#1
|
|||
|
|||
Klasik Dönem
Klasik Dönem window.google_render_ad();[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]Okunma 199Rönesans Olgun(Klasik) Dönem Roma’da etkinlik göstermeye başlamadan önce ilk yapıtlarını Floransa’da gerçekleştiren Leonardo da Vinci, bu dönem resimleriyle yüksek Rönesans’ın habercisiydi. Leonardo, yaptığı anatomik çalışmalarla insanı en doğru biçimde betimlemenin yollarını aradı. Onun 1490’larda yaptığı “Son Akşam Yemeği”ni (Sta. Maria delle Grazie Manastırı, Milano) bazı uzmanlar yüksek Rönesans’ın başlangıcı olarak kabul ederler. Yüksek Rönesans 15. yüzyılın kişisel deneyim ve atılımlarının bir sonucu olarak görülebilir. Bu dönemde amaç uyum ve denge idi. Ayrıca hareket de önem kazanmıştı. Özellikle Michelangelo, Raffaello ve Tiziano’nun bu dönem yapıtlarında görülen hareket, daha sonra maniyerizmin( temel öğelerinden biri durumuna gelen abartılı hareket değildi. Çoğu kez kompozisyon içinde dengeli bir biçimde dağılan, yumuşak ve dingin bir salınmayı anımsatıyordu. Yüksek Rönesans’ta Roma-Floransa okulunun( en önemli temsilcilerinden biri sayılan Raffaello özellikle yumuşak ve şiirsel bir manzara içinde betimlediği Madonna resimleriyle ideal güzelliği en üst noktasına çıkardı. Michelangelo ise fresk çalışmaları ile heykellerinde insan gücünü ve anıtsallığı ün planda tuttu: onun figüre verdiği hareket, daha sonraki maniyeristlere esin kaynağı oldu. Leonardo, Raffaello ve Michelangelo’nun geliştirdikleri yüksek Rönesans ilkeleri, Parma’da Correggio, Venedik’te de Giovanni Bellini, Giorgione ve Tiziano tarafından uygulandı. Giorgione manzarayı pastoral şiir gibi lirik bir anlatıma dönüştürerek figürle birleştirdi. Tiziano dünyevi konuları işlediği resimlerinde Giorgione’nin, dinsel resimlerinde de Bellini’nin etkilerini yansıttı. İki Venedikli usta onun üslubunu daha da ileriye götürdü. Bunlardan Veronese, özellikle Tiziano’nun renkleri ile karmaşık, ama dengeli kompozisyon anlayışını uygularken, Tintoretto da dramatik ışık kullanımını ve yoğun duygusallığını benimsedi. A.B. Roma olağanüstü bir yeniden doğuşun damgasını taşıyan XVI. yüzyılın başında, İtalya’daki Sanat yaşamının ana merkezi haline gelecek ve Papa II. Julius, X. Leo ve VII. Clemens tarafından girişilen çalışmalar kente, ülkenin en iyi ressamlarını, heykelcilerini ve mimarlarını çekecektir. Vatikan ve San Pietro Bazilikası, dehasını Milano’da ve Lombardia’da da kanıtlamış, Antikçağ’ın büyük örneklerinden esinlenerek, ilk defa Antikçağ’ın büyük örnekleriyle boy ölçüşen devasa bir mimari yaratan ressam ve mimar Donato Bramante nin sürekli şantiyesi haline gelmiştir. Bramante, değişik seviyelerde kurulacak ve merdivenlerle birbirine bağlanacak avluların etrafını birbirine paralel geniş galerilerle, Papalık Sarayı ile Papa’nın Beldevere villasını birleştirmeyi düşündü. San Pietro için önerdiği projeyse, imparatorluk devri Roma’sının binaları (özellikle de hamamlar) üzerine derin bir bilgiye dayanmaktaydı; bu merkezi planda duvarlar, nişler ve sütunlarla hareketlendirilmişti. Donato Bramante’nin ölümü, bu projelerin büyük bir çoğunluğunun yarım kalmasına neden olmuştur; ama usta, onu izleyenler üzerinde, özellikle de Farnese Sarayı’nın mimari, genç Antonio da Sangallo üzerinde derin bir etki bırakmıştır. Ne yazık ki, Bramante’nin izinden gidenler arasında en yeteneklisi olan Raffaello Sanzio bu yapıların ancak küçük bir bölümünü tamamlamayı başaracaktır; en gösterişli projesi olan Villa Madama, (Papa X. Leo için) alışılmışın dışında, yuvarlak bir avlu çevresinde sıralanmış odalarıyla şaşırtıcı bir yeniliktir. Resim ve heykel konusundaki programlar da çok geniş kapsamlıdır. Michelangelo , Sistina Şapeli’nin tonozunu Tekvin’den alınmış sahnelerle resimler (1508-1512); bu figürlerde yer alan elbiselerin kıvrımlarındaki plastik güç, vücutların eğilip bükülmedeki esnekliği, çağdaşlarını şaşkınlığa düşürmüştür. Aynı güç, sanatçının heykellerinde de göze çarpar. Floransa derebeyi için yaptığı mermerden Davud heykeli, antik çıplaklık geleneğini yeniden başlatan ve herkesin görebileceği bir yere dikilen ilk heykeldir; ama figürün kalça bölümünün vurgulanması ve anatomisi, Michelangelo’nun, Antikçağ modellerine oranla ne kadar özgür olduğunu göstermektedir. II. Julius’un mezan için hazırladığı projeler Sistina’daki gibi çok büyük bir düşüncenin eseridir. Resim söz konusu olduğunda Michelangelo ile boy ölçüşebilecek tek sanatçı, Raffaello’dur. Önce Perugino’nun yanında yetişmiş olan Raffaello, Floransa’da, klasikçiliğin bir başka öncüsü olan Leonardo da Vinci’den, daha sonra da Michelangelo’dan etkilenmiştir. Fresk sunak arkalığı, portre vb her türde çok başarılı çalışmalar olan sanatçının kompozisyonlar ve çizgisi eşsiz bir mükemmelliktedir. Ama klasikçilik yalnız Roma kentinde gelişmemiştir. Venedik bir dönemden itibaren Roma ile rekabete girmiştir ve ayrıca Floransa’da da Andrea del Sarto, (1486-1530) Fra Bartolomei (1472-1517) büyük bir dengeyle yansıtan eserler yaratmışlardır. Emilia’daysa, Parma kentinde son derece kendine özgü bir deha, Correggio olarak da bilinen, Antonio Allegri ortaya çıkmıştır. Correggio’nuı sanatı, Roma klasikçiliğinden çok uzaktır, ama maniyerist de değildir ve daha sonraki barok modellere örnek olacaktır.
__________________
SALAĞIN TEKİ |