#1
|
|||
|
|||
Şizofreni
Şizofreni
Şizofreni kişilik bölünmesi, zayıf kişilikli olma, zeka geriliği veya tembellik değildir. Önemli ruhsal hastalıklarından birisidir. Hastalarda genelde gerçekle hayal dünyasını ayırt edememe, mantıksal düşünme yeteneği kaybı, normal duygusal tepkiler verememe ve toplumsal kurallara uyamama görülür.Aynı zamanda hatırlama ve normal konu?ma yeteneği genelde kaybolur.Diğer bedensel ve ruhsal hastalıklarda olduğu gibi organik nedenleri vardır.Bu gün şizofreninin ortaya çıkışında rol oynayan dopamin ve serotonin sistemi gibi beyinde yer alan taşıyıcı (nörotransmitter) sistemlerin rol oynadığı araştırmalarla gösterilmektedir. Toplumda %1 oranında şizofreni görülmektedir. Sıklıkla 15-25 yaşları arasında ortaya çıkmaktadır. 12 yaşından önce ve 40 yaşından sonra görülmesi enderdir. Günümüzde kullanılan ilaçlar belirtileri büyük oranda kontrol altına alabilmekte ancak bazı semptomlar çoğu hastada yaşam boyu sürmektedir. Bu hastalığı tümüyle atlatan hasta sayısı tüm hastaların ancak 1/5’idir.Bazı hastalar sadece bir defaatak geçirmekte, bazı hastalarda ara dönemleri normal olan ve tekrarlayan ataklar olmakta, bazı hastalarda ise belirtilerde artma ve azalma ile giden ancak hiçbir zaman normale dönmeyen bir seyir görülebilmektedir. İlaç kullanımı ile çoğu belirti kontrol altına alınabilmektedir, buna karşın bazı hastalar halen var olan ilaç tedavilerinden faydalanamamakta, ekonomik nedenlerle ilaçları temin edememekte veya ilaç yan etkileri nedeni ile tedaviye devam etmek istememektedir. |
#2
|
|||
|
|||
Cevap: Şizofreni
Şizofrenide ailenin önemi
Şizofrenide ailenin önemi nedir? Şizofreni; düşünce, duygu ve davranışları etkilemesi nedeniyle ve süregen olma özelliğiyle diğer birçok tıbbi rahatsızlıktan farklı olarak toplumsal hayata yansıyan bir ruhsal rahatsızlıktır. Bu nedenle şizofreni, şizofrenisi olan insanlarla birlikte yaşayanların bugününü ve geleceğini doğrudan etkilemektedir. Aile şizofreniden nasıl etkilenir? Şizofreniden etkilenme, yakınlığın derecesine ve yoğunluğuna; rahatsızlığın türü, süresi ve şiddetine bağlı olarak değişmektedir. Ailenin rahatsızlığa dair endişeleri tedavi için hekime başvurulma aşamasından çok daha öncesine dayanır. Şizofrenisi olan kişi rahatsızlığın başlangıç belirtilerinin görüldüğü dönemlerde ailesinin alışık olduğu biçimde davranamamaya başlar; gereğinden fazla ya da az uyur; korkuludur; içine kapanır; dış görünüşüne eskisi kadar özen gösteremez; aile ortamındaki, okuldaki ya da mesleğindeki yükümlülüklerini yerine getiremez; alışılmadık yaşantılardan bahseder, başkalarının görmediği, duymadığı şeyleri görmeye, duymaya ve bunlardan gerçekmişçesine söz etmeye başlar. Bu dönemde ailenin tavrı nedir? Aile önceleri bu yeni duruma karşı şaşkınlıktan, aldırmazlığa; inanmamaktan, büyük bir şok ya da düş kırıklığı yaşamaya kadar çeşitli tepkiler verir Aile kimi zaman değişiklikleri anlayışla karşılamaya yönelir, kimi zaman da kabul edilemez olarak değerlendirip şizofrenisi olan üyesini bu davranışları bilinçli olarak yaptığı düşüncesiyle onunla tartışmaya, çatışmaya başlar. Her iki durumda da değişikliklerin bir rahatsızlığa bağlı olduğu anlaşılana kadar aylar hatta yıllar geçebilir. Sonunda aile içindeki ortam aile bireyleri açısından dayanılmaz bir hal aldığında dışardan yardım almaya karar verilir Bu anda bile yardımın nerede aranacağı, kime başvurulması gerekeceği bir süre belirsiz olarak kalabilir. Ailenin şizofreni konusundaki bilgi eksikliği tedaviyi nasıl