Genel Paylaşım Forumu     forum  

Go Back   Genel Paylaşım Forumu > > >
Kayıt ol Yardım Topluluk Takvim Bugünki Mesajlar Arama

Cevapla
 
Seçenekler Stil
  #1  
Alt 11 January 2009, 11:20
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Karamanogullari



Orta Anadolu'nun güneyinde yasayan bir Türkmen boyunun kurdugu beylik.

Mogol istilâsindan kaçarak Anadolu'ya gelen bu Türkmen boyu, Keykubat I tarafindan Ermenek bölgesine yerlestirilmisti (1228). Selçuklu Devleti yikilinca Karaman Bey bagimsiz bir beylik kurdu. Karamanogullari Selçuklularla, Mogollarla ve Osmanlilarla uzun süre mücadele halinde kaldilar.

1397'de Yildirim Bayezit Konya'yi alarak Karamanoglu Ali Beyi öldürterek beylige son verdi. Fakat, Ankara Savasi'ndan sonra Karamanoglu Mehmet Bey beyligi yeniden kurdu (1402). Mehmet Bey 1407'de Türkçe’yi resmî dil ilân ederek Fars-çayi resmiyetten kaldirdi. Murat II'nin Anadolu Seferi Karamanogullarini da bas egmek zorunda birakti. Osmanlilarla anlasma yapilarak Kosova Savasi'na asker gönderdi. Fakat Murat II ölünce genç Fatih'in tahta geçmesinden yararlanmak isteyen Karamanogullari yeniden baskaldirdilar. Fatih Sultan Mehmet buna saldiriyla karsilik verdi; bu saldiri sonunda Karaman halki Istanbul'a sürülerek sehirler yagmalandi. 1471'de yapilan ikinci saldirida Aksaray, Eregli ve Çarsamba halki da Istanbul'a sürüldü.

Fatih 1473'te Otlukbeli'nde, Uzun Hasan'i yendikten sonra Karaman ülkesini temelli ele geçirdi. Sadece Içel'de beylik süren Karamanoglu Kasim Bey kaldi; o da Cem Sultan'in tarafini tutunca Bayezit II tarafindan öldürtüldü (1483).
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 11 January 2009, 11:20
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Karahanlilar




Bati Türkistan'da kurulmus Türk devletidir (X.-XI. yy.).

Karahanlilar adi, hem bir Türk hükümdar sülâlesinin, hem de bu sülâlenin kurdugu devletin adidir. Bu hanedandan Abdülkerim Satuk Bugra Han'in kurdugu devlet Îslâm dinini benimsemekle Türk tarihinin uzun yillar süren Samanlik dönemini kapatmis oldu. Bu devletin bir baska önemli yani da, Türklügün agirlik merkezini Türkistan'in daha batisina, Yakindogu'ya dogru kaydirmis olmasidir. Bu olay bir süre sonra Yakindogu'da baslayacak olan ve Anadolu'nun Türklesmesine yol açan Selçuklu hareketine olanak hazirlamistir.

Karahanlilar, VI. büyük Türk hakanligi hanedanidir. Kurduklari imparatorluk Aral Gölü'nden Çin sinirina kadar uzaniyordu. Baskent baslangiçta Kâsgar'di. Karahanlilar Büyük Kagan'i tanimakla birlikte bagimsiz bir devletti. Ama çok geçmeden dogu ve bati olmak üzere ikiye ayrildi.

Satuk Han'dan sonra, daha yedi hanin idaresinde yüz yillik bir egemenlik süren Karahanlilar XI. yy.in ortalarina dogru (1040) Selçuklulara bagli bir devlet oldu. Büyük hakanlik taci böylece Selçuklulara devredildi. Karahanlilar Devleti'nin dogu bölümü Karahitaylarin, bati bölümü Selçuklularin himayısesinde bir süre daha yasamistir.

Türk Dilinin Ilk Anitlari

Türk uygarlik tarihinde Karahanlilarin yeri çok önemlidir. Çünkü, tarihin ilk en büyük edebî anitlari Karahanlilar döneminde ve o zaman Kâsgar'da konusulan Hakaniye diyelegiyle yazildi. Bunlar, Kâsgarli Mahmut'un yazdigi Divanü Lûgat-it-Türk (Türk Dili Sözlügü), Yusuf Has Hacip'in Kutadgu Bilig (Kutlu Olma Bilgisi), Edip Ahmet'in Atebet-ül-Hakayik (Gerçeklerin Esigi) adli eserleridir.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 11 January 2009, 11:21
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Keltler



Tarihöncesi ve ilkçag döneminde yasayan Avrupa kavimlerinin bir bölümüdür. Dört bin yil kadar önce Keltler, anavatanlari olan Orta Avrupa'dan göç ederek özellikle Britanya Adalari'na, Ispanya'ya ve Galya'ya yerlestiler. Savasçi ve avci olduklari kadar mükemmel çiftçiydiler. Tekerlekli pullugu ve fiçiyi icat ettiler. Yayilmalari batida, Bronz Çagi'nin sonuna ve Demir Çagi'nin basina denk gelir. Sayisiz göçleri sirasinda Yunanlilarin, Etrüsklerin, Italyotlarin tekniklerini benimsediler; kazanciligi ve çömlekçiligi gelistirdiler. Onlarin yaptigi yollara sonradan Romalilar tas döseyecekti.

Çogu zaman birbirine rakip kabileler ve klanlar halinde toplanmis olan Keltler, gerek yasama biçimi, gerek kültür yönünden özgün bir halkti. Ürünlerin koruyucusu sayilan kir tanrilarina taparlar, geleneklerin koruyucusu olan hem kâhin, hem yargiç niteligindeki din adamlarinin (drüitler) yönetiminde yasarlardi.

M.S. I. yy.da Romalilar tarafindan kismen yikilan Kelt uygarligi, gene de, Ortaçag'a kadar yasayageldi. Bugün bile, bazi Breton ve Irlanda törelerinde bu uygarligin varligini sürdürdügü görülür.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 11 January 2009, 11:22
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Kavimler Göçü


M.Ö. III. yy. ile IV. yy. arasinda Avrupa'yi istilâ eden, Akdeniz dünyasina yabanci kavimlerin akimi.

Miladin ilk yüzyillarinda, Roma imparatorlugu döneminde, Ren ve Tuna nehirlerinin ötesinde Germenler yani, Burgondlar, Franklar, Alamanlar, Vizigotlar, Ostrogotlar yasiyordu. Bunlar mükemmel savasçi olduklarindan kendilerinden korkulan kavimlerdi. Kabileler halinde toplanmislardi ve kaynaklari yetersiz, yoksul topraklardan geçimlerini saglamaga ugrasiyorlardi. Açligin dürtüsüyle, yeni yeni otlaklar aramaga çiktilar ve II. yy.dan itibaren, zenginlikleri karsi konulmaz biçimde onlari çeken Roma Imparatorlugu topraklarina zorla girmege basladilar.

Sinirlarda ve Imparatorlukta

Miladin ilk yüzyillarinda Avrupa'ya korku salan ve kendilerine batililarca barbarlar da denen (Yunanca «yabanci» [Yunanli olmayan] anlamina, barbaros sözcügünden) bu kavimlerin yikici akinlarini önlemek için, Roma imparatorlari sinirlari tahkim ettiler. IV. yy .a kadar, Germenleri püskürtmeyi basardilar ve aralarindan birçogunu tutsak aldilar. Bu tutsaklari, ya ekilmemis topraklarda köle olarak ya da orduyu güçlendirmek için asker olarak kullandilar. Böylece, bu yagmacilarin bazilari köylü oldu; bazilari da, bati ordulari baskomutanligina kadar yükselen Vandal Stilicho (360-408) gibi. Roma subayligi rütbesine çiktilar.

