Genel Paylaşım Forumu     forum  

Go Back   Genel Paylaşım Forumu > > >
Kayıt ol Yardım Topluluk Takvim Bugünki Mesajlar Arama

Cevapla
 
Seçenekler Stil
  #1  
Alt 11 January 2009, 11:12
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Feodalite

Roma Imparatorlugu yikildiktan sonra barbar kavimler, Avrupa'nin çesitli bölgelerinde devletler kurdular. Krallar, Roma kanunlari ile kendi geleneklerini birlestirerek yeni düzenlemeler yaptilar ve ülkelerini kontluklara, onlari da daha küçük idari birimlere ayirdilar. Buralara barbar seflerini atayarak bazi ayricaliklar verdiler.

Kavimler Göçü'yle baslayan karisikliklarin etkisiyle büyük toprak sahipleri ve çiftçiler, hayatlarini devam ettirebilmek için güçlü kisilerin korumasi altina girdiler. Halkin himayesi altina girdigi kisilere süzeren, himaye edilen halka da vassal adi verildi. Senyörler, bagliliklari karsiliginda sahip olduklari topragin isleme hakkini kira karsiliginda verdiler.

Feodalitenin temel özelligi siyasi bölünmüslük ve sosyal esitsizliktir. Senyörler, topraklarinda yasayan insanlarin üzerinde mutlak haklara sahiptirler. Her senyör, ayri bir silahli güce sahiptir ve her senyörün bölgesinde ayri kurallar geçerlidir.

Avrupa'da siyasal ve sosyal bölünmüslük, bölgesel ekonomik faaliyetler, insanlar arasinda dil, davranis ve dünya görüsü bakimindan farkliliklar dogmasina neden olmustur.

Feodalite, bütün Ortaçag boyunca devam etti. 15. yüzyilda; barutun atesli silahlarda kullanilmasiyla sona erdi. Feodalitenin yikilmasi, mutlak kralliklarin güçlenmesini sagladi. Yeniçag basinda Almanya disinda feodalite yikildi. Almanya'da ise Yakinçag'da ortadan kalkti. Feodalite devam ettigi süre içerisinde Avrupa'da sosyal adalet kurulmamis, bu nedenle halk, çesitli siniflara ayrilmistir:

Asiller

Ortaçag Avrupasi'nin en imtiyazli sinifi asillerdi. Bunlarin en üstünde senyör denilen derebeyleri bulunurdu. Senyörlerin en büyügü kraldi. Derebeylerden sonra sirasiyla dükler, kontlar, baronlar, vikontlar ve sövalyeler yer almistir. Asiller, her türlü hakka sahipti.

Rahipler

Asillerden sonra en imtiyazli sinifti. Papa'ya bagli olarak çalisirlardi. Kilise topraklarinda senyörler gibi yasarlardi. Ortaçag'da önemli miktarda toprak elde ederek zenginlesmislerdi. Vergi ve askerlikten muaf tutulmuslardi. Hem devlet hem de din isleriyle ugramislardir.

Burjuvalar

Kasaba ve sehirlerde oturup ticaret ve sanayi ile ugrasanlara burjuva denirdi. Senyörlere belli miktarda para vererek onlarin himayesinde yasarlardi. Zamanla zenginlesen burjuvalar, senyörlerden para ile bagimsizliklarini satin alarak tam serbestlik gibi imtiyazlar elde etmislerdir.

Köylüler

Ortaçag Avrupasi'nda en kötü sartlar altinda bulunan sinifti. Köylüler iki kisma ayrilmisti. Serf adi verilen köylülerin hiçbir haklari yoktu. Efendileri için tarlalarda çalisirlar ve kazançlarini onlara verirlerdi. Toprakla beraber alinip satilirlardi. Araziden ayrilma imkânlari kesinlikle yoktu. Serbest Köylüler, ekip biçtikleri topraklardan kazandiklarinin bir kismini senyöre vergi olarak verirlerdi. Istedikleri zaman baska bir yere gidebilirlerdi. Mallari da çocuklarina kalirdi.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 11 January 2009, 11:13
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Galya ve Galyalilar


Fransa'nin eski adidir. Eski Galya, asagi yukari bugünkü Fransa topraklarinin ancak, Ren Irmagi'na kadar uzanan kismini kapsar. Bu genis bölgede yasayan Galyalilar aslinda, M.Ö. I. binyilda Güney Almanya'dan gelen ve Galya'yi istilâ eden Keklerdir. M.Ö. VI. yy. sonlarinda ikinci bir Kelt istilâsi olmus, bu istilâcilar önceden yerlesmis halklara karisarak, Galyalilar adi verilecek olan yeni bir halk olusturmuslardi. M.Ö. III. yy. sonlarinda, Ren Irmagi'ndan Pireneler'e, Mans Denizi'nden Provence kiyilarina kadar Keltler, yerlesmelerini tamamlamis oluyorlardi.

Kelt uygarligi

Galyalilarin birçok tanrisi vardi. Onlara açiklanamaz gibi gelen her seye, gökcisimlerine, rüzgârlara tapinirlardi. Ruhun ölümsüzlügüne de inaniyorlardi. Çok iyi çiftçiydiler, topragi tekerlekli sabanla sürüyorlardi; dökmecilik, kuyumculuk, çömlekçilik sanatinda usta zanaatçilardi. Ticaretleri de gelismisti. Bugday ve tuzlama etin sarap ve zeytinyagi ile takas edilmesi, M.Ö. III. yy.da paranin kullanilmasina yol açacakti.

Roma Fethi

Massalia'daki (Marsilya) Foça kolonisi, Galya'yi fethetmek için, Romalilara baslangiç noktasi oldu. Romalilar M.Ö. 154 yilinda, bu sitenin çagrisi üzerine, onlari komsu kabilelere karsi korumak için, ise karistilar. Böylece Galya'nin güneyine yerlesip yavas yavas Akdeniz kiyisini isgal ettiler, yönetim merkezi Narbonne olan Provence eyaletini kurdular ve Ispanya'ya giden bir ticaret yolu açtilar.

Zaten sarsilmis bulunan Galya, Kimber ve Toton istilâsiyla (M.Ö. 109-101) bir defa daha sarsilmis, yakilip yikilarak pek zayif düsmüstü. M.Ö. 60'a dogru, Germenler tarafindan tehdit edilen Galyalilar, Provence valisi Sezar'dan yardim istediler ve Sezar, istilâcilari püskürttü. Roma'nin fethi gerçek anlamiyla, askerlerini Galya'nin hemen hemen her yerine yerlestiren Sezar ile baslamis ve M.Ö. 54 yilina dogru, Sezar kendisini bu ülkenin hâkimi sayabilecek duruma gelmisti.

Galyalilar bagimsizliklarini yitirdikleri zaman genç Vercingetorix'in ardinda toplandilar, ama bu önder düsmana yenildi (M.Ö. 52) ve Romalilar, Galya'ya kesinlikle egemen oldular.

V. yy .da, göçmen kavimler Galya'yi istilâ edince Roma Imparatorlugu dagildi. Ortaya çikan kargasaliktan, ülkenin ekonomisi büyük zarar gördü. Ama çok geçmeden eski Galya, Frank krali Clovis'in buyrugunda yeniden birlesecek ve yavas yavas Fransa haline gelecekti.

Alesia

M.Ö. 52 yilinda Alesia'ya çekilen Vercing6torix ordulari, Sezar ile lejyonlari tarafindan kusatildi. Romalilar sehri kusattilar, hendekler kazdilar, çitler, tahta perdeler diktiler, insan tuzaklari kurdular. Galya'nin her yanindan akin akin yardim gönderildi, ama Vercingetorix son bir çatismadan sonra, yurttaslarinin canini kurtarmak için teslim olmaga karar verdi.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 11 January 2009, 11:13
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Frigya Uygarligi


(MÖ 750 - MÖ 300) Frigler, Ege Göçleri ile Anadolu'ya gelen Balkan kökenli boylardan biridir. Ancak siyasi bir topluluk olarak ilk defa MÖ 750'den sonra ortaya çikmislardir, Midas döneminde ise (MÖ 725-695/675) bütün Orta ve Güneydogu Anadolu'ya egemen, güçlü bir krallik düzeyine ulasmislardir. Hint-Avrupa kökenli olduklari halde kisa bir süre içinde Anadolululasmislar ve bir yandan Helen, öbür yandan Geç Hitit etkileri altinda kalmis olmakla birlikte özgün ve Anadolulu bir kültür olusturmuslardir.

