#1
|
|||
|
|||
ilişki problemleri
FLÖRT PROBLEMLERİ
Flört veya aşkın fırtınasıyla mutlu bir evliliği bulacaklarını sananlar aldanma ihtimalini göz önünde tutmalıdırlar. "Onlar erdiler mutluluğa, biz çıkalım kerevetine". Sevgiyi işleyen masalların çoğu bu cümle ile biter. Genç kızla erkek birbirlerine delicesine tutulmuşlardır, araya giren "kötü" kişilere rağmen kavuşurlar ve evlenirler. Artık onlar mutluluğa ermişlerdir, hiç problemleri yoktur ve saadet dolu, cıvıl cıvıl bir evlilik onlarındır. Prensle prensesi veya Aslı ile Kerem 'i artık sonsuza kadar sürecek mutluluk beklemektedir. Romantik aşk efsanesi dediğimiz bu şartlanma, bize dünyadaki her genç erkeğe karşılık, "onun için yaratılmış" bir genç kız bulunduğunu anlatır. Kendisine yazılmış olan insanla karşılaşıldığında kişi onu hemen tanır; çünkü ona aşık olur. Artık kendi seçtiği insanla karşılaştığına ve bu birleşme haliyle kusursuz olacağına göre, birbirlerinin bütün ihtiyaçlarına ebediyen karşılık verebilir ve dolayısıyla da sonsuza kadar kusursuz bir uyum ve beraberlik içinde mutlu yaşayıp gidebilirler.Ama gerçek böyle olmaz. İhtiyaçlar karşılanmazsa, korkunç bir hata yapılmış olduğu ortaya çıkar. Demek ki yanlış yorum yapılmıştır; aşk zannedilen gerçek aşk değildir. Ya boşanma veya geçimsizlik evlileri bekleyen akıbettir. Aşık olma Gerçek anlamda "Aşık olmak", iki kişinin sadece, birbirlerinin gözlerinin içerisine sevgiyle bakmaları değil; aynı zamanda, tüm fikirleriyle aynı yöne bakabilmeleridir ve bakışlarla olduğu gibi ruhen de bütünleşebilmeleridir. Aslında "aşık olma" sevgiye eşdeğer değildir. Birincisi aşık olma tecrübesinin özellikle cinsel arzu ile ilgili yanı vardır. İkincisi de hiçbir aşk, hep devam etmez ve geçicidir. Kime aşık olunursa olunsun, bu ilişki yeterince devam ederse er ya da geç aşk sona erer. Bu, aşık olunan kişiyi sevmekten mutlaka vazgeçilir anlamında değildir. Ama aşık olmanın en büyük özelliğini oluşturan ihtiraslı sevgi mutlaka biter. Balayı muhakkak sona erer. Romantizmin açan çiçeği katiyetle solar. Meşhur hikâyede Mecnun da Leyla 'ya olan aşkının geçici olduğunu anlar, sonunda ilahi aşka yönelir. Artık o fani olan Leyla'nın peşinde koşmaz, ebedî aşka kavuşmuştur.Aşık olmanın temelinde kişinin yalnızlıktan ürkmesi vardır. Yalnızlık acı vericidir ve ferdî kimliğimizin duvarını aşarak dışımızdaki dünyayla daha fazla özdeşleşebileceği bir duruma ulaşmak isteriz. İşte aşık olma olayı geçici olarak bu geçişi yapmayı sağlar. Aşık olmak aslında ferdin benlik sınırlarının bir bölümünün aniden çökerek, kişinin kendi kimliğini bir başkasının kimliğiyle kaynaştırabilmesine izin vermesidir. Kişi sevdiğiyle birdir artık, yalnızlıktan kurtulmuştur. Bazen de sevgiyle her türlü engelin aşılacağı sanılır. Aşkın gücü önünde bütün karşı güçlerin teslimiyet içinde boyun eğeceklerine ve karanlıklara karışıp kaybolacaklarına inanılır. Aşık olunduğunda hissedilen bu duyguların gerçeklere uzaklığı, tıpkı iki yaşındaki bir çocuğun kendisini ailesinin ve dünyanın kralı gibi hissetmesine ve sonsuz bir güce sahip olduğuna inanmasına benzer.Nasıl iki yaşındaki çocuğun "her şeye gücü yetme" fantezisi gerçeğin darbesine