Büyük Istilâlar

IV. yy. sonlarinda, Ren ve Tuna nehirleri boyunca, büyük bir barbar baskisi kendini göstermege basladi. Bu baski, krallari Atillâ'nin yönetiminde, Asya'dan gelen Hunlarin etkisiyle olusmustu. Hunlardan kaçip kurtulmak için Vizigotlar 376 yilinda Tuna Nehri'ni astilar. «Got zehiri» artik, imparatorluga girmis oluyordu: 200,000 savasçi, Roma eyaletlerini yagma etti ve 410 yilinda Roma'yi ele geçirdi.

Bu tarihten kisa bir süre önce, çesitli kavimler, 406 yillarindan itibaren, Ren Nehri'ni asmis, Galya'ya girmis, sonra Ispanya ve Kuzey Afrika'ya geçmislerdi. Bir yüzyil sonra. Bati Roma Imparatorlugu ortadan kalkti, topraklari istilâcilarin eline geçti. Barbar krallar artik duruma egemen olmuslardi. 496 yilinda Hiristiyanligi benimseyen Clovis, Frank monarsisini kurarak Galya'da hüküm sürdü. Barbarlar yeni bir dünya düzenlediler ve böylece Ortaçag basladi.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 11 January 2009, 11:22
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Lelegler




Antik çaglarda Ege'de "Karia" olarak adlandirilan bölge, Bodrum Yarimadasi dahil, kabaca günümüzdeki Mugla ilini içine alan bir bölgeydi. Bati Anadolu'da eski Yunanlilar'dan önce "Mis"ler, "Leleg"ler ve "Kar"lar oturuyorlardi. Misler Anadolu'nun kuzeybatisinda, Karlar güneybatida, Lelegler de Bodrum Yarimadasi'nda yasiyorlardi. Eski Yunan kaynaklarina göre bu iki halk, (Karlar ve Lelegler), Pelasg'larla birlikte Ege'nin en eski halkiydi. Daha sonralari Karia'mn kuzey kiyilarini Ionlar, güney kiyilarini da Dorlar ele geçirmislerdi.

Lelegler hakkinda bilgi veren ilk en önemli kaynak, ünlü tarihçi Herodot... Onun anlattigina göre, eski Yunanlilar Miletos'a ilk geldiklerinde burada Karialilar bulunuyordu. Giritliler, ona "Karialilar'm eskiden adalarda oturdugunu, destanlarda adi geçen Girit Krali Minos'a bagli bulunduklarini ve daha o zamanlarda bile 'Lelegler' diye anildiklarini" kendi masalsi bilgilerinden aktarmislardi. Tarihçinin Giritlilerin agzindan yaptigi bu aktarmanin önemi, daha sonra ayni bilgiyi Karialilar'm agzindan da yapmis olmasinda yatiyordu. Herodot, yapitinda Lelegler'le Karialilar arasinda hiçbir ayrim gözetmemisti. Üstelik yapitinin bir yerinde "Karialilar'a eskiden Leleg denildiginden de söz etmisti...

Lelegler çok eski bir dönemde yasadiklari için bunlar hakkindaki tüm veriler antik yazar ve tarihçilerin verdigi bilgilere dayaniyor. Günümüz kazilarinda her ne kadar Miken agirlikli seramikler çikiyorsa da, kimi uzmanlar Miletos'un da Lelegler tarafindan kuruldugunu savunuyor. Bütün bunlarin yaninda Lelegler'i ilginç yapan en önemli konu, kireçsiz ve harçsiz yapilarinin tüm izlerinin binlerce yil sonra bile hala izlerinin sürülebiliyor olmasi... Günümüz bati kültürüne kaynaklik ettigi öne sürülen Eski Yunan uygarliginin tüm baskisina ragmen bunlarin silinememis oldugu gözleniyor.

Lelegler hakkinda ilk ve temel bilgileri veren Herodrot "Su üç seyi onlar bulmuslar ve Yunanlilar da onlardan almislardir" deyip basliyor anlatmaya... "Savas basliginin üzerine konan sorguç, kalkan üzerine isaretler kazimak bize onlardan geçmistir. Kalkani tutmak için kulp yapmak da yine onlarin bulusudur. O zamana kadar kalkan elle kulpundan tutulmaz, boyundan geçirilen bir kayisla sol omuz üstüne alinir ve böyle kullanilirdi..."

M.Ö. IV. yüzyil, yarimadaya ve Lelegler'e büyük degisiklikler getirmis, Karia bu siralarda yeniden Pers denetimi altina girmisti. Bölge büyük Pers kralinin atadigi bir "satrap" tarafindan yönetiliyordu. Yüzyilin baslarinda satrap olan Hektadomos, M.Ö. 377 yilinda satrapligi oglu ünlü Mausolos'a birakmisti. Mausolos da, o sirada küçük bir yerlesim yeri olan Halikarnassos'u askeri savunmaya uygun bulup, baskentini Mylasa'dan buraya tasidi. Satrap, burada yeni ve büyük bir baskent kurmayi tasarlamaktaydi. Mausolos'un bu amaçla yaptigi islerden biri de, komsu Leleg kasabasinin halkini, kimi zaman zor kullanarak yeni baskente, yani Halikarnassos'a getirip büyük alana yerlestirmesiydi.

Bu olaydan sonra Lelegler'in sayisi yarimada üzerinde azalmaya basladi. Ancak Myndos ve Syangela varliklarini sürdürdüler. Fakat Mausolos, bu iki kenti de daha büyük alanlarda yeniden kurdu. Böylece Myndos ile Syangela Mausolos'un yeni baskentine baglanmamislardi. Syangela giderek Thiangela'ya dönüstü ve Leleg özelligini yitirdi. Böylelikle hemen tüm Karia Yunanlilasarak bir Yunan ili durumuna geldi. Myndos'ta ise bir nüfus azalmasi sorunu yasaniyordu. Kent nüfusu bir türlü beklenilen sayiya ulasmamisti. Söylentiye göre, bu siralarda kenti ziyaret eden filozof Diogenes, kapilarin kente oranla çok büyük oldugunu görerek, Myndoslular'a, "Kentin akip gitmemesi için kapilarini kapali tutmasini önermis"ti...

Lelegler'in yanmada üzerinde çok sayida yerlesmeleri vardi. Günümüzde, Bodrum Yarimadasinin en bati ucunda bulunan Gümüslük, bir zamanlar "Eski Myndos" adiyla anilan bir Leleg yerlesim yeriydi. Ancak, yapilarinda harç kullanmadiklari için zaman içinde hemen tamami yerle bir oldu. Sadece yanmada üzerinde bugün Lelegler'e ait dokuz büyük yerlesme kalintisi bulunuyor.

M.Ö. 1500 ile M.Ö. 400 yillarina kadar varliklarini sürdüren bu toplumun bölgede kurduklan kentlerin adlan söyleydi: Eski Myndos'tan baslamak üzere, yarimada üzerinde "Termera", "Uranium", "Telmissos", "Madnasa", "Side" ve "Pedasa"... Yarimadanin ya da bir baska deyisle, Bodrum'un (Halikarnassos) batisinda da iki büyük kent kalintisindan da söz etmek mümkün... Bunlar da "Syangela" ile "Thiangela" adindaki kale kentler..

Fakat, bunlar birbirinin devami gibiler. Ünlü cografyaci Strabon ise Bodrum Yarimadasi'nda Lelegler'in 8 kent kurdugunu yaziyor. Plinius ise yarimadada Lelegler'e ait 6 kentin adini veriyor. Ancak, bu kale kentlerin disinda yarimadada çok sayida küçük yerlesmeler ve yapilar da mevcut. Bu, kasaba ya da kale yerlesmesi seklinde nitelendirilebilecek kentlerin "kurgan" ya da "birlesik yapilar" olarak adlandirilan ilginç mimari yapilar vardi.

