#1
|
|||
|
|||
Kabİr Ve Âhİretle İlgİlİ RÜyalar
KABİR VE ÂHİRETLE İLGİLİ RÜYALAR RÜYADA RESÛLULLAH’I (s.a.v) GÖRMEK Bu hususta Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Rüyasında beni gören gerçekten beni görmüştür, çünkü şeytan benim suretime giremez.” [1] Ömer b. Hattâb (r.a) şöyle anlatmıştır: “Rüyamda Resûlullah’ı (s.a.v) gördüm; bana bakmıyordu. —Ey Allah’ın Resûlü, neden bana bakmıyorsunuz? diye sordum, bana döndü ve: —Oruçluyken hanımını öpen sen değil misin? buyurdu, ben de: —Nefsimi kudret elinde bulunduran yüce Allah’a yemin olsun ki, bundan sonra, ömrüm boyunca, oruçluyken bir kadını (hanımımı) öpmeyeceğim, dedim.[2] Hz. Abbâs (r.a) anlatıyor: “Ben Ömer b. Hattâb’ı (r.a) severdim; Ölümünden sonra onu rüyamda görmek istedim ve ancak bir sene sonra görebildim. Rüyamda, bir yandan alnından akan terleri siliyor, bir yandan da, “Hesaptan daha yeni kurtuldum; eğer şefkatli ve merhametli olan rabbim bana yardım etmeseydi şimdi burada olamazdım.” diyordu. Hasan b. Ali (r.a) anlatıyor: “Babam Ali (k.v) şöyle anlattı: Bir gece rüyamda Resûlullah (s.a.v) karşıma çıktı. Kendisine: —Ey Allah’ın Resûlü! (fitne peşinde koşan) şu bazı kimselerden nedir başıma gelenler? dedim. Resûlullah (s.a.v): —Onlardan kurtulmak için dua et, buyurdu. Ben de: —Allahım! Beni bunların içinden kurtarıp onlardan daha hayırlı olanlara kavuştur. Onların başına da benden daha kötü birini getir, diye duada bulundum. Hz. Hasan (r.a) der ki: “Ertesi sabah babam namaz kıldırmak için mescide gitti ve İbn Mülcem tarafından hançerlenerek şehid edildi. [3] Meşayihlerden biri anlatıyor: “Rüyamda Resûlullah’ı (s.a.v) gördüm. “Ey Allah’ın Resûlü, benim için istiğfarda bulun” dedim. Yüzünü benden çevirdi. Ben, “ Yâ Resûlellah! Süfyân b. Uyeyne’nin bize, Muhammed b. el-Münkedir’den, onun da Câbir b. Abdullah’tan naklettiği bir hadiste, senden bir şey istenildiği vakit, “Hayır” dediğin işitilmemiştir” dedim. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v) bana döndü ve, “Allah seni bağışlasın” buyurdu. [4] Abbâs b. Abdülmuttalib (r.a) anlatıyor: “Cahiliye döneminde iken Ebû Leheb ile kardeşim olmasının haricinde samimî bir dostluğum vardı. Öldüğünde Allah (c.c) onun hakkında âyetler indirmiş, bu âyetleri okuduğumda hem kardeşim olması ve hem de geçmişteki dostluğumdan ötürü onun düştüğü bu durum beni üzmüştü. Bir sene boyunca Allah Teâlâ’dan onu bana rüyamda göstermesini istedim. Sonunda onu gördüm; ateşler içinde yanıyordu. Durumunu sorduğumda, “Cehenneme gönderildim, pazartesi günleri hariç her gün ve her gece hiç hafifletilmeden azap çekmekteyim” dedi. “Pazartesi neden azabın hafifliyor?” diye sordum, şöyle anlattı: “Muhammed’in doğduğu geceydi. Bir kadın hizmetçi gelerek Âmine’nin doğum yaptığı müjdesini verdi. Çok sevindim, öyle ki bu sevincimden bir cariyemi hürriyetine kavuşturdum. İşte Muhammed’in doğumuna gösterdiğim bu sevincim sebebiyle Allah (c.c) her pazartesi günü benden o şiddetli azabı kaldırmaktadır.” Tâbiînden Abdülvâhid b. Zeyd (rah) anlatıyor: “Hac farizasını ifa etmek üzere yola çıktım. Bu yolculukta bana bir adam arkadaşlık etti. Bu adam, otururken, kalkarken, yürürken hâsılı her işinde Resûlullah’a (s.a.v) salât-ü selâm getiriyordu. Bunun sebebini sorduğumda şöyle