alimi Bekir Sıtkı Çobanzade gibi aydınlar, buna itiraz ederek şiddetle mücadele etmişlerdir. Merkezi Hükümetin de baskılarıyla 1929'da 31 harfli Latin alfabesinin kabulü bütün bu tartışmalara son verir. 1928'de Kırım Tatar Edebi Dilinin İmlası Üzerine Birinci İlmi Konferansı, Akmescit'te toplanarak step ve dağ bölgeleri arasında kalan şeridin, (Bahçesaray ağzının) yazı dili olmasına karar vermiştir. Daha sonra 1929'da ikinci, 1934'de üçünçü ilmi konferanslar toplanarak gramer, imla, telaffuz, terminoloji ve sözcüklerin düzenlenmesi konularında çalışmalarını sürdürürler. 1938'de Stalin döneminde bir kanunla bütün Slav olmayan (Ermenice ve Gürcüce hariç) dillerde olduğu gibi, Kırım Türkçesinde de Kiril alfabesi kullanılmaya başlanır. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Bekir Sıtkı Erdoğan ( 1926)
1926 yılında Karaman doğumlu. Kuleli Askerî Lisesi ve Kara Harp Okulu mezunu. Kıta subaylığı yaptı. Bu arada D.T.C. Fakültesi'ni bitirdi. Heybeliada Deniz Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Aruz, hece ve serbest vezinle şiirler yazdı. ESERLERİ Şiir kitapları, Bir Yağmur Başladı ve Dostlar Başına adlarını taşımaktadır |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Beşir Ayvazoğlu ( 11.02.1953)
11 Şubat 1953 tarihinde Sivas'ın Zara ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Sivas'ta, yüksek öğrenimini Bursa'da tamamladı. Çeşitli liselerde Türkçe ve edebiyat öğretmeni olarak, TRT'de de uzman olarak çalıştı. Mahalli gazetelerde başladığı gazetecilik hayatını Hergün, Tercüman, Türkiye, Yeni Ufuk ve Zaman gazeteleriyle, haftalık Aksiyon dergisinde yönetici ve köşe yazarı olarak sürdürdü. Hisar, Türk Edebiyatı, Hareket, Dergâh, Kubbealtı Akademi, Türkiye Günlüğü, Yeni Türkiye, İzlenim vb. gibi dergilerde çok sayıda makale ve denemesi yayımlandı. Halen TDV İslam Ansiklopedisi Türk Dili ve Edebiyatı Merkez İlim ve Redaksiyon Kurulu Üyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda da repertuvar kurulu üyesidir. ESERLERi: GÜLLER KiTABI Beşir Ayvazoğlu'nun Türk zevk tarihinin çiçeklerle ilgili tarhlarında dolaştığı ve okuyucuyu dolaştırdığı şahane bir eserdir. AŞK ESTETiĞi Türk-İslam sanatlarının ardındaki dünya görüşünü anlama çabasından doğan Aşk Estetiği, kendi estetik dünyamıza kendi gözümüzle bakma denemesidir. YAHYA KEMAL (EVE DÖNEN ADAM) Yazar bu kitapta, büyük şairin "eve nasıl döndüğünü" ve "evin şiirini" nasıl yazdığını anlatıyor. TARIK BUĞRA (GÜNEŞ RENGi BiR YIĞIN YAPRAK) Sanat anlayışının, dilinin ve üslûbunun farklılığı dolayısıyla ister istemez kendi neslinden koparak modaların dışında bir yazarlık macerası yaşayan Tarık Buğra, aslında yalnız bir adamdı, fakat yalnızlığını bereketli bir kaynak haline getirebilmişti. Beşir Ayvazoğlu, elinizdeki kitapta onun bu yazarlık ve yalnızlık macerasını anlatıyor. GELENEĞiN DiRENiŞi Bu kitapta, gelenek kavramı, bir kültürün kendisini devam ettirme, değişirken bile kendisi olarak kalma refleksi olarak yorumlanmış ve Türkiye'de, iki yüz yıllık Batılılaşma döneminde, varlığını korumaya çalışırken yaşadığı heyecan verici maceralar anlatılmıştır. ŞiiRLER Ayvazoğlu, şiiri, bir davayı anlatma aracı olarak değil, dilin asırlar içinde biriktirerek bünyesinde gizlediği zenginlikleri ve beşeriyi keşfetme çabası olarak görüyor. Yazar diğer şiir kitaplarında yer alan şiirlerin büyük bir kısmını bu kitaplara