#1
|
|||
|
|||
Kahraman TAZEOĞLU şiirleri
Araz " Yalnızım çünkü sen varsın
" geldesen gelirdim gittiğin uzakta bendim dağ gibi bir ihanetten düştüm bu kendime son gelişim ölümbaz öpüşler kusuyorum ceplerime kendimi suçüstü yakalıyorum ve kentsizliğimin isimsizliğini Araz'a uyak düşüyorum gözlerime senden düşler sürüyorum ıslak bileklerim kan bayramına yatıyor bana en büyük tehdit yine ben oluyorum sonra bir durağa yaslanıyorum sonra bir kente ve sen gidiyorsun ben kanıyorum diyorlar ki " kendini dinleme hiçbir şey söylemiyorsun oysa " geldesen gelirdim biliyorsun yorgun Haliç'e biraz inat biraz ihanet bırakıyorum ellerinden bir tedirginliği bir tehdidi avuçluyorum aklıma düşüyorsun düşüyorum düşünce üşüyorum azgın hüzünlerle körlüğüme göçüyorum ayrılığın saati kaç geçiyor bilmiyorum yalanlarımla bir hiçlikteyim beni içinden kaç! bu kentte her yağmur kendini ağlar aklıma düşsen yalnızlık oluyorum ağzımdaki uykudan öpmüyorsun nicedir nerde, kimi üşüyorsun? artık kendini yakan bir ateşim kendimize birbirimizden düşler yapamıyoruz şimdi boş duraklarda yaslanıyorum boş kentlere oysa " geldesen gelecektim gündüşlerime dönüşlerimde bakışın içiyor beni gözlerimden gövdemi düşürüyorum güz yavrusu duraklara uzaklığına uzanıyorum sevdiğin sonbahar geçiyor üstümden ama artık hiçbir göğü içmiyorsun dudaklarımdan yıkılıyorum şarkılara " kimseler biliyor yalnızlık dostumdu şimdi korkum oluyor oysa " geldesen gelecektim artık her şey kımıltısız bir geceye dönüşüyor güzartığı saçlarımda oynaşan sensizlik gözkarana yenik düşüyor en korkak yanlarımdan kendimi yitirdikçe sana gidiyorum göbek çukurumda sobelere karanlık uyutuyorum düş satıcısı, ispiyoncu bir ihtiyarın insafına kalıyorum uysal yalnızlıklar satın alıyorum gülüşümle ödeyerek ve içimde yalancı bir katil taşıyorum yeni utançlar biriktiriyorum eski günahlarıma cüzzamlı ruhlar cehennemine gidiyorum ben kirli sözlerimi temize çekme oysa " gel" desen gelecektim gözlerim ihanete ihbar taşıyor kuşkulu bir cinayete fısıldıyor kaşlarına sözü namluna sürmelisin şimdi en yaralı yanımdan vurmalısın beni çünkü uçmak düşmeyi göze almaktır avlunda bıraktığım az kullanılmış intiharları deniyorum ne vakit nikotinli ellerinden yola çıksam susuşuna kan döküyor gözlerim sen gözüne çiğ kaçtı sanıyorsun oysa bilmelisin Araz'ım kimsenin içi görünmez ve hiç bulamadıklarını asla yitiremezsin bak şimdi aramızda sessiz kalıyor söylenecek bütün sözler her sabah akşam oluyorsun alnından ellerine damlıyorsun yüzündeki yağmurla iniyorsun kent'e içine dert oluyorsun kentin dışına yağmur yüreğinde dağılıyor kristal şehirler duvarların kan öksürüyor ve sen başkalarının gözlerini yüzümde aramamayı öğreniyorsun beni bir durağa yaslıyorsun beni bir kent'e gidiyorsun oysa " geldesen gelecektim susmak en inatçısı olmaktır yalnızlığın en susmakta neydi öyle sen en dinlerken biliyorum Araz'ım insan kendini bulmamalı, hep aramalı gittiğin yerden başlıyorum öyleyse gece cinnetlerimi de alıp yanıma denize bakmayı bilmeyenler bir gün mutlaka boğulur işte bundandır gözlerinden kaçışlarım siz hiç yar saçının bir telinden kendinize gurbet yaptınız mı? ben şimdi gurbetim içimde taşıyorum heba olsa da senlerce yılım oysa " geldesen gelecektim ömrümden düşürdüğüm sol anahtarlarına takılıyorum hep ve hayat yüklü kamyonlar geçiyor üstümden şairler ölüdür derler (inanmıyorum) ! en karanlık ceketimi giyiyordum ışığa kördüm çünkü şimdi ise güneşe ilerliyorum dirilmek için kimliği paslanıyor eski bir anarşistin gecenin kör gözünden utanıyorum hadi bana en militan