anlattı: —Mekke’ye ilk gidişimde yanımda babam da vardı. Hac vazifesini bitirip geri dönmüştük. Yolda konaklardan birisine uğradık. Orada uyumuştum. Uykumda bana birisi geldi ve: “Kalk, baban öldü; Allah (c.c) onun yüzünü simsiyah etti” dedi. Korku içinde uyandım, hemen babamın üzerindeki örtüyü kaldırdım, bir de ne göreyim; babam ölmüş ve yüzü simsiyah olmuştu. İçimi bir korku ve ürperti kapladı. Böyle üzüntü ve keder içinde beklemekte iken uyuya kalmışım. Rüyamda ellerinde demir sopalarla dört siyah adam babamın başucuna dikilmişlerdi. Tam o esnada güzel yüzlü, üzerinde iki yeşil elbise bulunan bir adam çıkageldi ve onlara: “Hemen o adamın yanından uzaklaşın” dedi. Babamın yüzünü eliyle sıvazladıktan sonra yanıma geldi ve: “Kalk, Allah (c.c) babanın yüzünü bembeyaz etti” dedi. Ben, “Anam babam sana feda olsun, sen kimsin?” dedim. O, “Ben Muhammed’im” dedi. Hemen uyandım, gidip babamın üzerindeki örtüyü açtım, yüzü bembeyaz olmuştu. İşte o günden sonra Resûlullah’a (s.a.v) salâvat getirmeye devam ettim. Ömer b. Abdülaziz anlatıyor: “Rüyamda Resûlullah’ı (s.a.v) gördüm, yanında Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer de vardı, hep birlikte oturuyorlardı. Ben de selâm verip oraya bir yere oturdum. İşte böyle otururken birden Hz. Ali ve Muâviye çıkageldiler ve bir odaya girdiler, sonra kapı üzerlerine kapandı. Ben onların girdiği yere bakıyordum ki çok geçmeden Hz. Ali içeriden çıktı ve: Kâbe’nin rabbine yemin olsun O (c.c) benim lehime hüküm verdi” dedi. Yine çok geçmeden ardından Muâviye çıktı. O da: “Kâbe’nin rabbine yemin olsun ki Allah (c.c) beni bağışladı” diyordu. Bir gün İbn Abbâs (r.a), “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” diyerek uyandı ve: “Vallahi Hüseyin şehid edildi” dedi. İbn Abbâs (r.a) bu rüyayı Hz. Hüseyin (r.a) şehid edilmezden evvel görmüştü, arkadaşları ise böyle bir şeyin olmayacağını söylemişlerdi. İbn Abbâs (r.a), “Rüyamda Resûlullah’ı (s.a.v) gördüm elinde bir bardak ve içinde de kan vardı. Bana: ‘Ümmetimin benden sonra neler yaptığını bilmiyor musun? Oğlum (torunum) Hüseyin’i öldürdüler. Bu da onun ve onunla beraber mücadele verenlerin kanıdır. Onu Allah’ın katına çıkarıyorum” dedi.” Bu olaydan yirmi dört gün sonra, Hz. Abbâs’ın (r.a) rüyayı anlattığı günde Hz. Hüseyin’in şehit edildiği haberi getirildi. Hz. Ebû Bekir (r.a) bazı salihlerce rüyada görüldü. Kendisine: “Hayatta iken hep, “Beni nereye götürecekse şu dilim götürür” diyordun, rabbin sana nasıl muamelede bulundu?” diye sorulunca: “Dilimle, Lâ ilâhe illâllah dedim, beni cennete götürdü.” diye cevap verdi. BAZI SALİHLERİN RÜYALARI Büyüklerden biri anlatıyor: “Rüyamda Mütemmim ed-Devrıkî’yi gördüm. “Efendim, Allah (c.c) size nasıl bir muamelede bulundu?” diye sordum. Şöyle anlattı: “Beni cennetlerde gezdirdiler; sonra: ‘Ey Mütemmim, cennetlerde hoşuna giden bir şey oldu mu?’ diye soruldu, ben: ‘Hayır’ dedim. İşte o zaman bir ses, “Eğer hoşuna giden bir şey olsaydı, seni onun yanında bırakır bana ulaştırmazdım’ dedi.” Yusuf b. Hüseyin[5] vefatından sonra bazı salihlerce rüyada görüldü. Kendisine, “Allah (c.c) sana nasıl muamelede bulundu?” diye soruldu. O, “Bağışlandım” cevabını verdi. “Hangi amelinle bunu kazandın?” diye sorulunca da, “Oyun eğlence