Friglerin maden ve agaç isçiliginde, dokumacilikta ürettikleri eserler Helen piyasasinda begeni kazanmis ve Helenli ustalar tarafindan taklit edilmislerdir. Makara kulplu bronz tabaklar ve bronz kazanlar; dönemin "teknolojik" bir basarisi olan altin, gümüs ve bronzlardan yayli çengelli igneler (fibulalar); degerli madenlerden giysi kemerleri, tokalar ve zengin bezemeli tekstil ürünleri; geometrik desenlerle süslü mobilya esyasi bunlar arasindadir. Frigler, Helenlere ayrica müzik alaninda da esinlenme kaynagi olmuslardir.

FRIGLERIN TARIHI

Güçlü bir uygarlik kuran Friglerin tarihi ve sosyal yasami ile ilgili bilgilerimiz ne yazik ki yeterli degildir. Bu konudaki ilk bilgileri antik yazarlardan ögreniyoruz. Tarihçi Herodot ile cografyaci Strabon'a göre Frigler, Avrupali bir kavimdi ve Anadolu'ya gelmelerinden önce "Brigler" olarak aniliyorlardi. Friglerle ilgili bu yazili kaynaklari ve bölgedeki kazi sonuçlarini degerlendiren bilim adamlari Friglerin, büyük olasilikla MÖ 1200'lerde Trakya ve Bogazlar üstünden Anadolu'ya geldikleri, ilk yillarda Trakya ve Güney Marmara Bölgesi'nde geçici yerlesim merkezleri kurduktan sonra Bati Anadolu'nun iç kesimlerine yayildiklarini ileri sürmektedirler. Friglerin Anadolu topraklarinda ilk siyasal birligi kurmalari MÖ 750 yillarina rastlar.

Friglerin bilinen ilk krali ülkenin baskenti Gordion'a adini veren Gordias'tir. Daginik Frig topluluklarini siyasal bir birlik altina toplamayi basaran bu kral ve yasadigi dönemin siyasal olaylariyla ilgili bilgilerimiz yok denecek kadar azdir. Tarihçi Arianos'a göre Gordias Thelmessos'lu (Fethiye) bir kadinla evlenmis ve Midas adini verdigi bir oglu olmustur. Midas Friglerin bilinen tek kralidir (Arastirmacilar Frig krallarinin hepsine Midas denildigini belirtmektedirler). Midas'in ünü kendi ülkesinin sinirlarini asip, Bati Anadolu kiyilarindaki Yunan kentlerine, hatta Kita Yunanistani'na dek yayilmistir.

Baslangiçta Eskisehir, Afyon, Ankara ve Sakarya vadilerini içine alan bir bölgede yerlesen Frigler, sonralari Kütahya'dan Kizilirmak'a, Ankara'dan Denizli'ye dek olan bölgede güçlü bir uygarlik olusturmuslardir. Midas'in Frig tahtina geçtigi ilk yillarda ülkenin en önemli düsmani Asurlar'dir. Midas, Asurlar'la baris yaparak Güneydogu sinirlarini güvenceye aldiktan sonra bati ülkeleriyle dostça iliskiler kurmaya yönelir (Bati Anadolu kentlerinden Kyme kralinin kiziyla evlenir). Öte yandan fildisi tahtini Yunanistan'daki Delphoi Apollon Tapinagi'na armagan ederek Kita Yunanistan'i ile iliskileri güçlendirir. Gordion'da yapilan kazilarda ele geçen Yunan çanak-çömlekleri bu iliskilere ait diger örneklerdir.

MÖ 700 yillarina dogru, Kafkaslar üzerinden Dogu Anadolu'ya giren Kimmerler, önce bölgedeki Urartular'i güçsüzlestirdikten sonra Kizilirmak'a kadar uzanirlar. Frig-Kimmer savasi sonunuda Frigya tamamen tahrip olur. Kral Midas ise öküz kani içerek yasamina son verir (MÖ 676). Batiya kaçan Frigler, küçük beylikler halinde bir süre daha varliklarini sürdürürlerse de Lidyalilarin egemenligine boyun egerler. Frigler, baslica Gordion (Yassihöyük), Pessinus (Ballihisar), Dorylaion (Eskisehir) ve Midas'da (Yazilikaya) yerlesmislerdir.

FRIGYA UYGARLIGI

Dil ve Yazi

Frig uygarligini kuranlarin, bir türlü aydinliga kavusturulamayan yazi ve dilleri üstüne bilgilerimiz oldukça sinirlidir. Friglerin basli basina bir yazi sistemi vardi. Kaynagi ve gelisimi henüz aydinlatilmamis olan bu yazi bir taraftan Arami, diger taraftan Ege yazi sistemlerinin etkisi altinda meydana gelmise benzemektedir. Frig yazisi henüz tümüyle çözülememis olmasina karsin okunabilmektedir. Ancak bu okuma, "Midas" ya da "Ana Tanriça" gibi çok bilinen sözcükler için geçerlidir.

Gordion'da bulunan bronz vazolarin bazilarinda Erken Yunan yazisinin alfabesine benzeyen Frigçe yazilar görülmüstür. Kayalara yazilmis yazitlarda da ayni yazilari görmek mümkündür. Bunlarin hepsi, tarih olarak MÖ VII. yüzyila kadar çikar. Frig ve Yunan alfabelerinin ayni Fenike kaynagindan gelmesi olasidir. Frig alfabesi MÖ V. yüzyila kadar kullanilmistir. Frig dili ise Yunanca ile karisarak MS II. ve III. yüzyillara kadar yasamistir.

Frig diline ait kalintilarla Yunan yazarlarindan gelme otuz kadar sözcük bu dili tam olarak açiklamaya yetmemektedir. Fakat genel olarak bu dilin Hint-Avrupa dilerinden oldugu ve içinde Islav, Arami ve hatta Frig öncesi Hitit dillerinden de sözcükler bulundugu söylenebilir. Onlardan kalan yazili belgeler yok denecek kadar az oldugundan, edebiyatlari hakkinda da bir bilgimiz bulunmamaktatir; fakat Frigyalilar hayvan öykülerinin buluculari olarak kabul edilir.

Mimari

Frigya sanat ve mimarisi konusunda bilgi edinebilmek için, Anadolu'nun çesitli yerlerinde, özellikle Gordion, Midas sehirleri ve Pazarli'da tümülüs seklindeki mezarlarda veya kayalar içine oyulmus zengin cepheli binalarda yapilan kazilara basvuruyoruz. Frigler, özellikle maden isçiliginde çok ileri gitmislerdi. Kaya ve tas mimaride kullanilan malzemeyi islemek için madenden çesitli aletler yapiyorlardi. Frigler zamaninda korunakli kalelerin varligi, Pazarli kazilarindan anlasilmistir.

Yüksekçe bir tepenin üzerine yapilmis olan bu kalenin içinde muntazam dörtgen seklinde küçük evler vardi. Evlerin temelleri tastan, üst kisimlari tahta hatillarla desteklenmis kerpiçten yapilmisti; damlar ise ahsapti. Çati ve dis cephelerin bazi kisimlari boyali kabartmalarla süslü toprak levhalarla kaplanmisti. Bu türden toprak levhalara Pazarli'dan baska Anadolu'nun çesitli yerlerinde ve özellikle Gordion'da rastlandi. Bunlardaki resimler ve nakislar Frigya sanatinin, Anadolu'da eskiden beri köklenmis geleneklerin, dogudan (özellikle Mezopotamya) ve batidan (Ionya ve Yunanistan) etkilerle gelistigini göstermektedir.