kelimelerle saldır batır içime cümlelerini beyhude bir dehşet bırak bana hakediyorum gizlilikten ölmek üzere olan bir akrep sızıyor içime can kaybından ölüyorum cenazemde namaz kılacağım zan altındayım yalanıma inanıyorum yorgun söylentiler kanıyor solgun yaralarımdan kırılır mı bilmem hüznümde taşıdığım kin kinim kendime susuşum sana küsüşüm tüm dünyaya üstü kalsın ihanetimin " geldesen gelecektim yine bir tren geçiyor içimden sen kesiliyorum gülüşümün karşılığı saçların bir rüzgarın öyküsünü taşıyor görmüyorum, söylemiyorsun, kırılıyorum hiçliğimin etleri yolunuyor şizofrenik bir gecede sana bir öykü çıkarıyorum ağzımdan süsle beni ey aşk! geçtiğin yerleri öpüyorum yarısı yanık bir aşkın küllerini taşıyorum dişlerindeki nikotin tadı terkimde sirenler ve ateş hatları içip sesini peydahlıyorum kendimden ve kentimden ıslak ceplerimi buluyorum el yordamıyla ve bir asansör kapısı önünde aslında yüzüme tükürüyorsun da ihanetimi ben habersiz gülümsüyorum yasadışıyım tutukla beni gözlerimden kalemim bitti, yitirdi şiirini şuur öldü kanımdaki mürekkep balığı solumdaki sis'e intihar etti intiharlar bir aşkı kaça katlayabilirdi ki ezik bir yürek yaşamak için geç bir zaman ölmek için ise erken çok davullu bir senfoni sürçüyor dikiş tutmaz ayrılığımda kirpiğinden yapılma bir darağacına geceyi asıyorum yoksun bu yağmurlar ıslatmıyor beni bir durağa yaslanıyorum sensiz gidişinin en sessiz harfinden yırtılıyorum " geldesen gelecektim oysa kulaklarımdan bordo denizler dökülüyor şimdi herkes biraz sen, biraz acı göğsümde bir vagon gizli sözler batıyor fırtınalar çıkıyor üstüme şakağımda intihar acemisi bir şairin delilik provaları arkandan uluyan kapılardan söküyorum kokunu yokluğunu kokluyorum yokluğunu yokluyorum çöz gözlerimi senden hadi! ücranda yak bakışımı gözlerine bekçi sevdam dünden ve senden kalmayım içine her düşen kendi keşfi sanıyor seni oysa sen melekleri bile kıskandıracak kadar kendinsin ve kendini acıtmak istiyorsun ama güller kendine batamaz bilmiyor musun? 'gel' mi diyorsun? herkes kendi gördüğüne bakar peki hayatın rüzgarında kime yelkeniz? kıpırdamadan duramayız bir aşk boyu hadi! en kanadığımız yerden susalım 'gel' desen gelirdim 'git' dedin ve gittin Aşka... Rüzgara... Ayrılığa... Zamana... |
#2
|
|||
|
|||
Cvp: Kahraman TAZEOĞLU şiirleri
DÜŞKAVURAN
Gittiğine inansam dönmeni beklerdim Köhne gemiler geçiyor içimden Hangi sokağa dalsam hangi kapıyı açsam Ardında sen Hep sesine bir kulaç kala boğuluyorum Bilmem Sen mi erken demir alıyorsun Ben mi geç kalıyorum Ellerimi bıraktığın yerden Çığlar yuvarlanıyor ta şurama Her gece fırlatıp denizlere Yitirilmiş tebessumleri bir cigarayla parmak uçlarımı öldürüyorum çürümüş rüyalardan arta kalan mirasınla yolcusuzu yollara döndüm alnımdaki girdaplar şimdi kan tarlası fırtınalar kopuyor demişsin yüreğinin en rüzgarsız yerlerinde oysa ben bin mevsim sana fırtınalandım sen bilmedin gittiğine inansam dönmeni beklerdim |
#3
|
|||
|
|||
Cvp: Kahraman TAZEOĞLU şiirleri
Git şimdi gidiyorsun
git oysa senden tek bir damla istemiştim sana kocaman bir deniz sunmak için şimdi gidiyorsun git ne zaman başladı bu hikaye anımsamak zor gençtim hazırda fırtınalarım vardı dört nala sevdalarım komazdı öyle üç-beş nöbetleri geceler içimi acıtmazdı böyle bir insan bu kadar eksilebilir mi hatırlarsan sesine uyku kaçmış bir adamvardı bu şehrin biryerlerinde düşler ormanının gece bekçisi derdin sen ona gözlerinde gizledi o seni sen bilmedin o adam bendim unuttun mu bak sevdiğin adam gülmeyi bile unuttu seni unutamadı işin kolayına kaçmadım