ile ciddî işleri birbirine karıştırmadığımdan” dedi. Ebû Abdullah Zerrâd rüyada görüldü. Kendisine, “Allah Teâlâ sana ne muamele etti?” diye sorulunca: “Beni huzurunda durdurdu, dünyada yapıp da itiraf ettiğim bütün günahlarımı bağışladı, ancak itiraf etmeye utandığım bir günahımı bıraktı. Beni yüzümdeki etler dökülünceye kadar huzurunda ter içinde durdurdu, sonra affetti” dedi. Kendisine, “O günahın ne idi?” diye sorulunca: “Bir gün güzel bir şahsa (şehvetle) bakmıştım, onu ilâhî huzurda zikretmeye hayâ ettim!” dedi. Ebû Câfer Saydalânî (rah) anlatıyor: “Rüyamda Hz. Peygamber’i (s.a.v) gördüm; etrafında bir grup fakir derviş vardı. O sırada gökyüzü yarıldı ve iki melek indi; birisinin elinde leğen, diğerinin elinde ise bir ibrik vardı. Melek leğeni Hz. Peygamber’in (s.a.v) önüne koydu, Efendimiz ellerini yıkadı; sonra meleklere emretti, leğeni diğerlerinin önüne getirdiler, hepsi ellerini yıkadı. Sonra leğeni benim önüme koydu. Meleklerin birisi diğerine, “Bunun eline dökme, çünkü bu onlardan değil” dedi. Ben, “Yâ Resûlellah! Bir hadis-i şerifinizde, ‘Kişi sevdikleriyle beraberdir’ buyurmadınız mı?” dedim. Efendimiz (s.a.v), “Evet, öyle” buyurdu. O zaman Ben, “Ben sizi ve bu fakirleri seviyorum” dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v): “Onun eline de dök, o da onlardandır!” buyurdu. Cüneyd-i Bağdâdî (k.s) şöyle anlatmıştır: “Rüyamda kendimi insanlara vaaz ederken gördüm. O sırada karşıma (insan sûretinde) bir melek durarak: “Allah’a yakın olan kulları O’na en fazla yaklaştıran şey nedir?” diye sordu. Ben de, “Dinin ölçülerine tam uygun olarak yapılan gizli ameldir” dedim. Melek, “Vallahi bu Hak tarafından söyletilen doğru bir sözdür!” diyerek dönüp gitti.” Mecma’ rüyada görüldü. “Öbür âlemde ne gibi durumlar vardır?” diye soruldu. “Dünyaya önem vermeyen zâhidlerin, dünya ve âhiret hayırlarını alıp götürdüklerini gördüm” diye cevap verdi. Şam halkından biri Alâ b. Ziyâd’a, “Rüyamda senin cennetlik olduğunu gördüm.” dedi. Bunu işiten Alâ, “Herhâlde şeytan bana bir kötülük yapmak istedi, fakat Allah tarafından ondan korundum, bunun üzerine şeytan beni sapıtmak için kendisine yardımcı olacak bir şahsı (seni) bana gönderdi” dedi. (Yani bu sözün kendisini aldatıp gevşeteceğinden korktu.) Muhammed b. Vâsi’ (rah) der ki: “Rüya mümini sevindirir; aldatmaz ya da gururlandırmaz” Sâlih b. Beşir (rah) anlatıyor: “Atâ es-Sülemî’yi rüyamda gördüm. Kendisine, “Sen dünyada kusurlarından dolayı sürekli hüzün ve üzüntü içinde idin, Allah Teâlâ sana ne muamele yaptı?” diye sordum. Hazret, “Vallahi bu hüznün peşinden Allah bana sürekli bir rahatlık ve ebedî bir sevinç verdi” dedi. Kendisine, “Şimdi hangi derecedesin?” diye sordum, “Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlihlerle birlikte!”