uğruyorsa aşık olan bir çiftin "bir olma" fantezisi de aynı duvara çarpar. Günlük hayatın sorunları karşısında, er ya da geç ferdi irade ve istekler ortaya konulur. Çelişkiler belirir. Erkek cinsellik ister. kadın isteksizdir. Kadın gezme ister, erkek kabul etmez. Erkek para biriktirmek arzusundadır, kadın bulaşık makinesi için bastırır. Kadın ev işlerinden söz eder. erkekse kendi meşguliyetlerinden dem vurur. Kadın erkeğin arkadaşlarından hoşlanmaz, erkek de kadınınkilerden. Böylece her ikisi de varlıklarının derinliklerinde, şu üzücü gerçeği idrak ederler: Sevdikleriyle aslında "bir" değillerdir ve sevdikleri kişinin kendi arzulan, istekleri, zevkleri, önyargıları ve onlardan farklı bir zamanlaması vardır ve olmaya da devam edecektir. Aniden veya yavaş benlik sınırları eski yerlerine çekilip kapanmaya başlar; aşk biter. Yeniden iki fert haline gelirler. İşte bu noktada ya bu evliliğin bağlarını çözmeye veya gerçek sevginin temelini atmaya başlarlar. Aşık Veysel aşkı "sevdiğine kavuşamamaktır" diye tarif etmişti. Gerçekten seven çiftler bir araya gelince her şey sanıldığı gibi toz pembe olmaz ve çoğu zaman da "aşk" biter. Flörte gelince Evliliğe flört ederek adım atmayı savunanlar hayli fazladır. Ancak flört ederken evliliği gözetenler, birbirini gereğinden fazla kandırırlar. En azından ilk zamanlarda kim olduklarını, ne düşündüklerini, neye inandıklarını birbirinden gizlemeye çalışırlar. Flört sırasında "Tam istediğim gibi. Her konuda uyum sağlıyoruz." denir. Fakat sorunlar, genellikle balayının bitip kişilerin gerçek yüzü ile görünmesiyle başlar. Bu sefer yanlış insanla evlenildiği, daha doğrusu evlendiğini sandığı insanla evlenmediği neticesine varılır. Çünkü flört öncesinde taraflar birbirlerini sevdirmek için abartıya kaçarlar. Bu devrede kendi ilgisi değil karşı taraf düşünülür. Bunu karşı tarafı sevindirmek ve o anı paylaşmak amacıyla yapar. O zaman ne yapmalıyız? Evlilik öncesi flört veya nişanlılık döneminde, müstakbel eşin iyi özellikleri aranır ve başkalarına anlatılırsa evlilikteki uyum artar. Müstakbel eş hakkında söyleyecek güzel şeyler bulmak, sabırlı, anlayışlı. kibar ve anlaşılabilir bir yaklaşım içinde olmak evliliğin geleceği açısından mükemmel bir eğitim işlevi görecektir. Evlenmeye karar verirken eş adayının anne ve babası göz önüne alınmalıdır. Çünkü onlarla iyi geçinmek evliliğin uyumunu artırır. Karşı taraf olduğu gibi kabul edilmelidir. Aşık olan veya flörtün dalgalarında dolaşan kişiler, sevdiği kişiyi kusursuz yaratılmış olarak algılar. Sevdiğinde hata görürse, bunları önemsiz, hatta ona renk ve çekicilik katan küçük tuhaflıklar olarak yorumlar. İşte burada, duygusallıkla değil, muhakeme ile karar vererek, ileride ne ölçüde problem olacağı hesaba katılmalıdır. Davranışlarının değişeceği, kendisine uyum sağlayacağı önyargısından kaçınmak gerekir. Bilinmelidir ki olgun bir evlilik, kendisinin ve eşinin bağımsız kişilikleri ve birbirinden ayrı benlikleri olduğunu kabul etmeye dayanır. Mutlu evlilik yapan çiftler, eşlerini oldukları gibi kabullenmişlerdir ve onlarda mükemmeli arama ve onları değiştirme çabalarının yararsızlığını anlamış insanlardır.İnsanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine karşılık bir kalbin bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini birbirleriyle paylaşsınlar. Lezzetlerde birbirlerine ortak, gam ve kederli şeylerde de yardımcı olsunlar. Mutlu bir evlilik için... Evlilik öncesinde bazı belirtiler ilişkinin geleceğini gösterebilir. Evlilik, "kadınla erkeğin, birbirlerinin duygusal beklentilerini karşıladığı durum"dur. Evlilikte sürekli olarak bir pazarlık ve alışveriş faaliyetini söz konusudur. Gençler flört döneminde doğal olmalıdır. Ancak evlilik öncesi ilişkinin gidişatına bakarak karar vermek yeterli değildir. Tanışma ve flört döneminde kadın ve erkek birbirlerinin duygusal beklentilerini hisseder ve ona göre davranırlar Evliliğin çok boyutlu değerlendirilmesi gerekir. Evlilik, bizde sadece duygusal bir yapıymış gibi görünüyor. İnsanlar sadece duygusal beklentileri ile evliliği gidiyorlar. Fakat diğer boyutlarını da düşünmek gerekir. Gençler, bir ilişki niye kötü gider düşünmüyorlar. Evlilik öncesinde evliliğin kötü gideceğini belirten göstergeler de bulunur. Bu belirtilerin bazı durumlarda kötü gidişi çok net gösterebilir. Bu belirtiler: Bireylerin kişilik yapıları: Sorunlu kişilik yapısı. Geçmişte yaşanılanlar: Çok sorunlu aile yapısı, duygusal olarak çok hırpalanmışlık, aile içinde daha önce ayrılıkların olması, bireylerin daha önceki ilişkilerinde sürekli ayrılıkların olması, bireyin geçmişte yaşadığı travmaları aşamaması. Bireyin iş ilişkileri: İş ilişkilerindeki kopukluklar, orda dahi sağlam bir ilişki meydana getirememesi. Tek çocuk olmak: Çok fazla şımartılma ve beklentilerin çok fazla olması nedeniyle tek çocuk olmak da evlilik ilişkisinin geleceği açısından sorun yaratır. Tek çocuklu ailelerde çocuğa sunulanın çok fazla olması, bu çocuklara genelde duygusal anlamda çok fazla anlam yüklenilmesi nedeniyle egoları çok fazla şişirilen çocuklar olabiliyor. Evliliğin ilerleyen kısımlarında aynı ilgiyi eşinden göremezse sorun çıkabiliyor. Aile destek yapıları: Ailelerin evliliğe karşı olması da evlilik için risk puanı oluşturuyor. Ailelerin uyumu: Aileler arasında çatışmalar başlaması evliliğin çatışması anlamına geliyor. Sosyo-kültürel uyum: Eğer bireyler üniversal sosyo-kültürel yapıyı sırtlanacak kültür düzeyinde değilse sorun çıkıyor. Kadının iş durumu: Kadın erkeğine göre çok ön planda ise bu risk faktörü olabiliyor. Çocukluk çağında anne ya da babanın kaybı: Sağlıklı bir aile gelişimi için anne babanın varlığı çok önemli. Çocuklukta böyle büyük bir kayıp yaşanması ruhsal gelişimi bozuyor ve ilerde evlilik yaşamında risk yaratıyor. Ailede boşanma-ayrılık öyküsü: Çocuklukta ailenin çatışmasını yaşayan bireyler kendi yaşamlarında da hoşlanmasalar bile aynı süreci tekrarlayabiliyorlar. Ancak, bu maddelerden birisinin olması ilişkinin kötüye gideceği anlamına gelmez. Bunların her birini risk puanı olarak düşünmek gerekiyor. Puan ne kadar artarsa ilişki o kadar riske gidiyor demektir.Nikah masasına oturup "Evet" demeden önce dikkat etmeniz gereken bir kaç püf noktası: Kolay iletişim kuruyorsunuz Eğer yaşamınızı bir erkekle geçirmeye karar vermişseniz onunla konuşabildiğinizden, hatta