Bu mimarinin en iyi örnekleri Eskisehir ve Afyonkarahisar arasindaki eserlerde görülür. Bunlar zengin süslemeli tapinak kalintilaridir. Alinliklarinda bir pencere bulunmaktadir. Frig ahsap mimarisinin Likya'da da görülen bir çesidi Eski Bronz Çag prototiplerine kadar gider. Bu mimari ayni zamanda erken dogu mimarisini de etkilemistir. Klasik gelenege göre frizi ilk defa Frigler kullanmistir.

Amerikalilarin Gordion'da son yillarda yaptiklari kazilarda MÖ. VIII. yy.'da Frig evlerinin bazen tastan, bazen de tahta çerçeve kullanarak kaba tugladan yapildigi anlasilmistir. Bu evlerin bazilarinin plani megaron tipindedir. Gordion'da sehrin etrafini çeviren surlar, sehir kapisi ve çesitli binalar ortaya çikarildi. Frigler, dogu komsulari Urartular gibi kaya mimarliginda çok ileri gitmislerdir, kayalar içinde hücreler, odalar, koridorlar, neye yaradigi henüz tam olarak anlasilamayan yüksek kademeli merdivenler ve sunaklar yapmislardir.

Ayni zamanda kayaliklarda, çogu hallerde direkli ve alinlikli binalari bulunan cepheler olusturmuslardir. Üzerinde birtakim geometri ve ya hayvan motifleri yer alan bu kaya cephelerinin Frig devletinin parlak devrinde yapildigi anlasilmistir. Yalniz bu yapilarin mezar olup olmadigi konusunda bir fikir birligi yoktur. Gerilerinde mezar odalari seklinde hücreler bulunan bazi cepheler mezar olarak kabul edilmektedir. Fakat, Midas'in mezari olarak gösterilen Yazilikaya'daki bir cephenin mezar olmadigi ve sadece bir tapinak cephesi olarak kullanildigi düsünülmüstür. Bu mezar odasi semerdanli idi.

Saray depolari, hizmet yerleri ayri yapilar halindedir. Bazilarinin tabani renkli taslardan yapilmis mozaiklerle kaplidir. Üzerinde zengin geometrik motifler bulunan süslemeler, Anadolu'da bugüne kadar bilinen en eski mozaik süslemeleridir. Içlerinde mobilya parçalari, fildisinden özenle islenmis sanat eserleri, insan ve hayvan kabartmalari, çesitli çanak çömlek bulunmustur. Kimmer istilasi sirasinda yikilan sehir, yeniden yapilirken tapinaklarin dis cepheleri kabartmali, renkli, pismis topraktan levhalarla süslenmistir. Lidya devletinin hakimiyeti, dogu Yunan sanantinin Gordion'a girmesine neden oldu.

Mitoloji, Din ve Kibele Inanisi

Frigya uygarligi denildi mi akla ilk gelen Kral Midas olur. O zamandan günümüze Kral Midas ile ilgili iki efsane ulasmistir. Bunlardan ilki söyledir:

"Midas Frigya Kraliydi. Pek öyle akilli biri degildi; ama akilsizliginin cezasini sadece kendisi çekmistir. Birgün Midas'in adamlari sarayin yakinlarindaki gül bahçelerinde yasli Silenos'u buldular. Dionisos'u ararken yolunu kaybetmisti Silenos. Her zamanki gibi zil zurna sarhostu yine. Agaçlarin arasinda sizip kalmisti. Midas'in adamlari, tepeden tirnaga güllerle süslediler onu, sonrada krala götürdüler. Midas, güler yüzle karsiladi Silenos'u, tam on gün on gece agirladi. Yedikçe yedi Silenos, içtikçe içti. Sarhos oldu, sarkilar söyledi, sizdi, ayildi... Onuncu günün sonunda da Frigya krali elinden tutup tipis tipis Dionisos'un yanina götürdü onu.

Dionisos, Silenos'a yeniden kavustuguna öyle sevindi öyle sevindi ki, "Midas, dile benden ne dilersen." dedi. Kral, hiç düsünmeden, "Aman Dionisos", diye cevap verdi, "Her dokundugum altin olsun; baska birsey dilemem". Tanri bu dilegini yerine getirdi onun; ama aksam olunca yemekte basina neler gelecegini düsündükçe kis kis güldü. Zavalli Midascik... Karni acikip da sofraya oturunca ne kötü bir dilekte bulunmus oldugunu anladi. Agzina her götürdügü sey altina dönüveriyordu. Ekmegi mi tuttu, al sana altin bir ekmek... Elmaya mi dokundu, iste sapsari, kaskati bir elma...

Hemen Dionisos'a kostu Midas. Yalvardi yakardi. "Ne olursun bu büyüyü boz" diye göz yasi döktü. Dionisos, "Git de Paktolos irmaginda yikan. O zaman büyü bozulur" diye cevap verdi. Frig krali, Paktolos irmagina kostu hemen, bir güzel yikandi. Ondan sonra da sarayina dönüp tikabasa yedi içti. Simdi onun yikandigi irmaga bakanlar, altin kum tanecikleri görürler sularda."

Bir ikinci öyküsü daha vardir Midas'in. O da Apollonla ilgilidir. Yüce tanri, Frigya kralinin kulaklarini esek kulaklarina çevirmisti. Bir suç isledigi için degil de aptalligi yüzünden bu cezayi görmüstür Midas: "Apollon ile Pan arasinda yapilacak bir çalgi çalma yarismasinda Midas, yargiçlardan biri olarak seçilmisti. Kir tanrisi, kavaliyla hos sesler çikariyordu; ama Apollon'un gümüsten lira'si her çalgidan üstündü. Bir çalmaya baslamasin Apollon; Musalar bile durup kendini dinlerdi. Yargiçlardan ikincisi dag tanrisi Tmolos, yengi çelengini Apollon'a verdi. Ama yüce musikiden ne anlasin Midas, tuttu oynak havalar çalan Pan'i kazandirdi. Apollon da kizip onun kulaklarini esek kulaklari yapiverdi.

Midas bir süre, tanrinin armaganlarini koca bir külah içinde sakladi. Sakladi ama onun saçlarini kesen berber sonunda kulaklarini gördü. Kulaklari gördügünü kimseye söylemeyecegine yemin etti. Berber bu, konusmadan durur mu, gitti bir çukur kazdi sazlarin arasinda, usulca "Kral Midas'in kulaklari esek kulaklari." diye fisildadi. Aradan zaman geçti. Çukurun çevresinde büyüyen sazlar yel estikçe, "Kral Midas'in kulaklari esek kulaklari!" diye bagirmaya basladilar. Böylece herkes gerçegi ögrendi." Bu olaydan sonra, Midas sunu ögrenmistir herhalde: Iki tanri yarisirken begendigini tutma güçlü olani tut.

Frigya uygarliginin yaratildigi dönemde "Ana Tanriça Inanci" etkisinin doruguna çikmis, Ana Tanriça adina tapinaklar, kutsal alanlar yapilmis, dinsel törenler düzenlenir olmustu. Bu dönemde Ana Tanriça ile ilgili olarak anlatilan bir efsane, Tanriça'ya nasil tapildigini da anlatmaktadir.

Efsaneye göre, Ana Tanriça (Kibele), Attis adli bir delikanliya asik olur. Attis, Ana Tanriça'nin kendisine karsi duyduklarindan habersiz, Pessinus (Ballihisar) kralinin kiziyla evlenme hazirligindadir. Dügün yeri kurulmus, dügüne çagrili tüm konuklar yerini almistir. Gözünü ask bürüyen Ana Tanriça, olanca görkemiyle birden dügün yerinde ortaya çikar. Ve tanrisal gücünü kullanarak sevdigi erkek Attis'i çildirtir.