uğruna ölmedim yani uğruna ölünecek sandığım biri için yaşadım hep sen bunu da bilmedin ben bir bakışına bin anlam yükledim sen aşka kestirmeden gittin bir hayatın özetini bırakıp avuçlarıma şimdi gidiyorsun git bana karanlığın ne demek olduğunu öğretmeden bütün ışıklarımı söndürüyorsun bu cehennem cinayetlerini işliyorsun sonra bunlara intihar süsü veriyorsun yazıklar olsun yazıklar olsun susuyorsun susuyorum susayacaklarım bitmiyor hani sen sevdiğini yarı yolda bırakacak kadar yüreksiz değildin düşmemeyi öğretecektin nerdesin nerdesin uzun lafın kısası yoktur anlatacağım çok şey var hoyrat bir rüzgar gibi geldin aklımı hayatımı dağıttın şimdi gidiyorsun git daha ayrılığa bile çarpmadan aşk bize döndü bir yılan gibi soktun koynuma kimsesiz geceleri artık ölüm sana dokunamamaktan kötü değil ama sana dokunmak da yasak bana göz çukurlarımdaki karanlık bunu anlatır sen var ya sen allah kahretsin yani şimdi gözleri sana benzeyen bir kızım olmayacak mı yani şimdi başkaları mı sevecek seni ben saçlarını okşadığım zaman ellerin öksüz kalırdı şimdi gidiyorsun git |
#4
|
|||
|
|||
Cvp: Kahraman TAZEOĞLU şiirleri
Her Aşk Katilidir Bir Öncekinin
rüzgarlı bir tepenin yamacındayım şimdi kent suskun ve istasyonlar ayrılık için var bu şehirde imlası buzuk, üşümüş ve kirli bir çocuk olurum seni düşünürken ömrüme iliştirdiğim martı leşleri yamalı bir geçmişi oynar imtihanlar ve intiharlar üzerine kurulu hayatlardan gecenin en serseri yanını alırım günceme durup durup şiirler yazmak yoluna yeni bir yaşam biçimim oldu son günlerde kendimi sende kalabalık buluşum belki de bundan her gece yorganımın altında sakladığım kırlangıç sürüleriyle geliyorum sana sen uykudayken babam her gece ölüyor şimdilerde annem nihavent bir çığlık oluyor bana en çok sensizlik koyuyor sonra babilin asma bahçelerine asıyorum kendimi uyanmak için eski bir aşkını anlatıyorken bana konuştuklarından yapılma bir sessizlik oluyor ağzım kaç kez kanıyorum bir bilsen (ya da hiç bilmesen) sesinin ardında yüzün sessiz bir tabanca gibi duruyor kendimi kötü kurulmuş bir cümle sanıyorum gece yüklü bir kamyon uykularımı solluyor yastığının altında yalnızlığın var biliyorum oysa ben senden bir bardak su istedim akdeniz değil son yalnızı benimdir bu kentin istanbul arkamdan gelir ey hüznü yüzünde gülücük diye taşıyan kız hep kendine mi saklarsın çocukluğunu ağzıma bir bulut bulaşsa da yokluğundan yapılmış kayadan seken kurşun en serseri yanımız olur kimi zaman ve ben hep kendimi terk ederim senden her katilin aşkı her aşkın katili bir öncekinin faili hep ben olurum hep ben ölürüm içime uzanan koridorların ortasından hep gülerdin beni görünce bense sana hep geç kalırdım sona kalırdım sonra kanardım yağmurlarla inseydin içime içim senden yanaydı yüzümdeki işgaller senden karaydı seni sevmek en gizli ağlama biçimimdi sana yazacaklarım sil sil bitmezdi ve ben sende hiçbir şeydim sen bende herşeyken canım yastığının altında biriktirdiğin yalnızlıklarım kendine varlaşıp bana yoklaşan biri yapar seni ve ne kadar kaçsan o kadar yakınsındır aslında kendine geciken sevdalar yıkık kentlere benzer bilirsin ve sevgisizlik alır bir gün seni benden işte bu yüzden sen hep sevil hep sevil sevil |
#5
|
|||
|
|||
Cvp: Kahraman TAZEOĞLU şiirleri
Kendini Biriktirme Koleksiyoncusu aşkı ayrılıklar yaşatır
hadi küs kendini ona sonra kendi içine kus bir şiir kana dilinden susul intihar kurgulu gözlerinde kör bir uçurum var dalgın gölgen kendine dargın ona çığlığın çok ama için kendinden yorgun bir yağsan ıslanacaksın kanamalı bir düşe eski bir cinneti asacaksın gece kara çalınca yüzüne heybenden intihar çıkaracaksın aşkı ayrılıklar yaşatır kendini biriktirme ayrılacaksın |
