#1
|
|||
|
|||
kibarlık budalası
Kadıköy Belediyesi Tiyatro Festivali’nin 6.sı dün akşam Kibarlık Budalası ile başladı, şükür kavuşturana…
3 sezondur büyük bir beğeni ile takip ettiğim festivalde yine ilk akşamdan yerimi aldım, 15 gün sürecek festivalde oyunların çoğunu izlemeyi planlıyorum. Biden fazla seyirciyi içine alan ve her akşam tıklım tıklım dolan amfi tiyatronun ortamı bence büyülü.. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Kadıköy Belediyesi’ne teşekkür ederek başlamak istiyorum festival oyunları ile ilgili yazıma. Ancak; Artık 6.sı yapılan bir organizasyonda bir şeylerin de masaya yatırılma zamanı gelmiştir bence. Mesela 6.sı yapılan bir festivalin bir kimliğinin olmaması sadece beni mi rahatsız ediyor? Festival oyunlarına karar vermeden önce festival kimliğinin ya da konusunun düşünülüp belirlenmesi gerekli. Programdaki oyunları beğenmediğimi söylemiyorum, her biri değerli oyunlar ancak oyunların neye göre seçildiği, sezonun çok güzel pek çok performansının neden bu festivalde olmadığının tatmin edici bir cevabı yok. Sadece 15 gün süremiz var demek yeterli bir cevap değil bence. Oyunların içeriği bir yana, oyunların tarzları bile yeterince incelenilmemiş gibi. Örneklersek, Kibarlık Budalası bu festivalin açılışı için harika bir seçim, tebrikler. Az sonra bu oyun hakkında konuşacağız. Ancak yine programda olan Babamla Dans adlı oyun, bence yılın en güçlü, etkileyici oyunlarından biriyken bu festival ortamına uygun değil. Tiyatrokare’nin bu festivale uygun oyunu “Kim O” adlı oyundur. Babamla Dans ise seyirci ve oyuncunun daha yakın olduğu sahnelerde hakkıyla oynanabilir. Bu festivalde olduğu gibi mikrofon kullanma zorunluluğu olan ve hatta kullanılan mikrofonun sık sık kesildiği bir sahnede Suat Sungur’un harika performansı, hem ses, hem jest-mimik olarak ortaya koyduğu zengin nüanslar ister istemez kaybolacaktır. Önceki yıllardan aklıma gelen yanlış seçimlerden biri de Semaver Kumpanya’nın Süleyman ve Öbürsüler oyunuydu. Yine benim çok beğendiğim, her oyuncunun tam tabiri ile döktürdüğü, hem bireysel hem de ekip olarak tiyatroya doyuran grup Özgürlük Parkı’ndaki Amfi Tiyatro’da tuhaf (!) kalmışlardı. Böyle başka oyunlar da var programda. Bu durum 3 sezondur devam ediyor. Kadıköy Belediyesi’nin sloganı “Kadıköy’de yaşamak bir ayrıcalıktır”. Bu festival bile aslında bu sloganı doğruluyor. Ancak, Kadıköy Belediyesi gibi bir kurumdan her yıl mevcut olan güzelliğin üstüne bir taş koymasını, daha fazlasını yapmasını beklemek de hakkımız diye düşünüyorum. Diğer bir yandan, 6.sı yapılan festivalde özellikle sunuştaki amatörlük artık göz yumulamaz bir konudur ve bu durum da Kadıköy Belediyesi’ne hiç yakışmamaktadır.. Her akşam seyircilerin kendi arasında dalga geçtiği sunuş, yetkilileri hiç mi rahatsız etmemektedir yoksa hiçbir yetkili bu organizasyonu izlememekte midir? İşte bir örnek; sunucu beyefendi seyirciler neredeyse alandan çıkmışken arkalarından sesleniyor ve şöyle diyor: “Yanlışsam düzeltin, Türkiye’de ve hatta dünyada ilk ve tek bu festival, 15 akşam boyunca kesintisiz oyun olan tek festival !”