Gümüslük limaninin önünde bulunan ve kenti dogal kale gibi örten küçük yarimadanin üzerindeki uzun sur kalintisi arkeologlarca "Leleg Suru" olarak taniniyor. Yerine göre yaklasik 1-3 m. eninde ve 200 m. uzunlugundaki bu surun günümüzde çok az temel kalintisi görülebiliyor. Yöreyi ayrintili bir biçimde arastiran George Bean'e bile, "Yarimadayi böylesine ikiye bölmenin anlami neydi?" diye sordurtan bu dev duvarin, 3.500-4.000 yil önce Lelegler tarafindan, bugün bile sorun olan Kardak dahil tüm diger Yunan Adalan'ndan gelecek bir tehlikeye karsi yapildigina hiç kusku yok...

Leleg mimarisiyle ilgili bir diger ilgi çekici nokta da, tüm yerlesmelerin daglarin en yüksek doruklarinda kurulmus olmalari ve bu yapilarin genel planlarindaki ortak yöndü. Günümüzde issiz ve uzak ören yerleri olarak bilinen bu yerlesim alanlarinin tepe doruklarindaki konumlan, denizi ve çevre adalarini gözetlemede çok stratejik bir öneme sahipti. Kiyilari gözetleyen tüm Leleg kent ve kasabalari dumanla haberlesiyordu. Bugün kimi yasli yöre insaninin yakin zamanlarda bile bu tepelerden dumanla haberlesildigini hatirlamasi, bu gelenegin binlerce yildan günümüze aktarildigini kanitliyor.

Günümüzü ilgilendiren bir baska ilginç yön ise, bu kalintilarin hiçbirinde Lelegler'e ait kazi çalismasinin yapilmamis olmasi... Lelegler hakkinda bugüne kadar yapilan en kapsamli yüzey arastirmasi, ünlü Alman arkeolog Dr. Wolfgang Radt'a ait... Uzun yillardan beri Bergama kazisi baskanligini yapan Dr. Radt, 1960'k yillarda Bodrum Yarimadasinin Lelegler'e ait önemli bir bölümünü mimari açidan arastirmisti. Doktora tezi kapsaminda yaptigi çalismasini da daha sonra Leleg mimarisiyle yapilmis en kapsamli arastirma olarak yayimlamisti.

Dr. Radt'a göre, Leleg mimarisi "arkaik ve bölgesel bir yapida"... Yapilarin ilginç bir yani, taslarin arasinda hemen hiç harç kullanilmamis olmasi... Bu nedenle büyük taslarin disinda kalan yapi elemanlari, Diogenes'in dedigi gibi adeta akip gitmis... Fakat Dr. Radt, "Bu arkaik ve primitif özellikli Leleg mimarisinde öyle bir yapi türü var ki, simdiye kadar hiç bir mimari tarzda bulunmuyor" diyor... "Bunlar, daglarin yüksek yamaçlarinda insa edilmis yuvarlak ve çok amaçli yapilar. Iç içe iki surdan olusan bu yapilar arasinda yariçapi 20 m. olanlar var. Iç içe geçmis surlar birbirlerine içteki bir noktadan degecek biçimde insa edilmis ve üstleri kapali...

Burada çobanlar yasiyor olmali; ortadaki genis avluda da hayvanlar... Ancak, yapinin tamaminin üstünün örtülü olup olmadigim bilemiyoruz. Belki belli bir yükseklikten sonra agaçlarla örtüyorlardi. Hayvanlarini hem korsanlardan hem de kaplan gibi vahsi hayvanlardan korumak için bu yapilarin duvarlarini çok kalin ve yüksek insa ediyorlardi. Bunlarin çaglar içinde, M.Ö. 8-7 yüzyildan baslayip Roma dönemine kadar adim adim degismeler gösterdigine tanik oluyoruz. Özgün Leleg tipinde olanlar bütünüyle yuvarlak bir plan sergiliyor. Bölgenin Helenlesmesine paralel olarak, bu yapilarda köseli ilaveler ve kulemsi görüntüler ortaya çikiyor. Yani, bir tür evrimlesme basliyor. Roma dönemine gelindiginde ise bu özgün tip yapilar kendi özelliklerini iyice yitiriyorlar..."

Lelegler, Roma çaglarina dogru geldikçe, yalniz mimari açidan degil, toplum olarak da giderek erimisler. Izleri neredeyse kaybolmak üzere bir Anadolu yerli halki olan Lelegler'in özellikle de simdiki Bodrum Yarimdasi'nda yasamalari ilginç .. Çünkü, günümüzde böylesine popüler olan bir bölgede binlerce yil önce yasamis eski bir halk karsisinda, hem Bodrum meraklilarinin hem de arkeologlarin ilgisiz kalmasi bir çesit ihanet... Insaninkendi geçmisine, kendi kültürüne,kendi gelecegine ihanet....

Mausolos'un kurdugu kent: Thiangela.

Bir dag kenti olan Thiangela'nm güney tarafi daha az sarp olup saldiriya açikti. Sehrin kuleli ana kapisi buradaydi ve bu yüzden sur yer yer kulelerle takviye edilmisti. Bu cephenin bati ucundaki tepeye disinda çok sayida da, "çiftlik evi", dört kuleli, kare planli bir hisar yapilmisti. Bu hisar sehrin zayif olan bati-güneybati tarafini güven altina aliyor ve bu yüzdeki sehir kapisini da koruyordu.

Surlarin plani burada hilale benziyordu. Hisar da bu hilalin bir ucunda yükseliyordu. Hisara sehirden, dirsekli ve üzeri yalanci tonozla örtülü bir kapidan giriliyordu. Güneydogudaki kulenin yaninda, sur duvarina açilan küçük bir kapi vardi. Bu kapidan, hisarin önündeki kavisli iki siper duvarina ulasmak ya da düsmana saldirmak mümkündü. Thiangela, Mausolos'un kurdugu bir kentti. Surlarin insa tarihi kesinlikle 4. yüzyilinikinci çeyregi olarak kabul edilebilir. Kent, ayni yüzyilin sonunda, Karia'da bir krallik kurmaya kalkisan ve kendi adina sikke de basan Makedonyali Eupolemos tarafindan kusatilmis ve sarta bagli olarak teslim olmustu.

Antik Çag'in NATO'su: Delos Birligi...

Hellespontos ve Bosphoros kiyilarinin Persler tarafindan ele geçirilmesinden sonra, Helen güçlerinin baskomutani olan Sparta Krali Pausanias'in sert davranislari, baglasik devletleri ondan sogutmus ve onlar da Atina çevresinde kümelenmislerdi. Atina, baslangiçta gönüllü bir nitelik tasiyan bu birligin önderi oldu. Birligin üyelerine düsen yükümlülükleri, hangi kentin ne sayida savas gemisi saglayacagini ya da ne tutarda yillik gider katkisi ödeyecegini saptadi. Toplanan paralar Delos Adasi'nda toplaniyordu.

Daha sonra Atinalilar ilk olarak Miltiades oglu Kimnon komutasinda bir donanmayla, Thrakia-Make-donya sinirinda, Strymon Çayi agzindaki Iran bagimlisi Eion kentini alip (M.Ö. 475) halkini kölelestirdiler. Ege Denizi'nde Skyros ve Euboia (Egriboz) Adasi'ndaki Karystos kentini ele geçirdiler. Bu sirada Naxos Adasi birlikten ayrilmak istedi, fakat adanin kenti Atina birliklerince kusatildi ve kent de birlige tekrar geri dönmek zorunda kaldi. Bu olay, Delos Birligi'nin bir Atina bagimlilari topluluguna dönüsmesinin ve gönüllü baglasiklar birligi olmaktan çikisinin baslangiciydi (M.Ö. 467)...