#6
|
|||
|
|||
Cvp: Kahraman TAZEOĞLU şiirleri
Kent, Tepe, Bir Çocuk, Bir Liman, İki Yemin Ve Koridor anılar kentlerde yaşar sevdiğim
kayalar asıl yüzlerimiz olur kimi zaman tüm gökyüzü çiçekler için vardır oysa rüzgar utangaç bir kızdır sessizden teninde dolaşır kokusunu bırakır yasak yolculukların kan kesmiştir gözleri çocukların uykularında çekmeceleri yağmalanır can olur martıya özlem kırık kanadını sarar sarmalar da uçar tüm durakları kentin geceleri görünmez olur kıyılar denizsizdir uçurumlar gölgeler için yaşar ateşten dili gül iklimi kadınlarının öpüşlere yasaktır trenler eski şehirlerden geçer acılı ölülerin ve gözlerinin üstünden kalbin yalnız mezarlıklara yurttur gözbebeği büyücüsü umutlarınla oynar sahte eller yaratır öldürücü el sallayışların için sözcükleri güç için kullanır utanmadan insan dinmeyen sessizlik kanatır yarası kabuk tutanlar bilet alabilir güneş ülkesine ve ateşte yan tutabilir böyle zamanlar inanmayacaksın gördüm deliler hücrelerde yaşayabiliyor bu ülkede düşünenlerse delirebilmeyi deniyor sık sık evet hiçbir uçurtma uçmuyor göğünde hiçbir limanında sevebilenler yok hiç kimse 'geell' diye bağıramıyor penceresini açıp bir gece yarısı hiç kimse utanmıyor susarken sevemezken gülüşünden boşvermişlik kapkara bir yılan gibi çökmüş yüreğine şehrin inceden zehrini akıtıyor korkaklık için 'şehirler olmasa anılarımız ölü olurdu' derdin haklı olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum sanki şehirler, şehirler, iç içe geçmiş şehirler gözlerinizle yüreğimizle kurdumuz saklı şehirler kıyısı da yok koridorlara vuran ve bazı şehirler var oraya sadece kuşkular girebilir sadece hüzünler işte onlardır karanlığın kurduğu gizli kentler ruhumuzda ve bir sokak ki çırılçıplak bir göğüs oluyor kimi zaman bembeyaz korunaksız soyunmadan çıplak kalabilen ender bir varlık o içindekileri de dışındakileri de taşıyor bir arada upuzak düşlere eski bir sevdayı deliyor gözlerin kimse bir boşluk bulamazken sevdama inan hala... ölüm yorgun burada binlercesi bağır bağır bağırıyor tapınanların toprak bağrındaki kanı kemiği biriktiriyor suç için esir düşmesin diye tepe güneşi ele vermesin diye ellerine benzeyen bir hüzünle geliyor burada gece sevdalı ufuk karası gözlerini öğütlüyor bana öylesine vurulmuşum ki sevdana görmediğim saçlarına gülüşüne beni aşka kırdıran bir aşka bedelleniyorum mecburum bazen çıkabiliyorum parka çıplak ayaklarımla çimenleri hissediyorum tepe öylesine dinlendirici ki sessizliği yıldızlar öylesine inanıyorlar ki hala gülümsüyorum hala gri görünüyor denizin yüzü ve kimse tanımıyor fenerciyi işte bazen böyle imkansız olur ölmek hiçbir yol almaz seni gitmen için hiçbir denize giremezsin çırpıntısızken bir boşluk ararsın girebileceğin boşluklar delinir deliğe girmezsin olmaz yapmazsın bir aralık ararsın öteye geçmek için ilerlersin görürsün ilerlersin tam o aralıktasındır ki elin kolun kesilir soluksuz kalırsın farkında değilsindir o aralığa gelebilmek için pek çoğunu düşürmüşsündür yıllar yılı sakladıklarının gitmek için ihtiyaç duyduklarının duyacaklarının o aralıkta kalırsın ileriye asla geçemezsin geriye dönüşse zaten yoktur dönüp baksan kapkara bir göz görürsün gözbebeğinde geçmişi oynar beklediklerin istediklerin senin için oynar artık izleyicilerdensindir sende aralık insanlarından bazen çıkabiliyorum parka işte bunun için ama daha çok bakıyorum fısıltılar uzuyor oraya vardığımda