. Komik bir iddia değil mi? Ya da 2. perdenin başında sunucunun sahneye gelip bağıra bağıra grubu anons etmesi tiyatro kültürüne ne kadar sığar takdirinize bırakıyorum. (Benim bildiğim 2. perde öncesinde gong çalınır, seyircilerin ayakta kalmaması için de salon ışığı yavaş yavaş kapanır.) Ya da, grubu anons ettikten sonra ışık kapanacakken kadroyu saymayı unuttuğunu fark edip geri dönerek isimleri okumaya çalışmak ve okurken de en tanınmışların adını bile yanlış okumak… Bu ve bunun gibi daha pek çok durum sadece dün akşam yaşansa ses çıkarmaz, sevimli hatalar olarak değerlendirirdim ancak 3 yıldır neredeyse her akşam tekrarlanan bu durumu daha festivalin başında uyarmak istediğim için yazıyorum.. Tiyatro Kedi’nin sahnelediği Kibarlık Budalası yılın prestij oyunlarından biri, bence bu güzel festivalin açılışı için de en doğru seçim. Oyun amfi yiyatroya ve enerjisini anında sahneye aktaran seyirciye büyük uyum sağladı ve keyifli bir oyun izledi 1200den fazla seyirci. Haldun Dormen’in uzun bir aradan sahnelere döndüğü oyunda Tarık Pabuççuoğlu, Atılgan Gümüş, Ebru Cündübeyoğlu gibi isimler kendisine eşlik ediyor. Oyunun Yönetmeni Hakan Altıner… Moliere, Kibarlık Budalası’nda soylulara özenen, onlar gibi olmaya çalışan Mösyo Jourdain’in (Haldun Dormen) zavallı durumunu anlatıyor. Onun zaafını bilen soylu ama fakir Kont (Tarık Papuççuoğlu), Jourdain’e bir şeyler öğretiyormuş gibi yaparak onun parasını almaktadır. Öte yandan Mösyö Jourdain, kızının evlenmek istediği delikanlı soylu olmadığı için bu evliliğe izin vermez.. Oyun Jourdain’e hazırlanan eğlenceli bir tuzak ile tatlıya bağlanır.. Oyun, hem yönetmenin uslubu hem de Moliere’nin ince mizahı ile öne çıkıyor. Yönetmen Hakan Altıner, çok iyi bir ekip çalışması hazırlamış ve bu uyumlu ekip ile oyuna tempo kazandırmış. Sahne arkasından oyuna sık sık katılan ekip seyircinin dikkatinin yüksek olmasında önemli bir rol sahibi. Sahnedeki performansını görüp de Haldun Dormen’in 80 yaşında olduğuna inanmak mümkün değil. Daha önce yaptığımız röportaj esnasında yaşam enerjisine, dolu dolu hayatına hayran olduğum ustanın sahne performansı da hayranlık uyandırıcı. Tarık Papuççuoğlu ile oyunun komedi yükünü omuzlarında taşıyor. Tarık Papuççuoğlu’nun tecrübesini neredeyse her jestinde ve mimiğinde fark etmek mümkün. Seyirciyi elinde tutabiliyor. Mikrofon sistemi yıllardır pek iyi değil bu festivalde, bu sebeple özellikle ilk perdede sesi olması gerekenden yüksek çıkıyordu, ses patlıyordu ancak ilk perdenin sonuna doğru bu sorun çözüldü. Ben oyunu 2. kez izliyorum, mart ayında da Cevahir Sahnesi’nde izlemiştim. Bu rolü Atılgan Gümüş ile dönüşümlü oynuyorlar. Sayın Gümüş de çok güzel bir performans ortaya koymuştu ancak 2 oyuncunun birbirine benzemiyor olmasını biraz yadırgadım. Atılgan Gümüş, soylu kimliğini ve zarafeti daha fazla ortaya koyan ve bunu muzip hareketlerle destekleyen bir karakter ortaya koymuştu. Tarık Bey’in çizdiği karakter ise komedi yanı daha baskın bir karakter. Ben iki farklı karakterden de rahatsız olmadım ancak dönüşümlü oynanan