[6] dedi. Rüyada görülen Zürâre b. Ebî Evfâ’ya, “Sizin yanınızda hangi amel daha faziletlidir?” diye soruldu. Zürâre, “Allah’tan (c.c) razı olmak ve hedefleri (emelleri) kısa tutmak” cevabını verdi. Yezîd b. Mez’ûr anlatıyor: “Vefatından sonra Evzâî’yi rüyamda gördüm. Ona künyesiyle hitabe ederek, “Ey Ebû Amr! Beni Allah’a yaklaştıracak bir amel göster” dedim. Şöyle cevap verdi: “Ben burada âlimlerin derecesinden daha yüksek bir derece görmedim, onların derecesinden sonra kalbi hüzünlü olanların derecesi gelmektedir.” Ravi der ki, Yezîd b. Mez’ûr salih ve yaşlı biriydi, durmadan ağlardı. Süfyân b. Uyeyne (rah) anlatıyor: “Rüyamda kardeşimi gördüm. “Kardeşim, Allah (c.c) sana nasıl muamelede bulundu?” diye sordum. “İstiğfar ettiğim günahları bağışladı, etmediklerimi ise bağışlamadı” cevabını verdi. Ali et-Talhî (rah) anlatıyor: “Rüyamda dünya kadınlarına hiç benzemeyen bir kadın gördüm. Ona, “Sen kimsin?” diye sordum, “Huriyim” dedi. “Benimle evlenir misin” dedim, “Efendimden ister ve mehrimi de verirsen olur” dedi. “Mehrin nedir?” dedim, “Nefsini ondan gelecek afetlere karşı korumandır” dedi. İbrahim b. İshâk Harbî anlatıyor: “Rüyamda Zübeyde’yi[7] gördüm. Kendisine, “Allah (c.c) sana nasıl muamelede bulundu?” diye sordum. “Beni bağışladı” dedi. “Mekke yolunda hacıların istifadesi için yaptırdığın han hamam, çeşme vs. hizmetlerinden dolayı mı?” diye sordum, şöyle cevap verdi. “Orası için yaptığım harcamaların hepsinin sevabı (devlet malından harcadığım için) kendi sahiplerine ulaştı. Beni kurtaran ise onları yaparken hayır için niyetlenmemdir.” Süfyân-ı Sevrî vefatının ardından rüyada görüldü, kendisine, “Allah sana ne muamele yaptı ?” diye sorulunca, Hazret: “İlk adımımı sıratın üzerine koydum, ikinci adımımı cennete attım!” dedi. Ahmed b. Ebi’l-Havârî anlatıyor: “Rüyamda daha önce hiç görmediğim güzellikte bir huri gördüm; nurdan yüzü parlıyordu, kendisine, “Ne kadar nurlu bir yüzün var; bunu nasıl elde ettin?” diye sordum; huri, “Geçenlerde göz yaşı döktüğün geceyi hatırlıyor musun?” dedi. Ben de, “Evet” dedim. Huri, “İşte o gözyaşlarını aldım yüzüme sürdüm; yüzüm bu şekilde nurlandı” dedi. Ebû Bekir Kettânî (k.s) anlatıyor: “Rüyamda Cüneyd-i Bağdâdî’yi gördüm. “Allah (c.c) sana nasıl muamelede bulundu?” diye sordum, Hazret, “O faydasız ibare ve konuşmalar yok olup gitti; yaldızlı sözlerden hiç bir eser kalmadı. Burada faydasını gördüğümüz ancak, gece yarısı kalkıp Allah için kıldığımız birkaç rek’atlık namazlardır” diye cevap verdi. Zübeyde (binti Ebû’l-Fazl Câfer) rüyada görüldü. Kendisine, “Allah (c.c) sana nasıl muamelede bulundu?” denilince, “Şu dört kelime hürmetine affedildim dedi: Lâ ilâhe illâllah ile ömrümü tüketeceğim, Lâ ilâhe illâllah ile kabrime gireceğim, Lâ ilâhe illâllah ile baş başa kalacağım, Ve onunla rabbime kavuşacağım. Bişr-i Hâfî rüyada görüldü; kendisine, “Allah Teâlâ sana ne muamele yaptı?” diye sorulunca şöyle demiştir: “Beni affetti ve bana, “Ey Bişr, benden bu kadar korkmaya utanmıyor musun (dost dosttan ümitsiz kalacak şekilde bu derece korkar mı) dedi.” Ebû Süleyman Dârânî rüyada görüldü. Kendisine, “Allah (c.c) sana ne muamelede bulundu?” diye sorulunca, “Beni affetti. Benim için sûfîlerin ince ve kapalı mânalı işaretlerinden (tam anlayıp anlatamadığım ve hakkını veremediğim şeylerden) daha zararlı bir şey görmedim” demiştir. Ebû Bekir Kettânî anlatır: “Rüyamda bir genç gördüm, ondan daha güzel bir kişi görmemiştim. Kendisine, “Sen kimsin?” diye sordum. Genç, “Ben takvâyım” dedi. “Nerede durur, nerede oturursun?” diye sordum, “Allah için hüzünlü ve üzüntülü olan her kalpte” dedi. Sonra diğer bir tarafa yöneldim; siyah yüzlü, çirkin mi çirkin bir kadın gördüm. Ona, “Sen kimsin?” diye