bulutları görüyorum saçlarımı hissediyorum kıskanç bir sevgili gibi 'ayı' görüyorum nedense öyle hissediyorum hem benimle olmayı çok istiyor hem de kırgın somurtuyor çok da gururlu keşke gelmeseydim diyorum utanıyorum sonra uzanıyorum sessizliğin geçiyor üstümden hala orada geçmişimi bırakıyorum kente kent için bir yandan da bağrındaki yılanla savaşıyorum kentin zamanla uzlaşıyor benle nasıl neyle bilemiyorum ihanet, ihanet kaçınılmaz bir gerçek gibi beni çekiyor orada ikimizde şimdi daha iyi biliyoruz belki bir aşka bir ölümün yetmeyeceğini kentler dönüşler için vardır sevdiğim bir çocuk bir liman iki yemin ilk bakışta görülebilenlerdi ve her şey bir bakışla başlamıştı yine öyle başladı aşk gibi hilesiz kör kuyulara takılmış çığlıklar saklananların onurundan bozma gri gülümseyişler yarım sevdalar o zamanlarda da vardı yurdunu kuşanmıştın sevdana ak bir duvak gibi seni ilk kez orada görmüyordum bilmiyorum ama ten zayıftı kıraç bir toprağı çatlak dudaklarından usulca emziren bir gece yağmuru gibi gülüyordun 'an' larda görebiliyordum ancak seni ve tepede çoğu zamanını kaçmakla geçiriyordun kilitledikçe çoğalıyordu kapıların seni düşünürken yıldızlardan sakınırdım umutlarımı teninin dinginliğini papatya gülüşlerinle korkunçlaştırıyordun seninle kalabilmek rüzgarı kıskandıran gidişlerinde seninle olabilmek sabır istiyordu serin bir ırmağın hasretiyle yoğrulmaya başlamıştı işte o günlerde düşlerim geceleri kıyıya kadar iniyor tepeyi gözlüyordum korkuyordum ancak bu kadarını yapabiliyordum senin gülüşünle çıkmaya cesaretim yoktu oraya ne de olsa geceleri istasyonların şehrinden soyunduğu bir yerdeydik sinsi bir o kadarda saldırgandı düşlerimizin düşmanları sonraları sensizliği gizliden paylaşmayı öğrenecektim tepeyle o sanki ben bu şehre ait değilim dercesine haykırıyordu sürekli sonsuzmuşçasına kararlı bir gülüşle acısını gizlemeye çalışan bir denizin yüzünde hep tepenin soluğunu hissediyordum uyumamak için cesarete ihtiyacım yoktu henüz sessizliği de paylaşmayı öğreniyordum bazen en karmaşık sevgilerin kokularını yüreğine sindirebilmiş bir sardunyanın bakışıyla bakardın gülümseyerek direnmeye çalışırdın derinliğine çoğu sözcüğe bir anahtar gerekmez dile düşmek için dipteki o azınlıksa bir dili yaratabilir ancak kilitli kalanlardan sevda ve ölüm adına ağzımı açsam sanki bir ayna dolusu cehennem içime kaçacaktı ve bir aynadaki sen aracılığıyla diğer bir aynadaki 'sen' e bakarken aynalardan birine yaklaşırken ötekinden uzaklaşıyordun hep görebilmek için bir küçük bir büyük ayna yaratır böylesi bir cehennemi genelde iki suretini uzlaştıramazsın birbiriyle bir açıdan kendini görebilmen diğer bir açıdan kendini yitirmene bağlıdır suretler birbirlerini yiyerek yaşayabilir böylece tıpkı çağrışımın çağrışımın imgesi, imgeninse çağrışımın maskesi olması gibi işte bunun için hiç ama hiç bakmadık seninle tepenin dışından bazen tek bir cesedi paylaşır pek çok kavram şimdi öylesi bir kent ki burası herkes bir başkası olabildiği sürece var ya da bir başkası herkes olabildiği sürece, yılgınlığını suskunluğuna gizleyebildiği ölçüde var hiç kimse hiçbir şey yan tutmuyor üç kişi bir araya geldiğinde ikisinin mutluluğu üçüncüyü ezişlerinde yatıyor üçüncünün kim olduğu ise hiç önemli değil sıklıkla hatta bugün ikilide yer alan bir mutlu yarın üçüncü mutsuza dönüşebiliyor kolayca önemli olan o üçüncü olma anı herkes ezebileceği birine ihtiyaç duyuyor söz, ezmek için kullanılan bir silah arkadaşlar yoldaşlar arasında bile tapınmak öylesine bir yaşam biçimi ki burada yürürken