derin tartışmalar yapabildiğinizden emin olun. Hep aynı şeyleri konuşmak ya da hep geyik yapmak bir süre sonra sıkıcı olabilir. Birbirinize konuşmak yerine birbirinizle konuşmayı deneyin. Günün sonunda birbirinize özet bilgiler sunan diyaloglarınızı fikirlerinizi tartıştığınız konuşmalara dönüştürün. Eğer müzikten Zen budizmine kadar her konuda kafadarsanız bu duygusal anlamda da doğru yolda olduğunuzu gösterir. Sık sık birbirinize dokunuyorsunuz Mutsuz çiftler bile güzel bir seks hayatına sahip olabilir ancak gerçekten neşeli olanların yatak odasının dışına uzanan fiziksel bir bağlılıkları vardır. İyi bir evliliğe sahip çiftlerin (kaç yıllık evli olursa olsun) çoğunun birbirlerine seks dışında da dokunmaktan hoşlanan çiftler olduğu görülmüş. Birbirlerinin elini tutan, konuşurken kollara dokunan ve yatak odası dışında da popolarına dokunan çiftler aşk yaşamlarına uzun yıllar ekleyecek bir bağlılık yaratmış olurlar. İkiniz de yetişkinsiniz Her ikiniz de hayatta neler yapacağınızdan ve hayattan ne beklediğinizden emin olmadan evlenme kararı almamalısınız. Hayata dair soruların tamamının yanıtını bulamamış olabilirsiniz ancak en azından bu konuda çaba harcamanız yeteri kadar olgunlaştığınızı gösterir. Ancak bundan sonra evliliğinizin gerçek amaçlarına odaklaşabilir ve evcilik oynayan bir küçük kız durumuna düşmezsiniz. Birbirinizin en yakın arkadaşısınız Uzun süreli aşıklar tartışsalar bile birbirlerine büyük bir saygı duyarlar. Kavga ederken bile karşınızdaki kişinin en yakın arkadaşınız olduğunu aklınızdan çıkarmamalısınız. Hatalı olduğunu düşünseniz bile daha ılımlı davranarak tartışmanın büyümemesini sağlayabilirsiniz. Dost olmanız herzaman her şeyin süt liman olmasını gerektirmez ama en azından gergin günleri daha kolay atlatmanızı sağlar. |
#2
|
|||
|
|||
Cvp: ilişki problemleri
Neleri affetmeli?
Hepimiz insanız ve ilişkilerde hata yapabiliriz. Bazı hatalar var ki, bunlar kolaylıkla affedilebilir. Bazıları ise kesinlikle affedilmemeli. Çünkü affederseniz, ona aynı hatayı bir kez daha yapma hakkı verirsiniz. İşte affedilebilecek ve affedilmeyecek hatalar... Affedilebilir hatalar Küçük yalanlar: Henüz tanışma evresinde sizin ilginizi çekebilmek için söylediği yalanları affedebilirsiniz. Ya da ilişkiniz sırasında sizi üzmemek için başvurduğu zararsız yalanlar da affedilebilir. Öfke anındaki tepkiler: Bazı insanlar öfkelendiklerinde ağızlarından çıkanı kulakları duymaz. Bu bir kişilik özelliğidir ve kolay kolay değişemez. Onurunuzu zedelemeyecek şekilde söylenmiş sözler affedilebilir. Randevuya gelmemek ya da gecikmek: Elinde olmayan bir sebepten dolayı (hastalık, trafik v.b) randevusuna geciken ya da gelmeyen sevgilinizi affedebilirsiniz. Özel günleri unutmak: Özellikle erkeklerde görülen bir durum. Eğer özel günlerinizi unutmayı alışkanlık haline getirmiyorsa, onu affetmenizde sakınca yok. Ancak bir daha unutmaması konusunda mutlaka uyarıda bulunun. Yeterince vakit ayırmamak: Zaman zaman insan kendi dışındaki sebeplerden dolayı ilişkisine vakit ayıramayabilir. Bunu sorun etmemek gerekiyor. Ancak siz hep son sırada kalıyorsanız dikkat etmelisiniz. Sorumsuzca davranmak: İlişkilerde her iki tarafın da aynı sorumluluk bilincine sahip olması pek mümkün değil. Bu yüzden bir taraf, diğerinin açığını kapayacak. Size zarar vermediği sürece sorumsuz davranışlar affedilebilr. Aileye, arkadaşlara düşkünlük: Bu da aşırıya kaçmamak koşuluyla affedilebilecek bir olay. Küçük ayrılıklar: Tartışmalar bazen istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Bir taraf diğerine öyle hissetmese de "Bitti artık" diyebilir. Pireye kızıp yorgan yakmayın. Birkaç günlük ayrılık sizi kendinize getirecektir. Kaçamak bakışlar: Zaman zaman sevgilinizi başkalarına bakarken yakalayabilirsiniz. Bu sizi sevmediği anlamına gelmez. Meraklar ve hobiler: Her insanın yapmaktan zevk aldığı hobileri vardır. Hobisine zaman harcıyor diye sevgilinizi terk etmeye kalkmayın. Affedilmeyecek hatalar Şiddet: Size bir fiske bile vuranı asla ama asla affetmeyin. Affederseniz emin olun aynı şeyi, hem de bu kez daha şiddetlisini yapacaktır. Aldatmak: İşte affedilmeyecek bir hata daha. Aldatmışsa, size aşkı eskisi kadar güçlü değil demektir. Affetseniz bile emin olun bir kez daha aldatılacaksınız. Aldatana kesinlikle bir şans daha vermeyin. Büyük yalanlar: Hayatınızı etkileyebilecek yalanlardan sözediyorum. Örneğin evli olduğu halde "Evli değilim" demesi gibi. Bu tür bir yalanı yakaladığınızda onu hemen postalayın. Umursamazlık: Yanınızda yokmuşsunuz gibi davranıyorsa, sizinle ilgili hiçbir şeyle ilgilenmiyorsa ondan uzak durun. Cimrilik: İşte kötü bir özellik daha. Paraya cimri olan aşkına da cimridir. Sizinle ilk tanıştığında para saçan sevgiliniz artık öyle değilse, "Güle güle" demenin zamanı gelmiştir. Aşağılamak: Sizi herkesin önünde küçük düşürüyorsa, onurunuzu kıracak hareketlerde bulunuyorsa, sakın affetmeyin. Affederseniz, söylediği her şeyi kabullenmiş olursunuz. Saygısızlık: Bir ilişkide sevgi kadar saygı da önemlidir. Kişiliğinize saygı göstermeyen insanla sakın ama sakın birlikte olmayın. Değiştirmeye çalışmak: Sizi ya olduğunuz gibi kabul etmeli ya da bu işe hiç başlamamalı. Başladıktan sonra değiştirmeye çalışıyorsa, affedilmeyecek bir hata yapmış demektir. Kabalık: Hiç kimsenin bir başkasına kaba davranmaya hakkı yoktur. Kabalığı alışkanlık haline getirmiş kişiyi düzeltemezsiniz. Hemen ayrılın. Alkol ve uyuşturucu: İlişki başladıktan sonra sevgilinizini alkol ya da uyuşturucu bağımlısı olduğunu fark etmişseniz bir an önce onu terk edin. |
#3
|
|||
|
|||
Cvp: ilişki problemleri
Benden Çok Kazanıyorüyük bir aşkla başlayan ilişkiler, kadının eğitim durumunun daha iyi olması veya daha çok para kazanması nedeniyle çıkmaza girebiliyor. Bunların yanı sıra kadının ailesinin maddi durumunun iyi olması, mütevazı bir hayat yaşayan erkeği zaman zaman rahatsız edebiliyor ve eşler arasında "Bab Büyük bir aşkla başlayan ilişkiler, kadının eğitim durumunun daha iyi olması veya daha çok para kazanması nedeniyle çıkmaza girebiliyor. Bunların yanı sıra kadının ailesinin maddi durumunun iyi olması, mütevazı bir hayat yaşayan erkeği zaman zaman rahatsız edebiliyor ve eşler arasında "Babamın evinde arabam vardı" veya "Git o zaman o istediğin pahalı yüzüğü baban alsın" tarzında kavgalar yaşanabiliyor.