sordum. Kadın, “Ben hastalığım” dedi. “Nerede durursun, nerede oturursun?” diye sordum, “Gafletle sevinen ve neşe içinde olan kalplerde!” dedi. Rüyadan uyandım; bundan sonra elimde olmayan durumlar hariç, bir daha gülmemeye karar verdim.” Ebû Saîd Harrâz (rah) demiştir ki: “Rüyamda iblisin üzerime doğru sıçradığını gördüm, ona vurmak için sopamı elime aldım; o sırada gaibden bir ses bana, “O, sopadan korkmaz, o ancak kalpte bulunan iman ve marifet nurundan korkar!” dedi.” El-Mesûhî (rah)[8] anlatıyor: “Rüyamda iblisi gördüm; çıplak bir vaziyette geziniyordu. “İnsanlardan hiç utanmıyor musun?” dedim. “Şu insanlardan mı? Vallahi onlar gerçekten insan olsalardı, çocukların toplarıyla oynadıkları gibi onlarla oynayamazdım. Gerçek insanlar beni bu hasta hallere düşüren şu kimselerdir” dedi ve bizim sûfî dostlarımızı işaret etti. Ebû Said Harrâz (rah) anlatıyor: “Dımeşk’te olduğum bir sırada bir rüya gördüm; Resûlullah (s.a.v) Hz. Ebû Bekir ve Ömer’e yaslanarak bana doğru yaklaştı ve önümde durdu. Ben de şarkı türü bir şeyler mırıldanıyor ve göğsüme vuruyordum. Resûlullah (s.a.v) bana, “Bu yaptığının şerri hayrından fazladır” dedi. Süfyân b. Uyeyne (rah) anlatıyor: “Rüyamda Süfyân-ı Sevrî’yi gördüm. Cenneteydi, âdeta bir kuş misali bir daldan diğerine konuyor, bir yandan da, “Çalışanlar böylesi bir saadet için çalışsınlar.” [9] âyetini okuyordu. Ona, “Bana tavsiyede bulun” dedim; Süfyan: “İnsanlarla olan birlikteliğini ve tanışıklığını (şöhreti) azalt” dedi. Ebû Hâtim Râzî, Kabîse (Kubeyse) b. Ukbe’den şöyle aktarır: “Rüyamda Süfyân-ı Sevrî’yi gördüm. Kendisine, “Allah Teâlâ sana nasıl muamelede bulundu?” diye sordum, bana şu beyitleri okuyarak cevap verdi: Rabbime perdesiz olarak baktım, bana şöyle dedi: Ey İbn Sa’d hak ettin rızamı, Sana müjdeler olsun, Âşık ve müştak bir kalple gece karanlıklarını ihyâ eden sendin. Yaklaş, hangisini istersen seç bu köşklerden ve ziyaret et beni, Zira artık sana uzak değilim. Vefatının ardından üç gün sonra Şiblî rüyada görüldü. Kendisine, “Allah Teâlâ sana ne muamele yaptı?” diye sorulunca, “Beni öyle ince bir hesaba çekti ki, kurtulacağımdan ümidimi kestim, ümitsizliğimi görünce beni rahmetine gark etti, lütfuyla affetti.” Âmir oğullarından Mecnûn (Kays) vefatından sonra rüyada görüldü. Kendisine, “Allah (c.c) sana nasıl muamelede bulundu?” diye sorulunca, “Beni bağışladı ve âşıklara bir örnek ve hüccet yaptı” dedi. Süfyân-ı Sevrî rüyada görüldü. Kendisine, “Allah Teâlâ sana nasıl muamele etti?” diye sorulunca, “Bana acıdı, rahmetiyle muamele etti!” dedi. “Abdullah b. Mübârek’in hâli nedir?” diye sorulunca, “O her gün iki defa Allah Teâlâ ile özel görüşmeye, huzuruna girmektedir” dedi. Sâlihlerden birisi rüyada görüldü. Kendisine hâli sorulunca şöyle dedi: “Önce bizi ince bir hesaba çektiler, hâlimizi iyice incelediler; sonra lütfedip bizi âzat ettiler (azaptan kurtardılar).” Malik b. Enes rüyada görüldü. Kendisine, “Allah Teâlâ sana ne muamele etti?” diye sorulunca, “Osman b. Affân’ın bir cenaze gördüğü zaman söylediği, sübhâne’l-hayyi’llezî lâ yemûtü (Hiç ölmeyen, ebedî diri olan zâtı tesbih ederim) zikrinin bereketine beni afetti” dedi. Vefat ettiği gece Hasan-ı Basrî rüyada görüldü. Bütün göğün kapıları açılmış ve bir melek şöyle