#1
|
||||
|
||||
Unutulan ahlak
Allahtan Başka HİÇBİRŞEYİ Olmayan Ben,
Allahtan Başka HERŞEYİ Olanlara ACIRIM... İman bakımından müminlerin en üstünü, ahlaken en güzelidir.” hadisinin, insanlara çizdiği yönü anlayamadık. “Ben ahlaki prensipleri tamamlamak üzere gönderildim.” diyen peygamberin söylediklerine ve varlığına çok uzaktık. Belirlenen bir amaç doğrultusunda, kendi arzumuz ile iyi davranışlarda bulunup kötülüklerden uzaklaşamadık. Toplumumuzun ahlaki bir bunalım geçirip, her geçen gün uçuruma doğru kaydığını görerek: “Toplumlar parasızlıktan değil ahlaksızlıktan yıkılır.” sözünü hatırlayamadık. İnsanlığın, iyi insan tiplerini mum ışığıyla aradığı bu karanlık devirde: “Güzel ahlaktan daha büyük bir şey yoktur.” diyerek ellerimizde nurdan yapılmış kandillerle önce kendimizi, sonra çevremizi aydınlatamadık. Artık yavaş yavaş kanıksanmaya başlanan olumsuz davranışların ve ilişkilerin, gerçek anlamdaki değerini yüreklerimizde yaşayarak, en iyi örnekler olup, toplumun sözü dinlenir insanları olmayı beceremedik. En ahlaksız davranış modelinin ilk uygulayıcısı, ilk müşterisi biz olduk. İnsanlara merhamet, adalet, şefkat ve sorumluluk duygularını aşılayamadık. Zayıf ve muhtaç olanlara yardım etmeyi, anne ve babaya saygılı olmayı, gönüllerini kazanmayı, yanlarında ihtiyarlayınca onlara: “...öf...” bile dememeyi beceremedik. Mütevazi, sabırlı, edepli, hayalı ve insaflı olup, topluma böyle davranamadık. İyiliği emredip, kötülükten sakındırmak adına üzerimize düşeni yapamadık. Bunu yapmak için mücadele edenlere de yardım edemedik. Hatta onların karşısında, fitne çıkarıyorlar diye ilk biz durduk. Yeryüzünde kibirlenerek ve böbürlenerek yürüdük. Bilmediğimiz şeylerin arkasında zamanlarımızı heba ettik. Ölçtüğümüz zaman doğru ölçüp, doğru terazi ile tartmadık. Yetimin malını yedik. Allah’ın haram kıldığı canı haksız, anlamsız, saçma sebeplerle Allah adına biz aldık. Zinanın, faizin her çeşidini azar azar alışverişlerimize soktuk. Koro halinde en yeni küfürleri söyledik. Yalan söyleme, lanet okuma, alay etme, koğuculuk yapma, gıybet, riya, cimrilik, kıskançlık, hırsızlık illetlerinden kurtulmamız, toplumu yönlendirmemiz gerekirken, bu hastalıkların gönüllü müşterileri olduk. “Sana gelmeyene gider, kötülük edeni bağışlar, vermeyene verirsin.” diyen peygamberi duymadık. Gönül ve beyin ferasetimizin körlenip dumura uğradığını çok geç fark ettik. Dinimizin binasının temelinin güzel ahlak üzerine kurulduğunu anlayıp, insanlara anlatamadık. Ön yargı ve ön kabullerle sunulan bilgileri, toplumumuzu yıkmak ve sömürmek adına yenilik, çağdaşlık kılıfıyla dayatılan yaşam modellerini, gerçek anlamından ve kulvarından bilinçli olarak saptırılan değerleri, adetleri, maneviyatları, örfleri, kıyafetleri, kavramları, kuralları, gelişmiş ülkelerin çook gerisindeki eğitim anlayışını, günah girdabında boğulurken bile onun reklamını yapmaktan çekinmeyip: “Siz de böyle yapın.” diye dayatanları, onların istediği gibi yaşamayanlara karalama kampanyası başlatanları hala öğrenemedik. Güzel ahlak adına ne varsa bunun dinimizin bir emri olduğunu, ahlaksızlık adına yapılanların dinimizde şiddetle yasaklandığını söylemekten bile acizdik. Bilim ve teknolojide geri kalmamızın sorumlusu saydıkları dinimizi, gerçek anlamıyla savunup, bunu yapanların suç bastırma psikolojisine bürünmüş birer zavallı, yada basit taklitçiler olduğunu öğrenemedik. Maddi, bazen de manevi olarak onların ekmeğine yağ sürdüğümüzü bile hissedemedik. Bencillik, kendini beğenmişlik hastalıklarında inim inim inlerken, yanı başımızda ilgisizlikten telef olanları göremedik. “Biz ile başlayan cümleler kurmalı, kardeşliğimizin temellerini sağlamlaştırmalıyız.” doğruları teraneyle söylenirken, benlik adına kasıp kavurduklarımızın düştüğü durumları anlayamadık. Emaneti hakkına vermeliyiz derken, sırf parası, makamı, şöhreti var diye kendimize liderler edindik. Keyfiyet gerektiren her işte, “Hani kemmiyet?” diyerek oyunu ilk baştan biz bozduk. Amaca ulaşmak için her aracı meşrulaştırıp, kirlenen maskelerle toplum huzuruna çıkıp, yenilik türkülerini söyledik. Öz eleştiri yapıp hataları kabullenme erdeminden çok uzaklarda, “Biz ve Onlar” sloganıyla kitleleri galeyana getirdik. Sonra da: “Provokasyon yapıyorlar.” diye onları ilk biz dışladık. Etrafımızda dönen siyaset anlayışını, değişen dünya düzenini hissedip planlı, organize olamadık. Kadroları bize muhalefet etmesinler diye şuurlandıramadık ama kitleleri iyi şartlandırdık. Biz, bizim başımıza yağan azabın tek çağırıcısıyız. Hiç kimse bizi bu hale düşürmek için bir şey yapmadı. Biz, kendi ellerimizle ektiğimiz felaket tohumlarını topluyoruz şimdi. Gerçekle yüzleşmekten korkarak buralara kadar getirdiğimiz yaşantımız, düşüncelerimiz iflas etti. Güzel olanla başlayan her şeyin altına imza eden bir dinin müntesipleriyken, şanlı bir maziyle göğsümüz kabarıyorken, her karışı şehit kanı ile sulanmış topraklar üzerinde yaşıyorken düştüğümüz bu acıklı durum ancak böyle izah edilse gerek. Hala devam edin çelik çomak oynayıp, kumlarda çocuksu hayaller kurmaya...Devam edin Ebabil kuşlarını zillet için çağırmaya... |