İlişkinin koptuğu an Kıskançlık, çoğu zaman kişilerin birbirlerinin ayaklarına dolanmalarına neden olabiliyor. Özellikle ikili ilişkilerde kadın biraz sivrilmeye başladığında erkek paniğe kapılıyor. Kaybetme korkusu ve yetersizlik duygusu kişiyi karşı tarafı kırmaya itiyor. Teşvik etmeyi, sevinci paylaşmayı, yükü azaltmayı bir tarafa bırakın, karşısındakinin tökezlemesi için kişi neredeyse her şeyi yapıyor. Oysa kadın ve erkek önce sevgiyle bir araya geliyor. Huzur, mutluluk, saygı ve paylaşım temel beklentilerini oluşturuyor. Her şey başlangıçta iyi gidiyor. Sonra kadının veya erkeğin hayatında iş ya da ilgi alanı açısından farklılaşmalar yaşanıyor. Seyahatler, toplantılar geliyor gündeme. Özellikle kadının hayatındaki değişiklikler, erkeği çıkmaza sokuyor. "Karım çok para kazanırsa beni terk eder mi?", "Eli para görünce, sözüm geçmez mi olur?", "Ya gittiği seyahatte başka birine aşık olursa?" gibi endişeler erkeği bunalıma sürüklemeye başlıyor. Konu hakkında konuşulmadıkça kuruntular büyüyor. Erkek kıskanıyor, söyleyemiyor, karşı çıkamıyor ama, gerginlik artıyor, tartışma yaşanıyor. Kırıcı, kişiliğe zarar verici sözler söyleniyor ve saygı zedeleniyor. Sonunda sevgiyle beraber ilişki de bitiyor. Çözüm; iletişimden geçiyor Elbette her zaman olaylar böyle gelişmiyor. Durumu sindirmesini ve anlayışla karşılamasını bilen erkek, eşine her konuda destek oluyor ve başarısını paylaşıyor. Bu da ancak iletişim sayesinde gerçekleşebiliyor. Eğer eşler doğru frekansta buluşabiliyorsa, bir süre sonra kadın - erkek ayrımı da ortadan kalkıyor. Kadın işyerinde fazla mesaiye kaldığında, erkek rahatlıkla mutfağa girip yemeği hazırlayabiliyor veya erkeğin işi uzadığında kadın otomobili servise bakıma götürebiliyor. Maddi konularda da çözüme gitmek zor değil. Örneğin bir taraf su faturasını öderken, diğer taraf da elektrik faturasını üstlenebilir. Mutfak veya ev kirası gibi masraflar paylaşılabilir. Karşılıklı anlayış ve destek, ilişkinin sorunsuz bir şekilde yürümesini sağlıyor. İki taraftan biri, diğerini çekemiyor ve huzursuzluğa neden oluyorsa, ilişki sendelemeye başlıyor. Karşınızdaki insanı en iyi flört veya nişanlılık döneminde tanırsınız. Aranızdaki en ufak bir anlaşmazlık, ilerde daha büyük bir sorun haline gelebilir. Maalesef "evlenince her şey daha iyi olur" mantığı pek gerçekleşemiyor. Bu nedenle bir karara varmadan önce, bazen aşkı bir kenara bırakıp mantıkla hareket etmek gerekiyor. Üç soru - üç cevap 1- Erkek arkadaşım lise, ben üniversite mezunuyum. Evlenmeyi düşünüyoruz. Aramızdaki bu eğitim farkı ilerde ilişkimizi etkiler mi? Bu soruyu sorduğunuza göre, korkarım bu konudaki şüpheleriniz, ilerde eşinizde çekindiğiniz davranışı tetikleyebilir. Eşler arası statü farkları ve sebep oldukları problemler, cemiyetlerdeki eşitlik / eşitsizlik, din ve politik sistemle de yakından orantılı. İnsanların arasında açıklık, eşitlik olan cemiyetlerde eşlerin meslekte ilerleme ve başarı konularında birbirlerine karşılıklı destek verildiği görülür. Eşinizin, mesleğiniz nedeniyle sahip olacağınız bağımsızlık, sosyal çevre ve hayatınızı kabul edip takdir edebilecek bir karekteri varsa, eminim problem olmayacaktır. İlerde aile içi yarışma dediğimiz bir durum olabilir. Erkek, karısının statüsünden rahatsızlık duyabilir. Ancak bunlar halledilmeyecek problemler olarak gorülmemeli. Sizin başarınız, ona iyi bir model olmanız, onu da motive edip başarıya ulaştırabilir. Eşinizin, başarınızda onun da payı olduğunu bilmesi önemli. Bu sizin de tutumunuzla yakından ilgili. Birbirini hayat arkadaşı seçmiş iki insanın birbirlerine destek olmaları gerekir. 