etkiler? Sorunun fark edilmesi ile çözümlemek için girişimde bulunulması arasında geçen sürede, ailede şizofrenisi olan bireye karşı belli bazı tutumlar yerleşir. Bu tutumlar tedavinin olumlu bir noktaya doğru yönlendirilmesi açısından bazen büyük güçlüklere neden olabilmektedir Rahatsızlığın fark edilme süresinin kısaltılması açısından bile şizofreni konusunda önceden bilgilendirilme büyük önem arz etmektedir. Şizofrenisi olan bir insana yakınları nasıl davranmalıdır? Yakınlarımıza yönelik beklentilerimizin gerçekleşmesi için onlara kendi doğrularımızı dayatmamızın her zaman istenen sonucu vermeyeceği düşüncesi şizofrenisi olan kişiyle İlişkide ileriye doğru atılmış bir adımdır. Bu dönemde ise sorun, onu orjinal bir nesne gibi görerek, -iyilik bahşedermişçesine- üstten bir tavır takınma riskidir. Bu tavır reddetmekten daha insani olabilir, ama karşımızdaki insana suni gelebileceğinden pek bir yarar sağlamaz. Eğer onunla ilgilenmek yerine tam bir dayanışma içine girmeye kalkarsak, bu kez de onun tarafından 'hepimiz zaten yitirilmiş durumdayız' biçiminde algılanmamız söz konusu olabilir ve gerçek bir insani ilişki noktasından yine uzağa düşeriz. Şizofrenisi olan kişiyle ilişkide önemli olan, onu zaafları ve gereksinimleriyle birlikte olduğu gibi kabul etmek ve ciddiye almaktır. Peki belirli bazı davranış ilkeleri var mıdır? Ailenin davranışlarının nasıl olması gerektiğine dair hazır reçeteler vermek yararsızdır. Ancak şizofrenisi olanların çevrelerinde olup bitenleri algılamakta ve değerlendirmekte zaman zaman güçlük çekebileceklerini varsayarak onlarla kısa, özlü ve net bir iletişim kurmak gerektiği söylenebilir. Örneğin açık davranarak, bir kerede birden fazla tercih arasında seçim yapmaya zorlamak yerine tek bir soru sormak, net bir istekte bulunmak daha uygun olabilir. Çok konuşmak ve ona kendi doğrularımızı iletmeye çalışmak yerine dinlemek; her söylediğine ya da her yaptığına müdahale etmek yerine duygusal olarak mümkün olduğunca tarafsız bir tutum takınmak, esnek ve uyum sağlayıcı tavırlar içinde bulunmak ilişki kurmamızı kolaylaştırır. Şizofreni konusunda yaşanan utanç ve suçluluk duyguları nasıl çözülmeli? Şizofreniye karşı doğru tutum geliştirmenin önündeki en önemli engellerden ikisi utanç ve suçluluk duygularıdır. Şizofreni kişiler arası ilişkilerle doğrudan nedensel ilişkisi bulunmayan, biyolojik yönleri ağır basan bir rahatsızlık olduğundan şizofreniden dolayı utanç ya da suçluluk duyguları yaşamak yersizdir. Aile bir şekilde şizofreniye neden olduğuna inanırsa şizofrenisi olan üyesini çevresinden gizlemeye çalışır ve giderek kendi toplumsal ilişkilerinden kopar Şizofreniyi yaşayanlar bunu hissederek daha da içine kapanabilir ve ailelerine karşı öfke duyabilirler. Bu davranışlar ailede daha fazla utanç doğurur ve utanç/suçlama kısır döngüsü devam eder. Şizofreni konusunda bilgilenme bu sorunu çözebilir Şizofreninin bir rahatsızlık olarak kabullenilmesinin faydası nedir? Şizofreninin kimi yeteneklerde kısıtlamalara neden olan biyolojik özellikli bir rahatsızlık olduğunun bilinmesi rahatsızlığı yaşayana ilişkin beklentilerin de gerçekçi bir noktaya çekilmesine yardım eder. Böylece şizofrenisi olan kişi de üzerindeki beklentilerin baskısından kurtulmuş olur. Şizofrenisi olan bir insanla aynı evde yaşam nasıl düzenlenmeli? Öncelikle evde, kendi odasında yalnızlığını yaşayabilme gereksinmesine saygı duyulmalıdır. Ayrıca ev ortamında yemek saatlerini ve gündelik hayata ait işleri önceden belirlemek yararlı olabilir. Ancak