#1
|
|||
|
|||
Sultan İkinci Murad...
Şimdiye Kadar Cevapsız Kalan, Za'îfî'nin Manzum "Gazavât-nâme"sinde Cevâbını Bulan Karmaşık Bir Mesele: Sultan İkinci Murâd Henüz Hayatta İken, Tahtı Neden Oğlu Sultan Mehmed'e Terkedip Manisa'ya Çekilmişti? Târih, henüz cevâbı bulunamamış karmaşık meselelerle dolu uçsuz bucaksız bir ummandır. Asırlar önce meydana gelmiş, tarihin dönüm noktası sayılabilecek öylesine mühim hâdiseler vardır ki, bunlar bir dönemin büyük vak'alarına damgasını vurmuş ve pek çok önemli olaya zemin hazırlamış olmalarına rağmen, o dönemi aydınlatacak eserlerin ve eldeki mevcut belgelerin yetersizliği yüzünden ne yazık ki çözülememiş bir muammâ olarak kalmış, üzerinden asırlar geçtiği hâlde hâlâ aydınlatılamamıştır.
İşte bu müphem ve karmaşık meselelerden bir tânesi de; Sultan İkinci Murad'ın henüz hayatta olmasına rağmen, durup dururken neden tahtı oğlu Sultan Mehmed'e bırakıp Manisa'ya çekildiği meselesidir. Osmanlı Kaynakları Sultan Murad'ın Tahttan Çekilişi Hakkında Ne Diyor? Osmanlı pâdişâhlarının hemen hemen hepsi hayatta oldukları sürece, kendilerine emânet edilen halkın ve reâyânın idâresini sekteye uğratmamak, din ve devlet işlerinin aksamadan yürümesini sağlamak için ölünceye kadar devlet yönetiminden ellerini çekmemişler; ancak üzerlerinde ölüm alâmetlerinin belirdiğini hissetiklerinde, sancak beyliği yapan şehzâdelerinden birini saraya çağırtıp yerlerine geçirmiş ve herhangi bir fitneye meydan vermemek için, son nefeslerini verinceye kadar bunu ilân ettirmemişlerdi. Şu kadar var ki, 1444 yılı ortalarına gelindiğinde yirmi üç yıldır Osmanlı tahtında bulunan Sultan II. Murad, birdenbire ânî bir kararla bu geleneğin dışına çıktı; anlaşılamayan bir sebeple, beklenmedik bir biçimde tahtı oğlu Şehzâde Sultan Mehmed'e bırakıp şehzâdeler diyârı Manisa'nın yolunu tuttu. Eski pâdişah, o güne kadar hiç görülmemiş bir biçimde, hayatta olmasına rağmen şehzâdesinin sancağında duracak; şehzâde ise babası henüz merhum olmadığı hâlde, çocuk yaşta Osmanlı tahtına oturacaktı!.. Bugüne kadar Osmanlı kaynaklarının hiçbirinde, Sultan Murâd'ın neden böyle bir karar aldığına dair en ufak bir iz ve işârete dahî rastlanmamış; hepsi pâdişâhın tahttan çekilişini benzer cümlelerle hikâye etmekle kalmıştır. Meselâ, Sultan Murâd'ın saltanat yıllarını görmüş olan Âşık Paşa-zâde, onun tahttan çekilişini hikâye ederken, yalnızca pâdişâhın Halil Paşa'ya: "Ben oğlumı tahta geçürürin, pâdişâh ideyin! ..Ben dahî hayli gazâ seferlerin itdüm, imdi benüm oğlım dahî benüm hayâtumda göreyüm ne sûret ilen pâdişâh olur?" dediğinden sözeder,(1) başka bir sebep zikretmez. Âşık Paşa-zâde'yi kaynak alan Neşrî de kelimesi kelimesine aynı sözleri tekrarlayıp, mevcut rivâyete yeni bir bilgi ilâve etmez.