girmeyen şiirlerle buluşturdu. DEFTERiMDE 40 SURET Eskiden, insan için âlem-i sugra, yani küçük âlem derlermiş, ne kadar doğru. Bana sorarsanız, her insan ayrı bir âleme açılan bir kapı; o kapıdan içeri girdikten sonra, labirentlerinde kaybolmak işten bile değil, Freud'ların mroydların başlarına gelen nedir? Sıradan zannettiğimiz insanların bile uçsuz bucaksız iç dünyaları varsa, bilim, sanat ve hareket adamlarının dünyalarının büyüklüğünü varın siz hesap edin. Doğru söylüyorum, onları derinliğine anlamaya çalışmak, galaksiler arası yolculuğa çıkmak gibi bir şey olmalı. ŞEHiR FOTOĞRAFLARI Eski şehir fotoğraflarına bakarken, ucundan kıyısından yaşadığımız, fakat anlamaya fırsat bulamadan kaybettiğimiz hayatın dimağımda kalan tadını yeniden yaşıyorum. Bize gelinceye kadar yavaş yavaş incelen ip birdenbire kopmuş, kendimizi alabildiğine farklı bir dünyada buluvermiştik. Asıl kopuşu benim de mensup olduğum neslin yaşadığını söylemek istiyorum. Eskiden usul usul ve kendiliğinden yok olan evlerin buldozorlerle yıkılıp yerlerine bilmem kaçar katlı apartmanların dikildiğini gördük. Radyonun bile lüks sayıldığı evlerden çıkıp borç harç renkli televizyonlar, videolar, bilgisayarlar edinen garip bir nesiliz. Kaçınılmaz bir şeydi bu. Dünya kaç bucakmış öğrendik. Şimdi içinden çıkıp geldiğimiz hayata o kadar uzaklardan bakıyoruz ki! Başka hiç bir nesil bizim yaşadığımız âni değişmeyi yaşamamıştır. Bu, büyük bir şok olduğu kadar, şüphesiz, bulunmaz bir tecrübedir de. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Beyza Güdücü ( 04.12.1973)
4 Aralık 1973, Edirne doğumlu olan Beyza Güdücü, 1991 yılında Özel Ortadoğu Lisesi'nden mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü'nün ardından, halen İstanbul Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı lisans öğrencisidir.Ekim 1991- Haziran 1992 tarihleri arasında, Viki- Promay Ltd.Şti., Ankara 'da, özel televizyon kanalları için çeviri ve dublaj yaptı. Haziran 1992- Haziran 1995 döneminde, Ankara TRT'de, Seynan Levent' in hazırlayıp sunduğu 'Akşama Doğru' programında yapım yardımcılığı ve çevirmenlik; 'Yaşasın Sanat' programında yapım yardımcılığı; 'Nüans' müzik-magazin programında ve 'Mavi Kuşak' adlı belgeselde sunuculuk ve metin yazarlığı yaptı. Eylül 1995- Ekim 1996 sürecinde, İnterstar Haber Merkezi, İstanbul'da, ana haber ve gece haberleri sunumunu üstlendi. Ana haber spikerliğinin ardından, Manço Sanat Eserleri Üretim ve Pazarlama Tic.Ltd.Şti., İstanbul'da, Barış Manço' nun hazırlayıp sunduğu 'Dönence' adlı programda, haber araştırma, metin yazarlığı, seslendirme ve sunuculuk görevlerini üstlendi. Özel haberler hazırladı. Şubat 1997- Şubat 1999 yıllarında, TGRT Haber Merkezi, İstanbul'da gece haberleri sunumunu aralıksız yürüttü. Haftasonları ana haber sunumunu üstlendi. Bu süre zarfında, ana haber bülteni için özel haber dosyaları hazırladı. Kosova' da savaşın son döneminde muhabirlik yaptı. Mart 1999 itibariyle, kendi yapım şirketi ARK Film Ltd. aracılığıyla, Nar-ı Beyza adlı uluslararası haber-belgeselin yapım-yönetim ve sunumunu yürütmektedir. Program TGRT' de 13, SHOW Tv' de 26, toplam 39 bölüm olarak yayınlanmıştır. Nar-ı Beyza çekimleri kapsamında, 50 ülke ve 250 civarında bölgede çalışılmıştır. Programda, Sibirya'dan Gana'ya, Nepal'den Fas'a dek dünya uluslarının farklı yaşam biçimleri ekrana taşınmaktadır. Nar-ı Beyza farklı kurumlarca ödüllendirilmiş, 2000 Türk Dünyasına Hizmet Ödülü'ne layık görülmüştür. Beyza Güdücü, 1997- 1998 yıllarında Milliyet Dergi Grubu' na bağlı 'Yaşasın Edebiyat' dergisinin yazı kurulunda yer almış; aynı dergide edebi söyleşileri, öykü ve şiirleri yayımlanmıştır. 