Bir anda çilgina dönen Attis, bir yandan dans eder, bir yandan da biçagini çekerek erkeklik organini keser. Attis'in kasiklarindan fiskiran kanlar topragi sular, topraktan bitkiler fiskirir. Attis'in kendisi de ölüp bir çam agacina dönüsür. Ana Tanriça da onun hiç bozulmamasini saglar. Çam agacinin, yaz-kis hiç bozulmadan kalmasi böyle bir efsaneye baglanir.

Friglerde Ölü Gömme Gelenegi

Frig beyleri ölülerini ya kayalara oyulmus mezarlara ya da tümülüslere gömerlerdi. Kaya mezarlarinin çogu soyulmus olduklari için mimari disinda fazla bilgi vermezler. Buna karsin tümülüsler, yani yigma mezar tipleri Frig ölü gömme gelenegini ögrenmemizde önemli rol oynarlar. MÖ 8. yüzyil baslarindan MÖ 6. yüzyil ortalarina kadar kullanildiklari sanilan tümülüslerin büyük bölümü Gordion'dadir. Bu yigma toprak mezarlari kentin sirtlarinda yer alir ve sayisi 100'e yaklasir.

Bu türde ölü gömme teknigi gelismis olarak birden ortaya çikar. Bu durum tümülüs mezarlarinin Frigya'ya disaridan gelmis olduguna isaret eder. Gerçekten de Arnavutluk ve Makedonya'da soylu kisileri gömmek amaciyla tümülüs mezarlarin MÖ 1800-1500'den itibaren kullanildigi bilinmektedir.

Frigya tümülüslerindeki mezar odalarinin ahsap yapisi çok ileri bir teknigin eseridir. Ölüler önceleri yakilmadan ahsap sedirler üzerine uzatilmis, MÖ 7. yüzyilin sonlarindan itibaren de, Yunanistan'dan gelen etkilerle yakilmaya baslamistir. Ahsap mezar odasina ölü ve ölü armaganlarinin birakilmasindan ve ahsap çatinin kapatilmasindan sonra, odanin üzeri büyük bir yigma tepeyle örtülmüstür.

Toprak yigininin ahsap mezar odasina yapacagi baskiyi en aza indirmek için mezar su sekilde yapilirdi: Ahsap mezar odasinin üstü moloz taslarla kaplanmis, bunun üzerine kalitesi ve direnci fazla olan, sulandirilarak bulamaç haline getirilmis kil serilmis , sonra da kuru kilden tepe yigilmisti. Toprak kümesi, altindaki nemli kilin iyice kurumasindan sonra yigilmis olmalidir; çünkü islak kil kuruyunca mukavemeti artiyordu. Tümülüslerin yüksekligi gömülen kisinin önemine göre 2-3 ile 60-70 metre arasinda degismektedir.

Frig tümülüslerini, Lidya ve Yunan mezarlarindan ayiran; mezar odalari yapiminda tas yerine tahta kullanilmasi, yigma tepe topraginin çevreye yayilmasini önlemeye yarayan krepis duvari ve mezar odasinina geçit veren dromos kullanilmamasidir. Toprak yigini altinda kalan mezar odalarinin yeri büyük boy tümülüslerde ortada, alçak tümülüslerde ise mezar soyguncularina karsi alinan önlemle merkezden uzak yerlerde olurdu.

Soylular için kentlerin disinda görkemli yigma mezarlar yapilirken, genis halk kitleleri için gösterissiz mezarlar kullanilmistir. Pazarli halki, ölülerini kalenin içindeki basit mezarlara, sirt üstü yatirarak gömmüslerdi. Bogazköy halki ölülerini yakip, küllerini küpler içine koyarak gömmüslerdi. Ayrica Bogazköy'de çocuk mezari olarak kullanilan bir vazo bulunmustur.
Bu Bogazköy ve Pazarli'daki ölü külleriyle iskeletlerin tümü geç Frig dönemine aittir ve sürekli kent içine gömülmüslerdir. Ancak Ankara'da yakilmis ölülerin küpler içinde gömüldügü kent disi mezarlar da bulunmustur. Bu Ankara'da bugünkü Hacibayram Camisi çevresindeki Frig kentinde yasayan farkli halk siniflarinin varligini gösterir.

BÜYÜK TÜMÜLÜS

Gordion'daki büyük tümülüs, mezar odasinin çukur içinde degil de zemin yüzeyinde yapilmis olmasiyla dikkat çeker. Mezar odasi (iç boyutllari 5.15x6.20, yüksekligi 3.25m), kireç tasindan kaba bir duvarla çevrilmistir. Bu 53 metre boyundaki tümülüsün yapilis teknigine gösterilen özen, tam mezarin Friglerin en güçlü döneminde yasayan bir krala ait oldugunu düsündürmektedir. Çesitli iddialara göre mezar ya Midas'a ya da Midas'in babasi Gordias'a aittir.

"Anadolu'nun piramitleri" denilen tümülüslerden biri olan Büyük Tümülüs'ün 53 metre altindaki mezar odasinin bozulmadan ortaya çikarilisi 20. yüzyilin ikinci yarisinda ortaya konulan basarili arkeolojik uygulamalardan biridir. Kazi baskani Roudney S. Young eski tümülüsün 250 metre çapinda ve 70-80 metre yüksekliginde olabilecegini tespit etmistir.

GORDION (YASSIHÖYÜK)

Frig Kralligi'nin baskenti Gordion'un kalintilari Ankara-Eskisehir karayolu ve Sakarya ile Porsuk nehirlerinin birlestigi yerin yakininda Polatli'nin kuzeybatisinda bulunmaktadir. Gordion'un geçmisi MÖ 8. yüzyil ortalarina kadar gider. Sehir en parlak dönemini MÖ 725 ve 675 yillari arasinda yasamistir. Midas bu kentte oturmustur. Gordion, MÖ 7. yüzyil baslarinda Kimmer saldirisina ugramistir. Sehir, Büyük Iskender tarafindan bagimsizligina kavusturuluncaya kadar 6.yy ortalarindan baslayarak Pers istilasi altinda kalmistir. Ayrica Büyük Iskender çözenin Asya fatihi olacagina inanilan gördügümü Gordion'da kiliciyla kesmistir (MÖ 334).

Kent Höyügü:

350x500 metre ölçüsündeki yassi bir höyük durumundaki Frig kenti, Sakarya irmaginin hemen dogusunda yer almaktadir. Arkeologlar, anitsal bir kapi ile birlikte kral ailesine ait bir çok yapi ve evlere kent duvarlarina iliskin kalintilar ortaya çikarmislardir. Bunlarin tümü Frig kralligina en parlak dönemine (MÖ 725-667) tarihlenmektedir.

Kent Kapisi:

MÖ 8.yüzyilin sonunda yapilmistir. Yumusak kireç tasindan 9 metre yükseklikteki kismi günümüze kadar korunmus anitsal bir yapidir. Kente asil giris 9 metre genisliginde ve 23 metre uzunlugunda üstü açik bir koridorla saglaniyordu. Kapinin iki yaninda yer alan kulelerin kente açilan birer kapisi vardir. Tamami kazilan kuzey avlu depo olarak kullaniliyordu. Güney avlusu ise Pers kapisinin büyük güney duvarinin korunmasi amaciyla kazilmadan birakilmistir.

Kent Merkezi:

Höyügün orta kismi saraylara ayrilmistir. Kerpiçten bir duvar (B) dört yapiyi içeren sarayin birinci avlusunu kent kapisindan ayirmaktadir. Daha kalin bir duvar (E1, E2, E3) iç avluyu kuzey, bati ve güney yönlerinden çevirmektedir. Olasilikla bu duvarlar saray yapilarinin dogu yönünce de uzanmakta ve böylelikle onlari disaridan tümüyle ayirmaktadir.