Bu arada Leleg kentleri de bu Delos Birligi'nin üyesiydiler. Myndos kenti birlige onikide bir talent haraç ödüyordu. Bu miktar Myndos'un küçük bir kasaba oldugunu gösteriyor. Pedasa kenti ise Delos Birligi'ne iki talent haraç ödemekteydi. Kiyidaki Halikarnas sos'un 1.65 talent ödedigi düsünülürse, daglik Pedasa'nin ödedigi miktar oldukça iyiydi. Termera kentinin ise birlige ödedigi iki buçuk talentlik haraç Mydos'un yükümlülügünün tam 30 katiydi. Madnasa kenti ise, birlige önceleri iki talentlik haraç ödemesine karsilik, sonralari bu haraç bir talente kadar düsürülmüstü.

Yarimadadaki bir diger Leleg yerlesmesi Side, ya birligin dikkatinden kaçmis olabilecegi ya daçok küçük oldugu için haraç ödemiyordu. Uranium adindaki kent debirlige bagli olmasina karsin çok önemsiz bir haraç ödüyordu. Syangela ise Delos Birligi'ne, kendisine bagli mynanda ile birlikte bir talent haraç ödüyordu.

Antik Çag duvar örgü biçimleri

Baliksirti duvar örgüsü: Küçük yassi tas bloklarinin bir sira saga, bir sira sola egik olarak tabaka tabaka dizilmesiyle olusan bir duvar örgüsü... Yaklasik M.Ö. 3000 yillarinda harçsiz örülmüs örnekleri görülür. Bati Anadolu'daki kazilarda toprak harçli örneklerine de rastlanmistir.

Bosaj duvar: Kenarlari dikdörtgenler prizmasi biçiminde yontulmus tas bloklarin ön yüzleri hafif dis bükey birakilmis ve kaba ya da düz olarak islenmis duvar örgü biçimi...

Kyklop duvar: Düzgün olmayan büyük boyutlu taslarla, harçsiz olarak yapilmis duvar örme sekli...

Poligonal örgü: Düzensiz duvarlardir, ancak bu teknikle çesitli irilikteki taslarin birbirine uydurulmasi için çok isçilik gerekir. Daha çok teras ve sur duvarlarinda görülür. Antik dönemden sonra kullanilmaz.

Psudo-Isodom: Ince ve kalin tas dizelerinin almasik olarak kullanilmasiyla olusturulmus, harçsiz Helenistik duvar örgüsü...

Isodom: Es yükseklikte blok tas siralarindan olusan harçsiz Helenistik duvar örgüsü... Derz uyumu (duvarlarda iki ögenin arasindaki distan çizgi biçiminde gözüken birlesme yeri) olmayabilir ya da birlesme derzleri bir ara ile birbirlerini dikey olarak izleyebilir.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 11 January 2009, 11:23
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Kommagene Kralligi



Kommagene Kralligi Türkiye'nin güneydogusunda, Dicle ve Firat Nehirlerinin yukari kiyilarinda kurulmustu. Bugün bu topraklar anlatilan o cennete ait ipuçlari vermiyor-cenneti çagristirmakta zorlaniyor. Yamaçlari kapladigi söylenen o agaçlar artik yok ve keçi sürüleri bitki örtüsünün son yesilliklerini tüketmekle mesgul. Baslatilan sulama kanallari mucizeler yaratacak ve verilen çabalar sonunda bölge yeniden agaçlanacak zira toprak burada çok verimli ve sayisiz dag pinari var.

Kommagene kömür, demir, altin ve petrol gibi mineral ve madenleriyle ünlü çok verimli bir bölgeydi. Bu zenginliklerin bir kismi bugün yeniden kesfedilmis durumda. Örnegin 1960larda bir arkeolog Firat'tan altin çikarmayi basardi. Diger bir kesif petrol ile yasandi. Son birkaç yildir bölgede yaygin olarak ham petrol sondaji yapiliyor.

Her yerde Türk Petrol Ofisi'nin kara altin çikaran petrol çikarma santiyelerini görmek mümkün. Ama artik zamanda yolculuk etme vakti. Kommageneyi ilk kez I.Ö. 850 civarinda yazili tarihin kayitlarinda görmeye basliyoruz. Bir Asur kralinin tutanaklarinda, halkin krala yillik vergi olarak altin, gümüs ve sedir agacindan yapilmis tahta verdigi yazili. Belli ki o günlerde degerli sedir agaçlari sadece Lübnan'da degil Kommagene topraklarinda da yetisiyordu. Kommagene Asurlularin bir uydusu haline geldigi dönemde.

I.Ö. 700 civarinda bir Kommagen Krali Asurlulara baskaldirir. Asur krali Sargon Kommagenleri yener ve yenilen asi krali: "Tanrilardan korkusu olmayan tanrisiz bir adam bu. Sadece kötü planlar yapan bir hilekar," diyerek suçlar. Kral Sargon'un nitelemesi fazlasiyla öznel görünebilir. Ancak Sargon sözlerine söyle devam eder: "karisini, ogullarini ve kizlarini, malini ve hazinelerini aldim ve son olarak halkini aldim ve onlari Mezopotamya'nin güneyine (bugün Irak) sürdüm." Anlasilan, yerlesik halklari yurtlarindan topraklarindan sürmek o zamanlarda da uygulanan bir yöntemdi.

I.Ö. 600 dolaylarinda Babilliler Asurlulari yenilgiye ugratirlar. Sonradan Kommagene kralligini baskenti olacak olan Samsat'da son kez savasirlar. Bu savasta Misir ordusu Asurlulara destek verir ancak Babilliler birlesik ordulari yenmeyi basarirlar. Kommagene halki I.Ö. 550 dolaylarinda, önce Babillileri yenen Perslerin sonra da Persleri yenen Büyük Iskender'in ordularinin istilasina tanik olur. I.Ö. 300'lerde Büyük Iskender'in veliahtlarindan biri olan Kral Seleukos 1. Nikator bölgesinde hüküm sürer. 1.Nikator Kommagene krallarinin Yunan atalarindan birisidir. I.Ö.130'larda Kommagene kralligi bagimsizligini kazanir.

Kral Mithridates I Kallinikos

Küçük Asya'da hüküm süren çogu krallik gibi Kommagene de dogu ve bati halklarinin kaynastigi bir pota oldu. Farkli kültürleri, gelenekleri olan farkli diller konusan insanlardi onlar ve dogal olarak kendilerini birlesmis tek bir halk olarak görmüyorlardi. Onlar için aile ve kan bagi Kommagene kralligi altinda birlesmis olmaktan daha önemliydi. Kral Mithridates bu tavri degistirmek için çok çalisti.

Örnegin her yil atalarinin onuruna Kommagene kralliginda Olimpiyat Oyunlari düzenledi. Bu oyunlar, Yunanlilarin Olimpiyat Oyunlariyla karsilastirilabilir nitelikteydi. Gençlik yillarinda Kral Mithridates de bu oyunlara katilmis ve Kommageneliler arasinda popüler olmayi basarmisti. Yetenekleri sayesinde Kral Mithridates pek çok ödül almis ve bunun bir sonucu olarak Güzellikle zafer kazanan' anlamina gelen Kallinikos' adini almisti.