sesleniyordu: “Dikkat edin, Hasan-ı Basrî Allah Teâlâ kendisinden râzı olarak O’nun huzuruna geldi!” Câhız rüyada görüldü. Kendisine, “Allah (c.c) sana ne muamele yaptı?” diye sorulunca, soruyu sorana, “Kıyamet günü amel defterinde gördüğünde seni sevindirecek şeyden başkasını yazma (ve yapma!)” demiştir. Şöyle anlatılır: “Cüneyd-i Bağdâdî rüyasında iblisi çıplak bir halde gördü. Ona, “İnsanlardan utanmıyor musun?” diye sordu. İblis, “Bu gördüklerin insan değildir, insan diyebileceklerin ancak (Bağdat mescitlerinden biri olan) Şünüziyye mescidinde bulunan bir grup insandır. Onlar (ibadetleri ile) beni eritti, ciğerimi yaktı” dedi. Cüneyd demiştir ki: “Uyandığımda sabah erkence Şünüziyye mescidine gittim, orada bir grup insan gördüm. Başlarını dizlerinin arasına almışlar tefekküre dalmışlardı. Beni görünce (ben kendilerine bir şey söylemeden), “O pis şeytanın söyledikleri seni aldatmasın” dediler. Nasrâbâzî Mekke’de vefatından sonra rüyada görüldü. Kendisine, “Allah Teâlâ sana ne muamele etti?” diye sorulunca, şöyle demiştir: “İleri gelen insanların azarlanışı ile azarlandım. Sonra bana (künyem ile seslenilerek): “Ey Ebû’l-Kâsım, bana kavuştuktan sonra ayrılmak var mıdır?” diye seslenildi. Ben de, “Hayır, ey azamet sahibi Allahım! Ben dünyada tek olan zâtına kavuşmadan (seni tanımadan) kabre konmadım” dedim. Şöyle anlatılır: Utbetü’l-Gulâm rüyasında güzel yüzlü bir huri gördü. Huri ona, “Ey Utbe, ben sana âşığım; dikkat et, benimle senin aranı ayıracak bir iş yapma!” dedi. Utbe, “Ben dünyayı bir daha geri dönüşü olmayacak şeklide üç talâkla boşadım, sana kavuşana kadar bu halim devam eder” dedi. Eyyûb es-Sahtiyânî, günahkâr bir kimsenin cenazesini gördü; onun cenaze namazını kılmak zorunda kalmayayım diye yolunu değiştirip bir sokak arasına girdi. Bir tanesi o gece vefat eden kimseyi rüyasında gördü; kendisine: “Allah sana ne muamele etti?” diye sordu, “Allah beni affetti” dedi ve ekledi, “Eyyûb Sahtiyânî’ye şu âyeti oku: “De ki: Eğer siz rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, tükenir endişesiyle harcamaktan korkarak onu elinizde tutardınız!” [10] Sûfîlerden birisi şöyle anlatmıştır: “Vefat ettiği gece rüyamda Dâvûd-i Tâî’yi nur gibi gördüm; meleklerin bir kısmı çıkıyor, bir kısmı da iniyordu. Ben, “Bu hangi gecedir?” diye sordum, “Bu gece Dâvûd-i Tâî’nin vefat gecesidir, ruhunun cennetliklerin arasına gelişinden dolayı cennet süslendi” dediler. (İmam Kuşeyrî’nin üstatlarından) Ebû Saîd Şehhâm şöyle anlatır: “Ebû Tayyib Selh Sa’lûkî’yi rüyamda gördüm; kendisine, “Ey şeyh!” dedim, “Bana şeyh demeyi bırak” dedi. Ben, “Sizde gördüğüm o güzel hallere ne oldu?” diye sordum, “Onlar bize bir fayda vermedi!” dedi. “Allah Teâlâ sana nasıl muamele yaptı?” diye sordum, “Halkın bana sorduğu dinî meselelere verdiğim cevaplar sebebiyle beni affetti” dedi.” Ebû Bekir Reşîdî anlatıyor: “Muallim Muhammed b. Eslem et-Tûsî’yi rüyamda gördüm. Bana, “Müeddib Ebû Saîd Saffâr’a şunu söyle dedi ve şu mânadaki beyitleri okudu: Sevgi üzere kalmaya anlaşmıştık, aşk hayatına yemin olsun ki, sevgiden siz ayrıldınız, biz ayrılmadık. Bu sözle birlikte hemen uyandım, gidip rüyada gördüklerimi Ebû Saîd Saffâr’a anlattım; beyitleri dinleyince, “Ben her cuma günü onun kabrini ziyaret