2- Kocamdan daha çok kazanıyorum. İş toplantılarım ve başarılarım onu rahatsız ediyor. Ne yapabilirim? Eşiniz kendini ifade edemiyor olabilir. Belki sadece "Seni seviyor ve kaybetmekten korkuyorum" demeye calışıyor olabilir mi? Çünkü kadın ve erkek beyinlerini farklı kullanıyor. Çoğunlukla erkekler beyinlerinin lojik ve mantıktan sorumlu sol tarafını, kadınlar ise iletişim ve geniş algılamadan sorumlu duygusal sağ tarafı kullanıyor. Sağ ve solu bağlayan kısım ise kadınlarda yüzde 40 daha gelişmiş. Yani beyinleri sağ ve sol arası iletişimi daha çabuk gerçekleştirebiliyor ve olayları daha iyi algılıyor. 3- Eşim çocuğumuz doğduğundan beri çalışmamı istemiyor. Çok iyi kazanıyordum, işimi bırakmalı mıyım? Sevdiğimiz insanlar isteklerimizi kabul etmeyecek düşüncesiyle bazen bizi mutlu edecek yaşam tarzımızdan vazgeçeriz. Sürekli vazgeçmek, dilekleri yokmuş gibi yapmak bir şekilde kendini belli edecektir. Kocanızla birlikte alınması gereken kararların dışında (nerede yaşanacak, çocuk istiyor muyuz v.s.) çalışıp para kazanmak gibi en doğal hakkınız ile ilgili seçiminizde eşinizden yeşil ışık almanız şart mı? Bir bakın, yaptığınız her adımda ''izin'' almaya mı alışmışsınız? Siz mutlu değilseniz evliliğiniz, ilişkiniz nasıl mutlu olabilir? Unutmayın, eşinizle zaman zaman aynı fikirde olmamanız çok normal. Onu korkulacak bir baba gibi görmeyin. Sizi anlamak isteyen, belki korkuları olan ve sizi ''korumaya'' çalışan bir yaşam arkadaşı olarak görmeye çalışın. İsteklerinizi kabul ettirmek için uğraşın. Sizin gereksinmeleriniz önemli, onları yapın. Sizin için önemli isteklerden vazgeçerseniz, ilerde evliliğinizden de vazgeçmek zorunda olabilirsiniz. |
#4
|
|||
|
|||
Cvp: ilişki problemleri
Sen Romeo, Ben Juliet
Aşk dolu sözler, romantik yemekler bitmiştir, TV başından kalkmaz, konuşmaz, eskiden gözününüzün içine bakan adam, sizi artık görmez olur. Peki ne yapmalı da onu tekrar prense çevirmeli. İşte formüller: Bir araştırmaya göre, ka Aşk dolu sözler, romantik yemekler bitmiştir, TV başından kalkmaz, konuşmaz, eskiden gözününüzün içine bakan adam, sizi artık görmez olur. Peki ne yapmalı da onu tekrar prense çevirmeli. İşte formüller: Bir araştırmaya göre, kadınların yüzde 22''si ilişkileriyle ilgili şöyle düşünüyor: "Gün geçtikçe birbirimizle daha az konuşur hale geldik. Artık benimle hiç ilgilenmiyor..." Oysa erkekler, aşık oldukları ilk günlerde genellikle gerçek bir beyefendi gibi davranırlar. Aşkını ispatlayan küçük sürprizler yapar, eve ya bir çiçek ya da sizi akşam yemeği için restorana götürme teklifiyle gelirler. Bunlarla yetinmeyip, mutfakta bile size yardım ederler. Ancak evlilik ilerledikçe her şey değişmeye başlar. Eşiniz her geçen gün eve biraz daha geç gelir ve akşamları, hatta hafta sonları sürekli tv karşısında oturmayı tercih eder. Neden değişiyorlar? Eşinize, artık eskisi gibi olmadığını söylediğinizde, mutlaka "Ama benim de kafamı dinlemeye ihtiyacım var" der. Üstelik bir de sizden hizmet bekler: "Sevgilim, biraz fındık getirsene. Canım bir bardak su versene..." ve sonunda hayalinizdeki prens, yorgun bir kurbağaya dönüşür. Alman psikolog Michael Thiel, buna hiç şaşırmıyor: "Kadınlar sık sık, erkeklerin ciddi bir ilişkiye girdikten sonra garip bir değişim yaşadıklarından yakınıyor. Çünkü erkekler kur yapma döneminde tek bir hedefe kilitleniyor: Genlerini yeni kuşağa aktarabilmek için dişiyi kazanmak! Bunun temelinde de biyolojik