Mithridates Laodike adinda bir Seleukos prensesiyle evlendi. Üç kizlari oldu ve dördüncü çocuklari da kiz olunca çift bir ogul sahibi olamama kaygisina kapildilar. Bir ogula sahip olmak kralligin kaliciligi açisinda çok önemliydi ve erkek evladi olmayan bir kralin veliahdi da yok demekti. Ogullari oldugunda tattiklari mutluluk ve rahatlik sonsuzdu ve çocuga Laodike'nin babasinin adi, Antiokhos, verildi.

Kommagene kralligi gücünü kat kat asan güçlerin tehdidi altindaydi ve Mithridates yardima muhtaçti. Yardim alma amaciyla Mithridates tanrilarla bir anlasma yapti. Bu tanrilarin gerçek mi hayali mi olduklari bilmiyoruz, ancak kralligin bagimsizligini korudugu dikkate alinirsa Mithridates'in anlasmasinin ise yaradigi söylenebilir.

Diger taraftan bu sözlesmenin halklar arasindaki uyumsuzluklari yumusattigi anlasiliyor. Kommagene Kralligi'ni olusturan bu baska baska köklerden gelen insanlarin kendilerini birbirleriyle baglantili hissetmeleri güçtü. Ancak tanrilarla yapilan sözlesmeden etkilendiler ve kendilerini tanrilarin korumayi kabul ettigi seçilmis insanlar olarak gördüler. Böylelikle, Mithridates kralligini meydana getiren halklar arasinda bir bag olusturulabildi.

Kral bu sözlesmenin onuruna ülkenin her yerinde, temenos denilen, küçük tapinaklar insaa ettirdi. Temenoslar ülkenin en göze çarpici noktalarinda kuruldu. Bu noktalardan tapinaklarin en önemlisi olan kutsal Nemrud Dagi'nin tepesindeki tapinagi görmek mümkündü. Bu tapinaklarin hepsinde tanrilardan biriyle el sikisan Kral Mithridates'in tasvir edildigi bes tablet bulunurdu.

Mithridates tanrilaraiYunanca ve Persce olan isimler verdi:

Apollo/Mithras
Artagnes/Herakles
Zeus/Oromasdes
Hera/Teleia
Helios/Hermes

Mithridates tanrilara her iki dilde isim vermesinin sebebi kralligini olusturan halklarin kendilerini tanrilara yakin hissetmelerini saglamakti. Bu tas tabletler stel olarak da bilinir. Bu steller sayesinde Kral Mithridates tebaasini sadece onun sayesinde koruma altida olabileceklerine inandirdi. Bur temenoslar kralin tanrilarla yaptigi anlasmanin sahitleriydiler. Apollo / Mithras, Artagnes / Herakles, Zeus / Oromasdes, Hera / Teleia ve Helios / Hermes'i karsilayan / ev sahipligi yapan Kral Mithridates'in bes steli.

Loos'un onuncu günü--14 Temmuz-- "Yüce Tanrilarin Tezahürü" günü olarak kabul edildi. O gün Kral Mithridates'in taç giydigi gün olarak da seçilmisti. Her yil o gün Kommageneliler köylerinin veya kasabalarinin yakinindaki tapinaklarinda biraraya gelerek kutlamalar yaparlardi. Bu kutlu günde Kral Mithridates Nemrud Dagi'nin zirvesinde Kommagene'nin asilzadeleri ve diger önemli sahsiyetleriyle bir araya gelir ve yüzlerce yurttasinin önünde tanrilarin temsilcilerini kabul ederdi.

Kral Antiokhus I Theos

Kral Mithridates'in oglu Antiokhos ailesinden Yunan ve Pers kültürün karisimi bir egitim aldi. Annesi Kraliçe Laodike Büyük Iskender'in soyundandi, babasi ise Perslerin krallarin krali' dedikleri 1. Darius idi. Antiokhos çok genç yastayken babasi onu bir Seleukos prensesi olan Isias Philostorgos, Sevgili' ile evlendirdi. Bu evlilik tamamen politik bir amaç ugruna plânlanmisti ve askla pek ilgisi yoktu.

Mithridates tahtini ogluna biraktiktan sonra onu gözetmeye devam etti. Nemrud DaGi'ndaki tapinagi birlikte tasarladilar. Tapinak Mithridates'in temellerini attigi tanrilarla yapilan sözlesmenin merkezi olacakti. Mithridates'in yaklasimi, her zaman oldugu gibi pragmatikti. Tapinak öylesine etkileyici bir anit olmaliydi ki tebaasi sözlesmenin önemini anlamaliydi.

Nemrud Dagi'nin bölgeye hakim konumu tapinagin ülkenin her yerinden kolaylikla görülmesini saglayacakti. Antiokhos ise idealistti. Ona göre sözlesme yeni bir dine besik, Nemrud Dagi da onun merkezi olacakti. Bu yeni din Nemrud'dan tüm medeni dünyaya yansiyacakti. Bir din yaratmanin verdigi güvenle olsa gerek, Antiokhos taç giyisinin hemen ardindan kendine Theos (Tanri) adini verdi. Ve kendince bir efsane oldu.

Antiokhos babasina çok derin bir saygi duyar ancak annesi Laodike'yi her seyin üstünde severdi. Bir çok yazitta kendisini annesini seven kisi' olarak kaydettirmistir. Annesine tanriça anlamina gelen Thea ismini verdi. Nemrud Dagi tanrilarinin heykelleri arasinda annesini kendisiyle birlikte ölümsüzlestirdi. Tanri Zeus'un soluna Kommagene Krali, Theos olarak kendisini, Zeus'un sagina da Kommagene'nin Anasi, Thea, olarak annesi Laodike'yi yerlestirdi.

Sanat

Kommagene'nin tamamen kendine özgü bir sanat gelenegi vardi. Bu gelenek Yunan ve Pers sanatlarinin essiz bir senteziydi. Antiokhos sanata destek verdi. Meclisinde sanatçilari ve bilginleri toplardi. Bunlara karalin arkadaslari' anlamina gelen philoi denirdi. Kral Mithridates zamaninda sanatta dogu etkisi agir basmaktayken Kral Antiokhos dönemi sanati daha dogalci (naturalist) ve daha az stilize (gelenege uygun) bir üslup kazandi. Antiokhos Yunan kültürünü tercih etmis ve kendine Yunanlilarin ve Romalilarin dostu' adini vermisti.

Dagin zirvesindeki heykeller Kommagene sanatinin ihtisamini belgeler. Orada dogu ve bati tam bir uyumla kaynasir. Bati Terasi'ndaki Antiokhos basinda formu bozabilecek tüm ayrintilardan arindirilmis çok güzel bir örnektir. Heykelde süslü bir sakal, taki ya da baska bezemeler yoktur. Sade ve dinamik bu eser bugün bile ebedi güzelligiyle görenleri heyecanlandirir.

Ticaret

Ticaret Kommagene Kralligi için önemli bir gelir kaynagiydi. Romalilar ile Partlar arasinda büyüyen sorunlar dogu ve bati arasindaki ticareti engelliyordu. Bu iki süper güç arasinda bagimsiz tek devlet olan Kommagene hem Romalilar hem de Partlarla ticari iliskiler kurmustu. Kommageneli tüccarlar özgürce Partlarin topraklarinda ticaret yapabilyorlardi. Çin'den ipek, Hindistan'dan egzotik hayvanlar ve baharatlar dahil pek çok malin ticaretini yapiyorlardi.

Antiokhos denetimi altinda tuttugu Toros Siradaglari ve Firat Nehri geçitleri sayesinde agir vergiler topluyordu. Zenginligi sayesinde Kommagene sadece bir geçis yeri degil ayni zamanda lüks mallarin tüketildigi bir ülke olmustu. Getirilen mallar baskent Samsat'da Romalilara ve zengin Kommagenelilere satiliyordu. Antiokhos devrinde Samsat dogu ile bati arasindaki ticaretin merkezi haline geldi. Partlar, Kommageneliler, Romalilar, Yunanlilar ve Araplar orada bir araya geliyorlardi.