ederdim, bu cuma ziyaret etmedim (onun için beni bu şekilde uyardı)” dedi. İbn Râşid anlatıyor: “Ölümünden sonra Abdullah İbn Mübârek’i rüyamda gördüm. Ona: —Sen ölmemiş miydin? diye sordum. —Evet, ölüyüm, dedi. —Allah (c.c) sana nasıl bir muamelede bulundu? dedim. —Allah (c.c) bana öyle bir mağfiret etti ki, bütün günahlarımı kuşattı ve sildi, dedi. —Ya Süfyân-ı Sevrî ne durumda? diye sordum —O şimdi, “Allah’ın kendilerine lütfettiği peygamberler, sıddîkler, şehidler ve Salih kişilerle beraberdir” [11] dedi. Rebî’ b. Süleyman Murâdî anlatıyor: “Vefatının ardından imam Şâfiî’yi rüyamda gördüm. Ona künyesiyle hitap ederek, “Ey Ebû Abdullah! Allah (c.c) sana nasıl muamelede bulundu?” diye sordum. “Beni bir kürsüye oturttu ve üzerime misk kokulu inciler saçtı” dedi. Hasan-ı Basrî’nin vefat ettiği gece dostlarından biri onu rüyasında gördü. Gaipten birisinin, “Allah, Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesi ile İmrân ailesini (o ailelerden gelen peygamberleri) seçip âlemlere üstün kıldı” âyetini okuduktan sonra, “Hasan-ı Basrî’yi de kendi zamanının tüm insanlarına üstün kıldı” dediğini işitti. Ebû Yâkûb el-Kârî ed-Dakîkî anlatıyor: “Rüyamda, insanların kendisini takip ettiği uzun boylu esmer birini gördüm. “Bu kimdir?” diye sordum, “Tâbiînden Üveys el-Karânî” dediler. Ben de onlara katıldım. Sonra Üveys’e yaklaştım ve: “Allah sana rahmet etsin, bana tavsiyede bulun” dedim. Bana yüzünü ekşitti. “Bunda ne var, irşad olmak istiyorum; beni irşad et” dedim. Bunun üzerine bana döndü ve: “O’nun sevgisinin olduğu işlerde rahmetini iste, kızdığı ve buğzettiği günah fiillerde de azabını ve intikamını hatırla, ondan sakın ve bu ikisi arasında da umudunu hiç kaybetme” dedi ve arkasını dönüp gitti. Ebû Bekir b. Ebî Meryem anlatıyor: “Rüyamda Verkâ b. Bişr el-Hadramî’yi gördüm. “Ey Verkâ, ne yaptın? Rabbin sana ne muamelede bulundu?” diye sordum. “Çok zorlu bir imtihandan sonra zor kurtulabildim” dedi. “Hangi amelin daha faziletli olduğunu gördün?” diye sorduğumda da, “Allah korkusuyla ağlamak” dedi. Cârife[12] vebasında bir câriye hizmetçi de ölmüştü. Babası onu rüyasında görmüş ve sormuştu, “Kızım bana biraz âhiretten bahseder misin?” Kızı şöyle cevap verdi: “Babacığım, büyük bir felâketle bu âleme göç ettik. Artık amelin ne denli önemli olduğunu biliyoruz, ancak yapamıyoruz; siz ise amel ediyorsunuz ancak kıymetini bilmiyorsunuz. Vallahi, bir iki tespih ya da birkaç rekâtlık namaz dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır.” Utbetü’l-Gulâm’ın dostlarından biri anlatır: “Utbe’yi rüyamda gördüm, “Allah (c.c) sana nasıl muamele etti?” diye sordum, dedi ki: “Senin evinde yazılı olan duanın hürmetine cennete (cennet bahçelerinden bir bahçeye) girdim” dedi. Sabah olunca evime gittim. Utbe’nin evimin duvarına şöyle yazdığını gördüm: “Ey sapıtanları hidayete erdiren, ey günahkârlara merhamet eden, ey ayağı kayanları doğrultan rabbim! Şu büyük tehlike içindeki kuluna ve bütün Müslümanlara rahmet eyle. Bizleri, kendilerine rahmetinle nimetler bahşettiğin peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salihlerden eyle. Âmin yâ rabbe’l-âlemîn!” Musa b. Hammâd anlatıyor: “Rüyamda Süfyân-ı Sevrî’’yi gördüm; cennette, âdeta kuş misali bir daldan bir dala; bir