(2) Behiştî ise "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân"ının VI. cildinde, Sultan Murâd'ın tahtı oğluna bırakmasının sebebi üzerinde dururken, onun bu işe "devlet-i dünyâya nefs-i nefîsüñ teveccühi-ta'allukı ziyâde olmaduğıyçün kasd eyledi"ğini söyler.(3) "Heşt Behişt"inde onu adım adım tâkip eden İdrîs-i Bitlisî de aynı sözleri tekrâr eder, ancak her ikisi de tahttan ferâgate bunun dışında bir neden göstermez.(4) Rûhî Çelebi tahttan çekilme hâdisesini kısa cümlelerle geçiştirirken;(5) Oruç Beg "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân"ının günümüze ulaşmış en mufassal nüshasında bile, ferâgatin sebebiyle ilgili herhangi bir bilgi vermez.(6) Müverrihler arasında keskin ferâsetiyle, bu durumun şaşırtıcı ve hayret verici olduğuna dikkat çekenler de olmuştur. Meselâ Kemâl Paşa-zâde "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân"ının "VI. Defter"inin günümüze intikâl eden yegâne kısmında, Sultan Murâd'ın beklenmedik bir biçimde tahtı oğlu Sultan Mehmed'e bırakarak Manisa'ya çekilmesini, daha önce rastlanmadık ilginç bir durum olarak nitelendirerek: "Bu hâl ki, nevâdir-i ahvâlden (nâdir rastlanacak hâllerden)di." demiş,(7) ancak bu şaşırtıcı durumun nedenini ortaya koyacak herhangi bir sebep zikretmemekle, konuyu aydınlatacak bir kaynağa ulaşamadığını göstermiştir. Bu kaynaklardan sonra, ikinci elden kaynakları yazan olan müverrihler de Sultan Murad'ın ânî bir biçimde tahtı oğluna terketmesinin sebebini tahlil etmişler; ancak bu hususta sadece fikir yürüterek, özetle bu durumun "pâdişâhın gelip-geçici dünyâ saltanatına değer vermemesi"nden ve "âhir ömründe ibâdet-taatla meşgul olmak istemesi"nden kaynaklandığı fikrinde birleşmişlerdir. Ezcümle Hoca Sa'deddîn Efendi'nin "Tâcü't-Tevârîh"te, Manisa'ya çekilen Sultan Murad'ın dilinden nazmettiği; "Varalum bir iki gün zikr idelüm Mevlâ'yı Bize ısmarlamadılar bu yalan dünyâyı." beyti buna açık bir örnektir.(8) Tahttan Çekilişin Gerçek Sebebi, Za'îfî'nin "Gazavât-nâme"sinin Keşfiyle Ortaya Çıktı!.. Sultan II. Murad dönemi şâir ve mutasavvıflarından olup, pâdişâha hayli yakınlık kesbetmiş olan Gelibolu'lu Za'îfî Mehmed, bugüne kadar "kayıp eser" muâmelesi gören, Afyon Gedik Ahmet Paşa Kütüphanesi'nin tozlu raflarında çürümeye terkedilen manzum "Gazavât-nâme"sinde, o devirle ilgili bilinmeyen pek çok ayrıntıyı kolay anlaşılır bir üslûpla nazmetmişti. Sultan Murad'ın üç gazâsı hakkında orijinal bilgiler içeren bu gazavât-nâmede, başka hiçbir kaynakta yer almadığı hâlde, Sultan Murad'ın tahttan çekilmesinin sebebi de açıkça zikredilmişti!.. Za'îfî'nin "Gazavât-ı Sultân Murâd İbn-i Muhammed Hân" adını taşıyan bu kıymetli