#1
|
|||
|
|||
mektup:(
Kirli sarı duvara çivilenmiş gri asık suratlı posta kutusuna baktım,
Soğuk metal kutudan gökkuşağı fışkırıyordu sanki. Loş bir boşluğun içinde, hem de yıllardan sonra minik posta kutumda sarı bir zarf... Üzerinde pul. Özlemişim! El yazısı görmeyi özlemişim meselâ... Adımın, adresimin sevdiğim bir dost tarafından yazılmasını özlemişim. Çocuk gibi sevindim. Bir süre açmaya kıyamadım zarfı, öylece bekledim. Gözlerimi el yazısından almadım, alamadım. Seyrettim. "s" biraz yamuktu, "b" desem sanki kelimeden ayrı gibi, bir başına. Belli ki aceleyle yazılmıştı. Ama her harf bir dokunuştu. Sarı zarfa dost eli değmişti, dost yüreği gezinmişti üzerinde. İstanbul'un göğü grilere teslimken, sabah kuşları taze, yeşilli yaprakların arasında kuru dal ararken, gün bulutlu, rüzgârlı ve gitgide sessizken gelivermişti. Apartmanın girişindeki asık suratlı gri posta kutusu bana göz kırptı sanki. Konuştu... Duydum! Ne zamandır hep ince uzun, dikdörtgen zarflar alıyordum. Bankalardan, taksitli kartların ekstreleri. Bir de telefon ve elektrik faturaları. Mektup almayalı ne çok olmuş. Ne çok özlemişim el yazısıyla yazılmış zarfları. Her biri aynı karakterde yazılmış, puntoları bile değişmeyen zarflar hayatımı ne zaman işgal ettiler? Ya, el yazılı zarflar nasıl minik ve çelimsiz adımlarla uzağıma nasıl düştüler? Ve ben buna nasıl izin verdim. Başka zaman olsa kendime kızardım. Bu kez öyle olmadı. Kendimi anlamaya çalıştım. Affettim. Zarfı yavaş, yavaş açtım. Sindire, sindire. Çizgisiz kağıda yazılmış, kat yerleri özenle ayarlanmış mektubu şaşkınlıkla okşadım. Sadece iki satırdı mektup: "Her gün mailleşmek yetmedi birden. Ekrandan ekrana yaptığımız yazışmalar yetmedi. Yıllar önceki gibi olsun istedim. Biliyor musun, sana mektup gönderirken ben aslında kendimi tazeledim." Yüreğim pır pır etti, gülümsedim! |