Saraylar:

Birinci avludaki iki yapi birer megarondur. Megaron 2, geometrik desenli bir mozaik ile dösenmistir. Bu mozaik, bilinen en eski çakil tasi mozaik örnegidir ve bugün bir kismi Gordion Müzesi'nde sergilenmektedir.

Megaron 3:

Bu, günümüze kadar Gordion'da çikarilmisken önemli yapidir. Iç avluda yer alan yap Frig akropolünün en büyük binasidir. Yapi, iki sira ahsap direkle bir orta ve iki yan nefe ayrilmistir. Arkeologlara göre orta bölüm tek katli ve yüksek bir salondu. Yan kisimlar ise iki katli ahsap galeriler seklindeydi. Megaron 3, MÖ 8. yüzyilin ikinci yarisinda insa edilmis en eski yapilardan biri olmalidir.

Teras Yapisi:

Terasin bati kesiminde her biri 11x14 metre ölçülerinde yan yana siralanmis 8 adet megaron yer alir. Her birinde ortada bir ocak ve yanlarda direklerle desteklenen ahsap galeriler bulunmaktadir. Büyük olasilikla bunlar sarayin günlük islerinin görüldügü yapilardir. Megaron 3'ün yanina yapilan bir merdivenle yeni olusturulan terasa geçis saglanmistir.

PESSINUS (BALLIHISAR)

Pessinus ören yeri, Ankara-Eskisehir karayolu üzerinde Sivrihisar yakinlarindaki Ballihisar'da bulunmaktadir. Pessinus, tanrilarin anasi Kibele olarak anilan tanriçanin ünlü kutsal yerlesmesiyle birlikte "Rahipler Devleti" seklindeki antik bir Frig yerlesmesiydi. Ana Tanriça'nin sekilsiz tastan yapilmis kült heykelinin (Baitylas) gökten indigine inaniliyordu.

Kent, Bergamalilar'in egemenligi altinda kalmisti, fakat Galatlar'in saldirisina ragmen buradaki rahipler sinirli bir özgürlüge sahip olabilmislerdi. Kenti bes Frigyali ve bes de Galat rahiple birlikte bir bas rahip yönetmisti. MÖ. 204 yilinda Roma senatosunun Pessinus'a elçiler gönderip Kibele'nin kült heykelini Roma'ya getirtmesi ve orada insa ettirilen bir tapinaga bu heykelin yerlestirilmesiyle kent çok büyük bir üne kavustu. MÖ. 25 yilinda Augustus, Galatia eyaletini kurunca, Pessinus Romalilarin yönetimine geçmistir.

TAPINAK:

Yapi çok ilginç bir plana sahiptir. Dar kenarlarinda alti, uzun kenarlarinda on bir sütun bulunan peristasis (antik tapinagin etrafini çeviren sütun dizisine verilen ad) Hellen tapinaginin degisik bir uygulamasini göstermektedir. Yapiyla iliskisi olan ve bir theatron (Antik Yunan tiyatrosunda seyircilerin oturdugu kisma verilen ad) islevi gören gösterisli bir basamak sirasi ortaya çikarilmistir. Bu nedenle Belçikali arastiricilar onu bir tiyatro-tapinak olarak tanimlamislardir.

Buna ragmen Ekrem Akurgal söz konusu basamaklarin Kibele kültü ile ilgili oldugunu düsünmektedir. Çünkü tapinagin yeralti bölümü Aizonai Tapinagi'nda oldugu gibi buna isaret etmektedir. Mimari süslemelerine göre tapinak MS. 1. yy'in ilk yarisinda yapilmistir. Açik bir alani üç yandan çeviren portiko (çatisi sütunlarla tasinan hol) kalintilari buranin bir agora olarak düzenlendigi görünümünü vermektedir. Yapi, eski Anadolu kültürleriyle iliskili Hellen tapinaklari seklinde batiya bakmaktadir.

NEKROPOL:

Kentin nekropolünde yapilan kazilarda ön yüzleri kapi seklinde olan Geç Roma mezarlarinin güzel örnekleri bulunmustur. Nekropol seramigini inceleyen Inci Bayburtoglu'na göre halen Ballihisar'daki yerel bir depoda korunan mezar taslari MS. 3. ya da 4. yy'a tarihlenebilir. Bunlarin içinde en önemlisi üzerinde bir aslan heykelinin yer aldigi steldir.

Belçikali arkeologlar Pessinus'un sig vadisinde yapilmis genis ve olasilikla uzun bir kanali da ortaya çikarmislardir. Bu kanalin her iki yani basamaklidir ve söz konusu basamaklar yazin kanaldaki su düzeyi asagi indiginde vatandaslara kolaylik sagliyordu. Bundan baska kanalin kuzey ucundan Roma çaginda varolan derenin suyunu düzenleyen kapatma sistemini de Belçikali arkeologlar bulmuslardir.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 11 January 2009, 11:14
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Germenler




Denizci bir kavim olan Germenler, Iskandinavya'nin güneyinden gelerek Keltleri yerlerinden sürdüler ve M.Ö. III. yy .dan itibaren bugünkü Almanya'ya yerlestiler. Sonra, Miladin ilk yüzyillari boyunca, Germanya dedikleri topraklarini, Urallar'a ve Karadeniz'e kadar genislettiler.

Germenler her seyden önce savasçiydi: silâh olarak mizrak (kargi), çift yüzlü balta ve uzun kiliç kullanirlardi. Val-Hall veya Walhalla adli bir cennete ve bu cennette ölülerin tanrilarla birlikte yasadigina inanirlardi; bu tanrilarin en güçlüsü, Wotan da denen Odin'di. Germenler, Roma Imparatorlugu'yla iliski kurunca, Hiristiyanligi benimsediler: M.S. IV. yy.da Kutsal Kitap, Gotlarin piskoposu Ulfilas tarafindan dillerine tercüme edildi.

IV. yy .a kadar Ren ve Tuna boylarini ellerinde tutan Germenler 376 yilinda Hun istilâlarina karsi koyamadi ve bu, Avrupa'da büyük kavimler göçünün baslangici oldu.

Avrupa'yi Istilâ Edenler

Vizigotlar («Bilge Gotlar») Tuna'yi astilar, Roma'yi yagma ederek 410'da Galya'nin güneyine yerlestiler: Akitanya'da bir krallik kurdular. Sonra Ispanya'yi istilâ ederek (476) Arap fethine kadar (711) burada kaldilar. Vandallar da ayni yolu izleyerek Kuzey Afrika'ya ulastilar.

Burgondlar Ron vadisinde durdular (Burgonya adi buradan gelir); Alamanlar ve Vizigotlar gibi bunlar da bir gün Franklar tarafindan ezilecekti. Ostrogotlar Italya'da, isikli sanati ve ince uygarligi bakimindan ilgi çeken Ravenna Kralligi'ni kurdular. Nihayet Angllar ve Saksonlar da Ingiltere'yi istilâ ettiler. Böylece, Roma imparatorlugu tamamen fethedildi ve yikildi.

Kelt sanatindan ve Gotlar araciligiyla dogu sanatlarindan etkilenen Germen sanatinin örnekleri arasinda, mine islemeli mücevherler, bunlarda yer alan hayvan figürleri, günesi temsil eden gamali haçlar sayilabilir.

Büyük Germen Kavimleri

Alamanlar, Burgondlar, Franklar, Ostrogotlar, Vandallar, Vizigotlar.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 11 January 2009, 11:14
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Gazneliler




Müslüman Türk devleti (963-1187).

Gazne Devleti'ni, Samanogullarinin hizmetinde bulunan Türk komutanlarindan Alp Tigin kurdu. Samanogullari Devleti'nin yanibasinda, Afganistan'da bulunan Gazne'yi kendine baskent yapti. Ölümünde yerine oglu geçtiyse de ordu komutanlarindan Bilge Tigin ile Sebük Tigin yönetime elkoydular.