eserindeki ifâdesine göre, Sultan Murad Bursa'da ikâmet ettiği sırada Resulullah Aleyhisselâm'ı rüyâsında görmüş; Resulullah ona yakında büyük bir savaşın zuhûr edeceğini bildirmiş ve tahtını derhâl oğlu Sultan Mehmed'e bırakmasını emretmişti: "Meger ol vaktda kim Gâzî Murâd Hân Yiñi-şehr'de karâr itmiş-idi iy cân Biş-oñ gün çün-kim ânda olmışıdı Bes ândan Bûrsa'ya gelmiş-idi Gicâ-gündüz sürâr-iken safâyı Görür bir gice düşde Mustafâ'yı Resûl âña dimiş kim: İy Murâd Hân! Gözüñ aç kim saña rahm itdi Rahmân Ki küfr ehli elüñde basılıser Kılıcuñ dâhı 'arşda asılıser Ve-lîkin beglügüñden kıl teberrâ Niçâ ola başuñda üş-bu gavgâ? Dilerseñ kim murâduñ ola hâsıl Dahî beglik işine olma mâ'il Bu-demden oğlına vir tâc-u tahtuñ Dilerseñ hôş ola bâkîde bahtuñ Bu Şâh'uñ kim Muhammed'dürür âdı Olısardur her işde Tañrı Hâdî Bu vaktüñ şimdi oldur pâdişâhı Ki uruldı bâşına tâc-ı İlâhî Olısar bu gaz'ânuñ devletinde Tekarrüb kesb idiser Hakk katında Ve-lî sensin sebeb üş-bu gazâya Ki feryâd iresin yohsûl-u bâya Bu-deñlü söyleyüben gider ol Mâh Hemân-dem uykusından uyanur Şâh Görür kim odası nûr ile tolmış Karâñu gice san-kim gündüz olmış Çû Şâh'a irişür üş-bu sa'âdet Turur irteyâ-dek eyler 'ibâdet Bu hâli cân içinde saklamışdı Ne kaydı vâr-ise yâr kalmışdı."(9) Za'îfî'nin bu mühim kaydı, asırlardır karanlıkta kalan ve üzerinde soru işâreti bulunan, Sultan Murad'ın tahtını niçin oğlu Sultan Mehmed'e terkettiği meselesine ışık tutmakta ve işin asıl sebebini açıkça ortaya koymaktadır. Pâdişâha olan yakınlığı nedeniyle işin aslına vâkıf olduğu anlaşılan Za'îfî'nin bu mısrâlarından, ileride Peygamberî müjdeye erecek olan Sultan Mehmed'in mânevî bir işâretle, daha o yıllarda iken düşmanla mücâdele etmesinin istendiği ve bununla Allah katındaki derecesinin yükselmesinin murâd edildiği anlaşılmaktadır. Gelibolu'lu Za'îfî Mehmed'in "Gazavât-nâme"sindeki başka bir kaydına göre, Halil Paşa pâdişâha haçlıların kalabalık bir ordu ile yaklaştığını haber verince,(10) Sultan Murâd rüyâsında işâret edilen ve oğlu Sultan Mehmed'in "devletinde" meydana geleceği bildirilen "gazâ"nın gelip çattığını anlamıştı: "Çû vâkız oldı Şâh üş-bu haberden Fereh buldı be-gâyet ol eserden Didi kim: Düşmenüñ budur nişânı Ki irişdi cân-u cisme şâzumânı Buyurdı yazdılar yine cevâbın Didiler: Şâh'uñ irişdür hitâbın Gine biş günde kâsıd irmiş-idi Paşa'ya ol bitiyi virmiş-idi Çû mihrini götürdi Paşa ânuñ İşid imdi sözini Gâzî Hân'uñ Bu resme itmiş ol mektûbın inşâ Ki: Yârî kıldı bize Hakk Te'âlâ Dahî oldı baña bir hôş işâret Bu ma'nîden 'azîm düşdi beşâret Bu kim gördüm düşümde Mustafâ'yı Didi: Hakk saña virdi bu gazâyı Dahî oğluña virgil tahtuñı dir 'Alâ't-ta'cîl virib-iy rahtuñı dir Bes eyle olsa siz dâhı varasız Be-cidd oğlum tahta gâçürasiz Dahî eglendügüm üş-budur iy cân Ki yine deprenür dirler Karamân Bunı berkidelüm ândan varalum Ne-kim takdîr-i Hakk-ise göralüm."