ağaçtan öbürüne konuyordu. Kendisine bu dereceye ne ile ulaştığını sorduğumda, “Verâ ve takvâ ile” dedi. “Ali b. Âsım[13] ne durumda?” diye sordum, “Bir yıldız gibi, nerdeyse görülemeyecek kadar yüksek bir mevkide” dedi. Tabiînden biri Hz. Peygamber’i (s.a.v) rüyasında gördü. “Yâ Resûlellah, bana nasihatte bulun” dedi. Resûlullah (s.a.v): “Tamam” dedi ve, “Noksanlarını araştırmayan kimse ziyandadır, zarardadır. Böyle bir kimse için ölüm daha hayırlıdır” buyurdu. İmam-ı Şafiî (rah) anlatıyor: “Bugünlerde bazı olaylar beni çok üzmüş içime bir sıkıntı ve elem vermişti. Onu Allah’tan (c.c) başkası bilmiyordu. O günün gecesinde rüyamda bana biri geldi ve, “Ey Muhammed b. İdris (İmam Şafiî’nin künyesi) şu duayı oku” dedi. Dua şöyleydi: “Allahümme innî lâ emlikü linefsî nefan velâ darrân velâ mevtan velâ hayâten velâ nüşûra. Velâ estatîu en âhıze illâ mâ a’taytenî velâ ettakî illâ mâ vekkaytenî. Allahümme veffıknî limâ tuhibbu ve terdâ mine’l-kavli ve’l-ameli fî âfiyetin.” “Allahım! (Senin kudretin ve rahmetin olmadan) kendim için ne bir kâr sağlarım ne bir zarar. Ne yaşayabilir ne ölür ne de dirilebilirim. Ancak senin verdiğini alır ve ancak senin korumanla korunurum. Allahım! Beni afiyet içinde, senin sevdiğin ve razı olduğun sözleri söylemeye ve amelleri işlemeye muvaffak kıl.” Sabah olunca bu duayı hep tekrarlayıp durdum. Öğleden sonra olunca Allah (c.c) içinde olduğum sıkıntıdan kurtulmam için bana genişlik verdi ve dilediğime kavuştum. Sizler de bu duanın bereketinden istifade etmek ve unutmamak için devamlı tekrarlayın.” Bütün bu zikretmiş olduğumuz hikâyeler, rüyalar ve ibretli kıssalar ölülerin berzah âlemlerindeki durumlarını ve Allah’a yakın olmuş kişilerin hallerini açıklamaktadır. Bundan sonra, ölülerin ve hepimizin önünde bulunan sura üfürülmesinden varılacak en son yere yani cennet ya da cehenneme kadar olan kısımları anlatacağız. Yüce Allah’a sonsuz hamd olsun. [1] Buhârî, İlim, 38; Müslim, Rü’yâ, 10; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/411, 472. [2] Ebû Nuaym, Hılyetü’l-Evliyâ, 1/80–81. [3] Daha fazla bilgi için kitabın “Beşinci Bölüm-Hz. Ali’nin Vefatı” kısmına bakınız. [4] Hadis için bkz: Buhârî, Edeb, 39; Müslim, Fedâil, 56; Tirmizî, Şemâil, nr. 352; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/307. [5] Zamanının salih ve velilerindendir. Zünnûn, Ebû Turâb, Ebû Saîd el-Harrâz gibi meşhur sûfîlerin sohbetlerinde bulunmuştur. H. 304 yılında vefat etmiştir. [6] Nisâ 4/69. [7] Ebû Fazl Câfer b. Mansûr’un kızı ve ayrıca Hârûn er-Reşîd’in hanımıdır. [8] Evliyanın büyüklerindendir. Tam adı, Ebû Ali Ahmed b. Eyyûb’dur. Serî Sekatî, Zünnûn, Câfer el-Huldî gibi büyük sûfîlerle beraber olmuş, sohbetlerine katılmıştır. [9] Sâffât 37/61. [10] İsrâ 17/100. [11] Nisâ 4/69. [12] Basra’da ortaya çıkan ve binlerce insanın ölümüne sebep olan bir veba hastalığıdır. İslâm tarihinde görülen en büyük veba salgının bu olduğu söylenir. Bu salgın, neredeyse Basra halkının yüzde yetmişinden fazlasının ölümüne sebebiyet verdiğinden, her şeyi yakıp yıkan anlamında, cârife vebası denmiştir. [13] Ali b. Âsım İbn Suheyb el-Vâsıtî, hicrî, 201’de doksan küsur yaşlarında vefat etmiştir. Ebû Dâvûd, Tirmizî gibi muhaddisler kendisinden hadis rivayet etmişlerdir |