1998- 1999 yıllarında Tolstoy' un 'Calendar of Wisdom' adlı son yapıtını Türkçe' ye kazandırmıştır. 'Bilgelik Takvimi' adlı kitabın ikinci dünya dili çevirisi böylece Türkçe olmuştur. "Aşkın Bir Rengi Varsa Narçiçeği Olmalı" adlı ilk kitabı, Ocak 2003'te yayınlanmıştır. Yayına hazırlanan gezi kitapları mevcuttur. Beyza Güdücü, çok iyi düzeyde İngilizce, Almanca, biraz Arapça ve anlaşabilecek düzeyde farklı dünya dilleri eğitim ve bilgisine sahiptir. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Biba İsmail
Makedonya Türk Edebiyatı 1950 yılından sonra aylık Sevinç ve Tomurcuk çocuk dergilerinin, Türkçe kitapların da yayımlanmaya başlaması, şiir çalışmalarının hız kazanmasına zemin hazırlamıştır. Ancak araya giren 1953 göçü, Makedonya Türk şiirinin bu hızlı gelişimini sekteye uğratmıştır. Göçün hız kestiği 60’lı yılların ortalarında, Sesler Aylık Toplum-Sanat Dergisi’nin de yayın hayatına girmesiyle, slogancılıktan uzaklaşma, gerçek şiiri arama çabaları daha da güçlenmiştir. Önce, söyleyeceklerini somut bir tarzda iletmek için düşünce ve duygularını gereksiz sözcüklerden arındırarak kurduğu kusursuz dizelerde ortaya koyduğu ince lirizm tonlarıyla dikkatleri çeken , yazdıklarıyla okuru düşünmeye iten Avni Engüllü ile birlikte Mustafa Yaşar, Yusuf Edip, Sabahattin Sezair, Fahri Ali, Suat Engüllü, İrfan Bellür; daha sonraları da Esat Bayram, Sabit Yusuf gibi şairlerin yer aldığı, Makedonya şiirine güç veren, yeni bir yazar kuşağı ortaya çıkmıştır. Makedonya Türk şiirinin yaşatılması misyonuna son katılanlar arasında, Melâhat Engüllü, Biba İsmail, Oktay Ahmed, Rıfat Emin, Tülay İbrahim, Leylâ Süleyman, Meral Kain, Arzu Abdullah gibi değerli genç şairleri de anmak gerekir. Tito Yugoslavyası’nın resmî siyasetî, 1951 yılına kadar Kosova’da Türk varlığını tanımıyordu. Bu nedenle Kosova Türkleri, ilk başta Makedonya Türklerine tanınan olanaklardan yararlanamadılar. Bu nedenle birçok alanda olduğu gibi, edebiyatta da ortaya çıkan alt yapı eksikliğini, 1969 yılına kadar Makedonya Türklerinin sahip oldukları olanaklardan yararlanarak giderdiler. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Bora Ayanoğlu ( 1946)
1946 yılında istanbul'da doğdu.Babası tiyatro, sinema oyuncusu yönetmeni Sami Ayanoğlu, annesi tiyatro oyuncusu ve ilk kadın tiyatro sahibesi Şayeste Ayanoğlu'dur.Galatasaray lisesinde okuduktan sonra, 1963 yılında İst.Bel.şehir tiyatrosuna stajer oyuncu olarak girdi. Otuzdan fazla oyunda rol aldı, oyun müziklerini yazdı. Aynı yıl sinema oyunculuğuna ve besteciliğe başladı. Bir müddet sonra yorumculuğa da katarak, şarkılarını kendi seslendirmeye ve şarkılarının sözlerini kendisi yazmaya basladı. Bora Ayanoğlu'nun tanınmış şarkıları şunlardır: Fabrika kızı , Yunus, Güller ve Dudaklar, Kırık Aynalar, O yaz, Gurur duyarım, Aklım sende, Canım seni istiyor (1993 altın güvercin yarışması 4 dalda birincisi) , Reddediyorum, Rose-Marie , kaset, CD, LP olmuş bestesi bulunmaktadır. Bir çok müzikale imza atan Bora Ayanoğlu'nun " Çiçekli saksı sokağı "adlı bir müzikali vardır. 80 film müziğine imza atmış, oyuncu olarak 25 filmde oynamış, halen İst.Bel.Şehir Tiyatrolarında halen oyun müziği yazarı olarak görev yapmaktadır 1973 doğumlu Sami Bolkan Ayanoğlu adında bir oğlu vardır. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Burhan Sait