(11) Fâtih'in saray şeh-nâmecisi Kâşifî'nin "Gazâ-nâme'-i Rûm" adlı eserindeki bâzı kayıtlar, bu anlayışın o devirde saray çevresinde hâkim olduğunu göstermektedir. Rivâyetlerinin önemli bir kısmını Sultan Murad'ın yakın musâhiblerinden alan Kâşifî, "cihân-dîde" ve "ilim sâhibi" olduğunu belirttiği bir kimseden naklen,(12) Sultan Murad'ın haçlı ordusunun yaklaştığını haber alınca devlet ileri gelenlerini biraraya topladığını ve burada "Mehmed'in yaklaşan düşmana gâlip geleceği"ni müzâkere eden bir şahsın, ebced hesâbına dayanarak "Şâh-zâde"den başkasının "kâfirân" ordusuna gâlip gelemeyeceği neticesine vardığını söyler.(13) Bu müzâkere Za'îfî'nin, "Gazavât-nâme"sinde Edirne'de yapılmış olduğuna işâret ettiği şu müzâkere olmalıdır: "Paşalar çün bu sözi añladılar Ta'accüb idüben key tañladılar Didiler: Şâh'a Hakk ilhâm itmiş Düşinde her işin i'lâm itmiş Bes eyle olsa buña n'itmek gerekdür? Duruben kapuya gitmek gerekdür Bu fikr-ile durıb begler-paşalar Dahî 'âlimler-ü hem kit-hüdâlar Sabâh dîvânıyıdı kim varurlar Muhammed Şâh'ı tahta gâçürürler Kodılar bâşına bir gevherî tâc Dahî arakasına bir saru dîbâc Dahî kılıcını ol Gâzi Hân'uñ Biline bagladılar ol-gün ânuñ Dahî beglikde ne olursa 'âdet Kamûsın itdilar-idi tamâmet."(14) Kâşifî "Gazâ-nâme'-i Rûm"daki rivâyetinde Sultan Murâd'ı bu müzâkerede bizzat hazır bulunmuş gibi gösterse de, Prof. Dr. Halil İnalcık tarafından bulunan anonim "Gazavât-nâme"de yer alan şu kayıt, Za'îfî'nin pâdişâhı Bursa'da gösteren yukarıdaki sözlerini doğrulamaktadır: "Pâdişâh emr idüb yeñi-çerî ağası Hızır Ağa'yı ve sâ'ir begleri şem'ine cem' idüb (etrâfına toplayıp) ve libâslar geydürüb ve bunlara eyitdi (dedi) kim: 'Bakın begler, paşalar! Bu âña gelince pâdişâhuñuz ben idim, ba'de'l-yevm (bu günden sonra) pâdişâhuñuz oğlumdur! İmdi göreyim sizi nice geçünürsüñüz ve nice tedbîr idüb, her işe nice çalışursuñuz? Göreyim sizi!.. Zîrâ ben cümle tâc-u tahtumı ve 'unvânumı fî'l-cümle oğluma virdüm, hâlâ pâdişâh oğlumı bilesiz!' didikde, cümlesi: 'Emr Hünkâr'umuñ!' diyû bâş yire koyub, eger yeñi-çerî ve eger sipâh ve cümle paşalar ve begler, cümlesi Edirne'ye teveccüh idüb yürüdiler, Pâdişâh-ı 'âlem ânda kaldı."