bir rolün böyle 2 farklı yorumla sahnelenmesi ilginç... Ebru Cündübeyoğlu, evin hizmetçisini oynuyor. Çizgisini oyun boyunca hiç bozmuyor, 2. kez izlediğim için rahatça söyleyebilirim ki ayakları yere basan, sahnede görevini fazlasıyla yerine getiren bir oyuncu. Ancak, karakterin ortaya çıkarılmasında gereğinden fazla abartıya kaçılmış. Evet, oyunun türü gereği biraz yapmacıklık ve abartı, oyunun yazıldığı döneme ait karikatürize tipler gerekiyor, fakat sanırım rejinin de yönlendirmesi ile bu karakterde fazlaca abartı yapılmış, bence sahnede sırıtıyor, hatta (bunu istemeyerek yaptığını tahmin ediyorum) biraz rol bile çalınıyor. Karakterin kaba tavrını her cümlesinde değil de ara ara tadımlık olarak gösterse bence daha akılda kalıcı bir rol olacaktır. Jourdain’in kızı (Elif Çakman) ve karısı (Özlem Çakar) hem birbirleri ile uyumlu hem de çok keyifli 2 karakter ortaya çıkarmışlar. Uşak rolünde Abdül Süsler ve Mösyo Jourdain’in gönlünü kaptırdığı Markiz (Dilek Aba) da rollerinin hakkını veriyorlar. Bu tip oyunlarda rahatsız olduğum bir noktaya değinmek istiyorum. Bazen oyuncular gerek oyunu, gerek reji tarafından karakterlerinden beklenen özellikleri gerekse sahneleniş tekniğini içine sindiremediklerinden yer yer eğreti performanslar ortaya konabiliyor. Örneğin, Tiyatro Pera’nın Venedik Taciri’nde bazı genç oyuncular Shakespeare’in ifadeleriyle (ya da tercüme ile de diyebiliriz) barışık olmadıklarından bu bölümleri hızla söyleyip tabiri caiz ise ağızlarında yuvarlarken Nesrin Kazankaya’nın oyuna eklediği replikler kendilerine daha mantıklı geldiği için üzerine basa basa konuşuyorlardı. Bu durum, bu tip oyunlarda ve bizde de ortaoyununda pek çok genç oyuncunun başına geliyor, ve bence bu konuda görev rejiye düşüyor, bunu fark edip oyuncunun içine sindirmesini sağlamak gerekiyor. Bakınız Venedik Taciri’nde türe ve yazara son derece hakim olan ve bunu layıkıyla sahneye taşıyan Mehmet Ali Kaptanlar neredeyse tüm ödülleri topladı. Kibarlık Budalası’nda da bazı sahnelerde buna şahit oldum, oynadığı rolle barışık olmayan, gereksiz bulan oyuncu bunu kendi farkında olmasa bile seyirciye hissettiriyor.. Oyunun dekorunu Cevahir’deki sahnelenişi baz alarak değerlendirmek gerek, çünkü festival’deki dekor klasik sahnede izlediğim ihtişamından biraz uzaktı. Yukarıdan sarkan perdeler-şeritler hem köşkün zenginliğini vermiş hem de oyunculara kullanacakları yeni alanlar açmış. Gizem Gürsel imzalı dekor bence başarılı. Aynı şekilde Türkan Kafadar’ın tasarladığı kostümler de oyunun havasını tamamlıyor. Evet, bu yılın prestij oyunlardan biri Kibarlık Budalası; hem kadrosu, hem rejisi, hem oyuncuları, hem dekoru, kıyafetleri ve müziğiyle keyifli bir gösteri. Bu akşam yani 2 Ağustos cumartesi Rumeli Hisarı’nda sahnelenecek. Ben oyunu amfi tiyatroya çok yakıştırdım, Hisar’da da keyifli bir oyun olacağını düşünüyorum. Tiyatrodan keyif alırsınız-almazsınız ya da oyunu beğenirsiniz-beğenmezsiniz bilemem, ama sadece Haldun Dormen’i izleyip bir hayat dolu dolu nasıl yaşanır görmek ve ders almak için dahi gidin ve izleyin bu oyunu… |