unutkanlıklarıyla sevişebilen birisi olmaktan korkuyorum yürürken bile bu kentte ki yürümek bir düşünmedir tabi bütün ozanlarının bir masala sürgüne gönderildiği bir yerde herkes bir başkası için yapar kendisi için yapması gerekenleri ağlarken kana karışır sevdamızın yarısı farketmez tutunuruz bireysel kısmına büyük zamanımızın ya herkes birbirine geç varır ya herkes birbirine erken gider gülüşlerimizi kalıcılaştırdığımız ölçüde gidebileceğimiz halde biz kalırız gülüşlerimiz gider bir insanın bir insana verebileceği en değerli şeyi 'yalnızlığı' bana verdiğini şimdi daha iyi anlıyorum beni kalmaya mahkum eden bir yola nasıl sevdalandığımı da üstelik senin için yazarken bile sevgilim onu düşlüyorum korkunç evet ona bir koridorda rastlamıştım ya da böyle olmasını istediğim bir gecede ölümler sonrasıydı korkusuzdum artık hiçbir tren makas değiştirmiyordu ben bakabildiğimde bir otobüsün yorgun soluklarla buğulanmış camlarından arakadakileri gözlüyordum ışıltılarını sayıyordum güncesini tutarak sayıklamaların koridor basit bir çitti ayağımı kaldırıp üzerinden geçemeyeceğim basit bir çit sessizdim öfkeliydim arkada ayaktaydım üstelik dönüyordum sanıyorum otobüse son anda yetişmişti daha öncede konuşmuştuk onunla öyle sanıyorum benim duruşumdan da korkunç bir merhabası vardı ne zamandır görmediğim bir şeyi onda görüyordum dahası bir gece birisini görebiliyordum gerçekten bir şeyler söylüyordu gözlerine bakmamaya çalışırken bile onu görüyordum denizin yüzünde sanki amansız bir fırtınada balkonda unuttuğum sardunyamı ölü çiçeğimi canlandırmak için gelmişti üzerimizde incecik bir yağmurluk dahi yokken tepede kar yağışını izlerken ki gülüşümüze benziyordu hem de hiç benzemiyordu bir yandan bu benzemeyiş tedirginliğimin tehditlerini amansızlaştırıyordu ortak bir acıyı dindirmek için çabalarken sessizliği paylaşmayı yeniden öğretiyordu bana o kıpkırmızı gülüş geceye ben senin değilim diyen saçlarının karası sevdamın kanını usulca siliyordu bir kayıp ülkenin kırlarının hüzünlü dağlarının yamaçlarına çektiği sürmeyi anımsatan sevdasını bağrında gizleyen kaşları ve kan tutmuş yabancı bir geçmiş yakınlığımızın savaşını bir aşk pahasına verdirtiyordu bana zamanla daha iyi öğrenecektim ya sana ya da aşka ihanet etmem gerektiğini benim yüreğimde öylesine çelişiyordunuz öylesine birbirinizken ihanet etmekten başka bir şey yapmam mümkün değildi sevda için farklı bir iklimde yaşamaya mahkumdum diğerlerinden üstelik aynı çağda kayıp sözcükler sevdalı öpüşler bir demir yolu kesilmişti baştan aşağı bölüyordu yüreğini herkes için başka geçmişleri olan güç satıcıları mutlumuydu bilmiyorum ama bu mahkumiyet benimdi onların değil ve yemin ederim sevgilim geçmişimi kullanmasına hiçbirinin izin vermedim kendimin bile oysa şimdi saklanan bir denizde her gün bana gülümsüyor ve sadece bu yabancılık bir kenttir sevdiğim yabancılık bir kenttir kendi kendine yasaklanmış bir an kadar yasak pencerelere takılıp kalmış bakışlar kadar umursamaz ve cömert olabilir yumuşatma gülüşünü duvarlarındadır kent ayna saklısı bir düş kadar acımasız gizle bileyler onurunu gölgeler yıldızlarla sarsılmaz bir zaman anlayışı vardı mezarlıkların bahçelerine girilmiş tuzak yüreklerde her dokunuş için bir başkası olmak gerekir hatırla hiç tanımadığın bir öpüş seninkidir aslında ne zaman nerde yitirdiğini bulmak zordur ıssız kırılganlıkların işte bu da öylesi bir kargaşadan somutlanmış bir izlektir pas tutmuş acıları kullanır çark her sevdalanış bir izdiham yaratır kargaların tarlasında bir korkuluk olursun dudağının kırmızısını