Roma'yla Savas

Romalilar bati Anadolu'ya ilk adimlarini atar atmaz Bythinia, Pisidia, Galatia ve Cappadocia gibi Küçük Asya kralliklarini birer birer ele geçirmeye basladilar Pergamon'dan sonra I.Ö. 80 dolaylarinda Bythinia ve Pisidia'yi egemenlikleri altina aldilar. Ayni siralarda Partlar da Kommagene sinirlarina varmislardi. Romalilar I.Ö. 70 siralarinda en büyük düsmanlari Pontus Kralligi'ni devirdiler. Hemen arkasindan da Pontus'un güçlü müttefiki olan Arm kralligini yiktilar ve fetihlerini tamamlamak için süratle bölgedeki son bagimsiz krallik olan Kommagene'ye yöneldiler. Bu küçük ülkenin istilasi baslangiçta hiç de zor görünmüyordu.

I.Ö. 69'da Kommagene'nin baskenti Samsat kusatildi. Ancak hiç umulmayan bir sey oldu ve Roma savas makinesi durdu. Romali askerler daha önce hiç görmedikleri bir maddeyle bombalaniyorlardi. Romali tarihçi Plinius onun vurdugu asker silahiyla beraber yaniyordu.' Anlasilan Kommagene disinda bilinmeyen bu gizli silahin sebep oldugu korku çok büyük olmustu. Samsat düsmedi. Roma konsülü Lucullus ile Kral Antiokhos özel bir görüsme için bir araya geldiler. Bu görüsmenin kaydi yok ama toplanti sonunda Roma ordusu geri çekildi. Kommagene için durum gerginligini korumaya devam ediyordu zira bir yanlarinda sömürgeci savas tutkunu Romalilar diger tarafta güçlü Part ülkesi vardi.

I.Ö. 64'de Romalilar istilalarina devam ettiler. Seleukos devletinden kalanlar Suriye vilayetine dahil edildi. Bu devirde Roma'nin Kommagene Kralligi disinda Küçük Asya'da egemenligi altina almadigi devlet kalmamisti. Kommagene Seleukos devletinin yikilisindan küçük bir toprak parçasini ülkesine katarak yararlandi. Kommagene'nin stratejik konumu Roma'nin doguya dogru genislemesinde hayati önem tasimaktaydi. Ya burasi da istila edilecek ya da genislemekten vazgeçilecekti.

Antiokhos Partlarla iliskisini güçlendirmesi gerektigini biliyordu. Bu amaçla kizi Laodike'yi Part kralina es olarak verdi. Bu evlilikten bir erkek çocuk dünyaya geldi, Pakoros. O babasinin gözdesi ve tahtinin tek varisiydi. Küçük Asya'da savaslar sürüyordu. I.Ö. 53 yilinda Partlar Romalilari yenerek Suriye'yi fethettiler. Bunu firsat bilen Pontus Kralligi Roma'ya baskaldirma gücünü kendinde buldu.

Jül Sezar Küçük Asya'a yürüyerek ayaklanmayi bastirdi. Sezar'in tarihe geçen "geldim, gördüm, yendim' sözü bu zaferin ardindan söylenmistir. Sezar'in öldürülmesiyle Roma Imparatorlugu bölündü. Markus Antonius doguyu Oktavianus batiyi aldi. Markus Antonius meclisini, sevgilisi Kleopatra da yaninda oldugu halde, Tarsus'ta kurdu. Jül Sezar da Misir kraliçesinin güzelligi karsisinda ezilmistir.

I.Ö. 38'de Markus Antonius Part ordusunu yendi ve veliaht prens Pakoros'u öldürdü. Annesi Laodike ve Part Krali olan babasi derin bir aciya düstüler. Antiokhos kizi ve damadinin acisini paylasti ve onlara yardim etmek istedi. Antiokhos savastan kaçarak Kommagene'ye siginanlari himayesini altina aldi ve onlari Marcus Antonius'a teslim etmeyi reddetti. Savas istemeyen Antiokhos esirlere karsilik, 25 bin ton gümüse esit olan 1000 talens teklif etti. Zenginligiyle ünlü Kommagene'nin tüm altin ve gümüs varligina göz koyan Markus Antonius siginmacilara karsilik olarak Kommagene'nin tüm servetini istedi. Antiochus'un bu teklifi kabul etmesi söz konusu olamazdi.

Markus Antonius küçücük bir kralliktan gelen bu cevabi büyük bir hakaret olarak görerek askerlerine derhal Kommagene'yi kusatmalarini emretti; kendisi Tarsus'ta, meclisinin basinda, kalarak ordusundan gelecek iyi haberleri beklemeyi tercih etti. Ancak beklenenin aksine, Samsat kusatmasi istenildigi gibi gitmiyordu. Bunun üzerine gücünü arttirmak isteyen Markus Antonius Tarsus'daki keyifli yasantisini birakip yanina Judea Krali Herod da oldugu halde ordusunun basina geçti.

Zaferin yakin olduguna emindi. Belki de su gerçeklesti: Samsat kusatmasi boyunca Kommagene askerleri Kommagene'yi çevreleyen alanlarda yogunlasmayi sürdürdüler. Eli silah tutan her Kommageneli krallarinin çagrisina sadakat gösterdi. Yeterli sayiya ulastiklarinda Roma ordusunun malzeme kollarina saldiriya basladilar. Kisa bir süre sonra Roma ordusu malzeme sikintisi çekmeye basladi bunun üzerine Markus Antonius durumun düzeltilmesi için bölgeye kendi süvarisini gönderdi.

Kommagene konseyinin bekledigi hamle de tam buydu. Agir zirhli seçkin Kommagene süvarilerini devreye girdi. Kommagene ordusunu askerleri ve atlari kendileri adeta yenilmez kilan siyah çelikten zirlarini kusandilar. Sayilari ancak bir kaç yüz kadardi ancak saldirilarina hiç bir düsman dayanamazdi. Bu çelik kuvvet ordunun gözbebegiydi.

Kommagene atlilari sabah sisinde Roma süvarilerini bekliyorlar. Atlar sinirli sinirli topragi eseliyor. Aniden yürek titreten bir trompet sesi sisi yirtiyor. Bu isaretle Kommagene süvarileri harekete geçiyor. Saskinlik içindeki Roma ordusu için artik çok geç. Ilk saldiriya karsi koyabilmek için Roma süvarileri saflarini çekiliyorlar. Trompet sesleri ikinci kez duyuldugunda Kommageneli süvariler kosuya geçiyorlar.

Simsek gibi ilerleyen atlarin altinda yer titriyor. Agir zirhli atlilar hafif kusamli Roma süvarilerinin üzerine saldiriyorlar. Romalilar oyuncak askerler gibi yikiliyorlar. Soguk kanli ve yüksek disiplinli Roma süvarileri çabucak toparlaniyor ve sayica olan üstünlüklerine de güvenerek bu küçük çelik gücü çember içine almaya çalisiyorlar. Ve yine trompet sesleri.

Kommagene süvarilerinin iki yanindan bir kartalin kanatlarini andirircasina çikiveren okçu birligi Roma süvarilerine ok yagdirmaya basliyor. Hafif kusamli süvariler çelik ok yagmuru altinda çaresizler ve pek çogu yaralaniyor. Agir zirhli Kommagene atlilari Romalilari okçularin önüne dogru sürüyorlar. Okçular müthis bir hizla ok yagdirmaya devam ediyorlar. Romalilar önce akillarini sonra da hayatlari kaybediyorlar.