şizofrenisi olan bir insanın görünür bir neden olmaksızın özellikle yemek ve uyuma saati gibi konularda belirlemelere uymayabileceği de unutulmamalıdır. Konuşmanın mümkün olmadığı zamanlarda... Sıklıkla yaşanan bir sorun da içe kapanma hallerinde ne yapılması gerektiğidir. Genel olarak kişinin yalnız kalma isteğine karşı çıkılmamalıdır. Eğer içe kapanma aşırı ya da çok uzun sürmekte ise daha ciddi belirtilerin habercisi olabilir. O zaman hekimiyle ilişki kurmak gerekir. Ancak çoğu insanda içe kapanma kendi içsel karmaşasıyla başa çıkma yolu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu gibi durumlarda şizofrenisi olan insanın mesafe isteğine saygılı olarak ihtiyaç duyduğunda ulaşabileceği bir uzaklıkta bulunmak yeterlidir. Şizofreni olan insanlar genellikle tek bir misafirle daha kolay başa çıkabilirler ama gruplar halinde toplantılar, ev oturmaları çoğu zaman onlar için zor ve kafa karıştırıcı deneyimlerdir. Onlar için hoş olabilecek boş zaman etkinlikleri bulmayı denemek daha uygundur. Yapması gereken şeyleri yapmadığı durumlarda... Ailelerin sıklıkla düştükleri bir başka yanılgı da istenmeyen bütün davranışların rahatsızlığa bağlanmasıdır. Şizofrenisi olan insanların da hepimizin yaşadığı gibi kötü günleri olabileceği bilinmelidir. Sorumluluk almaları gerektiğinde nasıl davranılmalıdır? Tedavisini düzenli sürdüren ve alevlenme belirtileri göstermeyenlerin ev içinde diğer bireylerden farklı bir yaklaşıma fazlaca gereksinimleri yoktur. Bazı aileler şizofrenisi olan bireylerine özerklik vermeye gönülsüzdürler. Çünkü kendi ana-babalık rollerini her konumda sürdürme gereksinimi içindedirler. Sorumluluk ve bağımsızlık sorunlarını çözmenin en iyi yolu, diğer aile bireyleriyle yapıldığı gibi, beklenen ve istenenleri şizofrenisi olan bireyle konuşmak ve bir uzlaşma zemininde birlikte karar vermektir. Çatışmanın bir hayat tarzı olarak yaşandığı ailelerde ise şizofrenisi olan bireyin mümkün olduğu kadar bu ortamdan uzak tutulması gerekir. Yanlış düşünceleri oluyor. Peki bu durumda ne yapmalı? Şizofrenide görülen düşünce bozukluklarını tartışarak değiştiremeyiz. Ona katılmak ya da karşı çıkmak yerine görüşlerine saygı duyulduğu belli edilerek kendi görüşümüz neyse onu dile getirmek gerekir. örneğin başka gezegenlerden mesajlar aldığını söyleyen bir insana, "Saçmalama. öyle şey olmaz" ya da "A! Evet. O mesajları ben de alıyorum" diyerek yanıt vermek yerine "Buna inandığını biliyorum, ama ben başka gezegenlerden buraya haber ulaştırıldığını düşünmüyorum" demek daha uygundur. Takip edildiğini düşünen bir insana takip edilmediğini çeşitli akla uygun kanıtlarla kanıtlamaya çalışmak yerine yanımızda güvende olduğu hissini vermek ise özellikle alevlenme dönemlerinde daha yerindedir. Ancak alevlenme dönemleri dışında da bu tavrı sürdürmek onu bize daha da bağımlı kılma riski içerdiğinden doğru değildir Bu anlamda karşımızdakini sürekli olarak güzel günlerin geleceğine inandırmak yerine iyi ve kötü günde dostluğumuzu vurgulamak yararlı bir yaklaşımdır. Tembellik ediyor, çalışmıyor... Şizofreninin bazı dönemlerinde görülen keyifsizlik, isteksizlik, yorgunluk, çevreye ilgisizlik gibi belirtiler dışarıdan bakan biri tarafından tembellik ya da miskinlik olarak yorumlanabilir. Böyle durumlarda şizofrenisi olan bir insanın çalışmaya bilinçli olarak karşı çıktığı için değil, rahatsızlığından dolayı yaşadığı belirtiler nedeniyle çalışmak istemediği bilinmelidir. Şizofrenisi olan bir kişi çalışabilir mi? Evet. Rahatsızlığın tedavi