Kosova Türk şiirinin en hızlı gelişim dönemi, Priştine’de, haftalık “Tan” gazetesinin yayımlanmaya başladığı 1969 sonrası dönemdir. Sadık Tanyol, Fahri Mermer, Raif Kırkul, Burhan Sait, Aziz Serbest, Özcan Micalar, bu dönemde ortaya çıkan şairlerdir. Son Kosova olayları öncesinde, Türkçe olan bütün yayın faaliyetinin durdurulması nedeniyle zor günler yaşayan Kosova Türk şiiri, NATO’nun müdahalesinden sonra Türkiye’nin desteği sayesinde, tekrar toparlanma sürecine girmiş bulunmaktadır |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Bülent Ecevit ( 1925)- (05.11.2006)
BÜLENT ECEVİT 05 KASIM 2006 TARİHİNDE, 6 AYDIR TEDAVİ GÖRDÜĞÜ GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİNDE HAYATINI KAYBETTİ. "Bir bardak çay, bir yaprak kağıt, bir kurşun kalem ve şiir kitabı"… İşte Bülent Ecevit'in hayatındaki en yakın arkadaşları… Onunki 28 Mayıs 1925'te başlayan sade bir hayattı… İlk ve Ortaokulu Ankara'da okur… Lise çağında ona İstanbul Robert Kolej yolları görünecektir… Bu yol onun hayatını derinden etkileyen evliliğinin de vesilesidir… Kolej'deki bir resim yarışmasında Rahşan Aral'la tanışır… Kısa sürede aşk yaşamaya başlayan iki genç, 22 Ağustos 1946 tarihinde Çocuk Esirgeme Kurumu salonunda sade bir törenle evlenirler… Bülent bey Londra Üniversitesi'ne kayıt yaptırır ve Londra Basın Ataşeliği'nde göreve başlar… Sırada Londra günleri vardır artık… 1949 yılında CHP'nin resmi yayın organı Ulus gazetesinde yazmaya başlayan Ecevit, 1954 yılında Amerikan Haberler Merkezi'nin davetlisi olarak Washington'a gider… Yazılarını Halkçı isimli gazetede sürdürür… Amerika'dayken aldığı bir telgraf hayatını değiştirecektir… CHP'den milletvekilliği adaylık teklifidir telgraftaki mesaj…27 Ekim 1957'de o artık milletvekilidir…15 yılda hızla atılan adımlar onu 14 Mayıs 1972'de CHP Genel Başkanlığı koltuğuna taşır…İsmet İnönü'ye karşı kazanılan zaferin ardından, Kıbrıs Fatihi ünvanına iki yıl kalmıştır… Onun siyasi hayatının belki de en önemli kilometre taşlarından birisi 1974'teki Başbakanlığında yapılan Kıbrıs Barış Harekatıydır… 12 Eylül 1980 askeri darbesinin siyasi yasaklısı Bülent Ecevit, eşi Rahşan hanımla bir süre Zincirbozan günlerine mahkumdur… Ardından eşinin uzun süre genel başkanlığını yaptığı Demokratik Sol Parti'nin başına geçer… 1991'de yeniden Meclis'e giren Ecevit ve partisi, 1998'de ANASOL D hükümetinin düşürülmesinin ardından azınlık hükümeti olarak iktidara gelir… Azınlık hükümetinin başbakanı 17 Şubat 1999'da tarihi bir açıklama daha yapar… Bu rüzgar 18 Nisan 1999 seçimlerinde ise yüzde 21'lik oyuyla birinci parti yapar DSP'yi ve Ecevit'i… Başbakan Ecevit 74.Yaşgünü'nde TGRT'nin kendisine hediye ettiği çiçeği alırken MHP ile koalisyonun temelini attıklarını da ilk kez telefuz eder… Aslında yılların zıt kutbu gördükleri MHP ile koalisyonu Kıbrıs'ta masa tenisi oynarken de dile getirir Ecevit çifti… DSP-MHP-ANAP Hükümeti büyük zorluklarla işe başladı… İki büyük deprem ve ekonomik problemler… Bir de Cumhurbaşkanlığı krizi… Kriz r Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer üzerinde uzlaşmayla aşılmıştı… 16 Mayıs 200'de göreve