Günün sonunda Markus Antonius süvari birligini yitirmistir. Bir yanda Samsat surlari diger yanda Kommagene süvarileri olmak üzere Romalilar artik kusatan degil kusatilmis olandir. Böylece Markus Antonius Samsat kusatmasindan vazgeçmek zorunda kalir. Ortagi Herod savasin sonunu beklemeden kralligi Judea'ya döner. Markus Antonius çaresiz geri çekilir. Antiokhos durumu yumusatmak için Markus Antonius'a 300 talens verir. Sadakasizliktan nefret eden Antiokhos verdigi para karsiliginda Markus Antonius'dan kendisine bir vatan hainini teslim etmesini sart kosar.

Kommagene'nin Sonu

Bu olaylardan kisa bir süre sonra ölen Antiokhos Nemrud tapinagina, tahminen babasinin yanina, gömüldü. Antiokhos'tan sonra tahta oglu 2. Mithridates geçti. Kommagene Roma Imparatorlugu'na denk degildir artik. Mithridates'in yönetimindeki Kommagene Suriye'nin önce uydusu sonrada eyaleti haline gelir. Romalilara karsi verilen savasta oglunu kaybeden Part Krali'nin acisi o kadar derindir ki kendi arzusuyla tahtindan feragat eder. Veliaht prensin dedesi Antiokhos'un Kommagene'yi riske atarak kralligina siginan Part askerlerini korumasi da babanin üzüntüsünü hafifletmemistir.

Part Kralinin yerine ogullarindan biri geçer. Bu acimasiz bir hükümdardi ve tahtini tehlikeye atacagina inandigi, Laodike ve onun çocuklari dahil, kimseyi öldürtmekten kaçinmaz. 2. Mithridates kiz kardesini Kommagene topraklarindaki Karakus mezar tepesine gömer. Laodike'nin kabrine üzerinde ëo tüm kadinlarin en güzeliydi' yazan çok güzel bir tas yazit koyar.

Mithridates Karakus'u Kahta Çayi'nin kiyisinda yaptirmistir. Annesi Isias ve diger bir kiz kardesi Antiochis ve onu kizi Aka da orada yatmaktadirlar. Mithridates yazlik malikanesinin terasindan derin çaya inen bas döndürücü vadiyi ve Karakus'u seyreder böylelikle ölümlerinden sonra da sevdiklerini yaninda hissedebilirdi. Kiskanç kardes 2. Antiokhos 2. Mithridates'i tahttan indirmek istiyordu. Bu nedenle Roma senatosu 2. Antiokhos'u ölüm cezasina çarptirdi. I.Ö. 29'da Roma'da idam edildi.

Kommagene son olarak, kisa bir süre için, Kral 4. Antiokhos devrinde bagimsiz kalmistir. 4. Antiokhos I.S. 71'de Roma ordusuna yenildi. Kommagene'nin agir zirhli ünlü süvarileri ve muhtesem okçulari "cohortes Comagenorum" adi altinda Roma ordusuna dahil edilmek suretiyle küçük Kommagene ordusu lâgvedildi. Gelecekte çikabilecek isyanlara önlem olarak Kommagene Kralligi'nin yüceligini hatirlatan binalar ve heykeller yerle bir edildi. Kutsal Nemrud Dagi'ndaki tapinak yikildi. Kommagene devrinin kapanisiyla Nemrud sadece dag rüzgarlarinin ve yolunu kaybeden çobanlarin ziyaretleriyle irkilecegi uzun uykusuna daldi.
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 11 January 2009, 11:24
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Lidya Uygarligi



(M.Ö. 700-300) Bati Anadolu'da Gediz ve Küçük Menderes yörelerinde oturan bu halkin nereden geldigi kesin olarak belirlenememistir. Antik dönem yazarlari onlarin güneydeki Karyalilar ile kuzeydeki Mysialilar ve Frigler ile akraba olduklarini söylerler. Hint-Avrupa karakterli bir dilleri olan Lidyalilarin Bati Anadolu'da M.Ö. 2. binyilin ikinci yarisindan itibaren varolduklari kabul edilmektedir. En ileri dönemlerindeki krallari asagida verilmektedir :

Gyges M.Ö. 680-652
Ardys M.Ö. 652-625
Sadyattes M.Ö. 625-610
Alyattes M.Ö. 610-575
Kroisos M.Ö. 575-546

Lidya'nin parlamasinin nedeni bölgede bulunan altin madenleriydi. Bu madenin M.Ö. 7. yüzyilin basindan beri Sardes'te isletilmeye baslamasi Lidya'lilari zenginlestirmis ve güçlendirmisti. Lidya'nin Anadolu'daki uygarliga katkisi daha çok ekonomi dalinda olmustur. Altin sikkeler basarak ticaretteki degis-tokus usulünü deger ekonomisine çevirmislerdir.

Lidya tarihinin bazi dönemlerinde Frigleri de yikan Kimmerlerin saldirisina ugradi ve Sardes kenti Kimmerlerle birlikte yine göçebe bir topluluk olan Trerler tarafindan da yagmalandi. Ayrica Medler ve Perslerle de çesitli kez savaslar yapmislardir. M.Ö. 28 Mayis 585 günü Medlerle yapilan savas sirasinda günes tutulmasi meydana gelmis ve savas böylece sona ermistir. Lidya devletine son veren Pers krali Kyros olmustur.

Lidya soylulari ölülerini, Friglerdeki gibi tümülüslere gömüyorlardi. Bu tümülüsler Sardes'in kuzeyinde Marmara Gölü kiyisinda yer alirlar. Bunlardan 355 m. çapinda ve 61 m. yüksekligindeki tümülüs Anadolu'daki en yüksek yigma mezar örnegidir. Çok zengin olan Anadolu mozayiginde sözü edilmesi gereken ve bugün de izlerine rastladigimiz baska uygarliklarda vardir.

Demir Çaginda incelenmesi gerekenler arasinda Karia ve Lykia uygarliklarini sayabiliriz. Hint-Avrupa ailesinden olan dilleri Hitit öncesi ögeler tasimaktadir. Karialilarin daha önceleri Bati Anadolu'da yerlesmis olduklari bilinen Leleglerden, Lykia'lilarin ise Luvilerden geldikleri sanilmaktadir. Lykia uygarliginin en özgün örnekleri arasinda kayalara oyulmus anitlar yer almaktadir.

Lidya devletinin M.Ö. 546 yilinda son bulmasiyla Iranlilar Ege Denizi kiyilarina kadar tüm Anadolu'yu ellerine geçirdiler. Pers egemenligi M.Ö. 333 yilina degin sürdü. Bu dönemden sonra yerli kültür gelisiminin yerini Batidan gelen yeni etkiler ve bunun sonucunda ortaya çikan bir kültür almaya basladi.

LIDYA TARIHI

Kökenleri konusunda kesin birsey söylenilemeyen Lidyalilar'in oturduklari yerlere MÖ 2. Bin yildan önce geldikleri bilim adamlarinin ortak görüsüdür. Dilleri nedeniyle Hint-Avrupa kökenli olduklari düsünülmektedir. Sonralari Lidce konusan bu halk kütlesinin MÖ 2000 ya da daha erken bir tarihte Hititler'den ayrildigi sanilir. Buna karsilik Lidya'da hiç olmazsa Kalkolitik çagdan baslayarak yerli bir halk kitlesinin oturdugu kesindir.

Lidyali'lar yerli halkla kaynasmis gibidir. Herodotos'tan ögreniyoruz ki "Yunanlilarin Lidya diye bildikleri ülkede eskiden ,Maionlar adinda, Lidlerden farkli, ama onlara tümüyle yabanci olmayan baska bir halk yasardi. Lidler, Maionlari yenip topraklarini alinca onlar da ya denizi geçip batiya kaçtilar ya da kalip yenenlere boyun egdiler".