(15) Bu üç gazavat-nâmedeki rivâyetler karşılaştırıldığında; Sultan Murâd Hân'ın, Bursa'da Resulullah Aleyhisselâm'dan tahtı oğluna bırakma emrini alınca, önce berâberinde bulunan yeniçeri ağasına ve diğer paşalara bunu açıkladığı, Edirne'de bulunan Halil Paşa ve diğer devlet erkânına ise durumu bildirmek üzre bir mektup yolladığı anlaşılmaktadır. Sultan Murad'ın mâiyyetinde bulunan yeniçeri ağası ve diğer beyler, Edirne'de yeni pâdişâhın cülûs merâsimine katılmak üzre yola çıkmış, Sultan Murâd ise hem Za'îfî'nin, hem de anonim "Gazavât-nâme" yazarının kayıtlarından anlaşılacağı üzre, merâsime katılmayıp Bursa'da kalmıştır. Kâşifî'nin, Sultan Murâd'ın cülûs merâsimine katıldığını zannetmesi; pâdişâhın Bursa'da, yanındaki paşalarla yaptığı müzâkere ile, Edirne'deki devlet erkânının mektuptan sonra yaptıkları müzâkereyi birbirine karıştırmasından kaynaklanmış olmalıdır. Sultan Murad Varna Savaşı'ndan Sonra Tahtı Hangi Sebeple Devraldı? Resulullah Aleyhisselâm'ın emriyle tâcını ve tahtını oğluna terkedip derhâl Manisa'ya çekilen Sultan Murâd Hân, gönderdiği mektupta tahtı oğluna bırakmasının nedenini açıkça bildirdiği hâlde, o an bunu kabul etmiş gibi görünmelerine rağmen, Çandarlı Halil Paşa'nın başını çektiği bâzı devlet erkânı genç şehzâdenin pâdişahlığını bir türlü içlerine sindirememişlerdi. Bilhâssa savaşmayı sevmeyen, küffar devletleriyle hoş geçinme gâyesi güden Halîl Paşa, kendisine rakip olarak gördüğü savaş yanlısı genç pâdişâhı, yeniçerileri el altından tahrik ederek kendi tahakkümü altına almaya çalışmış, savaşa gitmesini engellemek için elinden geleni yapmış; onun en kudretli taraftarlarından olan vezir Hekîm Fazlullâh'ı azlettirmeyi başardığı gibi, yeniçerileri Rumeli beylerbeyi Şihâbüddîn Paşa'nın üzerine salarak evini yağmalatmış, hattâ Paşa Sultan Mehmed'in yanına kaçarak canını güçlükle kurtarmıştı!.. Çandarlı'nın ısrârıyla Edirne'ye dönerek ordusunun başına geçen Murad Hân, Varna Savaşı'ndan sonra kendisini tekrar tahta döndürmek için ortalığı fesâda veren eski vezîrinin ve taraftarlarının tertipleri sonucunda, nihâyet oğlunu karşısına alarak ona şu hitâbı yapmak zorunda kalmıştı: "Resûl'üñ hem sözini dâhı dutdum İki yıl sini bu ile beg itdüm Çû bildüñ cümle begligüñ işini Eyü yavuz neyise cünbişini Ve-lî gördüm azmışdur bu kapu Gelüben az kişi eyler saña tapu."(16) Za'îfî'nin bizzat o asırda kayda geçirdiği, başka hiçbir kaynakta yer almayan bu önemli kayıtlar, Sultan Murâd'ın tahtı oğlu Sultan Mehmed'e Resulullah Aleyhisselâm'ın emriyle terkettiğini göstermekte; bugüne kadar bir türlü çözülemeyen bu karmaşık meselenin asıl sebebini açıkça gözler önüne sermektedir. Murâd-ı İlâhî Varna Savaşı'na Sultan Mehmed'in gitmesinden ve bu zaferi onun elde etmesinden yana olduğu hâlde, fesadçıların tertibi yüzünden bir başka zamâna ertelenen bu vaad-i Sübhânî, çok geçmeden daha büyük bir zaferle, "İstanbul'un Fethi"yle yerine gelecek, emr-i Peygamberî'ye hürmetsizlik eden vezir Çandarlı ise, fetihten hemen sonra bu cürmünün cezâsını canıyla ödeyecekti!. |