başlayan Cumhurbaşkanı Sezer'in birkaç ay sonra bir Milli Güvenlik Kurulu'nda Başbakan Ecevit'e fırlattığı Anayasa kitapçığı, bir ekonomik krizin de tetikleyicisi olacaktı… 19 Şubat 2001… Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın kamu bankaları yüzünden tartışması, piyasayı gerdi… Dolar 650 bin liradan bir günde 1 milyon 100 bin liraya fırladı… Faizler çıktı, borsa çöktü… Başbakan bu kriz günlerinde eski bir dostu hatırladı… O dönem Dünya Bankası'nda çalışan Kemal Derviş'ti bu dost…. Derviş süper bakan olarak Ekonominin başına getirildi apar topar… Ecevit tıpkı Sezer gibi onunla da gönül köprülerini atacaktı bir süre sonra… Zira Derviş de bakanlıktan istifa edip, önce Hüsamettin Özkan ekibiyle, sonra da Bülent beyin en büyük politik rakiplerinden CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'la dirsek temasında bulunacaktı… Tarih 4 Mayıs 2002'ydi… Başbakan Ecevit Başkent Hastanesi'ndeydi… Basit bir bel rahatsızlığı giderek büyümüş, kaburgası kırık, güçlükle konuşan bir Başbakan durumuna düşmüştü Ecevit… 28 Mayıs 2002'de hastaneden taburcu olduğunda artık eskisi gibi yürüyemiyor ve konuşamıyordu… Bülent Ecevit Başbakanlık koltuğunu tüm ısrarlara karşın bırakmadı bu süreçte… Sağlığının ona yapamadığını 3 Kasım 2002 seçimleri yapmıştı… Birinci parti olarak seçime giren DSP, korkunç bir erimeyle yüzde bire düşmüştü… Ecevit için siyasette yolun sonuydu… Onun DSP'ye ve siyasete vedası ilk kurultayda, duygusal bir ortamda gerçekleşti… Karaoğlan artık Oran'daki evine çekilmişti… Bazen bir bilen olarak sahneye çıkıyor, hakkında yazılan kitaplar ve yazdığı makalelerle sesini duyuruyordu…18 Mayıs 2006'da son olarak, Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in cenazesinde görüntüledi kameralar onu… Bitkin ve yorgundu… Buna üzüntü de eklenmişti… Akşam saatlerinde fenalaştı… Son kez hastane yolu göründü.... Bülent Ecevit beyin kanaması geçirmişti… Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ndeki son çabalar onu hayata döndüremedi… Karaoğlan artık yoktu… |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Bülent Fevzioğlu
Kıbrıs Türk Müziği Bülent Fevzioğlu, (1995), "Bir Tutam Ezgi". (belgesel-siir) Ilk kitabini 1987 yilinda (Sancili Kan Yumagi-siirler) yayimlayan sair ve gazeteci-yazar Bulent Fevzioglu, dokuz yil sonra "Bir Tutam Ezgi" adini verdigi -belgesel- calismasinda bir doneme damgasini vurmus muzik gruplarimizdan "SILA-4" u anlatti. Kibris Turk Pop-Folk muzigimizde onemli bir kilometre tasi olan SILA-4 muzik grubumuzun butun eserlerinin notalari ile yer aldigi kitap cesitli roportaj, dusunce yazilari, haber kupurleri ve orijinal boyutlari korunan plak / plak kapaklari resimleriyle zenginlestirilmis. SILA-4 grubu uyelerinden besteci-sozyazari merhum Raif Denktas'in anisina ithaf edilen "Bir Tutam Sevgi" kultur tarihimizin ilgi cekici yanlarini da ortaya koyuyor. Eserleri: •Kibris Türk Halk Edebiyatinda Destanlar ve Agitlar Üzerine Bilgiler-Belgeler-Arastirmalar, Cilt II. |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Cahit Koytak ( 1949)