bir motivasyon yatıyor. Kadın ise bu davranışı, erkeğin duyduğu sevginin göstergesi olarak yorumluyor ve hep öyle kalmasını istiyor. Erkek ise kadına egemen olduktan sonra, başka bir program işlemeye başlıyor. Sadece ''sorumlu aile reisi'' görevini üstleniyor ve onun dışındaki her şeyi görmezden geliyor." Bu taktikleri kullanın Sevgili eşinizi o çok sevdiği koltuğundan uzaklaştırmak aslında hiç de kolay değil. Ama Thiel, bu zor görev için 3 ''harekete geçirme'' taktiği öneriyor: 1) Televizyonunuzun arıza yapmasını sağlayabilirsiniz. Bunun için bir televizyon tamircisinden yardım isteyin. Belki o zaman eşiniz, sizinle birlikte sinemaya gitmeyi ya da bir bisiklet turuna çıkmayı kabul eder. 2) Göğsüne tabancayı dayayın, tabii ki mecazi anlamda. Ona, televizyonu kapatmasını yoksa tek başınıza dışarı çıkacağınızı söyleyin. 3) Çekici iç çamaşırı ya da yaratıcı fantezilerle, o eski baştan çıkarma taktiğini uygulayın. Belki de bu şekilde oturduğu yerden kalkar. Tabii bütün bunların yanı sıra daha kalıcı çözümlere de başvurabilirsiniz. Ancak bunun için kadının, erkeğe odaklı ilgisini başka alanlara yönlendirmesi gerekiyor. Kendinizi ağırdan satın Kadın, dişiyle tırnağıyla kendini eşine ve evliliğine adarsa, erkek haklı olarak, ilişki için hiçbir çaba göstermek zorunda olmadığını düşünür. Kendini çok güvende hisseder ve ilgisiz davranır. Kadınlar kendilerini biraz geri çekmeli ve arada sırada kız arkadaşlarıyla da vakit geçirmeli. Onunla konuşun Soğuk algınlığı geçiren ilişkiler için en iyi ilaç, daha iyi bir ''iletişim''. Sadece bir şeylerin değişmesini ümit ederek beklemeyin. Sizi rahatsız eden şeyleri ve isteklerinizi kesin ve net bir dille ona anlatın. Asla söylenmeyin, erkekler bunu kaldıramaz Bu konuda önemli olan, vereceğiniz mesajların ''ben''li cümlelerden oluşmamasına dikkat etmek. "Hep televizyonun karşısında oturuyorsun" demek yerine, "Birlikte fazla vakit geçiremediğimiz için üzülüyorum. Seninle dansa gitmeyi çok özledim" diyebilirsiniz. Sözlerinizi bu şekilde ifade ederseniz, eşiniz bunları ''söylenme''olarak algılamayacaktır. Üstelik kendine saldırılmış olarak da hissetmez ve davranışını yeniden gözden geçirmeyi kabul eder. Onu bol bol övün Ne yazık ki kadın ve erkek, olayları hep farklı şekillerde yorumlar. Örneğin, sabahleyin özenerek yatağını yapan bir erkek, bunun kendisi için bir artı puan olduğunu düşünürken, bu arada alışverişe gidip gelmiş, evi temizlemiş ve bulaşığı yıkamış olan kadın "Nihayet o da bir şeyler yapıyor" diye aklından geçirir. Erkek, yaptığı şeyle gurur duyarken, kadın bunu zorunluluk olarak görür. Bu durumda orta noktayı bulmak gerekiyor, örneğin; erkek spor programını izlemek yerine bulaşık yıkıyorsa, sıkı bir övgüyü hak ediyor demektir. Deneyin, etkisini mutlaka gösterecektir. Annesi gibi davranmayın Erkekler kendileriyle ilgilenilmesinden hoşlanırlar. Ancak, olayı abartmayın. Onu şımartmaktan vazgeçin. Ne de olsa onun annesi değilsiniz. Atıştırmak için istediği şeyi, mutfağa gidip kendisi de getirebilir. Hem de bu arada biraz hareket etmiş olur. Her dediğini yapmaya kalkmayın |
Benzer Konular |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Nefsin Nasıl Bir Yaratılışa Sahip Olduğunu? | haktan | Bunları biliyor muydunuz ? | 0 | 10 January 2009 07:47 |
Nimetlerden Gereği Gibi Zevk Almanın Tek Yolunun İman Olduğunu? | haktan | Bunları biliyor muydunuz ? | 0 | 10 January 2009 07:46 |
Öfkeyi Yenmenin Önemli Bir İbadet Olduğunu? | haktan | Bunları biliyor muydunuz ? | 0 | 10 January 2009 07:45 |