Bilge Tigin'in ömrü kisa sürdü, ama Sebük Tigin, Gazne Devleti'ni güçlendirerek sinirlarini genisletti. Gaznelilerin en parlak dönemi Sebük Tigin'in oglu Mahmut zamanidir. Mahmut döneminde Gaznelilerin siniri doguda Ganj Nehri'ne, batida Mezopotamya ve Kafkasya'ya kadar dayaniyordu. Mahmut, Hindistan'i yagma ederek getirdigi hazinelerle Gazne kentini zenginlestirdi. Camiler, medreseler yaptirarak, ünlü bilginleri, sairleri yanina çagirarak Gazne'ye ün kazandirdi.

Ömrünün son yillarini, gittikçe Horasan dolaylarinda güçlenen Selçuklularla ugrasarak geçirdi. Son Hindistan Seferi'nden dönüsünde öldü. Mahmut'un ölümünden sonra yerine geçen oglu Mesut babasinin yerini tutamadi. Selçuklularin karsisinda tutunamadi; Dandanakan'da üç gün süren çetin savasta büyük bir yenilgiye ugradi (1040). Horasan ve Irak'i onlara birakmak zorunda kaldi. Mesut'tan sonra gelen Gazne hükümdarlari devleti bir süre daha sürdürdülerse de basarili olamadilar. Gazne Devleti, Afganistan'in yerlileri olan Gurlular tarafindan 1187 yilinda ortadan kaldirildi.

Gaznelilerde Sanat

Gaznelilerden günümüze kalan en önemli sanat eseri, Afganistan'in Büst kentindeki Lesgeri Bazar Sarayi'dir. Son yillarda, gene ayni çevrede cami kalintilari da bulunmustur. Mimarlik yaninda süsleme sanatlari da Gaznelilerde önem kazanmisti. Buna yazi sanatina duyulan ilgiyi de eklemek gerekir: kûfi yazi en olgun biçimini Gazneli Sultan Ibrahim (1059-1099) döneminde almistir. Gazneli sanati Selçuklu ve Hint sanatlarini etkilemistir.

Gazneli Mahmut

Dogu dünyasinin büyük hükümdarlarindan biri olan Gazneli Mahmut (967-1030), babasinin ölümü üzerine kardesini öldürerek tahta geçti. Hindistan'a 17 kez sefer yapti. Devletin sinirlarini çok genisletti, Iranli ünlü sair Firdevsi, Sehname'sini ona sunmustur.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 11 January 2009, 11:15
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Gronikos Çatismasi /


IÖ 334 yazi baslari), Pers Imparatorlugu'nun istilasi sirasinda Büyük Iskender'in kazandigi bir zafer. Sayilari büyük olasilikla 40 bini bulan Persler, Granikos irmagi (Kocabas Çayi) kiyilarinda mevzilenmisti. Iskender'in hücum tabur, karsi kiyidan yagan kargilara karsin irmagin sig yerinden öbür tarafa geçti. Onlari izleyen Iskender, Pers hattinin sol merkezini vuracak biçimde yerlestirdigi komutanlarini harekete geçirdi.

Iskender, Pers Krali III. Dareios'un iki akrabasini öldürdü; kendisi ise süvari birligi komutani Kleitos (Kara) sayesinde ölümden kurtuldu.. Persler bundan sonra dagildi. Iskender'in biyografisini yazan Arrhionos'a göre (IS 2. yy) bu savasta Makedonyalilar yalnizca 115 kayip verdiler.

BÜYÜK ISKENDER'IN GRANIKOS SAVASI

(Valerio Massimo Manfredi'nin Büyük Iskender adli romanindan. Can Yayinlari) Peritas yüzünü yalayarak sahibini uyandirdi; Iskender ayaga firladiginda, zirhini giydirmek için yardimina gelmis iki askerini gördü. Leptine, gümüs bir tepside ona 'Nestor Lokmasi' getirmlsti; kahvaltisi peynir, un, bal ve sarapla çirpilmis çig yumurtaydi.
Hükümdar zirhi ve dizlikleri baglanir, kemeri beline geçirilir, kilici takilirken, ayaküstü kahvalti etti. "Bukefalos'u istemiyorum," dedi çikarken. "Irmagin kiyilari fazlasiyla kaygan ve o çamura gömülebilir. Bana doru Sarmaçya atimi getirin."

Yardimcilari onun seçtigi ati almaya gittiler. Iskender tolgasini sol kolunun altina sikistirip kamp alaninin ortasina dogru yürüdü. Adamlari sira sira dizilmislerdi; her an yeni askerler gelip arkadaslarinin yanindaki yerlerini aliyorlardi. Iskender getirilen atina bindi, önce Makedon ve Thessaliali süvari birliklerini, sonra Yunan piyadelerini denetledi.

Uç birliklerinin süvarileri kampin ötesinde, dogu kapisina yakin bir noktada, mükemmel düzende bes sira olmus bekliyorlardi. Krallari geçerken, sessizce mizraklarini havaya kaldirdilar. Iskender hareket buyrugunu verdigi anda, Kara onun yanindaki yerini aldi. Yürümeye baslayan binlerce atin ve savasçilarin mizraklarinin sesi karanlikta yankilanmaya basladi.

Granikos'un birkaç stadyon ötesinden gelen nal seslerinin ardindan dört haberci karanliktan siyrilip Iskender'in önünde durdular. "Kralim," dedi en öndeki, "barbarlar henüz yerlerinder kimildamadilar; irmaktan üç stadyon ötede alçak bir tepenin üzerine yerlestiler. Kiyida Med ve Iskit gözcüler var onlar bizim kiyiyi da gözlem altinda tutuyorlar. Onlari bütünüyle habersiz yakalayamayacagiz."

"Elbette hayir," dedi Iskender, "ama onlarin ordulari dogu kiyisiyla aralarindaki üç stadyonu kapatana dek bizler irmagin sig yerinden karsiya geçmis olacagiz. O nokta da olan olacak zaten." Sonra özel korumalarina yaklasmalari için isaret etti. "Elverisli bir yer bulur bulmaz karsiya geçecegimizi tüm birlik komutanlarina bildirin. Borazanla çalar çalmaz kendimizi irmaga atacagiz ve olanca hizimizla karsiya geçecegiz. Önden süvariler gidecek."

Korumalar uzaklastilar; az sonra piyadeler durarak yanlarindaki süvarilere, Granikos'a dogru ilerlemeleri için yol verdiler. Gökyüzü, dogudan hafifçe aydinlanmaya baslamisti. "Günesin gözümüzü yakacagini saniyorlardi, ama ay bile göremedik," derken, Iskender Phrygia tepelerin ardindan, güneyden batan hilali gösteriyordu. Elini kaldirarak yaninda Kara ile birlikte atini irmaga sürükledi; tüm Uç Birligi onunlaydi. Ayni anda karsi kiyi da bir nara isitildi, sonra bagirislar giderek çogalip kalabaliklasti; sonunda bir kornonun sesini uzaktan gelen sesler yanitlamaya basladilar. Med ve Iskit gözcüler alarm veriyorlardi.

Irmagin ortasinda olan Iskender, "Borazanlar!" diye haykirdi. Ve borazanlar boguk, iç paralayici tek bir nota ile çalmaya basladilar. Sanki karsi kiyiya yanit verir gibiydiler; çevredeki tepelerde hem kornolarin, hem borazanlariN sesleri yankilaniyordu.

Hükümdar ve askerleri olabildigince çabuk karsi kiyiya geçmeye çalisirlarken Granikos (Kocabas çayi) köpürüyordu. Bir bagiris isitildi ve bir Makedon asker yaralanarak suya devrildi Med ve Iskit kesif kollari kiyiya yigilmis, hedef bile almadan ok yagdirmaya baslamislardi. Baska askerler de boyunlarindan, karinlarindan, gögüslerinden yaralandilar. Iskender kalkanini kaldirdi, doru atini mahmuzlayip asker kalabaligindan siyrildi. Simdi disaridaydi!

"Ileri!" diye haykirdi. "Ileri! Borazanlar!"