esmer akşam üstleri alır kavşaklar acımasızdır bir o kadarda şevkatli hep seni bekleyen hileli bıkkınlıkla ayaklarını parçalar aşka sınır arar tek gerçeği kendidir öldürülmüş kentlerin işte sorgulanmış baharların ele vermediği kız şuna inan şimdi birisi daha öldü herkes biliyor yalan söyleseler de sinsice çıkıyorlar kentlerinden hepsini bütünleştiren yüreklerinin sonsuz karanlığında buluşuyorlar onlar dua ediyorlar bizim ölülerimiz için sonrası gece oyuncak bir kelebek kırık kanadından yapılmış yaralı bir kuşun 'insanları olması şart mıdır bir kentin' diye ilk sorduğunda kendimden utanmıştım ağlamaklı bir çocuğun düşünde yargılamıştım kendimi istasyonlarını varoşlarını gezmiştim kentin özür dilemiştim şimdi şu kesin ki aşk kadar yabancılık bir kenttir oraya uğraması mümkünsüzdür gezginlerin dağ yolları dolaşıp geceleri köy evlerinin kapılarını tıklatan ipince bir rüzgar yaylaların kokusunu indirecektir gecekondu sokaklara belki gölbalıkları ile söyleşecektir derviş sığ ayrıcalıktır çoğunluk için alkış tutacaktır ağaç karnını yaranlara sır bıçaktır karanfilin ağzında konuşsa kesilir dili sürgün çocukların yangınlar doğuracaktır belki kuşku yanlış yangınlar ama sevdanın sabaha yakın olduğu bir zamanda uğrayacaktır mutlak kente birisi havada uçuşan ince esmer parmakların eski ve unutamadığın aşklarınla vurdu kaç kez bana bir büyük kent çölünde koşacaktır çocuk tepeye bir daha çıkamayacak olsa da o bizim nerde olduğumuzu her zaman bilecektir her şey bir bakışla başlamıştı bir çocuk bir liman iki yemin seni seviyorum |
#7
|
|||
|
|||
Cvp: Kahraman TAZEOĞLU şiirleri
Seni İçimden Terk Ediyorum
binmediğim hiçbir otobüs beklemediğim hiçbir durak kalmadı bu şehirde gittikçe azalıyor hayat neyi erken yaşadıysam hep ona geç kalıyorum sana göçüyorum her sonbahar yolların çıkmıyor aşkıma unuttuğun yağmurların adı saklımda seni içimden terk ediyorum susmaktan yoruldum kuşlar ve şarkılar bu şehri terk edeli beri efkar demliyorum gözlerimde yaşlarımı yanağıma varmadan öldürüyorum tam sancağımdan yaralıyorum kendimi alnını yüreğime dayadığın güne bakıp seni içimden terk ediyorum ne unutacak kadar nefret ettin ne hatırlayacak kadar sevdin yıkık bir duvar kadar bile pişman değilsin biliyorum beni hep bulmamak için aradın yanılgımdın yandığımdın yangındın sensizliğe yenilmek sana yenilmekten zor olsa da ardımda bir sürü belkiler bırakarak seni içimden terk ediyorum şimdi içimizde öldürülecek bir anı bile bulamayan iki yarım kaldık tamamlayamadık bizi elimden tutmadın yalnızlığımın saçlarımı da uzaklarına gömdün içimin mavisi senin okyanusundandı al geri veriyorum kilitleri hep yanlış kapılara vurdun devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim sana bensizliği terk ediyorum yarime uzanmayan bütün dallarım kırılsın demiştin aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi ne tuhaf değil mi içimi acıtanda sendin acımı dindirecek olanda ya öldür beni dedim ya da git benden içi bulanık bir sevdanın ucunda seni kaybettim aldırmadın aldırmalarıma bir gecede yakıp yarini şafaklara sattın ihanetini külüme basanlar bile utandı yaptığından işte soluk bir ömrün son nefesi benden içimden terk ediyorum |
#8
|
|||
|
|||
Cvp: Kahraman TAZEOĞLU şiirleri
Seni İntihar Ettim deli dolu geçtik ateş hatlarından