MÖ 7.yy'in ilk yarisi içinde birdenbire parlayan Lidya kralligi, Önasya dünyasinin en ilginç kültürlerinden biridir. Bu krallik ne tam anlamiyla dogulu, ne de tam anlamiyla batili devletlere benzer; her iki blogun siyasal ve kültürel etkilerinden olusmus yeni bir Anadolu Kralligidir. Kaynaklara göre Lidya'da üç ayri sülale hüküm sürmüstür: Atyadlar, Heraklidler(Tylonidler) ve Mermnadlar.

Herodotos'a göre Atyadlar sülalesi Atys'in oglu Lydos ile baslar fakat Lydos'tan sonra krallarin siralari ve hatta adlari bile kesin degildir. Bu da 2.bin yilin ikinci yarisi içinde yasanmis olmasi gereken Atyad sülalesi krallarinin gerçekte var olmadigi, tüm eski çag toplumlarindaki gibi, Lidyalilar'in çok eski bir geçmise sahip olma istedikleri sonucunda ortaya çiktigi fikrinin olusmasina neden olmustur. Ama bu hanedana ait bir kral adi 'Meles' Hitit kayitlarinda geçmektedir.

Sardes'te yapilan kazilar Son Tunç Çagi'nda (MÖ 1400-1200) Lidyalilar'in, Yunanistan'dan gelip Bati Anadolu'ya yerlesen Mikenlerle ticaret yaptiklarini ortaya çikarmistir. Ayrica Hitit arsivlerine göre Hitit Imparatoru Tudhaliya IV (MÖ 1250-1220) "Assuwa Konfederasyonu" adiyla birleserek kendine karsi gelen bir takim devletlere sefer yapmis, bu ülkeleri yikima ugratmistir. Nitekim arkeolojik kazilar 2.bin yilin sonlarinda bir düsman güç tarafindan yakilip yikildigini göstermistir.

Atyadlar'i izleyen Heraklidler sülalesi Lidya'da 505 yil egemen olmustur. Baslangici MÖ 1192 yillarina uzanir. Bu tarih yeni Hint-Avrupa kabilelerinin Bogazlar yoluyla Anadolu'ya göç ettikleri ve Büyük Hitit Impartorlugu'nun ortadan kalktigi yillardir. Bu sülaleye Grekler'ce tanri Herakles'le iliskiye getirelerek "Heraklidler", Lidyalilarca kahramanlari Tylos ya da Tylon'un adindan "Tylonidler" adi verilmistir. Tylon'un Bati Anadolu'ya yeni gelen Hint-Avrupa'li Thraklar'in bir boyunca getirilmis olmasi olasidir.

Heraklidlerin daha önce bahsettigimiz Maionlar'a esitligi ve Demir Çagi'nin baslarinda Sardes'e "Hyde", ülkeye de "Maionia" adini verdikleri öne sürülmüstür. Çünkü son Heraklid krali Kandavles'in adinin Maionca oldugu kabul edilmektedir. Ayrica MÖ 1000 yillarinda Maionia denilen Lidya' da çanak-çömlekçilikte yeni bir boyali geometrik biçim meydana gelmistir ve bu Demir Çag Lidyasinda yüksek bir kültür ve artistik faaliyet oldugunun kanitidir.

Daha sonra Mermnadlar denen hanedanin ilk krali Gyges'in MÖ 685 yilinda Lidya tahtina çikisiyla ilgili oldukça heyecanli asil öykü baslar. Karisinin güzelligine hayranligini kanitlama derdindeki Kandavles'in kuskulu dostu Gyges'e yatmaya hazirlanan karisini gizlice seyrettirmesi ve çok kizan Kraliçe'nin kocasini öldürsün diye Gyges'i gizliden gizliye zorlamasiyla Gyges Kandavles'i öldürür ve kraliçeyle evlenerek tahta geçer. Böylece 141 yil sürecek olan Mermnad egemenligi baslar.

Lidyalilar eski Önasya' da birinci derecede önem kazandilar ve özgün eserler yarattilar. (MÖ 587-546) sirayla Gyges, Ardys, Sadyattes, Alyattes ve Kroisos Lidya devletini yönettiler. Bu dönemde Lidya'nin zenginlesmesi ve güçlenmesi de altin madeninin bulunmasi, islenmesi ve ticaretin yapilmasi çok önemli bir faktördür. Bu saydigimiz krallarin ilk adimda, güç politikasinin silahi olarak ekonomik kaynaklari kullandiklari sanilir. Ilk sikkelerin ortaya çikisinin asker ücretlerinin ödenmesiyle ilgili oldugu bile düsünebilir.

Gyges tarihe geçince Yunan kentlerine karsi askeri girisimlerde bulundu ve kuzeyden gelen Kimmer tehlikesiyle ugrasti. Ve onlari yenilgiye ugratti. Fakat ikinci Kimmer saldirisina dayanamayacak Sardes'in yikimiyla sonuçlanan savasta öldü. Bu dönemde Yunanistan'la ticaret iliskileri çok gelismistir.

Gyges'ten sonra gelen krallar döneminde de Kimmer akinlari devam etti. Fakat bunlara karsi Lidya devleti çok iyi direndi ve bu da ekonomisinin ne denli güçlü oldugunu gösterir. Yine Gyges'ten sonra gelen krallar Yunan kent devletlerine saldirilar düzenlediler. Alyattes Lidya tarihinin en büyük kisisi ve Mermnad hanedaninin en etkin kralidir. Bati And kiyilarini ele geçirdi ve Bati And'in kuzey kismini elinde bulunduran Kimmerleri Kizilirmak'in ötesine sürdü ve bu sayede Lidya Kralligi'nin gücü yeni boyutlara ulasti.

Kuzeyli barbarlardan zara görüp zayiflayan Phrygia Lidya'ya baglandi.Bu dönemin önemli olaylarindan biri de nedeni pek bilinmeyen Lidya-Med savasidir. Sonuçta Kizilirmak her iki devlet arasina sinir kabul edildi. Alyattes Lidyalilar'la Grekler arasindaki iliskilere çok deger verdi; Miletos'ta iki tapinak insa ettirdi; Delphi'deki kehanet merkezine armaganlar yolladi; Korint tirani Periandros ile dostluk iliskileri kurdu. Bu kraldan itibaren Grek etkisi açik bir sekilde görülmeye baslar, Hellenlesme bunu izleyen dönemlerde büyük bir hiz gösterir.

MÖ 560 yilinda oglu Kroisos basa geçti ve babasindan devraldigi güçlü ve zengin devlet sayesinde ününü tüm eski çag dünyasina duyurdu. Içerdeki taht kavgasini sona erdirdikten sonra Ephesos'a yöneldi ve tüm Grek kentlerine egemen oldu. Ephesos'taki Artemis tapinagini tekrardan insa ettirdi. Kroisos döneminde Lidya devleti zenginliginin ve kültürel gelisiminin doruguna ulasti. Dillere destan zenginligi kaynagini bagli bölgelerden alinan haraçlar, ticari gelirler ve ülkenin dogal zenginliklerinden aliyordu.

MÖ 6.yy'in ortalarinda beliren Pers tehlikesini gören ve önlemler alan Kroisos Sardes yakinlarina gelen Pers ordusuyla karsilasti ve yenildi. Sonuçta Iranlilar tüm Anadolu'ya hakim oldular ve Lidya devleti tarih sahnesinden silindi.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Forum Seç


Saat: 13:56


Telif Hakları vBulletin® v3.8.4 Copyright ©2000 - 2025, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.