Borazan seslerinin daha tiz ve etkileyici olarak yükselmesiyle, atlarini kamçilayarak suyun girdabindan kurtarmaya çalisan binicilerin bagirislarina, karmasadan dolayi heyecana kapilan atlarin kisnemesi de katildi. Simdi üçüncü ve dördüncü sira sudan çikmisti; dördüncü, besinci ve altinci sira süvariler irmaga giriyorlardi. Iskender bu arada kendi birligi ile kaygan kiyiyi tirmanmaya baslamisti.

Arkasindan savas düzeninde yürümekte olan piyadelerin haykirislari ona eslik ediyordu. Düsman öncüler, oklari tükenince atlarina atlayarak, son hizla kamplarina dogru kaçmaya basladilar; kamptan da gürültüler, silah sesleri geliyordu. Savasçi gölgeleri ellerinde mesalelerle, karanligin her yaninda kosuyor, havayi degisik dillerde naralar dolduruyordu. Iskender, Uç Birligi'ni savas düzenine sokup basina geçti.

Bu arada iki hetairoi birligiyle iki Thessaliali süvari birligi onu arkadan ve yanlardan komutanlarinin buyruklarina göre korumaya aldilar. Makedonlara Krateros ile Perdikkas, Thessalialilara Prens Amyntas ve subaylari Enomaos ile Ekekratides komuta ediyordu. Borazancilar, hareketi baslatmak için Hükümdar'in buyrugunu bekliyorlardi.

"Kara!" diye seslendi Iskender. "Bizim piyadeler neredeler?"

Klitos, saflari sonuna dek gözden geçirdikten sonra irmaga dogru bakti ve, "Tirmanmaktalar, Kralim," dedi. "Tamam o zaman, haydi borazanlar! Dörtnala ileri!" Borazanlarin yeniden çalmasiyla on iki bin süvari ayni anda ileri atildilar; atlar kisniyor, Iskender'in gösterisli ve agir Sarmaçyali dorusunun adimlarina uyarak ilerliyorlardi.

Öte yanda, Pers süvarileri telasla toplanirlarken belli bir karmasa yasamiyor degillerdi: Düzene girmis olanlar Komutan Spithridates'in buyrugunu bekliyorlardi. Iki öncü heyecan içinde onlarin yanina varip, "Saldiriyorlar efendim!" diye bagirdi.

"Haydi, beni izleyin!" diye buyurdu Spithridates, daha fazla oyalanacak zamani olmadigini anlamisti. "Su yauna'lari kovalim, onlari yeniden sulara döküp baliklara yem edelim! Haydi! Ileri!"

Kornolar çaldiginda toprak, atesli atlarin yeri çekiç gibi döven nallari altinda titriyordu. Ilk sirada Medler ve çift kivrimli büyük yaylariyla Horazmiler vardi, arkadan kivrik palalariyla Oksian ve Kaduslar, en arkadan da Sakalar ve ellerinde devasa kiliçlariyla Drancanlar gelmekteydiler. Süvariler yola çikinca, çoktan düzene girmis olan Yunan parali askerleri de onlari siki saflar halinde izlemeye basladilar.

"Anadolu'nun askerleri!" diye bagiran Memnones, onlari yüreklendirmek için mizragini havaya kaldirdi. "Satilik kiliçlar! Sizin geri dönecek bir eviniz ve vataniniz yok! Siz yalnizca kazanabilir ya da ölebilirsiniz. Bunu unutmayin, bizlere kimse acimaz, çünkü Yunan da olsak, Büyük Kral'in yaninda savasmaktayiz. Erkekler, bizim ülkemiz onurumuzdur, mizragimiz ekmegimizdir. Caniniz için sava-sin: Elinizde kalan bir tek budur!

Alalalái! Sonra öne atildi; önce hizli adimlarla, sonra kosarak ilerlemeye baslayinca adamlari da ona yanit verdiler: Alalalái!

Cephe düzenini bozmadan komutanlarinin arkasindan giden askerlerin ayaklari topraga degdikçe, müthis bir demir ve bronz gürültüsü duyuluyordu. Iskender bir stadyon uzakliktan beyaz toz bulutunu gördü ve borazancilara bagirdi: "Savas adimlari!" Borazan öyle bir çaldi ki, Uç Birligi iyice costu. Süvariler mizraklarini indirip öne atildilar. Sol elleriyle atlarinin dizginlerini ve yelelerini tutuyor, böylece çarpisma âninda, insanlarla hayvanlar birbirlerine dehset verici seslerle bagirir, disbudak ve kizilciktan yapilmis mizraklar birbirine çarpar, Pers ciritleri havada uçarken hayvanlarina destek oluyorlardi.

Iskender, kilici al kana boyanmis Spithridates'in öfkeyle sag yaninda savastigini gördü, dev Rheoniithres onun solunu korumaya almisti; bunun üzerine atini o yana sürdü. "Dövüs barbar! Cesaretin varsa Makedon Krali'yla dövüs!"

Bunun üzerine Spithridates de atini Kral'a dogru sürüp kilicini sallamaya basladi. Kilicin ucu Iskender'in zirhinin omuzlugunu siyirip boynu ile kaval kemigi arasina batti, ama kilicini kinindan çeken Hükümdar ötekine öyle siddetle saldirdi ki, atinin üzerindeki dengesini bozdu. Vali, yere düsmemek için atina tutunmak zorunda kalinca yani açikta kaldi: O anda Iskender kilicini onun kolunun altina sapladi, ama artik tüm Persler ona dogru gelmeye baslamislardi. Bir ok doru atini yaralayinca, hayvan dizleri üstüne çöktü; o da Rheomithres'in baltasindan kurtulamadi.

Kalkani, darbeyi bir noktaya kadar engelleyebildi; balta metali yardi, keçesini kesip kafa derisine çarpti; bunun üzerine artik atiyla yere düsmüs olan Kral'in basindan fiskiran kanlar yüzüne akmaya basladi. Rheomithres baltasini yeniden havaya kaldirdi, ama Kara o anda deli gibi bagirarak onun üzerine atildi ve agir Illyria kiliciyla kolunu kökünden kesiverdi. Barbar, çigliklar atarak atindan yuvarlandi; kesik koldan fiskiran kan onu henüz öldürmemisti; o anda yeniden ayaga dikilen Iskender, kilicini gögsüne sokarak ona öldürücü darbeyi vurdu.

Sonra Kral, alanda basibos kosan bir ata atlayip tekrar kalabaligin içine daldi. Komutanlarinin ölümüyle korkuya kapilan Pers askerleri gerilemeye basladilar; bu arada Uç Birligi'ne destege gelen hetairoi'ler ve Amyntas'in komutasindaki Thessaliali süvariler de çarpismaya katildilar.

Perslerin süvarileri cesurca savastilarsa da, giderek içeri dalan Uç Birligi yüzünden dagilmaya basladilar; Makedonlarin hafif süvarileri de yanlara dogru dalga dalga yayilmaya baslamislardi. Bunlar hayvan gibi yabanil Trakyali ve Triballi savasçilardi; ok ve mizrak yagmuruna aldirmadan ilerliyorlardi; düsmanla yüz yüze gelip onu kan revan içinde birakmak için atiliyorlardi. Iskender'in arkadaslari Krateros, Philotas, Ephestione, Leonnatos, Perdikkas, Ptolemaios, Seleukos, Lysimakhos krallarini örnek alarak ön safta savasiyor, büyük kayipla veren düsman komutanlarla yüz yüze gelmeye çalisiyorlardi. Bunlarin aralasinda Büyük Kral'in yakin akrabalari di vardi.

