#1
|
|||
|
|||
Yavuzun Zerafeti
Yavuz Sultan Selim Han zamanında, İran hükümdarı Şah İsmail,
kıymetli mücevherler ile dolu bir hediye sandığı gönderiyor, hünkâra. Sandık açılıyor. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkıyor. Fakat, sandık açılır açılmaz, pek fena bir koku yayılıyor etrafa. Önce, hiç kimse bir anlam veremiyor, nadide mücevherler ile dolu sandıktaki bu fena kokuya. Sonra, mesele anlaşılıyor. Sandığın dibine ( affınıza sığınıyorum ) insan dışkısı doldurulmuş. Yani, Şah İsmail, aklı sıra, cihan padişahına hakaret ediyor. Cihan padişahı emir veriyor, "herkes düşünsün, bu edepsizliğe, Osmanlı'nın şanına yakışacak şekilde bir mukabelede bulunmalıyız." ve çözümü yine kendisi buluyor. Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatıyor. Sandığın içine, o zamanın İstanbul'unda imâl edilen en nefis gül kokulu lokumlarından bir kutu hazırlanmış bir kutu yerleştiriliyor. Kutunun altına da, bir satırlık yazıdan ibaret bir pusula iliştiriliyor. Hediye sandığı, itina ile süslendikten sonra, Şah İsmail'e gönderiliyor. Sandık, Şah'ın huzurunda açılıyor. Sandık açılır açılmaz, etrafa mis gibi gül kokusu yayılıyor. Mücevher vs. gibi hediyeler takdim edildikten sonra, Osmanlı Elçisi Şah'ın tedirgin olmaması için önce kendisi tatmak kaydı ile-büyük bir saygı ve nezaketle, Şah İsmail'e lokumdan ikram ediyor. Bilâhare, görevliler, huzurda bulunanlara teker teker ikram etmeye başlıyorlar, lokumdan. Şah, bütün bu olup bitenlere bir anlam veremiyor. Osmanlı Elçisi, Şah'ın şaşkınlığını gidermek için, lokum kutusunun altına iliştirilmiş mütevazı pusulayı uzatıyor. Pusulayı okuyan Şah'ın yüzünde, bu sefer, şaşkınlığın yerini büyük bir utanç ifâdesi alıyor; "İsmail, herkes yediğinden ikram eder." |