1949 yılında Erzurum'da doğan şairimiz, ilk ve orta öğrenimini de bu kentte yaptı. İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Fakültesi'nden 1973 yılında mezun olmasından sonra, kısa bir süre mühendislik yaptı ve ardından serbest ticarete başladı. Çeyrek yüzyılı aşkın bir süredir, görünürde ticaretle uğraştı. Yazı hayatı, yirmi iki yaşında Üstat Karakoç'un Diriliş'inde yayınlanan ilk şiirleriyle başladı. Sonraları ürünlerini 1977'den başlayarak Kriter, Yönelişler; Kelime ve Yedi İklim gibi dergilerde yayınladı. Cahit Koytak'ın kendisi; "İlk Atlas'tan sonra çeşitli dergilerde (Dergah, Defter, Kayıtlar, Kaşgar v.b) yayınladığı, 2-3 kitap olabilecek hacimdeki şiirlerinin, yeni bir atlas olarak kitaplaşması için, bazı haritalara, bazı zayice planlarına ait kayıp parçaların ortaya çıkmasını beklediğini" ifade etmektedir. Daha ilk şiirlerinden başlayarak bir özgünlük ve yoğunluk sundu okurlarına. İlk şiirlerinin yayınlandığı adres olan Diriliş bile tek başına bize O'nun şiirinin kalite düzeyi hakkında bilgi verebilir. Otuz yıla yakın bir süredir şiir yazan / yayınlayan bir şair olan Koytak, tek şiir kitabı olan İlk Atlas' ı 1990 yılında, Ahmet Kot'un yönettiği Yazı Yayıncılık' tan çıkardı. Şairliğinin yanı sıra, Koytak aynı zamanda usta bir çevirmen olarak karşımıza çıkıyor. İngilizce ve Fransızca'dan önemli çevirileri bulunan Koytak, 1988'de Türkiye Yazarlar Birliği tarafından "yılın mütercimi" seçildi. Frantz Fanon'un "Siyah Deri Beyaz Maskesi" burada anmadan geçemeyeceğimiz değerli bir yapıtıdır. Fanon çevirisinden daha önemli bir çalışması ise Ahmet Ertürk ile birlikte hazırladığı Muhammed Esed'in The Message Of The Qur'ân'ıdır. Kuşkusuz bu yapıt ile Türkçe Kur'an çevirilerinde yeni bir döneme girilmiştir. Esed'in İngilizce'ye çevirirken gösterdiği titizliği onlar da dilimize aktarırken gösterdiler. On yıla yakın bir süre üzerinde çalışıldığını belirtirsek ne kadar titiz olduklarının anlaşılmasında kolaylık sağlamış oluruz. Cahit Koytak şiiriyle kendini çoktan kanıtlamış usta bir şairimiz. Daha ilk şiirlerinden başlayarak rüştünü kanıtlamış. Az yazıyor; ama, sıkı ve has şiirin güzel örneklerini sunuyor bize. Şiirlerinin vazgeçilmez unsurları ise; yüzyılımızda çağdaş(?) yaşamın ve makinenin egemenliği ile bunun sonucunda insanın düştüğü yoz durumdur |
Cvp: Önemli ŞairLerimiz
Cahit Zarifoğlu ( 1940)- (1987)
940 yılında Ankara'da doğdu. Babasının memuriyeti dolayısıyla ilk ve orta öğrenimini yurdun çeşitli yerlerinde yaptı. Liseyi memleketi K.Maraş'ta tamamladı. İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Çevirmenlik yaptı. Avrupa'yı dolaştı. Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu ve TRT'de çevirmen olarak çalıştı. Son olarak TRT İstanbul Radyosu'nda denetçilik yaptı. İlk şiir ve hikâyelerini K.Maraş'ta mahalli gazetelerde yayımladı. Yine K.Maraş'ta Açı adında bir dergi çıkardı. Başta Diriliş ve Edebiyat olmak üzere birçok dergide yazdı. Mavera dergisi ve Akabe Yayınlarının kurucuları arasında yeraldı. Çeşitli gazetelerde müstear isimlerle günlük yazılar yazdı. Şiirden başka, öykü, roman, günlük, oyun ve çocuk edebiyatı alanlarında ürünler verdi. 1987 İstanbul’da öldü. ESERLERİ İşaret Çocukları, Yedi Güzel Adam, Menziller, Korku ve Yakarış adlı kitaplarında yeralan şiirleri, kitaplarına girmemiş şiirleriyle birlikte vefatından sonra Bütün Eserleri I/Şiirler adı altında yayınlandı.Günlüklerini Yaşamak adıyla topladı. |
Saat: 04:09 |
Telif Hakları vBulletin® v3.8.4 Copyright ©2000 - 2025, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
Search Engine Optimisation provided by
DragonByte SEO v2.0.37 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.