Sonra Pers süvarileri kaçmaya baslayinca hetairoi'ler Thessalialilar, Trakyalilarla Triballilerin hafif süvariler onlarin pesine düstüler. Simdi önde pezhetairoi zirhli piyadeleri, bir de Memnones'in saflarini bozmadan, omuz omuza, gövdelerini büyük disbükey kalkanlarla yüzlerini Korinthos tarzi maskeyle koruyan parali askerleri vardi. Her iki ordu avaz avaz:

Alalalái! diye bagirip mizraklarini uzatarak öne atildilar. Memnones'in bir buyruguyla Yunan parali askerleri mizRaklarini hep birlikte kaldirip düsmanin üzerine firlattiktan sonra, ellerini bellerindeki kiliçlara attilar. Piyadelerin toparlanmasina firsat vermeden aralarina daldilar. Düsman cephesini yarmak için Makedonlarin kendilerine özgü o uzun mizraklarini kirmaya ugrasiyorlardi. Parmenion, tehlikeyi sezerek vahsi Agrianlari isin içine soktu; Agrianlar saldirinca, Memnones'in parali askerleri savunmaya geçtiler.

Böyle olunca Makedon piyadeler de toparlanip ön cepheden mizraklar firlatmaya basladilar. Yunan parali askerleri ise Persleri kovalamis geri gelen süvariler tarafindan da kusatildilar ama son soluklarina dek savastilar.

Günes ovayi isinlariyla aydinlattigi zaman cesetler yerde üst üste yigilmisti. Veterinerler yarali dorusuyla ilgilenmeye baslayinca, Iskender Bukefalos'unu istedi ve atiyla muzaffer ordusunun önünde bir geçit yapti. Basindaki yaradan ötürü yüzü kan kirmizisiydi; zirhi Spithridates'in kiliciyla yirtilmisti; bedeni de ter ve toz içindeydi ama o anda askerlerinin gözünde o bir ilahti. Hepsi birden, Philippos'un onun dogusunu müjdeledigi gün yaptiklari gibi mizraklarini kalkanlarina vuruyor,

Iskender! Iskender! Iskender! diye coskuyla bagiriyorlardi. Kral gözlerini pezhetairoi saflarinin en arkasina çevirip yetmis yasindaki General Parmenion'un, bedeninde eski savaslarin izleri, elinde kiliciyla yirmilik bir asker gibi durusunu seyretti. Onun yanina gidip atindan indi, generalini kucaklarken askerlerinin haykirislari gökyüzüne ulasiyordu.
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 11 January 2009, 11:16
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Germiyanogullari


Ilk zamanlarda, XIII. asirda Selçuklular'in uç beyleri arasinda Karamanogullari'ndan sonra en kudretlisi ve en büyügü, Germiyanogullari idi. Beylik, 1260 yillarindan 1390'a kadar takriben 130, sonra 28 Temmuz 1402 Ankara muharebesinden 1429 Subatina, kadar tekrar 27 yil olmak üzere takriben 156,5 sene devam etmistir.

Germiyan asireti XIII. yüzyilda ilk defa Malatya taraflarinda görülür. Daha sonra Germiyanogullari, muhtemelen Mogollarin baskisi üzerine Kütahya bölgesine göç etmislerdir. Germiyanogullari bu bölgede Türkiye Selçuklu sultani II. Giyaseddin Mes'ud ve Mogollara karsi bagimsizliklari için mücadele ettiler.

Bu beyligin asil kurucusu Kerimüddin Alisir'in oglu I. Yakub'dur. Yakub Bey ikinci kez sultan olan Giyaseddin Mesud 1302-1310'a tabi olmayarak Ilhanlilarin hakimiyetini tanidi. Kurdugu beyligin merkezi Kütahya idi. Yakub Bey'in idaresindeki Germiyanogullari, Anadolu beyliklerinin en kuvvetlilerinden birisi olup, Bizans bu beylige her yil muayyen bir vergi ve hediyeler göndermekte idi. Devletin baskenti Kütahya sehriydi. 1381'de Kütahya, Simav ve Tavsanli, Osmanlilar'a verilmis, Germiyanogullari, Kula'ya çekilmislerdir.

Germiyanogullari, Bati Anadolu'da mühim yerleri kesin sekilde Bizanslilar'dan fethedip Türklestiren Türkmen hanedanlarinin basinda gelir. Onun için prestijleri çoktu. En genis sekliyle beylik, bugünkü Kütahya, Usak, Denizli, Afyon vilayetleri ile Manisa vilayetinin dogusunu kapliyordu. Bu topraklar 44.000 km2 eder. Aydinogullari'nin da Germiyanlilar'a tabi oldugu düsünülürse, beylik, Ege'ye dayaniyor demektir. 1360'a dogru beylik, 37.000 km2 kadardi.

Germiyanogullari, Afyon ve çevresini Sahib Ataogullari'ndan almislardir. Denizli'de 92 yil saltanat süren Inançogullari, Germiyanogullari hanedanindandirlar. Yakub Bey ise 1314'de Alasehir'i zaptetmis ve haraca baglamistir. Ayni yil içinde Anadolu'ya gelen Ilhanli beylerbeyi Emir Çoban'a itaat etti.

Süleymansah 1361-1387'in saltanatinin ilk yillari sakin geçti. Fakat onun Karamanlilar ile Hamidogullari arasindaki mücadelede, Hamidogullarindan Ilyas Bey'in tarafini tutmasi, Karamanlilar ile arasinin açilmasina sebep oldu. Süleyman Sah bu baski sebebiyle Osmanlilar ile anlasmak istedi. Bu maksadla da kizini Sultan I. Murad'in oglu Bayezid'e vermeyi ve çehiz olarak da bazi sehir ve kasabalari Osmanlilara birakmayi teklif etti.

Yakub Bey 1399'da tutuklu bulundugu Ipsala'dan kaçarak Timur'un yanina kadar gitmeyi basarmistir. Ankara savasi 1402'ndan sonra Timur ona ülkesini iade etti. II. Yakub Bey böylece Timur'un hakimiyetini tanimis oluyordu. Osmanli sehzadeleri arasindaki taht mücadelesinde ise, yegeni Çelebi Mehmed'in tarafini tutmustu. Karamanlilardan Mehmed Bey'in iki yil üst üste yaptigi sefer neticesi ülkesini terke mecbur kalan Yakub Bey, Çelebi Mehmed'in Karamanlilari yenmesi üzerine tekrar beyliginin basina geçmisti (1414).

Kisa bir sükunet devresinden sonra, Yakub Bey ile Karamanlilar, Sultan II. Murad'a karsi Çelebi Mehmed'in öteki oglu Mustafa Çelebi'nin tarafini tuttular. Mustafa Çelebi'nin Iznik'te öldürülmesinden (1423) sonra, Yakub Bey Osmanlilar ile iyi geçinmeyi tercih etti. Yakup Bey erkek evladi bulunmadigi için ülkesini ölümünden sonra Osmanlilara birakti.

Ölümünden sonra Germiyanogullari Beyligi tamamiyla Osmanli Devleti'nin idaresi altina girmis oldu (1429) Germiyanogullari, zamanimiza kadar gelmisler ve Osmanli hizmetinde sadrazamliga, damatliga kadar yükselen birçok sahsiyetler yetistirmislerdir. Germiyanogullari 1. Kerimeddin Ali Sir Bey (12607-1264) 2. I. Yakub Bey (1264-1325) 3. Mehmed Bey (13257-1360) 4. Süleyman Sah Bey (Adil) (13607-1387) 5. II. Yakub Bey (1387-1390) Germiyanogullari sarayi bilim adamlarinin ve sairlerin yüksek himayeye nail olduklari bir yerdi.

Bilhassa Süleyman Sah ve II. Yakub Bey zamanlarinda iktisadi ve sosyal hayat çok gelismis, Kütahya Anadolu beylikleri içinde kültür bakimindan en üst seviyeye ulasmisti. Mimari eserlerin büyük kismi Kütahya'dadir ve bunlardan en önemlisi II. Yakub Bey'in yaptirdigi kendi türbesini de içine alan, medrese ve imaretten ibaret külliyedir.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Forum Seç


Saat: 22:47


Telif Hakları vBulletin® v3.8.4 Copyright ©2000 - 2025, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.