altında ve belirtisiz olarak seyrettiği dönemlerde kendi bilgi ve becerilerine uygun işlerde, eğer uygun bir mesai ve iş ortamı sağlanırsa rahatlıkla çalışabilirler İlaç kullanmak istemiyorsa..? İlaç kullanmayı reddetme, şizofrenide en sık karşılaşılan sorunlardan biridir. Şizofrenisi olan insanlar rahatsız olmadıkları ya da iyileştikleri düşüncesiyle ilaç kullanmak istemeyebilirler Oysa şizofrenide kullanılan ilaçları rahatsızlık belirtilerinin düzeldiği dönemlerde dahil olmak üzere uzun süre kullanmak ve hekim gözetimi olmaksızın kesmemek gerekmektedir. Şizofrenide ilaç tedavisi varolan yakınmaların giderilmesi dışında rahatsızlığın nüksetmesini önlemek açısından da gereklidir. Eğer ilaç kullanmama isteği alınan ilaçların yan tesirleri nedeniyle ortaya çıkmışsa tedavinin yeniden düzenlenmesi için bir hekime başvurmak sorunu çözebilir Bu nedenle ailenin şizofrenide kullanılan ilaçların yan tesirleri konusunda bilgi eksikliğini gidermesi büyük önem taşımaktadır Ancak ilacı reddetme davranışı yan tesirlere bağlı değilse yeni bir rahatsızlık döneminin ilk işaretlerinden biri olabileceği konusunda dikkatli olunmalıdır. Bu noktada aile üyelerinin, şizofrenisi olan kişiyi ilaç kullanmaya ikna etmek yolunda sabırlı ve sakin olmaları gerekmektedir. Peki ilaç kullanmaya hiçbir şekilde ikna edilmezse..? Eğer rahatsızlık aile açısından dayanılmaz bir hal almışsa ve şizofrenisi olan birey ilaç kullanmaya yanaşmıyor hatta hekime bile gitmek istemiyorsa o zaman tedavinin düzenlenmesi amacıyla yataklı bir kuruma yatırılma tek çare olarak gündeme gelir. Rahatsızlığının özelliği gereği herhangi bir yakınmadan söz etmeyen, tedaviyi kabul etmeyen, yataklı kuruma gönderilmeye direnen bireyin kendi rızası olmaksızın hastaneye sevki sırasında ise aile çok sıkıntı ve üzüntü verici anlar yaşar. Eğer hastane döneminde de hekimlerin bütün ilgisi sadece rahatsızlığı olan bireye yönelirse ailenin korkuları, kuşkuları, soruları ikinci planda kalacağı için ailenin rahatsızlık nedeniyle yaşadığı suçluluk artabilir Bu nedenle hastane yatışının ilk gününden itibaren şizofrenisi olan kişinin yakınlarının sorularına, endişelerine kulak verilerek onların da tedavi sürecine dahil edilmeleri gerekmektedir Hastanede ne kadar yatması gerekir? Elli yıl öncesinde böyle bir soruya; "Uzun süre" yanıtı verilirdi. Hatta bu rahatsızlığı yaşayan insanların ömür boyu hastanede yatmaları gerektiğinden söz edilirdi. Ancak günümüzde tedavide kullanılan ilaçlarla birlikte hastanede yatma süresi on beş-otuz gün arasına inmiştir. Şizofrenide hastanede yatırılarak tedaviden ne amaçlanmaktadır? Şizofrenisi olan bireyin rahatsızlık belirtileri kendisine ve çevresindekilere zarar verecek boyutlara ulaşmışsa ve ayakta ilaç tedavisi uygulanamıyorsa, bu iki sorunu çözümlemek amacıyla tedavi kısa bir süre için hastanede sürdürülür. Hastane döneminde yakınların tavrı nasıl olmalı? Bazen, aile yatış öncesi yaşadığı sıkıntılar nedeniyle, şizofrenisi olan üyesini hastanede ziyaret etmeye isteksizlik gösterebilmektedir. Oysa hastane döneminde ilk günden itibaren ziyaretlere düzenli olarak gitmek, tedaviyi üstlenen hekimlerden rahatsızlıkla ilgili bilgi almak gerekmektedir. "Bizden sonra ne olacak" Şizofrenisi olan insanların yakınlarını en fazla düşündüren sorunlardan biri olan bu soruya genel bir yanıt vermek mümkün değildir. Sorunun her ailenin kendine özgü nitelikleri temelinde ele alınıp tedaviyi sürdüren hekim ile birlikte değerlendirilerek açıklığa kavuşturulması en uygundur. |