sevgim korkuyla beraber büyüdü içimde sevdikçe korktum korktukça daha çok sevdim er geç birbirini boğacaktı bu duygular biliyordum neden sonra farkına varıyor insan ayağına takılan bütün taşları yoluna kendi döşediğinin senin yarınlara inancın benden yüklüydü daha cesaretliydin planı çatılmamış yarınlara ektiğin umutlar er geç açacaktı biliyordun deli sevdalı çocuk ruhumun nicelerinin uğruna kıyametler kopardığı değersiz değerlere sırt dönmüş güvenli saflığında bir sonsuzluk buldun kendine ve hayatımızın resimlerini çizdin duvarlarımıza sonra birden yeşil bir kentte ılık bir yaz gecesine astın beni sevdalı ömrümün dakikası beş para etmedi ödedim cümlelerim seni taşımaktan yorgun düştü son sözün ve son anın efendisi olmaya bilenmiş yüreğine yenildim geçmişten nefes alıp geçmişe nefes verdim anılar kemirdi yüreğimi felç oldu hislerim zamanın çoktan dibe çöktüğü kum saatimin belinden tek bir saniye bile süzülmüyordu ters çevirmeye cesaretim yoktu çünkü yeniden başlayacak bir hayatın korkağı olmuştum aşkların sonrasında hüzün vardır ya sen hüznü boğarsın ya da hüzün seni boğar ama birisi kanatlarını kırarsa eğer yaralı kuş rolüne soyunacağına yürümeyi denemelisin hayata dönmelisin bunları düşünebilmek bile kendime dönüşümdü ve sonunu infaz ediyordu içimde o gece yüreğimden sağ çıksaydın eğer ölen ben olurdum o gece hayatın lekesiz bir anında seni intihar ettim şimdi katil benim artık güncemde bir boşluksun yavaş yavaş taze anıların altına gömülüyorsun ve sana ait sandığım her şeyin aslında benim olduğunu öğreniyorum hiçbir duygunun tek ilhamı değilsin kendimi keşfettikçe seni kaybediyorum ve ufkuma sensizliği korkusuzca geriyorum |
#9
|
|||
|
|||
Cvp: Kahraman TAZEOĞLU şiirleri
Sesine Uyku Kaçmış Adam Bir adam vardı bu şehrin bir yerlerinde Sesine uyku kaçmış bir adam Ağlasa duyardınız Yağmur şırıltısı gibi yağardı düşler ormanına Yüzü silik bir adamdı Gözlerinde En çok da gözlerinde saklıydı hüznü Bu yüzden kısardı gözlerini Buz gibi sessizdi o Sesine uyku kaçmış bir adamdı Ne zaman düş kursa Çocukluğunun soğuk günleri gelirdi aklına Gençliğinin Deli fişek günlerine yazgılıydı yazgısı Vadesi dolmamış toprakların İnce tortularında saklıydı ruhunun gizemliliği Ve bir gün Bir şeylerin intikamını bıraktı ardında Bir türlü alamadığı Şapkalı günlerin umut kokan güvercinleriyle birlikte Gitti bu şehirden Sesine uyku kaçmış adam Gecelerdir onu düşünüyorum Uykularım kaçıyor. |
#10
|
|||
|
|||
Cvp: Kahraman TAZEOĞLU şiirleri
Şehirler Olmasa Anılarımız Ölü Olurdu ...ve hep uçurum kenarlarında gülümsüyordun bana nicedir kendimi biriktiriyorum herşey aşka varır diyerek ve utanmadan ağlayabiliyorum artık gidişlerine bir tek sen çıkıyorsun şehirden tüm kalabalıklar yalnızlaşıyor içi boşalmış bir kente içtiğim antları kusuyorum "yanındayım" diyorsun en yanım bayramlanıyor geceleri molasız geçiyorum şehirleri bir aşka bir ölüm yetmiyor bu çağda gecemin en zifiri yanını kemiriyor bir sırtlan ve leşim bir aşkı kusmaya and içiyor sönmüş olsa da gölgeme bile sözüm geçmiyor artık oysa ben şehir çocuğuyum yani yorgunum her karanlık bir kent kursa da bana içinde ellerin olmayan herşey sadece kalabalık bilir misin yanımdaki düşler kırılarak çoğalır ve yoklaşarak azalmak bir varoluş şeklidir çaresizliğin çünkü güneşi terk edenler çabuk ölür elleri tütün kokulu gece yalnızları nikotin biriktirir gece nöbetlerine bu yüzden bütün çay bardaklarına dudak izim bulaşıyor buralarda ölmek ve gülmek arasında fark kalmamış sürüyorum kendimi büyük sevdalarını küçük korkulara yedirtenlerin şehrinden ömrüm! kendine saklı bir kent bul yarin gözlerinden yapılmış |
Benzer Konular |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Var | AlpikE | vyzwxq-0123456789 | 0 | 18 March 2009 08:29 |
Vaporizatör | AlpikE | vyzwxq-0123456789 | 0 | 18 March 2009 08:27 |