#1
|
||||
|
||||
Dinci Faşizmin Ayak Sesleri
DİNCİ FAŞİZMİN AYAK SESLERİ Türkiye Cumhuriyetinin laik, ulusal kimliği, İslam kimliği ile değiştirilmek istenmektedir. Karşıdevrimci politikalar birer birer yaşama geçirilmekte; dinciler, bölücüler, ikinci cumhuriyetçiler “Beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısı eşliğinde Ortaçağ karanlığına doğru yol almaktadırlar. Duyulan sesler, dinci faşizmin ayak sesleridir. Anayasa Mahkemesinin kararından sonra, İslam devletine giden yolda adımlar daha da hızlandırılmıştır. Fethullah Gülen’ler, tarikatçılar, tekkeciler akbabalar gibi pusuda beklemektedirler. Eğer başarabilirlerse, güçleri yeterse, şeriatçı bir devlet ve toplum düzeni kurmak için mevzilenmişlerdir. Gelinen bugünkü ortamda at izi ile it izi birbirine karışmıştır. Ülkemiz şu günlerde bunalımların ve karmaşanın en büyüğünü yaşamaktadır. Yabancı güçlerle iş birliği, köşe dönmece, bir veba gibi sarmıştır sevgili yurdumuzu… Hain Rıfkı’lar, Anzavur’lar, Damat Ferit’ler, Vahdettin’ler, Derviş Mehmet’ler bugün de işbaşındadırlar. Sevr Antlaşmasını imzalayarak, öz vatanını sömürgecilere teslim eden Rıza Tevfik’ler bugün de ülke topraklarını haraç-mezat satıp; göz nuru, el emeği, yılların birikimi TEKEL’leri, TÜPRAŞ’ları, TELEKOM’ları, SEKA’ları yok pahasına, bir yıllık kârlarına, yabancılara peşkeş çekmektedirler. Mustafa Kemal’in “Gençliğe Hitabe”sinde belirttiği gibi yurdumuzun kaleleri yabancılar tarafından birer birer zapt edilmekte, dev üretim kuruluşlarına girilmektedir. Ulusal Kurtuluş savaşı günlerinde Mustafa Kemal için “dinen katli vaciptir” diye fetva veren Şeyhülislam Dürrizade’ler bugün de yurtseverleri, ulusalcıları hapishanelere doldurmak için fetva vermektedirler. Ne ki, yangından mal kaçırırcasına ortaya konan bu faşist uygulamalar, AKP’ye geri dönüşü olmayan, düzeltilemeyecek bir takım suçlar işletmekte, yanlışlıklar yaptırmaktadır. Sonuçta, ekonomik, politik, sosyal olumsuzluklar bataklığında çırpınan iktidar, ABD - AB’den destek ve güç almaya çalışmaktadır. Şimdi AKP’nin en yakın dostları, işbirlikçileri bu emperyalist yönetimlerdir. Osmanlının son dönemlerinde İngilizlerin, Fransızların oynadıkları müttefik, kurtarıcı rolünü bugün bu sömürgeci devletler üstlenmişlerdir. Oysa onlar uygar, demokrat görünümlerinin arkasında, çıkarlarına uygun, kendilerine bağımlı bir Türkiye yaratma çabası içerisindedirler. Bu, dün de böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacaktır. Türkiye’nin laik ve çağdaş bir toplum niteliği kazanması ya da çağ dışı bir anlayışla yönetilmesi onların umurunda bile değildir. Tek amaçları, ulusumuzu ekonomik, politik, kültürel, askeri alanlarda güçsüzleştirip, tepkisiz bir ülke durumuna getirmektir. Kendi ayakları üzerinde duran, bağımsız, üniter bir Türkiye’ye bu plan içerisinde, asla yer yoktur. Kürtlerin, Ermenilerin ve diğer azınlıkların ayrı ayrı devletler kurdukları, parçalanmış, bölünmüş, etnik bölgelere ayrılmış, federatif bir çözümdür onların istedikleri. Son aylarda bu siyasal amaca hizmet eden boy boy haritalar yayınlanmıştır. AKP de bu emperyalist çözüme (BOP eş başkanlığı adı altında) omuz vermekte, tarikat ve cemaatlerden aldığı güçle, cumhuriyet yasalarını, azınlıklarla ilgili dengeleri değiştirip, federatif bir yapının oluşumuna temel hazırlamaktadır. Böyle bir düzenleme hem ABD’nin hem de AB’nin siyasal programına denk düşmektedir. Onlara göre, bu sorunu en iyi bir biçimde çözecek yönetim ise, gelecekte tüm devlet kurumlarını eline geçirmiş olan “ılımlı bir İslam hükümeti”dir. İşte bu nedenlerden dolayı emperyalizmin teorisyenleri Obromowitz’ler, Fuller’ler, Halbrook’lar, Wolfowitz’ler, Brezinski’ler yazdıkları yüzlerce sayfalık kitaplarda “ılımlı İslam”ı incelemişler, bu dinin giderek siyasallaşacağını, egemenlik alanlarının genişleyeceğini ileri sürmüşlerdir. Böyle bir dinci yapılanmanın ABD’nin Ortadoğu Projesine yapacağı katkıları anlatmışlardır. İşte bu yüzden ABD ve AB, “Türkiye’nin ılımlı İslamcıları”nı yere göğe sığdıramamakta, el üstünde tutmaktadır. İşte bu yüzden “Türkiye’nin ılımlı İslamcıları”, ABD ve AB’yi gözbebeği gibi korumakta, bir dediğini iki etmemektedir. Ama kimse umutlanmasın, ne emperyalistler ne de dinci faşistler… Gecenin en karanlık dönemi, aydınlanmaya en yakın olan dönemdir. “Elbet bir gün sabah olacaktır…” ALİ ERALP (Cumhuriyet, 29 Ağustos 2008) |